Konu Başlığı: İhtilaflı iki hadis karşısında muhaddisin hareket tarzı Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Haziran 2011, 20:09:26 İhtilaflı iki hadis karşısında muhaddisin hareket tarzı: İhtilaflı iki hadisin bulunması halinde, muhaddisin yapacağı ilk iş, bu iki rivayetten birini genel, diğerini özel veya birini mutlak, diğerini mukayyed vb. şekilde kabul etmek suretiyle aralarını telife çalışmaktır. Bu tür ihtilafa bir açıdan çelişki denir. Eğer bu noktada bir telif imkanı varsa bu yapılır; her yönüyle çelişki olduğu için telif imkâm yoksa, iki hadisin de senedine bakılır ve sened bakımından daha sağlam olan tercih edilir; diğeri, sıhhat bakımından buna müsavi olmadığı sürece terkedilir. Seneddeki sağlamlık yönünden de eşit olurlarsa bu durumda muhaddisin haricî bir delil arayarak tercihini Kur'an'a ve diğer ölçülere aykırı olan aleyhinde yapması gerekir. Bunun örneklerini biraz sonra açıklayacağız. Eğer muhaddis tercihi sağlayan haricî delili bulamazsa, başka bir merhaleye geçer ki o da: Her iki sözün de Hz. Peygamber'den sadır olduğu zamanı araştırmaktır. Hadislerin söyleniş tarihini tespit ettiği zaman, bunlardan daha önce sadır olanın nesholunmuş, sonradan olanın ise neshedici olduğuna hükmedebilir. Ancak birinin söylendiği zamanı bilmesine rağmen diğerinin zamanını bilemezse, sadece birinin söylendiği zamandan hareketle bunlardan birinin neshedildiğine hükmetmesi uygun olmaz. Çünkü tarihini bilmediği rivayet, diğerinden önce söylenmiş olabileceği gibi, sonra da söylenmiş olabilir. Nesih ise zan ve tahminle değil, delilin ortaya koyduğu hakikatlerle sabit olan serî bir hükümdür [430]. Muhaddis her iki rivayetin veya rivayetlerden birinin söylendiği tarihi bilemezse, onların birini diğerine tercihte veya ikisinden biri ile amel etmede tevakkuf etmesi gerekir. Burada tevakkufun anlamı -gerçekte de bu anlama gelir- her iki delille de amel etmemek demektir. Zira herhangi bir sebep olmaksızın tercih yapmış durumuna düşmemek için delillerden birini alıp diğerini terketmek doğru değildir. Her iki rivayetin de terkine hükmedilmesi ise muhaddislere göre burada sahih bir rivayetin olmaması anlamına gelir. Nitekim muhaddislere göre bir rivayetin şaz ve muallel olmaması sahihlik şartlarındandır. Muallel hadis, sened veya metninde ıztırab, irsal ve benzeri haller bulunan rivayet demektir. Ne var ki illet çoğunlukla sened de, sazlık ise metinlerde bulunur. Öyleyse şaz neye denir? İmam Şafiî'ye göre şaz: "Sika bir râvinin başkaları tarafından rivayet edilmeyen bir hadisi rivayet etmesi değil; sika kişinin, hadisi diğer râvilere muhalif olarak rivayet etmesidir. İşte hadiste şaz budur" [431]. Bu durumda Şafiî'ye göre şaz: Râvinin sika olması ve rivayetin başkalarının rivayetine aykırı bulunması olmak üzere iki esasa dayanmaktadır. İbnü's-Salâh ise şöyle demiştir: Herhangi bir râvi, rivayetinde tek kaldığı zaman bu haber, kendisinden hafıza ve zabtı daha güçlü bir râvinin haberine muhalif ise, tek kaldığı haber