Konu Başlığı: Delillerin tartışılması Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 13 Haziran 2011, 20:31:50 Delillerin Tartışılması: a. Birinci delildeki hadiste Medine'nin özellikle zikredilmesi, onun şerefini ve kirlerden uzak olduğunu açıklamaya yöneliktir. Yoksa söz konusu hadiste, Medine'den ayrılanların kirlerden uzak olamayacağı ve buna göre sadece Medinelilerin icmaının hüccet olduğuna dair herhangi bir delil mevcut değildir. Zira herhangi bir bölgenin fazileti böyle bir neticeyi gerektirmez. Nitekim Mekke, Kabe ve Makam-ı İbrahim'e sahip olmasına rağmen, Mekkeliler hüccet olmazlar. Bu görüşte olan herhangi bir kimse de mevctu değildir. Küfür diyarında bile olsa âlimlerin ilmine, müçtehitlerin içtihadına itibar edilir. Konuyla ilgili Sem'ânî şöyle demektedir: "Medine, sahabenin bulunduğu, vahyin indiği yer olduğu gibi münafıkların ve İslâm düşmanlarının da yaşadığı bir yerdir. Nitekim "Resûlullah'ın yanındakilere yardım etmeyin ki etrafından dağılsınlar" diyenlerin, "Medine'ye dönünce aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır" tehdidini savuranların ve nifak üzere devam edenlerin hepsi Medine'de yaşamaktaydılar. Ayrıca Hz. Ömer'in yaralanması, Hz. Osman'ın muhasara edilip, şehit edilmesi hep Medine'de cereyan etmiştir" [1103]. Sem'anî' nin bu ifadeleri Mâlikîlerin ikinci deliline cevap teşkil etmektedir. b. Medinelilerin nazil olan vahye şahit olmaları ilmin sadece Medine'ye ait bulunduğuna delalet etmez. Nitekim sözü delil teşkil edenlerden Medine dışında olanlar da vardı. Ayrıca herhangi bir kimsenin, sırf Medine'de bulunması sebebiyle ilmi artmayacağı gibi, oradan ayrılmasından dolayı da eksilmez [1104]. c. Rivayette asıl olanın bizzat işitmek ve Hz. Peygamber zamanında meydana gelen olaylara onun huzurunda şahit olmak olduğuna göre, Medinelilerin bunu daha iyi bilecekleri ve rivayet olunanı daha iyi kavramaları sebebiyle rivayetleri tercih olunacaktır. İçtihat yolu ise araştırmak, incelemek ve verilecek hükmün delillerini ortaya çıkarmaktır. Bu hususta ise Medine'ye yakın veya uzak olmanın veya farklı bölgelerde bulunmanın herhangi bir etkisi söz konusu değildir. Şu halde Medinelilerin icmaı, muhaliflerine karşı bir hüccet olamaz [1105]. Zira burada konu olan rivayet değil, içtihattır. d. Mâlikîlerin "Medinelilerin Hz. Peygamber'in son hükmüne şahit oldukları ve nesholanla olmayanı bildikleri" tarzındaki iddiaları ise İbn Hazm'ın da ifade ettiği gibi bir aldatmacadan ibarettir. Zira Ali, İbn Mes'ud, Enes ve daha başka sahabîlerde söz konusu olduğu gibi, Hz. Peygamber'in herhangi bir konudaki son hükmüne sadece Medine'de kalanlar değil, oradan ayrılanlar da şahit olmuşlardı. Bu hususta Medine'de kalanlarla, ayrılanlar arasında herhangi bir fark yoktur [1106]. e. Mâlikîlerin Medine'den ayrılanların sadece cihatla meşgul oldukları şeklindeki iddiaları da yanlıştır. Zira cihat, onların dinlerini öğrenmelerine engel olmamıştır. Mâlikîlerin