Konu Başlığı: Çelişik Olduğunu Söyledikleri İki Hadis Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Ekim 2010, 18:36:37 30-Çelişik Olduğunu Söyledikleri İki Hadis
İddia: Rasulullahın: "Namazda size en seçkinleriniz imamlık etsin. Çünkü onlar, sizin Cennete gönderdiğiniz elçilerinizdir[581]ı Namazlarınızda kurbanlarınızdır. Önünüze ancak, en seçkinlerinizi geçirin. [582]ı buyurduğunu; sonra da: "Her berr (iyi)nin ve Facir (kötü)nün arkasında namazı kılınız" ve Berr (iyi) olsun facir olsun, mutlaka bir imam(ın bulunması) şarttır. [583]ı buyurduğunu rivayet ettiniz. İşte bu, bir çelişki uyuşmazlıktır. Cevap: Biz deriz ki -Allah'ın bir nimeti olarakburada herhangi bir tutarsızlık yoktur. Birinci hadisin de, ikinci hadisin de ayn ayrı yerleri vardır. Her birisi kendi yerine konulunca tutarsızlık ortadan kalkar. "Namazda size, en seçkinleriniz imamlık etsin... Çünkü onlar sizin Cennete gönderdiğiniz elçileriniz-dir. Önünüze ancak en iyilerinizi geçirin," hadisine gelince: Rasulullah bu hadisinde kabile ve mahallelerde-ki mescid imamlarını ve onların kendilerinden ancak ençok iyilik yapan, takva sahibi ve alim olanlarını imamlığa geçirmelerini, cahil ve facirleri geçirmemelerini kasdetmiştir.[584] "Her berr (iyi)nin ve facir (kötü)nün arkasında namazı kılınız." ve "Berr (iyi) olsun facir olsun, mutlaka bir imam(in bulunması şarttır." hadislerine gelince: Bununla Rasulullah, insanları biraraya getiren Cuma ve Bayram günlerinde onlara namaz kıldıran devlet başkanını kasdetmiş;" ona karşı isyan etmeyin, İhtilaf çıkarmayın, müslüman cemaatından ayrılmayın! Devlet reisiniz facir bile olsa (ayrılmayın). Çünkü İyi olsun kötü olsun mutlaka bir imam (devlet reisi) şarttır. İnsanlar ancak böylelikle düzelir ve işleri intizama girer." demek istemiştir. Bu, el-Hasen (el-Basri)nin (22-110) [585]"İnsanlara; onlari (haramdan) meneden bir menedici şarttır. [586] sözüne benzemektedir. el-Hasen, insanların birbirine zulmetmelerine, doğru olmayan şeyleri işlemelerine, kan dökülmesine ve haksız yere malların alınmasına mani olacak bir sultan, (devlet reisi) şarttır, demek istemiştir. [587] 31-Dedıklerine Göre Çelişik İki Hadis İddia: Rasulullahın: "Kim malı uğrunda öldü rülürse şehiddir. [588]buyurduğunu, rivayet ettiniz. Bir de: "Evinin çulu ol (evinden çıkma). Eğer evine girilirse, sen evinin yüklüğüne (daha içeri) çekil. Oraya da girerlerse, o zaman "Benim günahım da kendi günahın da senin üzerine olsun!" de [589] ve "Allah'ın öldürülen kulu ol, öldüren kulu olma. [590]Şüphesiz Allah size Adem'in iki oğlunu[591] (Habil ve Kabil) misal vermiştir. Bu iki misalden iyisine uyun, kötüsünü terkedin" buyurduğunu rivayet ettiniz. Bunlar ise birinci hadise aykırıdır. Cevap: Biz deriz ki: Her bir hadisin, öbüründen ayn bir yeri vardır. Bunlar kendi yerlerine konulunca, uyuşmazlık ortadan kalkar. Çünkü "Kim malı uğrunda öldürülürse, şehiddir." sözü ile Rasulullah, evinde veya yolculuk esnasında malını korumak için çarpışan ve öldürülen kimseyi kasdetmiştir. Bu sebepten başka bir hadiste: "Evinde bir karaltı gördüğün zaman sen, iki karaltının (sen ve hırsız) en korkağı olma!" buyurmuştur. Yani, silahla onun üzerine yürü, demek istemiştir. Bu birinci hadisin yeri..! (Gelelim ikinci hadisin yerine..!) "Evinin çulu ol [evinden çıkma). Eğer evine girilirse, sen evinin yüklüğüne çekil. Oraya da girerlerse o zaman: "Benim günahım da kendi günahın da senin üzerine olsun!" de. Allah'ın öldürülen kulu ol, katil kulu olma" hadisine gelince: Bu, şu demektir: Fitne zamanlarında insanlar görüşlerinde ayrıl ga düştüklerinde, iki sultan birbiri ile çekiştiği ve her-biri başa geçmek istediğinde ve kendisinin bu konuda nakli olduğunu İddia ettiğinde, bu şekilde hareket et. Yani Rasulullah: "Bu vakitte evinin çulu ol (evinden çıkma). Ne kılıcını çek, ne de bir kimseyi öldür. Vunkü sen, iki gruptan hangisinin haklı, hangisinin naksız olduğunu bilemezsin. Sen, dininin selameti uğruna kendi kanının akıtılmasına razı ol." diyor. Bu gibi haller için Rasulullah: "Katil de, maktul (öldürülen) de Cehennemdedir. [592]buyurmuştur. Allahu taalanın: "Eğer mü1 mini erden iki gurup çarpışırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan bîri (razı olmayarak) tecavüz ediyorsa o vakit tecavüz edenle, Allah'ın emrine dönüne ey e kadar savaşın." (49 el-Hucurat, 9) ayetine gelince: Allah savaşmayı bizim hepimize ancak; ıslah mümkün olmaz da bir taraf tecavüz ederse o takdirde emretmiştir. Rasulullahın, "Evinden çıkma" emri ise bir iki veya üç kişiye olup, insanlar iki tarafin arasını bulmak için anlaşamazlarsa, o takdirde bizim evimize çekilmemizi ve mallanınız ve canlarımızla (onları feda etme bahasına) dinimizi korumamızı emretmiştir. [593] 32- Dediklerine Göre Düşünce Ve Hadisin Yalanladığı Hadis İddia: el-A'meş'in Amr b. Murra'dan, onun da Ebul-Bahteri'den, Ali'nin (R.A.): "Rasulullah beni aralarında hükmetmem için Yemene gönderdi. Ben kendisine: "Benim hakimlik hakkında bir bilgim yoktur." dedim. Eliyle göğsüme vurdu ve, "Ey Allahım, onun kalbini doğruya yönelt, lisanını (hak üzre) sabit kıl!" dedi. O zamandan beri, şu oturduğum yere o turun caya kadar, hiçbir meselede şüpheye düşmedim." dediğini rivayet ettiniz. [594] Sonra da, Hz. Ali'nin, çocuk doğurmuş olan cariyeler hakkında değişik görüşleri olduğunu önce bir-şey söylediğim, sonra ondan caydığını... Hem, "Kim Cehennemin dibine dalmak istiyorsa, de-de(nin mirası) hakkında görüşünü beyan etsin..'* dediğini, halbuki kendisinin, dedenin mirası hakkında farklı hükümler verdiğini, İbnu Abbas'ın bir fetvası kendisine ulaştıktan sonra, mürtedleri (müslüman olduktan sonra İslam'dan dönenleri, evvelce) yaktırdığına pişman olduğunu.[595] İçki içmiş olan birine seksen sopa vurduğunu, adamın (sopadan) öldüğünü, Hz. Ali'nin, adamın diyetini verdiğini ve: "Onun diyetini verdim. Çünkü bu, bizim aramızda takdir ettiğimiz birşeydir." dediğini rivayet ettiniz. Halbuki kendisi, Hz. Ömer'e, içki içene seksen sopa vurdurmasını söylerdi. Keza, Hatıb'ın cariyesinin recmedileceği kanaatma varmış, fakat Osman'ın (R.A.) "Had (cezası) ancak böyle bir cezadan haberdar olana gerekir" sözünü duyunca -ki bu cariye de böyle bir had bulunduğunu bilmiyordu, zira