şaz ve merdud olur. Eğer söz konusu haberde başkaları tarafından rivayet edilen haberlere aykırılık yoksa, o zaman râvinin durumuna bakılır; eğer âdil, zapt ve anlayışına güvenilir ve hafızası güçlü bir kimse ise, bu tek başına rivayet ettiği hadis kabul edilir ve râvinin tek başına kalması önemsenmez. Eğer bu kişi anlayış ve hıfz bakımından güvenilir değilse, söz konusu rivayetteki teferrüdü (tek kalması) bu haberi sahih olmaktan çıkarır, zayıf kılar [432]. Şu halde sika bir kişi başka sika râvilere muhalefet edecek olsa -ki bu durum da çoğunlukla hadis metinlerinde olur- muhaddislerin o haberin şaz olduğuna hükmetme imkam doğar. Şaz hadisin tanımında, hadisin hem senedine, hem de metnine yönelik çift yönlü bir bakış söz konusudur. Şöyle ki: Senedde râvisinin sika olması, metinde ise sika râvilerin rivayetine muhalif olması şartı aranır. Bu iki veçheden hiçbiri, diğerinden müstağni kılmaz. Eğer söz konusu metni güvenilir olmayan bir kişi rivayet edecek olursa, bu rivayet kabul edilmez ve şaz olarak da isimlendirilemez [433]. Dolayısıyla sika bir kişi başkalarının rivayet etmediği ve onlara muhalif olmayan bir hadisi rivayet edecek olursa bu rivayete de şaz denmez. Her ne kadar muhaddislerin şaz tarifi hem sened, hem de metni içermekte ise de ben, şaz konusunda hüküm verirken metinden daha çok, senede itibar ettikleri görüşündeyim. Zira birçok güvenilir râvinin rivayet ettiği bir haberi tek bir güvenilir râvinin rivayetine tercih etmek, çoğunluğa göre hükmetmektir. Hepsi de eşit olan râvilerden biri, üçüne ters düşüyor ise, çoğunluk azınlığa tercih edilir. Çünkü râvisi çok olan bir haberde yanılma ihtimali, az olana göre daha zayıftır. İşte muhaddislerin, başka sika ravilere aykırı rivayette bulunan güvenilir bir râvi hakkındaki hükmü budur. Bu hükümde muhaddislerin tenkitleri ile ilgili bazı hususlar bulunmaktadır. Şöyle ki; şaz hadis sika râvilerden oluşmasına rağmen kabul edilmeyerek reddediliyor ise bu, muhaddislerin söz konusu hadisin metnine derinlemesine baktıklarını ve senedin sahih olmasının her şey olmadığını gösterir. Çünkü bazan hadisin senedi sahih olduğu halde metni şaz ve merdud olabilir. Bu, muhaddislerin yalnız teorik bir prensibi değil, bilfiil uyguladıkları bir husustur. Muaz b. Cebei'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber Tebük savaşında güneş meyletmeden (ikindi olmadan) önce yola çıkınca öğlen namazını ikindi ile beraber cem etmek üzere tehir etmiştir. Güneş meylettikten sonra yola çıktığında ise öğlen ve ikindiyi bir arada kılmış ve ondan sonra yola devam etmiştir. Aynı şekilde akşam namazından önce yola çıktığında yatsı ile beraber kılmak üzere onu tehir etmiş; akşam namazından sonra yola çıktığında ise, yatsıyı öne alarak akşamla beraber kılmıştır [434]. Hâkim en-Nisâburî bu hadisle ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: Bu hadisin bütün râvileri son derece güvenilir, otarite kimselerdir. Kendisini muallel kılacak illetini bilmesek de hadis, hem sened hem de