Konu Başlığı: Muhaddislere göre metin tenkidi ölçüleri Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Haziran 2011, 20:22:21 2- MUHADDİSLERE GÖRE METİN TENKİDİ ÖLÇÜLERİ Hz. Peygamber döneminde hadislerin yazılmasına izin verilip verilmediği hususunda vaki olan ihtilafı burada bir tarafa bırakalım. Bazı sahabîlerin, gerek Hz. Peygamber'in sağlığında, gerekse vefatından sonra sünnetten bir kısmım yazdıkları tarihî bir gerçektir [272]. Şu halde sahabe, tedvini çok erken bir dönemde başlatmış, ancak bu faaliyet bir sahabîden diğerine farklı olmuştur. Onlardan bir kısmı ezberlemeye yardım amacıyla yazıdan istifade ederken, diğerleri kuvvetli hafızaları sebebiyle buna ihtiyaç duymamıştır. Abdullah b. Amr b. As, Semüre b. Cündeb, Cabir b. Abdullah ve daha başka sahabîler hadisleri yazmaktaydılar. Bunlar "es-Sahife" adım verdikleri cüzlerde birçok hadisi tedvin etmişlerdi.[273] Daha sonra hadisler insanlar arasında yaygınlaşıp rivayetler çoğalınca ve hadislerin yok olup kaybolması endişesi başlayınca, hadislerin tedvin ve muhafazasına gerek duyuldu. Bunu da musannif muhaddisler üstlendiler. Hiç şüphesiz ilk musanniflerin herkesin esas alıp uygulayacağı genel prensipleri olduğu gibi, her muhaddisin hadislere bakışına ilim ve anlayış seviyesine göre uygulayacağı özel kaideleri de vardı. Herkesin uyması gereken genel kaidelerin temelini daha önce sahabe atmıştı. Sonra gelenler ise hadisi onlardan almış ve onların dizi dibinde yetişmişlerdi. Bu itibarla söz konusu nesil de Allah'ın kitabına aykırı, Resûlullah'ın bilinen sünnetiyle veya zarurat-i diniyyeden olan hususlarla çelişkili olan rivayetleri kabul etmemekteydiler. Bu kaideler sözü edilen nesil tarafından ayrıca araştırılmaya gerek duyulmadan apaçık olarak bilinmekteydi. Nesh söz konusu olmadığı müddetçe Hz. Peygamberin sünnetinin, müslümanların tümüne açıkladığı ahkâma ve Kur'an'a açıkça aykırı olmayacağını bilmekteyiz. Dolayısyla bizde, ilk dönem muhaddis ve ravilerinin bu ölçüleri kullanmaya çok az ihtiyaçları olması sebebiyle, onların zihninde bu ölçülerin hiç bulunmadığı izlenimi doğmaktadır. Ne var ki hadis uydurma hareketinin başlaması ve buna paralel olarak yalan ve iftiranın meydana getirdiği aykırılık ve uyumsuzluk, muhaddisleri -öncekilere nisbetle- daha sonraki dönemde söylemediği bir sözü Peygamber'e nisbet etmemek amacıyla kendilerine ulaşan rivayetleri bu ölçülere arzetmeye ve kullanmaya sevketmiştir. Hz. Peygamber, Kur'an'a ve sahih sünnete aykırı söz söylemeyeceğine göre, bir hadisin uydurma olduğunu tespit etmek için sadece metin tenkidi yapmakla yetinilmemeli, aksine, hadisi rivayet eden ravileri de tetkik etmelidir. Zira herhangi bir kişinin rivayet konusunda çok yalancı olduğunu tespitten hareketle onun, senedinde yer aldığı rivayetin uydurma olduğuna hükmedebilmekteyiz. Senedde yer alan ravi, hadis uydurmakla itham edilen biri ve rivayet ettiği hadis de Kur'an ve sünnete veya dinin bilinen ahkamına aykırı ise, muhaddis bu rivayetin uydurma olduğu hakkında kolaylıkla hükmedebilir. Bu konuda muhaddisler objektif bir metoda sahiptirler. Onlar hadis uyduran yalancı bir ravinin her rivayeti hakkında mevzu -uydurma- hükmünü vermezler. Zira onlara göre ravi yalancı olmasına rağmen, herhangi bir rivayetinde doğru söylemiş olabilir. Yalancı diye her rivayetini uydurma kabul etmek, doğruyu reddetmek anlamına gelir. Bu sebeple biz, muhaddislerin, "bazen yalancı doğru söyleyebilir, doğru söyleyen de yanılabilir" diyerek, ravileri yalancılıkla itham etmeksizin başka tariklerle hadisin aslı sabit olması hafinde zayıf