Konu Başlığı: Iztırab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Haziran 2011, 20:15:57 2. Iztırab Rivayetleri birbirine arzetmenin neticelerinden ikincisi ise muhaddislerin ifadesiyle iztırabtır. Iztırab, hadisin sıhhat bakımından birbirine yakın farklı şekillerde rivayet edilmesidir [355]. Hadisin farklı her iki rivayeti birbirine tercih edilemeyecek şekilde sıhhat bakımından müsavi ise, bu hadise muztarib denmektedir [356]. Şayet farklı iki rivayetten biri herhangi bir sebeple diğerinden üstün ise, bu durumda bu rivayet alınır ve artık hadis olmakla tavsif edilemez [357]. İki rivayetin arasında ihtilafın bulunması ve sıhhat bakımından birbirine tercih edilemeyecek şekilde aynı seviyede olmaları, ıztırabın iki önemli şartıdır. Bu itibarla biz, ıztırabın tarifinde sened ve metnin birlikte düşünülmesi ve söz konusu iki şarttan birisiyle yetinilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Herhangi bir hadiste ıztırabın bulunduğuna hükmetmek, aynı zamanda zımnen onun sahih olmadığını da ifade etmek demektir. Nitekim İbnü's-Salâh, "Izdırab, ravinin zabt yönünden zayıflığına delalet etmesi sebebiyle, hadisin zayıf sayılmasını gerektirir" [358] demekte; Sehavî de, ister sened, ister metinde olsun ıztırabın, ravısinin veya ravilerinin zabt yönünden zayıflıklarına delalet etmesi sebebiyle, hadisin zayıf sayılmasını gerektirdiğini söylemektedir [359]. Muhaddislerin, muztarib hadiste her iki rivayetin de müsavi olmasını ve tercih imkanının da bulunmamasını şart koşmaları, muztarib hadise örnek bulmayı zorlaştırmaktadır. Nitekim ilk dönem hadis âlimlerinin bu konuda örnek olarak zikrettiklerini, daha sonraki âlimler, tercih imkanının olduğu veya bazan bilfiil tercih edildiğini ileri sürerek kabul etmemişlerdir. Irakî de Elfiye adlı eserinin şerhinde, metindeki muztaribe Fatıma bint Kays'ın rivayet ettiği "malda zekattan başka ödenecek hak vardır" anlamındaki hadisi misal olarak vermiş ve "bu, te'vil ihtimali olmayan bir ıztırabtır" demiştir [360]. Ancak Suyûtî onu tenkit etmiş ve "Bu hadis, ıztırab için misal olmaya uygun değildir. Zira senedindeki Şüreyk'in bu hadisi kendisinden rivayet ettiği hocası zayıftır. Dolayısıyla hadis, muztarib olduğu için değil, ravisinin zayıf olması sebebiyle merduttur. Ayrıca bu rivayetler arasındaki ihtilaf, "Fatıma Hz. Peygamber'den her iki lafızla da rivayet etmiştir" şeklinde te'vil edilebilir denildiğini nakletmiştir. Suyûtî devamla kendisini Resûlullah'a sunan kadınla ilgili hadisin bir rivayetinde "seni onunla evlendirdim" diğerinde ise "seni onunla evlendirdik" şeklindeki ihtilaf ıztıraba verilecek daha doğru bir misaldir, demektedir. Ancak hadisin, sahih olduğu, ayrıca önceki hadisin aksine, ihtilaflı olduğu söylenen lafızların aynı anlama gelmesi sebebiyle tevili kolay olduğu için, ıztıraba örnek verilmesi birinci hadisten daha çok tartışmaya açıktır. Bana göre ıztıraba verilecek en güzel misal, daha önce zikrettiğimiz Besmele hadisidir. Nitekim daha önce de geçtiği üzere, İbn Abdülber, onun illetinin ıztırab olduğunu söylemiştir. Muztarib muallele de şamildir. Zira bazan illet, ıztırab olabilmektedir [361]. Suyûtî, burada ıztırab için misal olarak Besmele hadisini tercih etmiştir. Ancak o, Besmele ile ilgili hadisleri birbirine arzettiğinde, Besmelenin sesli okunmasını ifade eden hadisi sessiz okunmasını bildiren hadise tercih etmiştir. Şöyle ki; Suyûtî, Besmele'nin sesli okunmasını ifade eden hadisi rivayet eden sahabeleri saymış ve şöyle demiştir: "... Bu hadisi rivayet edenlerin sayısı tevatür derecesine ulaşmıştır. Böylece daha önce zikrettiğimiz Müslim hadisinin dokuz illeti bulunduğu ortaya çıkmakta olup, bunların sonuncusu da tevatür derecesine ulaşmış kimseler tarafından rivayet edilen hadise muhalif olmasıdır" [362]. Görüldüğü gibi, Suyûtî burada Besmele'nin sesli okunmasını ifade eden hadisi mütevatir olması sebebiyle tercih ediyor, Besmele'nin sessiz okunmasını ifade eden hadisin ise dokuz illeti bulunduğunu söylüyor ve bunları sayıyor. Şu halde iki hadisten biri mütevatir, ona muarız olan öbürü ise zayıf olduğu için, bu örnek de muztaribe misal