metin açısından şazdır. Onu, Kuteybe b. Saîd'den Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medînî ve Yahya b. Maîn sema yoluyla almışlardır. Bu zevat, söz konusu hadisi Kuteybe'den sened ve metnini beğenerek almışlar ve bunlardan bu hadisin malul olduğunu ifade eden hiçbir söz de bize ulaşmamıştır. Ancak, hadisi tetkik ettiğimizde Kuteybe b. Saîd'in güvenilir ve emin bir kişi olmasına rağmen, hadisin uydurma [435] olduğunu görmekteyiz. Hâkim, bu haâisin râvilerinin sika olduğunu belirtiyor, hatta onları hadiste otorite olarak niteliyor. Bu durum da söz konusu rivayetin şaz, hatta uydurma olduğuna hükmetmesine mani olmuyor. Bu, onun metin ve isnada aynı derecede önem verdiğini ifade eden bir tutumdur. Hadis tenkidinde doğru olan yöntem de budur. İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber'in yanında otururken Hz. Ali gelerek şöyle demiştir: Ey Allah'ın elçisi! Ezberlediğim Kur'an âyetlerini unuttum. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Sana öğrendiğin şeyleri hafızanda tutmanı sağlayacak olan bir şey öğreteyim mi?” buyurmuş. Ali "evet" deyince, Hz. Peygamber: "Cuma gecesi olunca dört rekât namaz kıl da bunlarda Yasin, ed-Duhan, Tenzîl ve Tebâreke sûrelerini oku ve şöyle dua et..." demiştir [436]. Zehebî bu rivayetin, senedinin sağlamlığına rağmen kesinlikle münker olduğunu ve gönlünün ona ısınmadığını, bu nedenle de onun hakkındaki tereddüdünü ifade etmek üzere "Allah bilir" dediğini beyan etmektedir [437]. İleride bu rivayetle ilgili daha geniş bilgi verilecektir. İhtilaflı hadisler arasındaki tercih sebepleri: Şahinlik dereceleri müsavi ve zaman bakımından hangisinin daha önce olduğunu bilemediğimiz iki hadisten birini tercih etme konusunu daha önce ele almış bulunuyoruz. Muhaddisler bu hususta birçok tercih sebebi zikretmekte, hatta bazıları bunların yüzden fazla olduğunu söylemektedir. Bu tercih sebeplerinin bir kısmı senedle bir kısmı da metinle ilgilidir. Biz burada metinlere ait tercihleri zikredecek ve araştırmamız dışında kaldığı için, senede ait olanları ele almayacağız. Muhaddislerin zikrettikleri tercih sebeplerinden bir kısmi kullandıklarını teyit eden bir örnek bulamadığımız tamamen teorik mahiyettedirler. Tercih sebeplerinden diğer bir kısmı ise, muhaddislerin ihtisas alanının dışında olan ve fukahanın umum, husus vb. durumlarda olduğu gibi, ihtilafların çoğunu şer'î bir hüküm çıkarmada kullandıkları sebeplerdir. Bu tercih sebeplerinden bir kısmını aşağıda açıklayacağız. a. İki hadisten biri Kur'an'a muhalif bulunurken, diğerinin Kur'ân-ı Kerîm'in zahirine muvafık düşmesi suretiyle kabule şayan olması. Örnek olarak, Hz, Peygamber: "Kim uyuyarak veya unutarak namazını kılamazsa, hatırladığında onu kılsın. Çünkü bu an, onun vaktidir" buyurmuştur. Bu hadis, Hz. Peygamber'in bazı vakitlerde namaz kılmayı yasak ettiği hadisine ters düşmektedir. Ne var ki, birinci hadisi Kur'ân-ı Kerîm'den "Namaza devam edin" [438], "Rabbinizin mağfiretine koşun" [439] vb. âyetlerler [440], zahirî anlamları itibariyle desteklemektedir. b. İki hadisten sadece birinin başka bir sünnete uygun olması. Örnek olarak: "Nikâh, ancak velinin izni ile caizdir" [441] hadisi, "Velinin dul kadın yanında bir izni söz konusu değildir" rivayetine tercih edilir. Çünkü birinci hadisi Ebu Musa, Hz. Peygamber'den nakletmiştir ve onu Hz. Âişe'nin Resûlullah'tan rivayet ettiği: "Bir kadın herhangi bir yerde velisinin izni olmadan kendi kendini nikahlayacak olsa nikâhı batıldır" [442] hadisi de teyit etmektedir [443]. c. İki hadisten biri ile hulefâ-i râşidînin amel etmiş olması. Bu durum söz konusu âyeti desteklemektedir. Nitekim bu sebeple, bayram tekbirlerinin yedi ve beş olduğunu nakleden kişinin rivayeti cenaze namazında olduğu gibi dört olduğunu söyleyen kişinin rivayetine tercih edilir. Çünkü birinci rivayet, Hz. Ebu Bekir ve Ömer'in kendisiyle amel etmiş olmaları hasebiyle daha sahih ve onunla amel de daha doğrudur [444]. d. İki hadisten birinin Resûlullah'ın sözü, diğerinin ise fiili olması durumunda, sözü olan tercih edilir. Çünkü insanlar kavlî sünnetin hüccet oluşunda ihtilaf etmedikleri halde, fiilî sünnete uyma hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kavlî sünnetin hilafına, fiilî sünnet tek başına bir şeye delalet etmemesi sebebiyle ondan daha kuvvetli olamaz[445]. İbn Ömer'in, Hz. Peygamber'i küçük abdest bozarken yönü Şam ve arkası Kabe'ye dönük olduğu halde gördüğü rivayeti ile, önünü ve arkasını kıbleye dönmekten nehyeden hadisleri de bu türe örnek verebiliriz. Burada Hz. Peygamber'in sözlü olarak yasaklayışı İbn Ömer'in onu gördüğünü ifade eden rivayetten daha güçlüdür. e. İki hadisten birinin kapsamında bulunan hükmün açıkça ifade edilmiş, diğer hadisin kapsamında bulunanın delaletinin ise kapalı olması. Şöyle ki: "Kırk koyunda bir koyun vardır" [446] hadisini, çocuğun malî yükümlülüğü konusundaki: "Kalem üç kişiden: Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğ çağına erişinceye kadar çocuktan... kaldırılmıştır" [447] hadisine tercih etmek gerekir. Zira birinci hadis, malı bulunan kimseye zekâtın farz olduğu hususunda kesin bir delil olduğu halde; ikinci hadis, velisinin yönetiminde olması sebebiyle, çocuğun malından zekatın sakıt olacağını kesin olarak bildirmez. Bu durumda “çocuktan kalemin kaldırılması", onun ilahî emirlere muhatap olmayacağını ve mükellef tutulmayacağını ifade eder. Bu da söz konusu hadisi birinci rivayetle çelişir olmaktan çıkarır [448]. f. İhtilaflı iki hadisten birindeki hükmün bir sıfata, diğerinde ise bir isme bağlanmış olması. Örnek olarak, Hz. Peygamber'in: "Dinini değiştireni (İslâm'dan döneni) öldürün" [449] hadisini, "kadın ve çocukları öldürmeyi yasaklayan" [450] hadisine tercih etmeyi verebiliriz. Çünkü din değiştirmek erkek-kadın herkeste bulunabilecek bir niteliktir. Bu sebeple bir illet gibi telakki edilir [451] ve hükümlerde etkili olur. Çocuk ve kadın gibi isimler ise böyle değildir. g. İki hadisten birinin mutlak, diğerinin ise sebebe