๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis Müdafaası => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 24 Ekim 2010, 18:45:44



Konu Başlığı: Kıyasın İptal Ettiğini Söyledikleri İki Hadis
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Ekim 2010, 18:45:44
27- Kıyasın İptal Ettiğini Söyledikleri Hadis

İddia: RasuluUahm Amr b. el-As'a (R.A.) bir topluluk arasında hakimlik yapmasını emrettiği­ni, Amr b. el-As'm Rasuluüaha: "Sen varken mi ha­kimlik yapacağım?" dediğini, Rasulullahin da ce­vaben: "Onların aralarında hüküm ver. Eğer (hük­münde) İsabet edersen sana on sevap, hata eder­sen bir sevap var" dediğini [560]rivayet ettiniz.

Allanın (sizin dediğiniz şekilde) sevab vermesi caiz değildir. Çünkü Amr'ın hakikata uygun olan ile, hatalı olan içtihadı aynı icühaddır. Onun verdiği hü­kümde isabet etmesi şart değildir. Ona gereken sadece ictihad etmektir. O doğruya isabet ederken olduğu gibi hatalı bir ictihad yaparken de aynı şekilde çalışmakta, bu işe aynı şekilde eğilmekte ve ehemmiyet vermekte ve aynı derecede meşakkate katlanmaktadır. O halde neye göre iki ictihaddan birisine bir, diğerine on sevab verilecek?

Cevap: Biz deriz ki, doğruya muvafık olan bir ic­tihad, hatalı bir ictihad gibi değildir. Eğer bu ictihad, istinad ettiği (çalışma, gayret, meşakkatlara katlanma gibi) esaslara göre değerlendirilseydi. Yahudiler, Hris-tiyanlar, Mecusiler ve Müslümanlar (keza) çeşitli iıkir ve görüş sahipleri de -ictihad edip kendilerini ve kafa­larını yorduktan sonra, şahsi kanaatlanna göre ken­dilerinin haklı, muhaliflerinin ise hatalı oldukları neti­cesine vardıkları zaman- birbirinden farksız olurlar­dı.

EBÛ MUHAMMED: Lakin, biz deriz M, her ferdin içtihadının ötesinde, bir de Allah'ın tevfiki (muvaffak kılması) mevzuubahistir. Bu mevzuda söz uzar. Bura­sı ise onun yeri değildir.

Eğer adamın biri, kaybolan herhangi birşeyini araştırması için iki adam gönderse ve onlara.aramakta son gayretlerini ve ciddiyetlerini göstermelerini emretse, buldukları takdirde onlara mükafat vereceği­ni vaadetse, onlardan birisi aramak için elli fersah yol gitse, kendirli yorsa, geceyi uykusuz geçirse fakat eli boş dönse, diğeri ise rahat bir şekilde bir fersah yol git­se ve kaybolan şeyi bularak geri dönse -evvelkinin, ka­yıp eşyayı bulandan daha çok meşakkatlara katlan­mış olmasına, gayret etmesine rağmen- bol aüyye ve ihsana, bu iki adamdan, mutlaka kaybolan şeyi bulan hak kazanır.

Eğer (çalışma ve gayret bakımından) eşit olurlar­sa, (mükafatın, bulana veyahut da, isabet eden müctehide) verilmesi evleviyyetle caiz olur.

İnsanlar amel bakımından eşit olabilirler. Allah da bunlardan dilediğini üstün kılar. Çünkü kimsenin Allah (C.C.) üzerinde ne bir alacağı ne de ondan yana (isteyeceği) bir hakkı vardır.

EBÜ MUHAMMED: İncil'de okudum. Hz. İsa (A.S.), havarilerine şöyle demiştir: "...Gökyüzünün melekûtu, bir adama benzer. Adam sabahın alaca ka­ranlığında üzüm bağı için amele tutmak ister. Her bir ameleye günde bir dinar vereceğini söyler. Sonra ame­leleri bağa salar. Üc saat arae oaga gidin, ben si­ze layık olan ücreti vereceğim" der. Onlar giderler. Altı saat sonra, dokuz saat sonra ve onbir saat sonra hep çıkar ve aynı şekilde davranır. Akşam olunca kahyası­na: "İşçilere ücretlerini ver, sonra en son gelenden baş­la, ilk gelenlere kadar tekrar-ver. Verirken aralarını eşit kıl?" der. (İşçilerjhaklannı alınca, bağ sahibine kı­zarlar ve: "Şu en son gelenler sadece bir saat çalıştıkla­rı halde, ücrette onları bize eşit kıldın." derler. Bağ sa­hibi: "Şüphesiz ben size zulmetmedim (hakkınızı ye­medim). Size şart koştuğum ücreti verdim. Diğerlerine ise cömerd davrandım. Mal benim malım, dilediğimi yaparım" der. İşte böylece evvelkiler sonuncu, sonuncular da birinci olmuş olurlar [561]

