๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 16:38:22



Konu Başlığı: Tesviye tedlîsi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 16:38:22
c) Tesviye tedlîsi:



Râvînin, hadîsini makbul ve sahih gös­termek için senedde bulunan - fakat kendi şeyhi olmayan - birini zayıf veya kendinden daha küçük olduğu için atlayarak, hadîsi sâdece sika râvîler rivayet etmiş gibi göstermesine denir. Tedlîsin en kötü çeşidi, büyük ölçüde bir aldatma mevcut olduğu için tesviye tedlîsidir. Bu tedlîsi yapmakla meşhur olanlardan biri de Velîd b. Müslim'dir. Velîd, Evzâ'î'nin zayıf şeyhlerini atlayarak sâdece sika olanlarım zik­rederdi. Niçin böyle yaptığını sordular; cevaben: Evzâ'î böylelerinden rivayet etmiş olmaktan berîdir! dedi. Buna karşılık tekrar: Evzâ% zayıf olmalarına rağmen bu râvîlerden münker hadîs rivayet etmişse, sen de o zayıf râvîleri iskât ederek Ev2â(î'yİ hep sikalardan rivayet etmiş gibi gösteriisen, bu hareket EvzâTyikötü bir duruma düşürmez mi? diye sorulduğunda, Velîd bu söze aldırış bile etmedi.

Müdellislerin sözlerinde birçok bozukluk! ir vardır. Öyleleri var ki, bir şehie veya şeyhinin mahallesine hürmetkar davranırken bir­takım mübhem ve müteşâbih sözlerle şeyhine olan saygısını göstermeye çalışır. Meselâ Mısırlı bir râvî: Falan bana Endülüs'te rivayet etti ki. .." derken, Karâfe'deki yeri kasteder; veya Falan bana Halep Sokağı'nda rivayet etti ki. . ." derken Kahİre'dekİ bir yeri kasteder; veya Bağdat'Iı bir râvî: Falan bana Mâverâ'u'n-nehir'de rivayet etti   ki..."derken  nehir sözüyle  Dicle nehrini kasteder.[602] Yahut

Rakka'da rivayet etti" derken, Dicle kenarında bulunan bir bahçeyi kasteder; veyahut Dimeşk'li   biri: Bana Kerek'te rivayet etti" demek suretiyle Dimeşk yakınlarında bulunan Kerek-i Nuh'u kasteder. Bütün bu ifâdeler, talebu'l-hadîs için se­yahatler yapılmış olduğunu zannettirmektedir. İbnu Hacer bu yal­dızlı ifâdelere tedlîs-i bilâd" adını vererek onu "tedlîs-i şüyuh" grubuna dâhil etmiştir. [603]

Hadîs imamlarından bâzı müdellisler, böylesi mübhem rivayet­lerle latifeler yapmaktan hoşlandıkları için bu mevzuda müsamahakâr davranmış, sonra da pişmanlık duyarak tevbe etmişlerdir. Huşeym  [604]niçin tedlîs yapıyorsun? diye sormuşlar; o da: "Tedlîs yapmak çok zevkli bir şeydir! [605] demiştir. Hüseyin'in arkadaşlarından bâzıları, birgün, ondan tedlîs yapılmış hadîs almamak üzere karar vermişler; bunu anlayan   Huşeym, okuduğu her hadîste    demiş; sonunda onlara bugün size tedlîs yaptim mı? diye sorduğunda: hayır, yapmadın, demişler; o zaman Huşeym şunları söylemiştir: Seneddeki Muğîre'tfen, söylediklerimin bir harfini bile duymadım; bu böyle olduğu içindir ki şeklînde söyledim!. [606]

Görülüyor ki, Huşeym tedlîs ile şaka yapmanın bir hududu oldu­ğunu anlayaı ak, duyduğunu iddia ettiği şeyleri, aslında duymadığını bizzat itiraf etmiştir! Müdellisier bilhassa semalarını iyice soruşturup kendilerine sık sık baş vuranlara bu suretle itirafta bulunmuşlardır.[607] Hatta çoğu zaman halkı tedlîs yaptığı rivayetlerden sakındırarak mübhem ifâdelerini bırakarak asıl işittiklerini açıklamışlardır. AH b. Haşiem diyor ki: "Birgün îbnu 'Uyeyne [608]nin yanında iken, Zührî'den diyerek söze başladı. Ona, bu hadîsi size Zührî mi söyledi? diye sorduklarında: hayır, dedi, bunu ne Zührî'den, ne de Zührî'den işitenden aldım. Bunu bana Zührî'den rivayet eden Ma'mer'den duyan Abdurıezzâk söylemiştir. [609]