bağlı (mukayyed) olarak söylenmiş olması. Bu durumda, sebebe bağlı olarak söylenende tahsis alametleri görüleceği için, mutlak olan tercih edilir ve tahsis edileni buna tabi kılmak daha uygun olur. Bir önceki maddede verdiğimiz örneği bu tercih sebebi için de zikretmemiz mümkündür. Şöyle ki: "Dinini değiştireni öldürünüz" hadisi, kadınları ve çocukları öldürmekten men eden hadise tercih edilir [452]. Çünkü ikinci rivayette kadın ve çocukların öldürülmesi yasağı, savaş sebebine bağlı kılınmıştır. h. Hadler konusunda iki rivayet tearuz edip biri haddi ortadan kaldırıcı, diğeri ise gerektirici olduğunda ulema ihtilaf etmiştir. Bazı âlimler, bunlardan birinin diğerine tercih olunamayacağını söylerken, bazıları da "Gücünüz yettikçe hadleri uygulamaktan uzak durun" [453] hadisi gereğince haddi düşüren rivayetin, gerektirene tercih edileceğini söylemişlerdir. Bu tercih sebebine hırsızlıkta nisab miktarını bildiren hadisler arasındaki ihtilafı örnek olarak vermek mümkündür. Nitekim, söz konusu hadislerin bir kısmında hırsızlığın nisabının, dinarın dörtte biri veya üç dirhem olduğu; bazısında ise, on dirhem olduğu beyan edilmektedir. Buna göre, haddi uygulamaktan uzak durmak amacıyla, söz konusu hadislerden "hırsızlığın en az miktarının on dirhem olduğunu bildiren rivayeti tercih etmek gerekir [454]. ı. İki hadisten birinde, diğerinde bulunmayan bir fazlalığın mevcut olması durumunda, ziyade bulunan tercih edilir. Çünkü güvenilir kişinin ziyadeli rivayeti makbuldür [455]. Bu nedenle, ezandaki ifadelerin tekrar edilmesine dair rivayet, onu tekrarsız okumaya dair rivayete tercih edilmiştir [456]. j. İki rivayetten birinde râviler ihtilaf, diğerinde ise ittifak etmemişlerse, ihtilaf edilmeyen, diğerine tercih edilir[457]. k. İki rivayetten birinin lafzında ıztırap bulunurken, diğerinde bulunmaması halinde, lafzı muztarib olmayan diğerine tercih edilir. Çünkü bu durum, râvinin hıfz ve zabtının kuvvetli veya zayıf olduğuna delalet eder. Buna, rükûda ve ondan kalkarken elleri kaldırma hususundaki İbn Ömer hadisi ile çelişen Berâ b. Âzib'in rivayet ettiği: "Hz. Peygamber namaza başlarken iki elini kulaklarına yakın şekilde kaldırır, sonra tekrar kaldırmazdı" hadisi örnek gösterilebilir. Bu ilavede ızdırap bulunması hasebiyle, İbn Ömer'in hadisini almak daha uygun görülmektedir [458]. Ayrıca muhaddisler, başka birçok tercih sebepleri zikretmişlerdir. Bunlardan bazıları hadisi anlama ve ondan şerî hüküm çıkarmadan kaynaklanan ihtilaflar olup, bize göre bunlar, muhaddislerle değil, fakihlerle ilgilidir. Bu tercih sebeplerinden bir kısmı şunlardır: l. İki rivayetten birinin, hükmü üzerinde ittifak edilen benzeri başka bir rivayetin bulunması, diğeri hakkında ise böyle bir şeyin mevcut olmaması. Örnek olarak, "Beş vesk (Araplar'da bir ağırlık ölçü birimi) hurmadan daha azından zekât gerekmediği" [459] anlamındaki hadisin, "yağmur suyu ile sulanan arazide öşür vardır" [460] hadisine tercih edilmesi gösterilebilir. Çünkü, Hz. Peygamber'in "gümüşte kırkta bir vardır" [461] hadisine, hükmünde ittifak edilmiş olan "gümüşün beş okkadan azında zekat yoktur" [462] hadisi benzer teşkil etmektedir [463]. m. Hadislerden biri sahabenin itibarını zedeleyen bir duruma işaret ederken, diğerinde böyle bir ifadenin söz konusu olmaması. Örnek olarak, Küfe halkının rivayet ettiği, Hz. Peygamber'in namazda kahkaha ile gülen kişinin namazını ve abdestini iade etmesini emrettiğine dair hadis ile, Saffan b. Assâl'ın: "Resûlullah seferî olduğumuzda cenabet hali dışında büyük abdest bozmak, bevletmek, uyumaktan dolayı üç gün üç gece süresince mestlerimizi çıkarmamamızı emrediyordu” [464] hadisi çelişmektedir. Ebu'l-Âliye'nin rivayet ettiği ashabın, Hz. Peygamber'in arkasında namaz kılarken güldüklerine dair hadis, sahabenin itibarını zedelemektedir, ikinci rivayet ise, böyle bir anlam içermemektedir. Zira ashab bu tür davranışlardan uzaktır. Bu durumda içinde bu nevi ifadeler bulunmayan rivayet, diğerine tercih edilir [465]. Bu örnekteki ihtilafın hadisler arasındaki tearuzdan değil, fıkhî hüküm çıkarmaktan kaynaklandığı görülmektedir. Nitekim namazda kahkaha ile gülme hakkındaki söz konusu rivayeti, özel bir duruma hamletmek mümkündür. Bu da sahabenin durumunu zedelemez. Çünkü onlar da insandır ve diğer insanların başına gelen zaaf ve hatalar onlara da arız olur. Nitekim sahabeden Mâiz'in zina fiili bütün sahabeyi töhmet altında bırakmamıştır. Mütearız hadisler arasındaki ihtilaf esasına değil, hadisi anlama ve ondan fıkhî hüküm çıkarma hususunda ortaya çıkan ihtilafa bağlı tercihlerden bazıları da şunlardır: n. Hadislerden birinde râvinin açıklamasının yer alması. Abdullah b. Ömer'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiği: "Alış veriş yapan iki kişi birbirlerinden ayrılmadıkları sürece, yaptıkları alışverişte muhayerdirler" [466] hadisi buna örnek gösterilebilir. Bundaki ayrılmaktan maksat bedenen ayrılmaktır. Râvi, bunu rivayet ettiğinde, "İbn Ömer'in alışverişi geçerli kılmak istediğinde biraz yürüyüp sonra eski yerine döndüğü" [467] açıklamasını da yapmıştır. Hadiseyi müşahede eden kişi olması hasebiyle, râvi hadisin anlamını başkalarından daha iyi bilmektedir [468]. Buradaki ihtilafın, ayrılmanın sözle mi yoksa bedenle mi olduğu tarzındaki hadisin yorumu ile ilgili olduğu görülmektedir. Râvinin açıklamalarını göz önünde tutan ve onları bağlayıcı sayan kişi, hadisteki ihtilaftan muradın, bedenlerin ayrılığı olduğunu anlar. Râvinin açıklamasına itibar etmeyen ise, hadisi sözle ayrılmaya hamleder. Her halükarda, bu örnekteki iki hadiste tearuz olmayıp, aksine ihtilafın, hadisin anlaşılması noktasında olduğu söylenebilir. o. Kelimelerden birinin sözlük anlamının, iki hükümden birine delaleti dolayısı ile tercihte bulunma. Hz. Peygamber'in: "Cinsel organına dokunan erkek abdest alsın" hadisi, lafız itibariyle mânası açık olup, lügat yönünden şehvet ilavesi olmaksızın, mücerred dokunmayı ifade etmektedir. Aslolan da lafza, farklı bir mâna vermeye işaret eden