 
28- Birbirine Uymadığını Söyledikleri İki Hadis

İddia: Rasulullahın (S.A.V.), "Kim bir iyilik yapmağa karar verir, o iyiliği yaşamazsa, ona sade­ce bir sevab yazılır. Kim bu iyiliği işlerse (o takdir­de) ona, on sevab yazılır. [562] buyurduğunu, (baş­ka bir hadiste de):

"Kişinin nlyyeti [563]amelinden hayırlıdır. [564]dediğini rivayet ettiniz.

Birinci hadiste niyyet, amelden aşağı bir derece­de: ikinci hadiste ise niyyet amelden üstün olmuş olu­yor. Bu ise bir çelişki ve tutarsızlıktır.

Cevap: Biz deriz ki burada -Allah'a hamdolsun-herhangi bir çelişki yoktur.

Bir iyilik yapmağa niyetlenen onu yapmadığı za­man, onu yapan kimseden farklıdır. Çünkü iyilik yapmağa niyetlenen onu yapmamıştır, iyiliği yapan ise, onu yapmadan, önce niyyet eder, sonra (o) iyiliği yapar.

"Kişinin niyyeti, amelinden hayırlıdır." sözüne gelince: Hiç şüphesiz Allah mü'mini, niyyeti ile ebedi Cennetlik kılar, ameliyle değil! Eğer ameline göre mü­kafat verilseydi, o kimsenin (Cennette) ebedi olmama­sı gerekirdi. Çünkü o, muayyen seneler müddetince amel etmiştir. Onun karşılığı da, ya amel ettiği müddet kadar, ya da onun birkaç misli olur.Halbuki Allah onu, niyyeti ile ebedi kılar. Çünkü o,eğer Allah kendisini ebediyyen baki kılacak olsaydı, ebediyyen Allah'a itaat etmeğe niyyet etmişti. Ne zaman onu bu niyyeti ile efat ettirirse, onun karşılığını verir.

Kafir de böyledir. Niyyeti amelinden kötüdür. Çünkü o - eğer Allah kendisini ebedi kılacak olsaydı-küfürde kalmağa niyyetlidir. Allah da onu, bu niyeti ile öldürünce, bu niyetine göre onu cezalandırır.[565]

 
29-  Dediklerine Göre Kur'an ın Ve Düşüncenin Yalanladığı  Hadis  

İddia: Rasulullahm, Bedir kuyusu başında durup, "Ey Utbe b. Rabia, ey Şeybe b. Rabia, ey fü-lan, ey ful an..! Rabbinizin size va'dettiği (azabı)ni hak olarak buldunuz mu? Biz Rabbimlzin bize va'dettiği (zaferi) hak olarak bulduk" dediğin1, ken­disine (ölülerle mi konuşuyorsun?) denilince, "Nef­sim elinde olana yemin ederim ki onlar, sizin İşitti­ğiniz gibi (söylediklerimi) işitirler.[566] dediğini rivayet ettiniz. Halbuki Allah (C.C.) kendisine; "...sen kabirde bulunanlara sesini duyuramazsın..."  (35, Faür, 22) ve "...muhakkak ki sen ölülere duyuramaz­sın.' (30, er-Rum, 52) buyurmuştur.

Sonra Rasulullahm Ahzab günü: "Ey çürümüş cesedlerin ve fani ruhların Rabbİ olan Allahımî" de­diğini,

İbnu Abbas'a (R.A.), ruhların cesedlerini ter-kedince nerede bulundukları, çürüyünce cesedlerin nereye gittiği sorulunca: "Lambanın ışığı, lamba sö­nünce nereye gider, göz kör olunca, görme duyusu ne­reye gider ve hastalanınca, sağlam vücud nereye gi­der?!" dediğini rivayet ettiniz.

Bunlar hiçbir yere gitmezler. İşte cesedi terketti-ği zaman ruhlar da böyledir. Bu ise ne Rasulullahm, "Şüphesiz onlar sizin işittiğiniz gibi işitirler[567] sözüne, ne de sizin kabir azabı ile ilgili rivayetinize benzemektedir.

