๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis Müdafaası => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ekim 2010, 23:44:25



Konu Başlığı: İddialarına Göre Aklın Delillerinin İptal Ettiği Hadis
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ekim 2010, 23:44:25
105- İddialarına Göre Aklın Dedillerinin İptal Ettiği Hadis

İddia:Rasûlullahm:(Kötü) göz (=nazar değ­mesi ) neredeyse kader(i-ilâhfy) i geçecekti.[459]dediğini rivayet ettiniz.

Ca'fer b.ebî Talibin (R.A) iki oğlu Rasûlullaha götürüldü.Çocukların ikisi de zayıf idi.RasûIul-ah -Bu çocuklar niçin böyle zayıf!" dedi. "Onların ikisine ne nazar değdi." dediIer.RasûIulah;"İkisine de okutup üfletin." dedi. [460]

Halbuki pekçok hadiste (Rasûlullah) okuyup üfî emekten menetmiştir.

Hem göz.uzaktan nasıl tesir edib insanı hasta edebilir?Bunu ne akıl alır,ne de düşünce kabul eder!...

Cevap:Biz deriz ki:Bu hususu,dinî ve felsefî bakımdan ki onlar (kelâmcılar ve akılcılar) felsefeyi kabul eder ve meseleleri ona havale ederler- hem akıl alır,hem de düşünce kabul eder.

İnsanların tabiatları (mizaçları) çeşit çeşit­tir... Onlardan kimisinin nazarı isabet ettiği zaman zarar verir.kiminin nazarı da zarar vermez.

Kimisi de ısırır ve ısırması kuduz köpeğin ısır ması veya yılanının sokması gibi zararlı olur M, ısırdı­ğı kimse iflah olmaz.

İnsanlardan bir kısmını akreb sokar da .soku­lan bundan acı duymaz,fakat akrebin kendisi ölür.

(Halife) el-Mutevekkil'e .çölden siyah tenli biri getirilmişti .O, yılanları diri diri yiyor ve yılanı başın­dan ısırmağa başlıyordu.Ayrıca gelinciği de diri diri yiyor ve onu baş tarafından yemeğe başlıyordu.

Yine başka biri getirildi, deve kuşunun yediği gibi ateş parçasını yiyor , fakat ateş onu yakmıyor­du.

Şehir ve köylerden uzak olan fakir bedeviler yı­lanları ve herçeşit sürüngen ve heşeratı yerler.

Kimileri de ebras [461] yer. Halbuki onun eti yı­landan ve tinnîn'den [462]daha öldürücüdür.

Ebû Zeyd {Saîd b.Evs el-Ansârî} de şu şiiri söy­lemiştir:

'Vallahi eğer ona karşı samimî olsaydım, elbette abraşları yiyen bir köle olurdum."

(Ebû Zeyd) burada kölelerin abraslan yediğini bildirmiştir.

İnsanlar içersinde .yaratılışı (mizacı) zehirli ve zararlı kimselerin bulunmasının nesi inkâr olunabi­lir? Onlar gözleriyle baktıkları zaman.gördüğü şey onun hoşuna giderse.onun gözlerinden,bu mizacın­dan veya zehirinden birşey aynhr ve gördüğü şeye eri-şir.ve onu hasta eder.

Sahibu'l-Mantık (=Aristo) adamın birinin bir yılana asası (bastonu) Üe vurduğunu ve adamın öldü­ğünü iddia etmiştir.

Yılanlardan öyleleri vardır ki.insana bakar ve bakışı ile insanı öldürür veya bir ses çıkarır ve onun sesini işiten kimse ölür.Bunlar hep felsefecilerin [463]söyledikleri söylerdir.

Bununla beraber bize,en-Nadr b.Şumeyl'den nakledildi, o da Ebû Hayre'den [464]şöyle nakletmiş-tinYılanlardan kuyruğu kesik, çevik, mavi renkli olan­ları vardır ki.herkesten kaçar.Onu kim görürse mut­laka ölür .Hangi hamile kadın ona bakarsa,mutlaka çocuğunu düşürür.Bu «yılan cinsinden bir şeytan­dır."                  .                                               

Bu sözler Aristo'nun anlattıklarına da uymakta­dır.

