๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis te Metin Tenkidi Metodları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 13 Haziran 2011, 20:29:11



Konu Başlığı: Haberi vahid olan hadisi reddetmelerinin tartışılması
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 13 Haziran 2011, 20:29:11
Mâlikîlerin Medinelilerin Amelini Esas Alarak Haberi Vahid Olan Hadisi Reddetmelerinin Tartışılması:


Bu ölçüyü Mâlikîlerle ilk tartışan İmam Şafiî olmuştur. Nitekim o, el-Ümm isimli eserinin "İhtilaftı Mâlik ve'ş-Şâfiî" [1114] kısmında Mâlikîlerin bu ölçüyü esas alarak reddettikleri hadisleri detaylıca tartışmış ve on­larla amel etmenin gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Bu hadisler azımsanmayacak kadar da çoktur. İleride bunların birkaç tanesini zikrede­ceğiz.

Söz konusu ölçüyü kullanmaları sebebiyle Mâlikîleri tenkit eden­lerden biri de İbn Kayyim'dir. O, bu hususta şöyle demektedir:

"Asl olan, sünnete tabi olmaktır. Sünnet ise, bazı müslümanlar amel edip etme­meleri sebebiyle terkedilemez. Aksi halde sünnet terkedilip başkalarına uyulmuş olurdu. Bu durumda başkalarının ameli sünnet, aksi ise bid'at olurdu. Halbuki Medinelilerin ameli sünnetin sahihliği için bir ölçü değil, aksine sünnet, amelin doğruluğu olup olmadığının ölçüsüdür. Zira başka­larının değil, herhangi bir beldenin, uygulamasında yanılmayacağım kim­se garanti edemeyeceği gibi, şehrin, bölgenin herhangi bir görüşün terci­hinde hiçbir etkisi de olamaz [1115]. Ayrıca şayet sahabeden herhangi biri­nin gidip yerleştiği bir şehirde uygulama oraya gelen söz konusu sahabe­nin naklettiğine göre devam etse, Medine'de bulunan bir sahabenin nak­letmesi sebebiyle devam eden Medinelilerin uygulamasıyla arada bir fark olmaması gerekir. Zira her iki durumda da amel Resûlullah'ın sözü veya fiiline dayanmaktadır. Aksi taktirde Medine'de bulunan sahabenin nak­lettiği haber ameli gerektirirken, başka bir bölgedeki sahabenin verdiği hadisle amel edilmemiş olur. Nassın Medinelilerin uygulamalarını destek­lemesi halinde ona uyulacaktır. Nassın başka şehirlilerde bulunanların uy­gulamasını desteklemesi ve Medinelilerin elinde buna aykırı başka bir nassın da bulunmaması halinde ise nassa dayalı olan uygulama tercih edi­lir [1116].

Hz. Peygamber ve sahabe döneminden itibaren uygulama veya naklinde icma edilen bu hususa sahih sünnetin aykırı olması muhaldir. İçtihat yoluyla icma ettikleri hususta sünnetin muhalefeti söz konusu olmuşsa, Hz. Peygamber'in ismeti onların ictihadının doğruluğunu ga­ranti etmez. Söz gelimi hıyar-ı meclisin batıl olduğu, rukû'da ellerin -ku­lak hizasına- kaldırılmaması hususlarında nakle ve uygulana gelen tat­bikata dayalı bir icmada bulunmamışlardır. Onların sa’, müd gibi ölçüler, vakıflar, sebzelerden zekatın verilmeyeceği hususlarındaki nakilleri ise doğru olup; Hz. Peygamber'den de bunlara aykırı herhangi bir sünnet nakledil memiştir [1117].

Hulefâ-i râşidîn ve sahabe asrından sonra Medine'deki uygulamanın orada bulunan müftü, idareci ve çarşılarda kontrol yapan muhtesiplerin uygulamaları doğrultusunda teşekkül ettiği, halkın da bunlara aykırı davranmadığı bilinmektedir. Söz konusu dönemde müftü fetva vermekte, yönetici bunu icra etmekte, muhtesip de buna göre hareket etmekte ve böylece bir uygulama ortaya çıkmakta idi. Böyle bir uygulamanın sünnete aykırı olması durumunda sadece onun dikkate alınmaması gerekir; Hz. Peygamber'in, halifelerin veya sahabenin sünnet olan uygulaması değil. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir [1118].

Doğru uygulama sünnete muvafık olandır [1119]. Sahih sünnete aykırı olan uygulama kesinlikle nakille ilgili olmayıp içtihatla ilgilidir. Sünnete aykırı içtihat ise merduttur. Nakil yoluyla olan herhangi bir uygulamanın sahih sünnete aykırı olması ise hiçbir zaman söz konusu olamaz [1120].

Sünnetler, herhangi bir uygulama sebebiyle terkedilecek olsaydı, yok olup gider, izleri bile kalmazdı. Nitekim zaman içerisinde hatta bu­gün dahi sahih sünnete aykırı olarak yerleşmiş nice uygulamalar vardır. Sünnet terkedilip, ona aykırı hareket edilir ve uygulama böylece devam eder [1121], daha sonra bunu bilen bir kimse söz konusu uygulamaya göre hareket ederse insanlar ona "sünneti terkettin" derler [1122]. Aslında bu şa­hıs daha önce terkedilmiş olan sünnete göre hareket etmiş olup, kendisi yeni bir uygulama ortaya koymamıştır.

İçtihada dayalı herhangi bir uygulamanın, Medinelilerin uygulama­sı dahi olsa, sahih sünnet mukabilinde hüccet olacağını ileri sürenlerin de­lilleri bu açıklamayla bütünüyle çürütülmüştür. Ayrıca sahih olanın, sün­nete aykırı değil, ona uygun düşen uygulama olduğu da ortaya çıkmıştır. [1123]



[1114] Şafiî, el-Üm (İhtilaftı Malik ve'ş-Şâfiî), V, 177-250.

[1115] İbn Kayyım, İ'lâmü'l-muvakkîn, II, 380.

[1116] İbn Kayyım, a.e., II, 381.

[1117] İbn Kayyim, a.e., II, 393-394.

[1118] İbn Kayyim, a.e., II, 394.

[1119] İbn Kayyim. a.e., II, 395.

[1120] İbn Kayyim, a.e., II, 396.

[1121] İbn Kayyim, a.e., II, 395.

[1122] İbn Kayyim, a.e., II, 396.

[1123] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 321-323.