hadisle de istişhad ettiklerini görmekteyiz, Bu durum, muhaddislerin hadisin senedini tetkik ettikleri gibi, metnim de inceledikleri anlamına gelmektedir. Senedinde zayıf ravi olmasına rağmen böyle bir metni kabul etmeleri, onların hadis tenkidi hususundaki titizliklerine açıkça delalet etmektedir. Zira hadisin zayıf isnadla gelmiş olması, bu tarikten başkasıyla da bilinen metni kabul etmelerine engel teşkil etmemiştir. Ancak muhaddisler isnadında yalancı ravi bulunan böyle bir hadisi her halükârda asıl metin değil, destekleyen rivayet olarak kabul etmişler, isnadında çok hadis uyduran ve çok yalan söyleyen ravi bulunan hadisi ise, asla kabul etmemişlerdir. Musannif muhaddisler eserlerini meydana getirirken sened ve metni içeren tenkit ölçülerine başvurmuşlardır. Ancak eseri telifteki amaçlarına göre söz konusu tenkit ölçülerini kullanımları farklı olmuştur. Eseri telifteki amacına göre musannif bu ölçülerin tamamını veya bir kısmını kullandığı gibi bazan hiçbirini kullanmadığı da olmuştur. Söz gelimi musannifin amacı Resûlullah'tan (s.a.) rivayet olunan hadisleri kendisine ulaşan senedleri ile muhaafaza ve tedvin etmek ise; bu durumda musannif rivayet ettiği tenkide gerek görmeden, sadece olduğu gibi nakletmekteydi. Zira onun amacı zayi olması endişesiyle hadisleri korumak için tedvin etmek olup haberi tenkit etmek ve sahihini zayıfından ayırmak değildi. Muhaddisin, eserini tasnifteki amacı mevzu ve münkerleri bir tarafa bırakarak sahih ve hasen hadisleri bir araya getirmekse, bu durumda zayıf ve uydurma olanları dışarıda bırakıp sadece sahihleri toplayabilmesi için elde ettiği hadisleri tenkit etmesi gerekmektedir. Eserini, zayıf ve daha aşağı seviyedeki hadisleri ayıklayarak sadece sahih hadislerden oluşturmak isteyen müellifin sened ve metni içeren tenkit ölçülerini kullanmasının gerekliliğinde şüphe yoktur. Ancak bu, söz konusu musannifin hadisin sıhhatiyle ilgili vardığı neticeye itiraz edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Aksine, onun zayıf dediği hadisin sahih; sahih olarak nitelediğinin ise zayıf olabileceğini de ortaya koymak mümkündür. Zira herhangi bir tenkit ölçüsünün kullanımı, münekkit muhaddisin ilmi, anlayışı ve tartışılan konudaki farklı şer'î nasları bilmesindeki seviyesine bağlıdır. Bu durumu kavradığımız zaman Buhâri’nin Sahîh'mi altı yüz bin hadisten seçtiğini garipsemeyiz. Zira onun önünde bol miktarda ilmî malzeme, aynı zamada azımsanmayacak sayıda sağlam ölçüler vardı. O, bu ölçülerle bol malzeme içinden sahihleri seçmeyi başarmıştı. Onun, söz konusu faaliyetinde tatbik ettiği ölçüler, sadece isnadla ilgili olmayıp hem senedi, hem de metni ihtiva etmekteydi. O, cerh edildiklerini bildiği halde bir kısım mecruh ravilerin rivayetlerini eserine almıştı. Bu tutumu, onun elindeki hadislere bakışındaki derinliği ve isnadlara verdiği önemden az olmayacak seviyede metinlere verdiği değeri göstermektedir. Ne var ki, ilk dönem muhaddislerinin âdeti üzere Buhârî de kullandığı bu ölçüleri ne açıklamış, ne de bunlara işaret etmiştir. Ancak bu, onun hadisleri seçiminde hiçbir ölçü kullanmadığı anlamına gelmemektedir. Zira ilk dönem muhaddislerinin hiçbiri, telif ettiği eserin metodunu ve uyguladığı tenkit ölçülerini açıklamamıştır. Fakat biz bu bölümde onların eserlerindeki satir aralarına sıkıştırılmış bilgilerden hareketle söz konusu ölçüleri ortaya koymaya gayret edeceğiz [274]. [272] Sezgin, Tarihu't-turas. I, 87. [273] Sezgin, a.e., I, 119-120. [274] İbn Hacer, Hedyü's-sârî, s. 7. Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 99-102. |