Bu yılan, uzak bir mesafeden insanı öldürdüğü vak£t,ancak yılanın gözünden havaya yayılan ve gör­düğüne isabet eden bir zehir ile öldürdüğünü bilmi­yor musun?

Keza.sesiyle öldüren de sadece sesinden yayılan bir zehir ile öldürür.Bu zehir kulağa geldiğinde insanı öldürür.

el-Asmaî de,nazar etme özelliği olan biri hakkın­da bunların aynısını anlatmıştır.

Duyduğuma göre el-Asmaî: "Kem gözlü bir adam gördüm. (İnsanlar) adama beddua ettiler,adam tek gözlü kaldı." demiştir.

Bu (tek gözü kör olan) adam, "Hoşuma giden birşey gördğüm zaman »gözlerimden bir sıcaklığın çıktığını hissederim." derdi.

Buna benzer diğer bir husus da şudunHayızh kadın sütü karıştırmak için kaba yaklaşır.Eli.elbise-si temiz olduğu halde ,süt yine bozulur.Bu .bilinen ve yaygın olan bir husustur .Ve bu sadece,kadından ay-nlan ve süte ulaşan birşeyden dolayı böyle olur.

Yine (hayızlı bir) kadın bahçeye girer ve onlara dokunmadığı halde bahçede ekili olanların çoğuna zarar verir.

Bazan da kavun karpuz bulunan evde ,bir ha­mur kesildiği vakit ,o hamur bozulur.

Ebû Cehil karpuzunu yaran kimsenin gözleri sulanır.Keza hardalı döğüp ezenin.ve soğanı kesenin de gözü sulanır.

Bazan bir insan kızarmış bir göze bakar ve göz­leri sulanır.bazan da kızanr.Bu İse ancak.hasta göz-den,o kimseye hava vasıtasıyla ulaşan birşeyden do­layıdır.

Bazan bir adam esner, öbürü de esner .Araplar da (bir deyim olarak) "Esnemenin sirayetinden daha sür'atli" derler.

Üfürükçüler esneme İle insanları ne kadar çok aldatırlar!...Çünkü onlar hastaya okuyup üfledikleri zaman esnerler,hasta da onların esnemesi Üe es-ner,üfürükçü esnedikçe hasta da esner. .Bu suretle üfürükçüler.hastada bunun (esnemenin ) okuyup üflemenin tesiri ile olduğu ve ondan hastalığı çözdü­ğü zannını uyandırırlar.

Bazan bir evde birkaç çocuk bulunur.Bunlar-dan birisi çiçek (hastalığı) çıkarır ve bunun üzerine di­ğerleri de çiçek hastalığına yakalanırlar.Bu ise an-cak,hastadan havaya yayılan ve kendisi gibi çiçek

hastalığına hiç yakalanmamış birine ulaşan birşey-den dolayıdır.

Bunun sirayayetle hiçbir ilgisi yoktur.Bu sade-ce.bir kimseden diğerine nüfuz eden bir zehirdir.Bu nazar kabiliyeti olan göz için de doğrudur.

Amma Bedevilerden bazılarının şu iddialarına gelince:" Onlardan nazar (kem göz) sahibi birisUste-diğini öldürür ve dilediğini gözü (bakışı) ile hasta eder.Ve onladan biri develerin yoluna durur.Bu yol develerin suya gittiği yoldur. (Adam) develerden dile­diğine nazar eder ve onu öldürür." derier.İşte bu doğ­ru değildir.

el-Ferrâ ( -207) [465].Allah'ın (C.C) ."Doğrusu o kâfirler Kur'an'ı işittikleri vakit neredeyse gözleri ile seni devirecekledi. (68.el-Kalem:51) âyeü hak-kmda:'Yani "Sana (kötü) nazar edeceklerdi." demiştir ki,adamın,sudan geri dönen develere nazar ettiği gi­bi,sana da gözleri ile nazar edeceklerdi, demektir.