Cevap: Biz deriz ki: Akıl, düşünce (nazar), Kur'an ve Hadise göre ; Allah'ın cesedler çürüdükten, kemikler parçalandıktan sonra kabirdekileri diriltme­si nasıl mümkün ise; yine akıl, düşünce, Kur'an ve Hadis'e göre onların öldükten sonra Berzah aleminde azabolunmalan da doğrudur.

Kur'an'a gelince: Allahu Taala şöyle buyurur: "Onlar sabah ve akşam ateşe arzedilecekler. Kıya­met koptuğu gün de: "Fir'avunun kavmini en şid­detli azaba sokun." denilecektir. (40 el-Mü'min, 46)                               

Onlar öldükten sonra -Kıyameten önce- sabah akşam ateşe sokulurlar. Kıyamet günü ise, azabın en şiddetlisine duçar olurlar.

Yine Allah (C.C): "Sakın Allah yolunda öldürü­lenleri ölüler sanma. Doğrusu onlar Rableri katında diridirler, cennet meyvalanndan rızıklanırlar. On­lar Allah'ın kendilerine verdiği ihsandan dolayı se­vinçlidirler ve arkalarından kendilerine şehidlik rütbesi İle katılamayan mücahidler hakkında şunu müjdelemek isterler: Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır." (3 AH İmran: 169, 170) buyurmuştur.

Bu, Allah'ın Bedir şehidlerine has kıldığı birşey-dir. Onların cesedleri, kanalın kazılması esnasında taptaze olarak çıkarılmıştı. Öyle ki birisi: "Bunu gör­dükten sonra artık hiçbir şeyi inkar edemeyiz (inkarcı olamayız)" demiştir.

Bana Muhammed b. Ubeyd, İbnu Uyeyne'den, o da Ebu'z-Zubeyr'den, o da Cabir'den (R.A.) tahdis etti ki (Cabir şöyle) demiştir: Muaviye (RA.) kazdırmış ol­duğu kaynağın suyunu (kanal ile) akıtmak istediği va­kit -Süfyan b. Uyeyne bu kaynağın Medine'deki Ebu'z-2iyad suyu olduğunu söylemiştir- Medine'de, "Kimin harpte öldürülmüş bir kimsesi varsa, ölüsünfü al-mağ)a gelsin" diye ilan ettiler. (Cabir) dedi: Biz de Bedir Şehidlerine gittik. Birisinin ayağına bel[568] isabet etmiş ve kanı damlamış olduğu halde onları (katılaşma-mış bir halde) taptaze çıkardık. Ebu Said el-Hudrî fbu hadise karşısında): "Bundan sonra ebediyyen hiçbir münkir inkarcılık edemez" dedi.

Aişe b. Talha [569]rüyasında babasını görmüş, babası ona: "Ey kızcağızım! Benim yerimi değiştirin. Rutubet bana zarar veriyor." demiş. Kızı otuz veya ona yakın sene sonra, babasını taptaze, hiç bozulmamış bir halde, bu ıslak yerden çıkarmış ve Basra'da, el-Hic-riyyin'e[570] defnetmiş tir.

Babasının (kabirden) çıkarılması işini, Abdurrahman b. Selame et-Teymi üzerine almıştır.

Bunlar o kadar meşhur şeylerdir ki, gözle gör­müş olmamızdan farksızdır. O halde, bu şekilde şehid-lerin diri olup, Rableri katında nzıklanmaları caiz olunca, keza onların ferahlanmaları ve sevinmeleri ca­iz olunca, onlarla harbeden ve onları öldüren düşman­larının da diri olup, ateşle azaba uğramaları niçin caiz olmasın?!

Onların diri olmaları, mümkün olunca, işitmele­ri niçin mümkün olmasın? Üstelik bunu Rasulullah (S.A.V.) bildirmiştir ve onun sözü mutlaka doğru­dur.

Hadislere gelince : Rasulullahın Cafer b. ebi Talib [571] hakkında: "O, cennette meleklerle beraber uçmaktadır." buyurması, onu "zu'I-cenahayn=iki kanatlı" diye isimlendirmesi [572]Rasulullahın Mün-ker ve Nekir (melekleri) ve kabir azabı hakkındaki bir-çek hadisleri ve "Hayatın ve ölümün fitnesinden[573] kabir azabından [574]ve Mesih Deccalın fit­nesinden [575]sana sığınırım." diye Allah'a dua et­mesi, bu kabil hadislerdendir.

