๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis te Metin Tenkidi Metodları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Haziran 2011, 16:39:59



Konu Başlığı: Kıssacılık ve vaaz
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Haziran 2011, 16:39:59
d. Kıssacılık Ve Vaaz




Hadis uydurmanın dördüncü sebebi kıssacılık ve vaazdır. Hulefâ-i raşidîn döneminin sonuna doğru İslâm toplumunda yeni bir durum orta­ya çıktı. Bu durum kıssacı ve vaizlerin oluşturduğu halkalarıdır. Bunlar camilere oturuyor ve insanlara öğüt verip, geçmiş ümmetlerden bahsedi­yorlardı. Geçmiş ümmetlerle ilgili olarak verdikleri bu bilgileri bazan tam sened zinciri zikrederek muttasıl, bazan da eksik bir ravi zinciriyle naklediyorlardı. Genellikle bir mescitte birden fazla hikayeci bulunuyor, in­sanlar da bunların etrafında toplanıyordu. Hikayeciler arasında rekabet oluşup, her birinin insanların kendi etrafında toplanmasını arzu etmeleri, onları dinleyicilerini çoğaltabilmek, alacaktan hediye ve bağışlan artıra­bilmek için rivayet ettikleri hadis ve kıssalara yenilikler, ilginçlikler ilave etmeye sevketmiştir. İnsanlara her gün yeni bir şeyler söyleme arzusu, bunlardan bir kısmında gerekli dinî titizliğin bulunmaması sebebiyle, naklettikleri kıssa ve haberlerde kolaylıkla uydurmacılığa sapmalarına sebep oluyordu. Zira insanlar, anlattığı kıssanın ilginç ve garip olusuna göre hikayeciye iltifat ediyor, buna göre de ona yapılan bağışlar artıyor­du. Bu bakımdan biz, en yalancı ravilerden biri olan Gulamu Halil öldü­ğü gün Bağdat sokaklarının dolup taşmasını garip bulmuyoruz.

Hikayecilerin Resûlullah'a (s.a.) yalan isnad etmelerinin hadisteki etkisi açıktır. Çünkü onlar, uydurma haberlerini senedlerle ve farklı tarik­lerle rivayet etmek suretiyle muhaddislerin metodlarını takip ediyorlardı. Buna ilave olarak, şahsî yaşantıları da, halkın onların rivayet ve hikayeleri­ni kabul ile karşılayıp onlara iltifat etmelerinde son derece etkili oluyor­du. Ayrıca anlatılan hikayelerin derin bir hayal mahsulü olması, dinleyeni ona bağlıyor ve gerçek âlemden duyular ötesine götürüyordu. Nitekim Muhammed b. Yunus el-Kudeymî başından geçen bir olayı şöyle anlat­mıştır:

Ahvaz'da bulunduğum sırada şöyle bir hikaye anlatan bir şeyhi işittim:

"Resûlullah (s.a.) kızı Fatıma'yı evlendirince Allah, Tuba ağacına cennet ehlinin kendi aralarında tabaklar içinde hediydeşmeleri için yaş inci yaymasını emretti. Ona, bu Allah Resûlü'ne iftiradır, dediğimde:

"Yazık sana sus, sesini çıkartma, onu bana insanlar anlattı" diye cevap verdi [103].

eş-Şa'bî anlatmaktadır:

Namaz kılmak için mescide girdim. Bir de baktım, yanımda insanların etrafını kuşattığı uzun sakallı yaşlı bir adam, bana falan falandan" diyerek Hz. Peygamber'e kadar varan tam bir is­nat zinciri ile şu rivayeti nakletmektedir:

"Allah iki tane sur yaratmıştır; herbirine iki defa üfleyecektir. Bunlardan ilkinin sesiyle bütün insanlar ölecek; ikincisiyle de tekrar dirilerek mahşer yerine gideceklerdir." Eşva bî sözüne devamla; adamın sözüne dayanamadım. Namazı aceleyle kıldım, sonra ona dönerek:

"Allah'tan kork ve hatalı nakilde bulunma;

Allah iki değil, bir sur yaratmıştır. Bu sura ise insanların ölmeleri ve yeni­den dirilmeleri için olmak üzere iki defa üflenecektir" dedim. Adam:

"Ey utanmaz adam, bu hadisi bana falan falandan rivayet ettiği halde, nasıl oluyor da sen kabul etmiyorsun!" dedi. Sonra da papucunu çıkarıp bana vurdu. Onunla beraber halk da bana vurmaya başladı. Nihayet Al­lah'ın otuz sur yarattığına ve her bir sura üfürüleceğine yemin ettim de beni serbest bıraktılar." [104]

Hikayecilerden biri, Allah'ın

"... Belki Rabbin seni övülmüş, bir makama (Makam-ı Mahmud'a) ulaştırır" [105] ayetini Allah'ın, Peygambe­rini arş üzerinde kendi yanına oturtacağı şeklinde yorumluyordu. Bu ha­ber Muhammed b. Cerir et-Taberî'ye (ö. 310/922) ulaştığı zaman çok sinirlenip evinin kapısına "Hiçbir arkadaşı olmayan ve hiçbir şahısla arşını paylaşmayan Allah'ın şanı ne yücedir" sözlerini yazdırmıştır. Bunun üze­rine Bağdat'ın avam tabakası Taberî'ye saldırıp evini, kapısı taşla dolun­caya kadar taşa tuttular da kapısının önünde taş öbeği oluştu [106].

Bu örnekler, avam tabakasının hikayecilere bağlılıklarını gösteren delillerdir. Gerçek şu ki; âlimlerin sahadan çekilip, mescitleri herhangi bir din duygusu ve sorumluluktan yoksun olan, insanların inanç ve duy­guları ile oynayan hikayecilere terketmeleri sebebiyle bu durumların or­taya çıkması tabiîydi. Zira ilim sahipleri, insanlarla iç içe yaşayıp onların anlayacağı şekilde gerçekleri onlara açıklasalar; bundan dolayı avamdan, cahillerden ve idarecilerden gelecek sıkıntılara kati ansal ardı, yalancı, sah­tekâr hikayecilerin defteri dürülecek, oluşturdukları halka ve elde ettikleri kürsüleri dağılacaktı. Böylece halk, onların askeri olmak yerine, onlara harp ilan edecekti. Maalesef güvenilir, salih âlimlerin durumları her za­man böyle olmuştur. Uydurma hadislerle ilgili nice kitaplar yazılmış, uy­durma hadisleri toplayan ciltler dolusu eserler telif edilmiş ama ne yazık ki bugün biz bazı cami imamlarından bir kısım uydurma hadisleri hâlâ duymaktayız. Bazı hatiplerden tek bir sahih hadis işitmemiz bile nadir hâle gelmiştir. Maalesef bazan insanlar, uydurma bir hadis işittiklerinde tehlil, tekbir getirmekte, bağrışmakta, sahih bir hadis duyduklarında ise onu hiç işitmemiş gibi son derece ilgisiz kalmaktadırlar. [107]



[103] Ali el-Karî, el-Esrârü'l-metfua, s. 58.

[104] Ali el-Karî, a.e., s. 57.

[105] el-İsra: 17/79.

[106] Ali el-Karî, a.g.e., s. 61.

[107] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 36-38.