Bize göre bu (âyet)onun (el-Ferrâ'nın) tevil ettiği gibi değildir.Allah (C.C) sadece:"Onlar,sana olan düş­manlık ve şiddetli kinleri sebebiyle öyle bir bakış bakı­yorlardı ki,şiddetinden neredeyse seni kaydırıp düşü­receklerdi." demektir. Nitekim şâirin şu sözü de dediğimizin doğruluğunu gösterir:

"Bir yerde buluştuklarında birbirilerine (öyle) bakışırlar ki, bu bakış ( baktığı adamın) ayaklarını yerden keser." ..

Yani:Nazann şiddetinden ve sertliğinden nere­deyse onu ayak bastığı yerden kaydırır, demektir.Bu bakış,kindar bir düşmanın bakışıdır

İnsanlar: "Bana yan baktı;bana öfkeyle baktı (gözlerini dikerek baktı); ve ona keskin bir bakış ûrlat-üm." derler.Bunun benzeri Allah'ın (C.C):"Sana öyle bir bakış bakıyorlar ki, ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışına benziyor."(47.Muhammed:20) âyetidir.Çünkü ölüm anında baygınlık geçiren bir kimsenin gözü dikilip kalır,hiç kıpırdamaz.

Keza Allah (C.C) -(r) harfini fetha ile okuyanın kı-raatına göre-"..fe izâ baraka'l-basar." (75.el-Kıyâ-me:7) buyurmuştur.Yani gözün parlaklığını kasdet-mektedir.

Eğer Bedevilerin bu hususta iddia ettikleri şey­ler doğru olsaydı, onların öldürmek istedikleri adamı öldürmelerinin.hasta etmek [466]istedikleri adamı hasta edebilmelerinin mümkün olması gerekirdi.Hal­buki Allah (C.C} kimseye bunu yapabilme kudreti vermemiştir.

Zannımca kem göz sahibi olan bir kimse birşey-den hoşlandığı zaman, nazarının dokunmasından korkarsa.Rasûlulahın "Bir kardeşiniz birinizin ho-şana giderse ona hayır duada bulunsun (mâşâallah desin) " buyurduğu gibi hemen mâşâallah desin.ha-yır duada bulunsun..

Göz hususunda doğru olan şudur ki,kem göz sahibi bir şeyden hoşlandığı veya bir şeyi beğendiği zaman ona gözüyle isabet eder,ve bu fiil.gözü vasıta­sıyla nefsi için olur.Bu sebepledir ki göze nefs denmiş-tir.Çünkü göz nefisden dolayı isabet eder

Hadiste:"Okuyup üfleme sadece huma'dan, veya nemle'den veya nefs'den dolayı yapılır [467]buyurulınuştıır. Nefs: göz (nazar değmesi) demek­tir. Huma: Yılan akrep ve benzeri zehirli hayvanların sok­ması: Nemle de: Kan çıbanıdır.

Rasûlullah tedavi ile iştigal eden bir kadına (= şeffâ) "Hafsa'ya (R.A), kan çıbanı, nefis ve nazar değmesine kar­şı okuyup üflemeyi ( = nıkye) öğret..." demiştir.

İhını Abbas (R.A) da köpekler hakkında: "Köpekler hırın tâifesindendirler ki hınn da cinlerin zayıflarıdır, (köpekler) yemek esnasında yanınıza gelirse, onlara da yemek­ten verin. Çünkü onların da nefisleri vardır." demiştir [468]nefisleri vardır." sözüyle, onların bakışlarıyla, orada yemek yiyenlere zarar verebilecek gözleri olduğunu kasdetmişfir. [469]

 
106- Alışveriş Hakkında Çelişik Olduklarını Söyledikleri İki Hadis

İddia: Hammâd (b.Seleme) den, o da Katâde'den, o da el-Hascn (el-Basrî) den, o da Scmura (b.Cundub) dan

(R.A), "Rasfıhıllahın veresiye bir hayvan karşılığında hay­van satmayı yasakladığını" rivayel ettiniz. [470]

Sonra da Muhamffled b.îshak'dan, o da Yezid b.ebî HabûVdcn, o da Müslim b.Cubeyf'dcn o da Ebû Sufyân'dan o da Amr b.Harîş'den, o da Ab­dullah b.Amr'dan, Rasfıllahin kendisine bir orduyu tecili/ etmesini  emrettiğini,   fakat  sonra   zekât  de yelerinin tükendiğini, Rasûlullahın da, ileride alı­nacak zekât develerinden İki deveye karşılık bir deve satın almasını emrettiğini rivayet ettiniz.