Bu hadisler sahihtirler, .(insanların) bu gibi ha­disleri uydurmak için ittifak etmeleri mümkün değil­dir.

Eğer bu gibi hadisler sahih olmayacak olsa, dini­mizle ilgili hiçbir şey ortada kalmazdı. Peygamberimi­zin haber verdiklerinden daha doğru hiçbir şey ola­maz.

Cenab-ı Hakk'm: "...muhakkak ki sen ölülere sesini duyuramazsın." (30 er-Rum, 52) ve "...sen ka­birde bulunanlara sesini duyuramazsın." (35 Fa tır, 22) ayetlerine gelince: Onların dediklerinin bu ayetle hiçbir alakası yoktur. Çünkü burada ölüler sözüyle cahiller kasdedilmiştir ki onlar da kabir ehlidir.

Yani Allah (C.C.) ayette demek istiyor ki: Sen Al­lah'ın cahil kıldığı kimseye hidayet namına birşey anlatamazsın. Ve yine Allah'ın sağırlaştırdığı birine de hi­dayeti işittiremezsin.

Bu ayetlerin baş tarafları bizim dediklerimizi is-bat eder. Çünkü bu ayetin başında '...a'ma ile gözleri gören bir olmaz." (35 Fatır, 19) Cenab-ı Hak -a'mâ üe kafiri «gözleri gören ile mü'mini kasdetmektedir .

Karanlıklarla, aydınlık da bir olmaz." (35 Faür: 20} -Cenabı-Hak, karanlıklar ile küfrü, ay­dınlık ile de imanı kasdediyor.

Ne de gölge ile sıcaklık bir olur." (35 Fatir, 21)

Gölge ile Cenneti, sıcaklık ile de Cehennemi kasdediyor.-

Dirilerle ölüler, hiç de bir olmaz." (35 Fatır, 22) -Dirilerle, akıl sahiplerini, ölülerle de cahilleri (be­yinsizleri) kasdediyor.

Ve sonra da: "...Doğrusu Allah dilediği kimse­ye işittirirse de, sen, kabirde bulunanlara sesini du-yuramazsın." (35 Fatır, 22) buyurmuştur. Yani Allah (C.C.) şunu kasdetmiştir: "...Sen, kabirdeki ölülere benzeyen cahillere işittiremezsin."

Buna benzer misaller Kur'an'da pekçoktur.

Cahillere misal olarak verdiği ölüler ile. Bedir şe-hidlerini kasdetmemiştir ki, onlarla bizim aleyhimize delil getirilsin! Bedir şehidleri, Allahu taalanm da bu­yurduğu gibi, Rableri katında diridirler.

"Ey çürümüş cesedlerin ve fâni ruhların Rabbi olan Allahım!" sözüne gelince: Bu söz insanların bilgi­lerine ve müşahadelerine nazaran söylenmiş bir söz­dür. Çünkü insanlar, birşeyi, ortadan kalkınca, boş ve fani sayarlar .Hakikatte o şey Allah katında malumdur ve fani değildir.

Görmüyor musun, eti budu yerinde, iri vücudlu sağlam bir adam, bir veya iki gün hasta oluverince, be­deninin yansı veya üçte biri gidiveriyor da, biz bunun nereye gittiğini bilmiyoruz. Bu, bize göre fani ve hü­kümsüzdür. Allahu taala ise (vücudun) o eriyen giden kısmının nereye gittiğini ve ne olduğunu bilir.

Keza, büyük cam kapların içinde su günlerce du­rur ve havanın sıcaklığı onun bir kısmını, hatta müd­det uzarsa tamamını götürür. Camın suyu çekmesi ve­ya suyun camdan sızması mümkün olmadığına göre, içindeki su nereye gider, bunu bilemeyiz [576]Allahu taala ise nereye gittiğini bilmektedir.

Aynı şekilde, üfürerek lambanın ateşini söndürürüz Ateş (sönüp) gidiyor ve bize göre fani olmuş oluor Biz de nereye gittiğini bilmiyoruz. Allahu taala ise ateşin nasıl gittiğini, nerede bulunduğunu bilmekte

İşte bunun gibi, ruhlar da -Rasulullah onların (ruhların) yeşil kuşların kursaklarında [577]ılliy-yinde, siccinde [578]ı olduğunu ve havada birbirle­riyle koklaştıklannı [579]ı (veya havada gezindik­lerini) ve buna benzer şeyler söylediği halde bize göre fanidir (yokolmuştur.) [580]



[360] Mu'temir b.Süleyman b.Tarhân et-Teymî.el-Basrî (Tabakâtul-Huffaz: 114) (M)

[361] Munkız b. Ab di .rahman b.Dİsâr el-Hilâlî .Abbasîler devrinde yaşamıştır.Zındıklıkla itham olunmuştur. [Bkz.el-Beyan ve't-Tebyîn: 3/227 (Dipnot)] (M).