bir delil bulunmadıkça, sözlük anlamını vermektedir. Bu örnekte de iki hadis arasında ihtilaf değil, lafzın anlamını tespitte ihtilaf bulunmaktadır. Şöyle ki; cinsel organa dokunmakla abdestin bozulacağını söyleyen kişilerden bir kısmı, şehvetle dokunmayı şart koşarken; diğerleri lügat mânasının delaleti ile istidlalde bulunarak, şehvet şartının gerekmediğini söylemişlerdir. Burada söz konusu hadis ile Talk b. Ali'nin "O, sadece senden bir et parçasıdır" [469] hadisi arasında herhangi "bir ihtilaf yoktur. Fakihlerin zikrettiği daha başka birtakım tercih sebepleri de bulunmaktadır ki, pratikte bunların örneği bulunmayıp sadece bazı faraziyelerden oluşmaktadırlar. Ben bunların kullandıklarını teyit eden örnekler bulamadım. Ancak yine de durum açığa çıksın diye herhangi bir örnek zikretmeksizin ele almayı uygun gördüm. Bu tercih sebeplerinden bir kısmı şunlardır: p. Ümmetin uygulamasının iki hadisten birine uygun düşmesi. Zira ümmetin bir hadisle amel edip, öteki ile etmemesi, onun sahih olması sebebiyle olabilir. Bu ihtimalden dolayı birinciyi diğerine tercih etmek gerekir [470]. r. İki hadisten biri herhangi bir takdire ihtiyaç bırakmayacak şekilde açık, diğeri ise ancak bazı kelimeler takdir etmek suretiyle anlaşılır olması. Bu durumda birincisi tercih edilir. Çünkü ondan ne kastedildiği rivayetten açıkça anlaşılmaktadır. Diğerinde ise anlaşılması için yapılan kelime takdirinde yanılma ihtimali vardır [471]. s. İki rivayetten biri tahsis olunmuş olmakla beraber, diğerinde böyle bir durumun bulunmaması. Bu durumda tahsis olunmayan tercih edilir. Çünkü tahsis, lafzı zayıflatır ve ifadenin, söyleniş maksadına tam olarak delaletine mani olur. Âlimlerin büyük bir kısmına göre de tahsis edilmeyen rivayetin hilafına, tahsis edilen mâna mecaz olur. Dolayısıyla tahsis edilmeyen rivayet daha güçlüdür [472]. t. İki rivayetten birinde farzı ve yakın bilgi ile sabit olan suçsuzluğu gözetmenin bulunması. Bu durumda farzı ve yakın ilgi ile sabit olan suçsuzluğu gözeten rivayet diğerine tercih edilir [473]. u. İki rivayetten birinin harama, diğerinin ise mübahlığa işaret etmesi. Harama işaret eden rivayetin diğerine tercih edilip edilmeyeceğinde ihtilaf vardır [474]. v. İki rivayetten biri, İslâm'dan önceki şeriatların hükmüne muhalif iken, diğerinin muvafık olması. Bir görüşe göre önceki şeriatlara muvafık olan tercih edilir. Diğer bir görüşe göre ise, ikisi de aynı düzeydedir. Çünkü her ne kadar biri İslâm öncesi şeriatlara muvafık ise de, o, Resûlullah tarafından söylenmesinden sonra bizim için şeriat olmaktadır [475]. y. İki hadisten biri, aklın hükmüne uygun bir anlamı isbat ederken, diğerinin bu anlamı ortadan kaldırmış olması. Bu durumda birincisi tercih edilir. Çünkü biz, nefyeden ikinci rivayet ile daha önce elde ettiklerimizden başka herhangi bir şeyi elde etmediğimiz halde, isbat eden rivayet ile yeni birtakım şeyler elde ediyoruz. Bu durumda isbat eden rivayet, etmeyene tercih edilmelidir [476]. İhtilaflı hadislerin