arap değildi onun görüşüne uymuştur. Zeyd b. Sabit (R.A.) de mükateb (anlaşmalı) köle hakkında onunla münakaşa etmiş ve Hz. Ali'yi (R.A.) susturmuştur. Hakemeyn (iki hakem) hadisesi hakkında da (Hz.Ali) şöyle demiştir: "Öyle bir tökezleyiş tökezledim ki, toparlanamadım. Bundan sonra aklımı kullanıp, düzeleceğim. Dağılıp, parçalanmış görüşü de, birleştireceğim." Davud b. ebi Hind (-140), [596]eş-Şa'bi'den (17-104)[597] naklederek, Hz. Ali'nin, (bir defada yapılan) üç talakın (tekrar nikah yenilemeyi) haram kılacağı görüşünden. [598] (hırsızın) elinin parmaklarının dibinden kesilmesi ve hırsızlık yapan çocuğun parmaklarının tahriş edilmesi görüşlerinden döndüğünü anlatmıştır. Yine, Allah (C.C.): "...İçinizden adalet sahibi iki erkeği şahid yapın." (65 et-Tfolak, 2) ve "...Doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden.." (2 el-Bakara, 282) buyurduğu halde; çocukların birbiri hakkındaki şehadetlerini kabul etmiştir. Sabah namazında Kunut duasında da bazı adamların [599] isimlerini yüksek sesle okumuştur. Keza, (bir kadını öldüren) katilin vereceği diyetin yansını öldürülenin akrabasından almış, tek gözü kör olan adama yapılacak kısasta, göz diyetinin yansını almıştır... Bayram namazı için imam (şehir dışındaki) musallaya (namazgaha) çıktığında şehrin merkez camiinde düşkünlere bayram namazı kıldırması için bir adamı bırakmıştır. Bütün bunlar, Hz. Ali'nin (RA.) bütün fakihlere, kadılara ve kendi emsali olan bütün ümeraya muhalefet ettiği noktalardır. Bunlar, onun "...Şu oturduğum yere oturuncaya kadar, hiçbir meselede şüpheye düşmedim." sözüne hiç uymamaktadır. Rasululla-hin, onun dilini ve kalbini (hak üzre) sabit kılmasına dair duasına da uymamakta, bilakis dediğinin aksine sanki Rasulullah, kendisinin aleyhine dua etmişe benzemektedir. Cevap: Biz deriz ki: Rasulullah, onun lisanının ve kalbinin sabit kılınması için dua ettiğinde; Hz. Ali'nin ebediyyen hataya düşmeyeceğini, yanılmaya-cağını, unutmayacağını ve hangi halde olursa olsun, asla hata yapmayacağını kasdetmemişür. Çünkü bu sıfatlar, yaratılmışlann sıfatları değildir. Bunlar ancak, Halik (Yaratıcı) azze ve cellenin sıfatlandır. Rasulullah, Allah'ı en iyi bilendir, Allah'a neyin dua edilmesinin caiz olduğunu neyin caiz olmadığını, Allah mahlukatı üzerine Ölümü takdir etmişken, birinin ölmemesine ve yine Allah ihtiyarlamayı insanın terkibine ve yaratılışının aslına yerleştirdiği halde, o kimsenin yaşadığı müddetçe ihtiyarlamamasına dua etmenin caiz olmadığını en iyi bilendir. Rasulullah bizzat kendisi yanılabilirken ve Kur'an'dan birşeyi unutabilir ve Allah kendisine: "Bundan böyle sana Kur'an'ı okutacağız da unutmayacaksın" (87 el-A'la, 6) buyururken, Keza, Bedir günü fidye almayı kabul ettiğinde, Eğer Allah'ın geçmişte verilmiş bir hükmü olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı mutlaka size büyük bir azab dokunurdu." (8 el-Enfal: 68) ayeti inmişken ve "Eğer azab inseydi, Ömer'den başka kurtulan olmazdı" buyururken -Çünkü Ömer (RA.) esirlerin öldürülmesini ve fidye alınmamasını teklif etmişti[600] nasıl olur da Ali (RA.) için bu (Hahk'a yaraşır) sıfatlar için dua eder ve Ali de onun duası ile bu sıfatlara nail olur?! Rasûlullah Ahzab savaşı günü, Medine'nin meyvalarının bir kısmını verme karşılığında müşriklerden korunmak istemiş ve Ansar'dan bazıları (ileri geri konuşup) ona sitem etmişlerdi. Neredeyse, sempatilerini kazanmak için, müşriklerin istediklerini kabul edecekti ki Allah (C.C.), "Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık az daha sen onlara meyledip sempati duyacaktın. O takdirde dünya ve ahİret azabını iki kat olarak sana muhakkak tattıracaktık. Sonra bize karşı, kendin için hiçbir yardımcı bulamayacaktın." (17 el-İsra: 74, 75) ayetini indirdi. Hata ve unutma hususunda geçmiş peygamberler de işte böyledir. Bunları tek tek anlatmak uzun sürer, çok (vakit) alır. Bunlar bilenlerin malumudur. Rasûlullah Ali'ye (RA.) sadece; onun (her zaman değil) ekseriya doğru üzerinde olması ve hüküm verirken, çoğu zaman hakkı söylemesi için dua etmiştir. İbnu Abbas'a (RA.), "Allah'ın ona teVili Öğretmesi, ve onu .dinde anlayışlı kılması" hususunda ettiği dua da bunun gibidir. İbnu Abbas, Rasulullahın bu duasına rağmen, Kur'an'ın tamamının te'vilini (tefsirini) bilmiyor;.ve "Hanan [601]nedir?, el-evvah [602] nedir?,elğıslîn [603] nedir?,er-rakîm [604]nedir? bilmiyorum." diyordu. İbnu Abbas'm, beğenilmemiş ve terkedilmiş pekçok fıkhi görüşleri vardır. Mesela: Mut'a nikahı(na ce vaz vermesi), sarf [605] ve iki kardeş cariyenin ikisi ile bir anda evlenilmesi gibi hususlardaki görüşleri böyledir. Üstelik, Peygamberlerin de, dua edip istedikleri şeylerin hepsi kabul edilmiş değildir. Peygamberimiz (SAV.) Ebû Talib İçin dua eder, onun günahlarının bağışlanmasını Allah'tan isterdi. [606] Bunun üzerine: "Müşriklerin Cehennemlik oldukları müminlere belli olduktan sonra -bunlar akraba bile olsalar- artık onlar İçin ne Peygamberin, ne de mü'min olanların mağfiret dilemeleri doğru değildi İr." (9 et-Tevbe, 113) ayeti nazil oldu. Aynı şekilde, "Allahım kavmime hidayet ver. Çünkü onlar (hakikati) bilmiyorlar." demesi üzerine, "(Ey Rasulüm) doğrusu sen, istediğine hidayet veremezsin. Fakat Allah dilediği kimseye hidayet verir." (28 el-Kasas, 56) ayeti nazil olmuştur. Üstelik Ali'nin (RA.) görüşlerinin hepsi de terkedilmiş ve hatalı olduklarına hükmedilmiş değildir. Onun görüşlerinin en hatalısı; çocuk doğurmuş olan cariyelerin satılabileceği görüşüdür. Halbuki çocuklu cariyeler Rasûlullah zamanında ve Ebu Bekr'in hilafeti zamanında ancak borç sebebiyle ve zaruret halinde satılırdı. Daha sonra çocuklu cariyeler (alınıp satılan) bir mülk olduğu takdirde, muhtelif sebeplerle çocuklara anaları cihetinden, utanç ve ayıp gelmesin diye Hz.