bu konuda örnek olarak zikrettikleri İbn Mes'ud'un Kufe'de verdiği fetvayı Medine'de feshettiğine dair misal, sadece iki meseleyle ilgili olup, onun feshini Ömer emretmişti. Ömer ise halife idi ve ona muhalefet söz konusu olamazdı. Ayrıca Hz. Ömer'in İbn Mes'ud'a görüşünü sorup, onun görüşüne göre amel ettiği de rivayet edilmiştir. Bilindiği gibi Hz. Ömer Medine'de İbn Mes'ud ise Kufe'de bulunmaktaydı [1107]. f. Mâlikîlerin, "çoğunluğa -ki Medine'de kalan ashaptır- Resûlullah'ın hükmünün gizli kalması ve Medine'den ayrılan azınlığın ise onu bilmesi muhaldir" tarzındaki iddiaları da İbn Hazm'ın ifade ettiği gibi açık bir yanıltmadır. Zira şayet onlar, Medine'de kalan sahabîlerin hepsinden bir meselenin rivayet edildiğini ve hepsinin de bu rivayete göre fetva verdiklerini tespit etmiş olsalardı, bu görüşlerinin doğru olması mümkün olabilirdi. Ancak buna dair bir örnek bile bulabilmeleri söz konusu değildir. Aksine sahabeden bir konuda bir, iki, üç ...farklı fetva ve rivayet bulunmaktadır. Ayrıca sahabenin bazısının bilemediği Resûlullah'ın herhangi bir hükmünü, başka sahabîler bilebilirler. Bazan Hz. Peygamber'in verdiği hükme şahit olan sahabî Medine'den çıkmış veya orada kalmış olabilir. Bunun aksi de mümkündür. Bunlar arasında herhangi bir fark yoktur. Zira sahabe ancak Hz. Peygamber'in vefatından sonra değişik ülkelere dağılmıştır [1108]. Şafiî icma ile bütün ümmetin icmamı kasteder ve Medinelilerin icmaına onlarla birlikte İslâm ümmetinin de katıldığını söyler. İmam Şafiî, Mâlikîlerden birisiyle tartışmasında şöyle der: "İster benim tarafımdan, ister ilim ehlinden birisi tarafından, "bunun üzerinde icma edilmiştir" denen şeyi hangi âlime sorsan, mutlaka sana aynını söyler ve onu kendisinden öncekilerden de nakleder. Öğle namazının dört rekât oluşu, içkinin haramlığı gibi. Bazan Mâlik'in "bunda icma vardır" dediği hususta, Medine ehlinden ilim sahibi birçok kimsenin onun aksine görüş belirttiklerini görürüm. Bazan da bütün beldeler ahalisini, onun "bunda icmaı vardır" dediği görüşün karşısında bulurum." [1109] Ayrıca Şafiî, İmam Mâlik'in sahih senedle rivayet ettiği hadislere Mâlikîlerin zaman zaman aykırı görüş beyan etmelerini tenkit etmiş ve bunları el-Ümm adlı eserinin "İhtilaftı Mâlik ve'ş-Şâfiî" kısmında teker teker açıklamıştır. İbn Kayyim el-Cevziyye de Mâlikîlerin, Medinelilerin icmaı ve amellerini hüccet kabul etmelerini bazı deliller ileri sürerek tenkit etmiştir. İbn Kayyim'in bu hususta ileri sürdüğü en güçlü delillerinden biri şudur: "Sahabenin çoğu Medine'den ayrıldıktan sonra, Resûlullah'ın sünnetlerinden herhangi birinin, Medine'de kalanlarca bilinmeyip oradan ayrılanlar tarafından bilinmesi mümkün müdür, değil midir? Şayet bu soruya olumsuz cevap verecek olursanız; İbrahim, Alkame, Abdullah kanalıyla nakledilen ve Medinelilerin rivayet etmediği birçok hadisi iptal etmiş olacaksınız ki bu mümkün değildir. Eğer söz konusu soruya, Medine'de