İşte bu hadis.birincisinin aksinedir.

Cevap:Biz deriz ki:Allah'a hamdolsun.bu iki hadis arasında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.

Çünkü birinci hadis.veresiye (belli bir vade ile) hayvana karşılık.hayvan satılmasını yasaklamış-tır.Ahcının .satıcının elinde olmayan bir şeyi satin al­ması,Rasûlullah bunu yasakladığı için caiz değil-dir.Bu şekildeki bir ahş-verişe el-muvâsafe satışı de­nir.

Sen veresiye bir hayvana karşılık bir hayvan sat­tırın zaman, sahibinin elinde mevcud olmayan birşey ivin para ödemiş olursun ki.bu caiz değildir.

İkinci hadis şudur: (Rasûlullah) ileride alınacak zekât develerinden iki deveye karşılık.bir deve satın almamı bana emretti." Bununla "selef satışını kas-detmiştir.Sıfatları ve teslim alınma vakti belli olan yi-yecek.hurma veya hayvan karşılığında altın, gümüş veya hayvanı peşin olarak vermek suretiyle yapılan "selef satışı.Rasûlullahm tatbikatında (sünnette ) mevcuttur.

Sen.parayı musteslife (selef satışı yapana) ver­diğinde, alacak olduğun mal onun elinde değil­dir. Vakti geldiğinde onun sana bu malı getirmesi müsteslifin borcudur.Bu durumda selef satışı ,alış verişin hükmünden farklı olmuş oluyor.Çünkü(alış verişte) senin,satış anında sahibinin elinde mevcud olmayan bir malı alman caiz değildir.

Selefte ise senin,selef alışı yaptığında .sahibinin elinde mevcud olmayan bir mal için peşin para öde-

men caiz olmaktadır.

Develer bitince Rasûlullah (S.A.V) ona dokuz yaşında büyük ve kuvvetli develerden peşin bir deve-yi,veresiye olarak dört ve beş yaşına girmiş.şavaşa ve yolculuğa elverişli olmayan zekat develeri karşılığın­da satın almasını emretmiştir.

Çoğu zaman dokuz yaşında kuvvetli develer.iki üç veya dört tane zekât develerinden daha iyidir. [471]

 
107-Hayız Hakkında Çelişik Dedikleri İki Hadis

İddia:Cerîrden,o da eş-Şeybânî (Ebû İshak) dan , o da Abdurrahman el-Esved'den'den,o da baba-sından,o da Âişe'den (RA) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz. :"Hayız kam fazla olduğu zaman Rasululah bize izâr (peştemal) bağlanmamızı emreder,sonra bizimle mübaşeret ederdi (bize yaklaşırdı).Sizden hanginiz Rasûlullahm şehvetine sahip olduğu gibi şehvetine sahip olabilir?..[472]

Sonra da Abdulaziz b.Muhammed'den ,o da Ebu'l-Yemân (er-Rahhâl) dan, o da Ummu Zerra'dan ,o da Âişe'den (R.A) onun şöyle dediğini rivayet etti­niz: "Ben hayız gördüğüm zaman .yataktan hasıra (yerdeki sergiye) inerdim.Temizlenesiye kadar Rasûlullaha yaklaşmaz , yanaşmazdık."

Bu hadis birincisinin aksinedir.

Cevap:Biz deriz ki:Doğru (sahih) olan birinci hadistir.Bu hadisi Şu'be de.Mansûr (b.el-Mu'temir b.Abdillah) dan,o da İbrahim (en-Nahaî) den.o da el-Esved (b.Yezîd en-Nahaî) den.o da Âişe'den (RA) riva­yet etmiştir.Âişe (RA) demiştir ki:"Bizden birimiz ha yızlı olduğu zaman Rasûlullah bize izar (peştemal) kuşanmamızı emreder,sonra da onunla yatardı.[473]

Bu sened,Ebu'l-Yemân'ın Ummu Zerra'dan (RA) o da Âişe'den (RA) olan rivayete aykırıdır.