Ömer, çocuklarından dolayı, (çocuk sahibi) cariyelerin satılmasını yasaklamıştır. Müslümanlar cariyenin ancak, satmak, hibe edilmek veya azad edilmek suretiyle sahibinin mülkiyetinden çıkabileceği üzerinde icma etmişlerdir. Çocuklu cariyeler hakkında ise bunların hiçbirisi mev-zuubahis değildir. Sahibi ölesiye kadar, onun hakkında cariyelik hükümleri caridir. Çocuk ne gibi bir sebeple, cariyenin satılması hükmünü kaldırabilir? Bu ancak, Ömer'in uygun gördüğü birşey (=istihsam) dir. Bununla Ömer (RA) çocuklara iyilikte bulunmak istemiştir. Biz ne bu görüşteyiz ne de bu inançtayız. Lakin biz cariyenin satılması konusunda Ali'nin delilini ve ondan öncekilerin bu satışı mutlak olarak caiz görmelerine dair delillerini göstermek istedik. Bu adamlar, Hz. Ali'nin latif, gamız (kapalı), ince ve benzerlerinden önde gelen sahabelerin bile aciz kaldıkları hükümlerini nereden anlayacaklar,! (Hz. Ali'nin bu latif ve ince hükümlerinden) Mesela: Birinin gözüne tokat vurulunca veya gözü çıkarılınca veya göze görmeyi zayıflatan birşey isabet ettiği zaman, suçlunun gözünün beyaz (Cornea) tabakasına çizgiler çizilerek cezalandırılmasına hükmetmesi, keza birinin dili kesildiği ve dil konuşma kabiliyetini biraz kaybettiği zaman, "Hurufu mukattaa"[607]Üe hüküm vermesi gibi.. Yine el-Kansa (çimdiren kız), el-kamısa (tepinen kız) ve el-vakısa (boynu kınlan kız) hakkındaki verdiği hüküm de böyledir: Bunlar üç komşu kız imiş. Oyun oynarlarken biri diğerinin üzerine binmiş. Üçüncüsü alttakini çimdiklemiş. Üzerine binilmiş olan tepinmiş ve kendisinin üstüne binmiş olan da yere düşüp boynu kırılmış. Ali (RA.) diyeti üçe taksim etmiş ve arkadaşının üstüne binenin hissesini düşmüştür. Çünkü o, boynunun kırılmasına kendisi sebep olmuştur. Keza, bir temizlik müddeti içerisinde (=fi tuhrin vahid) aynı kadınla cinsi münasebette bulunan ve kadının dünyaya getirdiği çocuk hakkında hüküm vermesi için Hz. Ali'ye gelen iki adam hakkındaki hükmü de böyledir: Adamların ikisi de çocuğun kendisine aid olduğunu iddia ediyorlardı. Hz. Ali, çocuğun, ikisinin birden çocuğu olduğuna, çocuğun o iki adama, o iki adamın da çocuğa varis olacağına, bu iki adamdan birisi ölünce de çocuğun diğerine aid olacağına hükmetmiştir.[608] Hammad'm, İbrahim'den, onun da Ömer(RA.) 'den rivayet ettiğine göre, Hz. Ömer de bu hususta Ali'ye (RA) muvafakat ederek aynı şekilde hüküm vermiştir. O Ömer ki, Kur'an onun verdiği hükümlere (uygun olarak) inerdi. Şeytan onun gölgesinden bile korkardı. Sükunet ve ölçülülük onun lisanında zuhur ederdi. Hz. Aişe (RA.) Ömer'i anlatarak derdi ki: 'Vallahi o işbilir ve becerikli idi. Bir benzeri yoktu. İşlerin başına layık olanlarını getirmiştir. -Bununla Hz. Aişe (RA.) onun hüsnü siyasetini (isabetli bir politika ta-kıb ettiğini) kasdediyor. Muğira (b. Şube) onu şöyle anlatıyor: Vallahi o, aldatmayacak kadar faziletli ve aldatılamıyacak kadar da akıUı idi. el-Ahnef b. Kays ( -67 veya 72)[609] da onun (RA.) hakkında: 'Vallahi o, ileride olacak bir şeyi; bizim olanı bildiğimizden daha iyi bilir!" derdi. Yani: Onun tahminlerinde isabetli olduğunu, hataya düşmediğini kasdediyor. Rasulullah (S.A.V.) da onun hakkında: "Her ümmetin ilham alan (=muhaddesin) veya kendisine doğrunun ilham edildiği kimseleri (=murawa-in) vardır. Eğer bu ümmette de böyle birisi olsaydı, o Ömer olurdu." [610]buyurmuştur. Sariye b. Zuneym ed-Dueli[611] ye, "Ey Sariye! dağfa), dağ (a)!" demiş ve o esnada (kilometrelerce ötede) düşmanla karşı karşıya olan Sariye Hz. Ömer'in bu sözünü kalbinde