kalanların bazı sünnetleri bilmediklerini, oradan ayrılanların ise bilebileceğini mümkün görüyorsanız, bazı sünnetleri bilemeyeceklerini itiraf ettiğiniz kimselerin uygulaması ile sünneti nasıl terkedebiliriz? [1110] Ayrıca Hz. Ömer, Medineliler onlarla amel etmeseler bile bazı bedevîlerin kendisine ilettikleri hadislerle amel ederdi. Nitekim Dahhâk b. Süfyan el-Kilâbî'nin, Resûlullah'ın Eşyem ed-Dıbaî'nin hanımını kocasının diyetine mirasçı yaptığını iletmesi üzerine, Hz. Ömer bununla hükmetmiştir [1111]. Öte yandan bizzat İmam Mâlik, kendisini Medinelilerin amelini esas alan Muvatta'ı anayasa yapmaya teşvik eden Hanın er-Reşîd'i bundan menederek şöyle demiştir: "Resûlullah'ın (s.a.) ashabı değişik bölgelere dağılmış olup, herbirinin yanında diğerlerinin bilmediği hadisler bulunmaktadır". İmam Mâlik'in bu açıklaması, ona göre Medinelilerin amelinin bütün ümmeti bağlayan bir hüccet olmadığının delilidir. İmam Mâlik sadece Medinelilerin amelini tespit etmiş, ne naklettiği yerde, ne de başka bir yerde Medinelilerin amelinden başkasına göre hüküm vermenin doğru olmadığını hiçbir zaman söylememiştir. Aksine o, sadece bunu Medinelilerin ameli olduğunu söylemekle yetinmiştir" [1112]. İbn Kayyim'in, İmam Mâlik'e göre Medine’lilerin amelinin başkalarını bağlayıcı olmadığı şeklindeki görüşü, yukarıda zikretiğimiz İmam Mâlik'in Leys b. Sa'd'a yazdığı mektuptaki kendi gösteriyle çelişmektedir. Nitekim söz konusu mektubunda İmam Mâlik şöyle demektedir: "Herhangi bir şey Medine'de biliniyor ve onunla amel edip yorsa; ona aykırı davranılmasını doğru bulmam..." Bu ifade gayet açık ve nettir. Onun, Harun er-Reşîd'în Muvatta ile ilgili teklifini reddetmesi ise, insanların bunu bağlayıcı olarak kabul etmeyeceklerini bilmesinden kaynaklanmış olabilir. Zira her âlimin delili ve içtihadı farklı olup, kendi delilini bir tarafa bırakarak, gerçek olduğuna inanmadığı bir görüşe halife bile olsa başkasının zorlamasıyla uyması kolay değildir. Çünkü ikna edici olan delildir. İbn Kayyim'in ifade ettiğimiz bu açıklaması Medinelilerin icmanın delil olması ve haber-i vahide takdim edilmesi ne reddiye mahiyetinde olmakla birlikte, özellikle Medinelilerin icmaının delil olmadığını isbat sadedindedir. [1113] [1103] Âmidî, el-İhkâm, I, 181; Abdülaziz el-Buhârî, Keşfu'l-esrâr. III, 242; İbn Hazm, el-İhkâm, IV, 554. [1104] İbn Hazm, el-İhkâm, IV, 554-555; Ahmed Nur Seyf, Amelü ehli'l-medine, s. 79. [1105] Âmidî, el-İhkâm, I, 182; Ahmed Nur Seyf, Amelü ehli'l-medine, s. 79-80. [1106] İbn Hazm, el-İhkâm, IV, 555. [1107] İbn Hazm, el-İhkâm, IV, 562-563; Ahmed Nur Seyf, Amelü ehli'l-medine, s. 79. [1108] İbn Hazm, el-İhkâm, IV, 555; Ahmed Nur Seyf, Amelü ehli'lmedine, s. 80. [1109] Şafiî, er Risale, s. 534-535. [1110] İbn Kayyim, İ'lâmü'l-muvakkiîn, II, 381-382. [1111] İbn Kayyim, a.e., II. 382. [1112] İbn Kayyim, a.e., II, 382. [1113] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 318-321. |