Hz.Âişe'nin bir kere:"Ben,hayızlı iken ona mü­başeret ederdim (yaklaşırdım)" demesi .diğer bir defa­sında da:"Ben hayızlı iken onunla mübaşerette bu-lunmazdım.Yataktan hasıra iner,temizlenesiye ka­dar ona (Rasûlullaha) yaklaşmazdım." demesi caiz değildir.

Çünkü bu iki,hadisten birisinin yalan olması gerekir.Yalancı ise kendi kendisini yalanlamaz.

Sâdık (doğru) .tayyib (temiz, iyi) ve tâhir (pak) olan bir kimse hakkında bu nasıl düşünebilir?

İzar (peştemal) bağladığı zaman hayızlıya do­kunmakta (yanına girip çıkmakta) ne ayıp,ne de ku­sur (noksanlık),ne de Kur'an ve sünnete muhalefet sözkonusudur.

Hayız ve buna benzer kadınlarla bu şekilde bir davranışı ancak mecusîler kerih görür. [474]

 
108- Aklın Delillerinin İptal Ettiğini Söyledikleri Hadis

İddia: Rasûlullahm:"Kİşinin rüyası ,tabir edilmedikçe,kuşun pençesindedir.Ne zaman tabir edilirse düşer (vuku bulur)" dediğini rivayet ettiniz. [475]

Kişinin rüyası nasıl,bir kuşun pençelerinde ola­bilir? Tâbir sonucu sevineceği veya akıbetinden kor kaçağı birşeytâbirin gecikmeslyle- nasıl gecikebilir veya tabir edildiği takdirde vuku bulur.

Bu; rüya tabir edilmezse, onun vuku bulmaya­cağına delâlet eder.

Cevap:Biz deriz ki:Bu söz (hadis) Arap dilinin ifâde hususiyetlerine uygundur. Onlar istikrarsız bir­şey için: "O kuşun pençelerindedir.'Ve "O kuşun pen­çeleri arasındadır" ve "O ceylânnın boynuzları üzerin­dedir." derler.Bununla o şeyin sükûn bulmadğınıtdurmadığını kasdederler.

Nitekim adamın  birisi de el-Haccac  b.Yûsuf [476]hakkında şöyle demiştir:

"Kalbim korkudan sanki.havada dolaşıp yükse­len bir kuşun pençeleri arasında gibidir.

O kimsenin korkusu gibi ki, ne zaman kendisine bir kötülüğün geleceğini söylese, dediğinin çıktığını biliyordum."

el-Merrâr da, korkudan, rehberlerin yüreklerini hoplatan çölü anlatırken:

"Rehberlerin kalbleri sanki .ceylânların boynuz­larında asılıdır." demiştir. Bununla onların kalbleri-nin sanki ceylanların boynuzlarına asılı imişçesine hoplayıp sıçradığını kasdetmiştir. Çünkü ceylânlar yerlerinde duramazlar. Dolayısıyla onların boynuzla­rında asılı olan şey de aynı halde olur.

İmru'l- Kays da:

"...Kudârda[477]h gölgelendiğim günün bir eşi yoktur.

O gün, ben ve arkadaşlarım sanki bir ceylânın boy­nuzunda asılı gibiydik." demiştir. Bununla, "Biz yerimizde durmuyor, sükûn bulmuyorduk. Sanki biz ceylânın boy­nuzunda asılı gibiydik, demek istemiştir.

Rüya da bunun gibi, tabir edilinceye kadar havada do­laştığı, tabir edilince de vuku bulduğu (rüyanın gerçekleş­tiği) kasdedilir.

Fakat, insanlardan kim tabir ederse etsin, rüyanın onun tabir ettiği gibi çıkacağı kasdolunmamıştır. Bunun­la sadece rüya tabir etmesini bilen, ve Allah'ın yardımı ile hakka (doğruya) isabet eden kimse kasdedilmiştir.