olarak verilemez. Bu durumda Suyûtî'nin de metindeki muztaribe bir misal dahi verememiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Bana göre muhaddislerin ıztırab için ileri sürdükleri "rivayetler arasında tercih imkanının olmaması" şartı tamamen hayalî ve realiteye aykırıdır. Şöyle ki; ıztıraba herhangi bir misal verilmiş olmasın ki, onun hakkında, bu rivayet muarızına tercih edilir, denmemiş olsun..., İster metindeki, isterse seneddeki ıztıraba verilen her misal için âlimlerden biri çıkıp rivayetlerden birinin diğerine tercih edildiğini söylemiştir. Nitekim Hakim en-Nisaburî'nin Ma'rifetü ulumî'l-hadis isimli eserinde zikredilenlerden, onları aynen nakleden son dönem eserlerine kadar ıztırab için verilen misallerin durumu bundan ibarettir. Hatta zaman zaman sonraki âlimler, Hâkim en-Nisaburî'nin örnek olarak verdiklerini nakzedecek, böylece onları faidesiz hâle getirecek misaller de nakletmişlerdir. Söz konusu şart, ıztıraba misal bulmak mümkün olmayan hayali bir şart olduğuna göre; biz bunu hayalî olmaktan çıkarıp uygulanabilir ve örneklendirilebilir şekle neden getirmeyelim? Böylece, bir hadisin rivayetlerini birbirine arzetmenin faydası ve semeresi görülmüş ve ondan istifade imkanı elde edilmiş olacaktır. Bu da söz konusu şartı "tercih imkanının olmaması" yerine, "tercihin zor olması" şeklinde hafifletmekle mümkün olacaktır. Buna göre rivayetleri tearuz eden, Resûlullah'ın söylemesi mümkün olmayacak şekilde ihtilaflı ve aralarında tercih de zor olan her hadis muztaribdir. Bu tarif, her ne kadar isnaddaki ıztıraba da şamil ise de, daha çok metindeki ıztırabla ilgili olup bunu göre muztaribe onlarca misal vermek de mümkündür. Ayrıca tercih edilsin veya edilmesin muhaddislerin verdikleri misaller de sözü edilen tarife uygun olacaktır. Burada "tercihin zor olması" ile, ihtilaflı iki hadisin birinin açıkça sahih diğerinin de açıkça zayıf olmasını değil, her ikisinde de birbirine yakın oranda şahinliğin bulunmasını kasdelliğini bilinmelidir. Aksi halde, böyle bir durumda iki rivayet arasında bir eşitlik yoktur ki ıztırab meydana gelsin. "Tercih imkanının olmaması" ile, tarifimizde ileri sürdüğümüz "tercihin zor olması" arasında çok önemli bir fark vardır. Zira birincide tercih imkanı her yönden nefyedilmekte, ikincisinde ise söz konusu iki rivayetin, kuvvet bakımından birbirine yakın olması sebebiyle birini diğerine tercih imkanı nefyedilmemekte, zorluğundan bahsedilmektedir. Böyle bir durumda iki rivayetten birini diğerine lercih eden âlim bulmamız uzak ihtimal olmayacaktır. Bazan bir başkası ona muhalefet edecek ve öbür rivayeti tercih edecektir. Şayet iki rivayetten biri açık bir şekilde öbüründen üstün olsaydı, bu noktada ıztırabtan bahsedilemezdi. Şu halde iki rivayetten birinin tercihi tamamıyla tercih eden kimsenin içtihadına göre olup bir başkasını bağlamaz. Ayrıca tercih konusunca farklı yaklaşım ve ihtilaf da mümkündür. Bu ise, tercihin olmadığını değil, zor olduğunu gösterir. Söylediklerimizi şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Resûlullah'a bir kadın geldi ve kendisini ona sundu. Bu esnada orada bulunan bir adam: Ya Resûlallah, onu bana nikahlayınız, dedi, Hz. Peygamber de o kimseye, "Kur'an'dan bildiğin karşılısında onu sana nikahladım", diğer rivayette "Kur'an'dan bildiğin karşılığında onu sana tezvic ettim", üçüncü rivayette "Kur'an'dan bildiğin karşılığında onu sana temlik ettim” dördüncü rivayette "Kur'an dan bildiğin karşılığında onu sana nikahladık", beşinci rivayetle Onu sana verdik", altıncı rivayette isi "Kur'an'dan bildiğin karşılığında onu al” buyurmuştur [363]. Suyûtî bu hadisle ilgili şu açıklamayı yapmaktadır; "Hadisteki lafızlardan hiç biri delil olarak kullanılamaz. Söz gelimi, bir Hanefînın, yukarıdaki lafızlardan hareket ederek temlikin bir nikâh tabiri olduğunu söylemesi caiz olmaz [364]. Bu misalde, rivayetlerin ihtilafında manen rivayetin etkisi açıkça görülmektedir. Bu- noktada, olayın tekrar ettiğini söylemenin mümkün olmaması sebebiyle rivayetlerin arası cem edilemez. Nitekim âlimler, söz konusu hadisenin tek bir olay olduğunda ittifak etmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber'in, tek bir nikâh akdi için bu lafızların hepsini söylemesi de mümkün değildir. Resûlullah'tan böyle bir durum ne bilinmektedir, ne de düşünülebilir. Herhangi bir kimsenin, bu hadisin rivayetlerinden sadece "tezvic" lafzının nikâhta kullanılmasının zorunlu olduğuna bu hadisi delil göstermesi doğru olmaz. Zira bu rivayetlerin hepsi güvenilir yollarla nakledilmiştir. Böyle bir durumda ise, herhangi bir tercih sebebi olmadan diğerlerini bırakıp sadece biriyle istidlal etmek doğru değildir. Metinde hadisin zayıflığına hükmedilmesine sebep olan ıztırab da budur. Buna Fatıma bint Kays hadisi de örnek olarak verilebilir. Fatıma şöyle anlatmaktadır: "Hz. Peygamber'e zekat soruldu. O: "Malda zekattan başka hak da vardır" buyurdu. Sonra "iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir" [365] mealindeki ayeti okudu. Bu hadisi, Tirmizî rivayet etmektedir [366]. İbn Mâce'nin rivayetinde ise hadis, "malda zekatın dışında başka bir hak yoktur" [367] şeklindedir. Birbirine zıt olan bu iki rivayeti zorlama olmadan cem etmek mümkün değildir. Nitekim Suyûtî'nin, Tedrîbu'r-ravi isimli eserinde bu hadisle ilgili yaptığı cem şöyledir: "Fatıma'nın hadisi her iki lafızla da Resûlullah'tan rivayet etmesini şu şekilde yorumlamak mümkündür: Zekattan başka hakkın bulunduğunu ifadeden müstehap hak; olmadığı ifa'de edilen lafızdan maksat ise farz haktır" [368]. Görüldüğü gibi, bu iki hadisin arasını cem etmede zorlama bulunmaktadır. Buradaki ihtilaf, bir raviden gelen hadisle olup, her iki sened zincirindeki raviler de hemen hemen ayın kişilerden meydana gelmektedir. Tirmizî ve İbn Mâce'nin rivayetlerinde sened aynı olup Şüreyk+Ebu Hamza+eş-Şa'bî ve Fatima bint Kays şeklindedir. Her iki rivayetteki metnin tek bir metin olduğunda da şüphe yoktur. Böyle bir durumda ise, iki rivayetten birini tercih etmek oldukça zordur. Ravilerden biri -Ebu Hamza gibi- zayıf olsun veya olmasın, rivayetlerden birini tercih etmekteki zorluk (ıztırab) ve rivayetler arasındaki tenakuz, bu hadisin zayıf olduğuna hükmedil meşini gerekli kılmaktadır. Bir hadisin farklı rivayetlerini birbirine arzetmek suretiyle elde edilen ikinci netice budur. Söz konusu arz ile muhaddis, aralarını cem etmek zor olan farklı rivayetlerde ihtilaf ve ıztırabın bulunduğunu tespit edecektir. Muhaddis bu farklı rivayetleri bir araya getirip birbirine arzetmemiş olsaydı, ıztırabın varlığını tespit etmesi mümkün olmayacaktı. Farklı rivayetlerin bir araya getirilmesi, muhaddisi bunların aralarını cem etmeye, başka bir ifade ile birini diğerine tercih etmeye sevk eder. Farklı rivayetler konusunda muhaddislerin teşvik edip gayret ettikleri hedef, rivayetler arasındaki bu ihtilafı gidermektir. İnsan her zaman hedefine ulaşamayacağı için herhangi bir hadiste ıztırab bulunması durumunda muhaddislerin iki rivayetten birini tercihte ittifak etmeleri ise son derece zordur. Zira her âlimin bilgisine ve araştırmadaki metoduna göre bakış açısı daima farklı olmaktadır. Bir âlimin bir rivayeti, diğerinin ise öbür rivayeti tercih etmeleri de bundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda her âlim kendi içtihadına göre hareket edecektir. [369] [355] Suyutî, Tedrîb, l, 262. [356] İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 204. [357] İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 204; Tîbî, el-Hulâsa, s. 76; Irakî, et-Takyid, s. 124; İbn Hacer, Şerhu Nuhbe, s. 22; Sehavî, Fethu'l-mugîs, I, 221; Suyutî, Tedrîb, I, 262; Zekeriyya el-Ensarî. Fethu'lbakî, I, 240; Emir es San'anî, Tavdih, II, 34. [358] İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 205. [359] Sehavî, Fethu'l-mugîs, l, 225. [360] Irakî, et-Tebsim, I, 244-245. [361] Suyûtî, Tedrîb, I, 266-267. [362] Suyutî, a.e.. I, 257. [363] İbn Hazm, et-Muhalla. XI. 46: Suyutî. Tedtrîb. 1. 267: Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir. [364] Suyutî, Tedrib, I. 267. [365] el-Bakara: 2/177. [366] Tirmizî. Zekat, 27. [367] İbn Mace, Zekat. 3. [368] Süyutî, Tedrih, I, 267. [369] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 123-128. |