metni, dikkate alınarak yapılan tercihler bunlardır. Burada, konumuzu ilgilendirmediği için senedlere dayalı tercih sebeplerinden söz etmedik. İsteyen bunları ilgili kaynaklardan öğrenebilir [477]. [430] Hazımî. el-İ'tibar, s. 25-30; İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 414; Irakî, et-Tebsıra, TL, 302; Suyûtî, Tedrîb, D, 198. [431] Hakim, Marife, s. 119; İbnü's-Salâh, a.e.. s. 173. [432] İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 179. [433] Aksine ona münker denilir. [434] Hâkim, Ma'rifetü ulûmi'l-hadîs, s. 119. [435] Hâkim, a.e., s. 120. [436] Bu hadisi Zehebî Mîzânü’l-i'tidât, II, 2I3'te zikrettikten sonra, onu Tirmizî'nin rivayet ettiğini kaydetmiştir. [437] Zehebî, a.e., II, 213. [438] el-Bakara: 2/238. [439] Âl-i İmrân: 3/133. [440] Hazimî, el-İtihâr, s. 41; Hatîb, el-Kifâye, s. 608; Suyûtî, Tedrîb, II, 202; eş-Şâfiî, er-Risâle, s. 216. [441] Tirmizî, Nikah, 14. [442] Tirmizî, Nikah, 14. [443] Hazimî, a.e., s. 41; Hatîb, el-Kifâye, s. 608; Suyûtî, Tedrîb, II, 203; er-Risâle, s. 217. [444] Hazimî, a.e., s. 42; Suyûtî, Tedrîb, E, 202. [445] Hazimî, a.e., s. 42; Suyûtî, Tedrîb, M, 202. [446] Tirmizî, Zekât, 4. [447] Tirmizî, Hudûd, 1. [448] Hazimî, el-tübar, s. 43; Suyûtî, Tedrîb, II, 201. [449] Buhârî, Cihad, 149. [450] Buhârî, Cihad, 147. [451] Hazimî, el-İ'tibar, s. 44; Suyûtî, Tedrîb, ll, 201. [452] Hazimî, el-İ'tibar, s. 44; Suyûtî, Tedrîb, ll, 201. [453] Hazimî, a.e., s. 48; Suyûtî, Tedrîb, II, 202. Bu hadis zayıftır. [454] Bu konu hakkında üçüncü bolümde daha geniş bilgi verilecektir. [455] Hazimî, sika kişinin ilavesinin makbul olduğunu söylemekte ise de, genel kanaat böyle değildir. Biz bu konuda âlimlerin görüşlerini daha önce geniş bir şekilde açıkladık. [456] Hazimî, el-İtibar, s. 46; Suyûtî, Tedrîb, II, 202. [457] Hazimî, el-İ'tibar, s. 37; Suyûtî, Tedrîb, II, 200. [458] Hazimt el-İ'tibar, s. 37: Suyûtî, Tedrîb, II, 200. Müellifin verdiği bu örnek, muztarip rivayetten daha çok 9. sebepte zikredilen sika râvinin ziyade rivayetinin tercih edilmesi ile ilgili olduğu görülmekledir. M. [459] Tirmizî, Zekat, 7. [460] Tirmizî, Zekat, 14. [461] Tirmizî, Zekat, 7. [462] Tirmizî, Zekat, 3. [463] Hazimî, el-İ'tibar, s. 47; Suyûtî, Tedrîb, n, 202. [464] Tirmizî, Taharet. 70. [465] Hazimî, a.e., s. 45-46; Suyûtî, a.e., ll, 202. [466] Buhârî, Buyû, 42. [467] Buhârî, Buyû, 47. [468] Hazimî, el-İ'tibar, s. 44; Suyûtî, Tedrîb, II, 212. [469] Emir es-San'anî, Sübülü's-selâm, I, 103-104. [470] Hazimî, el-İ'tibar, s. 43; Hatîb, el-Kifâye, s. 610; Suyûtî, Tedrîb, II. 202. [471] Hazimî, a.e., s. 44; Suyûtî, a.e.. II, 201. [472] Hazimî, a.e., s. 45; Suyûtî, a.e., II, 201. [473] Hazimî, a.e., s. 46; Suyûtî, a.e., II, 202. [474] Hazimî, a.e., s. 47-48; Suyûtî, a.e., ll, 202. [475] Hazimî, a.e., s. 47-48; Suyûtî, a.e., II, 202. [476] Hazimî, a.e-, 48-49. [477] Hatîb, el-Kifâye, 608, 612; Hazimî, a.e., 29-49; Suyûtî, Tedrîb, II, 198-202. Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 142-158. |