hissetmiş ve hemen dağa arkasını vererek düşmanla tek taraftan savaşmıştır. Bu kadar meziyetlerine rağmen Ömer (R.A.): "Ali'nin kendisini ikaz ettiği bir hükmü hakkında: "Eğer Ali'nin ikazı olmasaydı, Ömer mutlaka helak olurdu." demiştir. Yine Ömer. "EBÛ Hasen'in [612]bulunmadığı her güç meseleden Allah'a sığınırım." derdi. Bize ez-Ziyadi tahdis etti (ve) dedi: Bize Abdulva-ris, Yunus'dan, o da el-Hasen (el-Basri)den rivayet etti ki: Hz. Ömer'e, çocuğunu altı ayda doğuran bir kadın getirildi. Ömer , kadını zina suçuyla ithama kalkisaçaktı ki Ali (R.A.) ona: "Bu (altı ayda doğum) ba-zan olabilir. Nitekim Allahu taala da, "Onun (ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi müddeti otuz aydır." (46 el-Ahkaf, 15) ve "Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler." (2 el-Bakara, 233) buyurmuştur." dedi. (Yani Birinci ayetteki otuz ay'dan, ikinci ayetteki iki yıl (= yirmidört ay) çıkarılınca geriye altı ay kalır. Demek ki altı aylık çocuk olabilir.) [613] [581] Bulunamadı. [582] Krş:HAN:3 / 399. [583] Krş:BUH: 10 / 56.HAN: 5 / 159 (Keza bkz:s.60,61 ve dipnot) [584] Krş,HAN: 3 / 24. 34, 84,163. [585] Bkz.:s. 16Ö ve dipnotu [586] 14sfin: 10 / 270 [587] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 253-254. [588] BUH: 46 / 33, HAN: 1 / 79.188;2 / 163,103 [589] Krş.HAN: 4 / 226,BUH:92 /9. [590] Krş,BUH: 87 / 2. [591] Tercümede esas aldığımız arabca metindebu ki-sun,kitabın birinci baskısındakl "bi ibney Adem (Âdemin iki oğlunu...)" yerine "Yâ benî Âdeme (Ey Âdem oğlu)" şeklinde hatalı basılmıştır.Doğrusu kitabın birinci baskısındaki şekil-dir.(M) [592] BUH: 92 / 10; 87 / 2.HAN: 4 / 401. [593] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 254-256. [594] Krş,HAN: 1/83,88.111,136,156. [595] BUH: 88 / 2.HAN: 1 / 217 [596] Bkz.s.9O ve dipnot [597] A.y [598] Krş,BUH: 68/7 [599] Rasûlullah (S.A.V) bîr ay süreyle kunût dualarında bazı zayıf ve çaresiz snüslümanlara ismen duâ etmlş.ashabın-dan yetmiş kişiyi Bi'r-i Maûne'de şehid eden kâfir kabilelere de beddua etmiştir.Daha sonra bunu terketmiştîr.Herhalde Hz.AH kunût dualarında bu isimleri zikretmeyi sürdürdüğünden burada tenkid ediliyor olmalı! (M) (BkziMuslim.5 Kitâbul-Mesâcid,54, (1.466-470),no: 294-308. [600] HAN: 1 / 30,32. [601] 19.Meryem: 13. [602] et-Tevbe: 114. [603] el-Hâkka: 36. [604] el-Kehf: 9. [605] Altın veya gümüşü birbirine karşılık satmak,para [606] BUH: 23 / 81 ; 63 / 40 krş, BUH:81 / Si. [607] Yani dilin telaffuz edemediği harflerin sayısına bakarak diyetin belirlenmesi kasdedilmektedir .(M) [608] Krş,HAN: 4 / 373,374, [609] eI-Ahnef b.Kays b.Muâviye et-Temîmî.el-Basrî.Rasûluüah'a erişmiş fakat henüz müslüman olmamış-tı.Hz.Ömer,Ali,Osman,İbnu Mes'ud ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de el-Hasen el-Basrî ve benzerleri rivayet etmiştir..(Tehzîbu't-Tehzîb: 1 / 19Î ) (M) [610] BUH: 62 / 6; 60 / 54.HAN: 2 / 339; 6 / 56. [611] Sahabe olduğu ihtilafimir.Hâdise Hicrî 23 yılında cerayan etmiştir.(Bkz:el~îsâbe : 2 / 302 ) (M) [612] HzJUi'nin künyesîdir.(M) [613] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 256-265. |