İsabet etmediği, hatta doğruya bile yaklaşmadığı hal­de, cahil, yanlış tabir eden birisinin tabiri ile rüya nasıl olur­da tabir edilmiş olabilir? O kimse sâdece tabirinde isabet ettiği zaman, rüyayı (gerçekten) tabir etmiş sayılır. Nite­kim Allah (C.C): "Eğer rüya tabir edebiliyorsanız..." (12. Yûsuf: 43) buyurmuştur. Yani, rüyayı tabir etmesini (ger­çekten) biliyorsanız demek istemiştir.

Sonra Rasûlullah (S.A.V) bütün rüyaların tabir ve tevil edilebileceğini de kasdetmemiştir. Çünkü rüyaların çoğu karışık, mânâsız ve anlaşılması güç rüyalardır.

Rüyaların bir kısmı tabiatın (mizacın) galebesinden; bir kısmı şuur altından, bir kısmı da şeytandandır. Salih rüya ise, zaman zaman rüya meleğinin Ummu'l-kitâb, (Levh-i mahfuz) dan getirdiği rüyadır.[478]

EBÛ MUHAMMED :Bana Yezîd b.Amr b. el-Berâ [479] rivayet etti (ve) dedirBize Ubeydullah b.AbduI-mecid el-Hanefi haber verdi (ve) dedirBize Kurra b.Hâlid haber verdi (ve) dedi:Muhammed b.Sîrîn'i, Ebû Hurayra'dan (RA) şu hadisi rivayet ederken işit-tim:Rasûlullah (S.A.V) ,Rüya üçtür :Birisi Al­lah'tan bir müjdedir. Birisi şeytandan hüzünlendi-rici rüyadır.Bir diğeri de İnsanın kendi kendine kurduğu (şuur altındaki) bir şeyi uykuda görmesidir. [480]buyurmuştur.

Yine bana Sehl b.Muhammed rivayet etti (ve) de-di:Bize el-Asma^Ebu'l-Mikdâm [481]veya Kurra b.Hâlid 'den haber verdi (Ebu'l-Mikdâm veya Kurra) dedi ki:Kendisİne rüya tabiri sorulduğu zaman ben İbnu Şîrîn 'in yanında bulunurdum.Benim tahmini­me göre (İbnu Şîrîn) kırk rüyadan sadece birini tabir ederdi.

İşte bu (dinin ) kaynaklarını (usûl) iyi bilen, kıyâs'a vâkıf ve doğruya isabet hususunda (Allah'ın) yardımına mazhar olan bir kimse tabir edesiye kadar . havada dolaşan sahih rüyadır.Böyle bir zat rüyayı ta­bir ettiği zaman rüya onun tabir ettiği gibi çıkar. [482]

 
I09-Düşüncenin Ve Aklın Yalanladığını Söyledikleri  Hadis

İddia:Siz,Rasûlullahın(S.A.V) AmeIden taka­tiniz yettiği kadarını yüklenin. Zira siz usanıp bik-madıkça,AlIah(C.C) bıkmaz. [483]Buyurduğunuri vayet ettiniz.

Allahu taâlâyı ,insanlar bıkınca bıkan bir kimse yaptınız.Halbuki Allah (C.C) hiçbir halde usanmaz ve bıkmaz.

Cevap: Biz deriz ki:Eğer (bu) yorum onların de­dikleri gibi olsaydı.büyük ve fahiş bir hata olur-du.Lâkin Rasûlullah (SAV) " Siz bıktığınız zaman. (C.C) bıkmaz." demeği kasdetmiştir.Bunun misali günlük konuşmada senin:..."Diğer atlar yorulmadık-ça,bu at yorulmaz." demene benzer.Sen bu sözün-le.diğer atlar yorulunca,bu atm da yorulacağını kas-detmezsin.Eğer kasdolunan şey bu olsaydı,bu atın diğerlerinden herhangi bir üstünlüğü olmazdı.Çün­kü o da diğerleri ile beraber yorulmaktadır. O halde onun,ne gibi bir üstünlüğü olabilir? Bu sözünle sen sadece .diğer atlar yorulduğu zaman,o atın yorulma­yacağım kasdedersin.