[362] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 158-160.

[363] el-Muğîra b.Miksem.el-Kûfî.Fakih.Hâfız bir zat idl.Tedlis yaptığı zikredilmektedir.(Tehzibu't-Tehzîb: 10/ 269- 271) (M)

[364] Şalim ..ebi'l-Ca'd.Râfi1 el-Eşcaî.Ebû Saîd ,Ebû Hu-rayra,Ibnu Ömer.Ibnu Abbâs .Câbir ve Enes'den rivayet etmiş-tir.(Bkz:Tehzîbu't-Tehzîb: 3/ 432)(M)

[365] Hüâs b.Amr el-Hacerî,el-Basrî,Hz.Ali,Âişe,Ammâr b.Yâsir ,Ebû Hurayra ve İbnu Abbas'tan rivayet etmiştir.Riva-yette bulunduğu bir sahifesi vardı. (Tafsilât için bkz: Tehz-Îbu't-Tehzîb:3/ 176-178) (M)

[366] Abdullah b.Amr b.el-Âs.Sahabî.Rasûlullahın hadis­lerini yazdı.Bu hadisleri topladığı sahifesi meşhurdur.Sâlİm b.ebi'1-Ca'd ondan rivayet etmiştir (Tehzib: S/ 337)tM)

[367] Bkz.Bu kitap s: 82 (Dipnot).

[368] Ebân b. ebî Ayyaş, Firüz. Ebû İsmail .Metruk bir ra-vidir. (Bkz: Tehzîbu't-Tehzİb : 1/ 97; et-Târihul-Kebîr: 1/454) (M)

[369] Bkz.Bu kitap s:i3 (Dipnot).

[370] Metinde (el-Mutkıhîn (itkan sahibi)dir.Esad Efendi de "el-Mutefenninîn (mütehassıslar)" şeklindedir. (M)

[371] Metinde "el-Ğaîb" geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi nüshasında da "el-Aib" şeklindedir.(M)

[372] Metinde "el-Ğaîb" geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi nüshasında da "el-Aib" şeklindedir.(M)

[373] Bişr b.Ğıyâs el-Merîsî,Kur'an'ın mahlûk olduğunu propaganda ederdi (el-Muğnî: 1/ 107) (M)

[374] alâ ahseni'l-umûri ve ehnejjhâ (...en güzel ve en rahat bir şekilde).Burada da"...ehneuhâ" değil.mecrur olarak "ehneihâ" demesi gerekirdi.(M)

[375] Kâsım b.Habîb et-Temmâr.îbnu Maîn "bir işe yara­maz" demiştir.(ei-Mugn'î:2/ 517) (M)

[376] dannet bİ şey'in mâ kâne yerzeuhâ" (o ise kendi­sine verilmeyen birşeye karşılık cimrilik ediyor) (M)

[377] Bil âl b.Rabâh et-Teymî,Rasulûlullahın müezi-ni,Bedir ve diğer savaşlarda bulunmuştur.Şam'a yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. (Tezhîbu't-Tehzîb: 1/ 503 (M)

[378] Abdu'1-A'Iâ b.AbdUlah b.Âmir b.Kureyz.Ebû Abdir-rahman ^el-Basrî Osman bJVffân .Abdullah b.el-Hâris ve Safiy-ye binti Şeybe'den rivayet etmiştir.(Tehzîb:6/ 95) (M)

[379] Şebîb b.Şeybe , Şamlıdır.Ebu'd-Derdâ'dan rivayet­te bulunmuştur.(Bkz.TehzîbuIt-Tehzîb:4/ 308) (M)

[380] Yani Biâl bu sözüyle ,onun "fe kullu zâlike "sözün­den "kullu" lâfzını kullanmasına itiraz e t mistir. Çünkü "kullu" lafzı, sadece cüzleri ve ferdleri olan şeyler için kullanılır.Hü-küm meclîsinde hazır bulunmak ise böyle (parçalanabUir.bö-Iünebilir) birşey değildir.-Musahhih eMs'ırdî-