Keza ağzı laf yapan ve çok konuşan geveze biri hakkmda:"FuIan,hasımlan susmadıkça susmaz." dersin.Bununla .hasımları sussa bile onun susma­yacağını kasdedersin.Eğer sen.hasımları susun­ca, onun da susacağını kasdetmiş olsaydın, o takdirde bu sözde onun diğerlerinden bir üstünlüğü olmaz ve bu söz onun için medhedilmiş olmayı gerektirmez­di.

Bunların aynısı ,Teebbata Şarran'ın yeğenine nisbet edilen şiirde de mevcuttur.Bu şiirin Halef el-Ahmar'a ait olduğu da söylenir:

"Huzeyl benim taarruzuma kahramanca karşı durdu.

Onlar bıkmadıkça o da (onlara) zarar vermekten usanmaz."

Bu sözüyle,onlar usanınca,onun da (onlara) zarar vermekten usanacağını kasdetraemiştir.Eğer bu­nu kasdetmiş olsaydı.bu sözde onun için bir medih olmazdı.Çünkü o.onlarla aynı seviyede olmuş olurdu.O (yani şâir) sadece onları  usandığını,fakat Hu-zeyl'in usanmadığını kasdetmiştir. [484]


[459] HAN:1 / 294;2 / 222

[460] MUS ,39 es-Selâm.21, hadis no: 2198 (İV/ 1726) Krş, BUH: 76 / 35.

[461] Keler cinsinden.üzerİ benekli   zehirli bir hay-van.(M)

[462] Tinnîn.büyük yılan demektir.Şam nüshasında böyledir.Diğer iki nüshada ise tinnîn yerine "el-bîş" vardır.Bu iki nüshanın birinde bîş'in açıklaması vardır:"Agır bir ot" Kamus' da ise: el-bîş,zencefil gibi bir ottur.Yaş   ve kuru olur.Bazan içinde her hayranı öldürebilen bir zehir bulunan ota da denir.Bunun panzehiri blş faresi ve bıldırcındır ki.ikisi de bu ot ile beslenirler fakat ölmezler.Misk ilâcı da fayda ve­rir. (el-Bîş : Düğün çiçeğigillerden uzun saplı ,koyu mavi çi­çekli bir bitki ki,yapraklan ve kökü çok zehirli olur.-Arapça -Türkçe büyük lügat: 176) (M)

[463] Hkçağ felsefesine göre tıb ve benzeri ilimlerin de fel­sefe içersinde mütâlea edildiği tekrar hatırlansın .(M)

[464] Hz.Ali'nin a sh abında n.Bkz:el-Muğnî fî'd-du'afâ, 11.783. (M)

[465] el-Ferrâ (Ebû Zekeriyyâ ed-Deylemî J Kûfell meş­hur filolog. el-Kisâî'nin talebesİdir. "Hudûdu'l-i'râb" ve "Maâ-ni'1-Kur'ân" adlı eserleri yardır (Bkz: Keşfu'z-Zunûn: 1 / 635; 2/1730) (M)

[466] Diğer iki nüshada:" zarar vermek".

[467] HAN: 3/118, BUM: 16/11

[468] Bkz: 2.12

[469] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 495-502.

[470] Madisçilere tanınmıyor. (Bkz: Tcnzîlut't-Tehzîb: 12/113) (M)

[471] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 502-504.

[472] BUH: 6/5

[473] BUH: 6 / S.HAN: 6 / 336.

[474] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 504-505.

[475] HAN: 4/10

[476] Geniş tafsiât için bkz: İslâm Ansiklopedisi :5 / l,s: 18.Halk arasında Haccac-ı zâlim olarak meşhurdur. (M)

[477] Rum diyarında bir geçit adı .Bkz: Mu'cemu m'a'sta'cem.III.lOSO. (M)

[478] Kitab-ı Mukaddes: Tekvin; 41/1-7

[479] el-Asmaî'nîn talebesi .(M)

[480] BÜH: 91 / 26.HAN: 2 / 269,395

[481] Ebul-Mikdâm .Sabit b.Hürmüz'ün bu zat olması muhtemeldir. (Bkz: Tehzîbu't-Tehzîb : 2 / 16 (M)

[482] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 505-508.

[483] BUH: 19/18

[484] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 508-510.