Emânet, hıfz ve zabt sıfatlarına sahip îbnu 'Uyeyne ve Huşeym gibi böylesi iki imâmın tedlîs yapması insanı şaşırtabilir. Şaşmamak lâzım. çünkü tedlîs yapmayanlar o kadar azdır ki[610] Hatta îbnu Abbâs (r.a.), Rasûlulîah (s.a.v.)'den çok az hadîs duymuştur. (Bâzıları bunun dört tane olduğunu söyler). Rivayet ettiği diğer hadîsleri ise,

Rasûlulîah (s.a.v.)'den duyan sahabeden almıştır. Abdullah b. Abbas, hemen hemen Rasûlulîah (s.a.v.) ile kendi arasındaki râvîyi söyle­memiş, sadece Rasûlulîah (s.a.v.) buyurdu ki. . ." demekle iktifa etmiştir.[611]

îbnu 'Uyeyne ve Huşeym, üstelik Sahîheyn'in râvîlerindendir. Bu ise onlar için büyük bir şereftir. Zaten hadîs imamlarının gerek bu iki râvîyi ve gerekse bunlar gibi tedlîs ile meşhur olan Sahîheyn râvîlerinden A'meş, [612] Katâde, [613] Hasenu'l-Basrî [614] Abdurrezzâk[615] ve Velîd b. Müslim[616] gibilerini müdâfaa etmeleri lâzım gelirdi.

Ibnu yeyne'ye mahsus olmak üzere bu mevzuda onu ma'zûr görerek tedlîsini kabul etmişlerdir.[617] Çünkü İbnu 'Uyeyne mevkuf olarak rivayet ettiği zaman Ibnu Güreye, Ma'mer[618] ve benzerlerine dayanmıştır. Bu görüşü tercih eden îbnu Hibban[619] şöyle demiştir: "Bu hâl dünyâda sâdece Süfyân b. 'Uyeyne'ye mahsustur. O tedlîs yapardı ama sika ve sağlam râvîleri tedlîs ederdi. Bir de tedlîs ettiği bütün haberleri kendi gibi güvenilir râvîlerden işittiğini söylemiştir. [620]

Ayrıca, tedlîs ile meşhur olan Sahîhayn râvîlerinin yaptığı ted-lîsİn kizb değil, bir nev'î müblıem bırakma olduğunu söyleyerek onları mâ'zür görmüşlerdir; çünkü onların rivayetlerinde ve buna benzer  semâ vukû unu gösteren ifâdeler vardır, [621]

Buhârî ve Müslim, belki de hadîslerini rivayet ettikleri müdellisin se­mah olup olmadığım bilmiyorlardı. Fakat onlar aldıkları hadisin sıh­hatini gösteren mütâbicler bulunduğunu biliyorlardı. Bunun irindir kis pek kıymetli, emin ve hadîsinde za'f töhmeti bulunmayan minlellisin isnadını tercih etmişlerdir. Tercih ettikleri bu müdellisin sika mütâbier arasında fazilet ve şöhret bakımlarından da bir benzeri yoktur[622]Bâzı münekkidler, Sahîhayn râvîlerinden tedlîs yaptığı söylenen­lerin bu hareketine,  mürsel-i hafî demenin  daha uygun olacağı kanaatindedir. Bunlar tedlîs ile mürsel-i hafî'yî çok hassas bir şe­kilde birbirlerinden ayırırlar. Buna göre tedlîs, mülâki olduğu bilinen kimseden rivayet edenler hakkında kullanılır. Birbirinin mucâsırı olup mülâki oldukları bilinmeyenler hakkında mürsel-i hafî tâbiri kul­lanılır. Hafız îbnu Hacer bu mevzuda der ki:

"Tedlîsi tarif ederken, birbirleriyle görüşmemiş olsalar bile aynı asırda yaşamış olmayı şart koşan kimsenin, tarifine mürsel-i hafî'yi de alması gerekir. En doğrusu, bu İki tâbiri birbirinden ayırmaktır[623]Tedlîste, muhaddislere mucâsır olmaya değil, görüşmeye ehemmiyet verilmektedir. Şöyle ki: Ebû Osman en-Nehdî[624] ve Kays b. Ebî Ha­zım[625] gibi muhadramların Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayetleri, müdelles değil, mürseî sayılmaktadır. Sâdece mu'âsı-r olmak hadîsin müdelles olması için kâfi bir sebep olsaydı, bu zevatın da müdellis olmaları gerekirdi. Zîrâ bunların Rasûlullah (s.a.v.)'ın mu'âsırı ol­duklarında şüphe yoktur; fakat ona mülâki olup olmadığı bilinme­mektedir. [626]

Müdelles île mürseli, Hatîbu'l-Bağdâdî'nin şu sözleri kesinlikle birbirinden ayırmaktadır: Râvî, "hadîsi tedlîs yaptığı şeyhten işit­mediğini söylerse durum tavazzuh eder ve bu suretle hadîs müdelles olmaktan çıkarak mürsel olur. Mürsilin işitmediği bir kimseden işitmiş, görmediği bir şahıs ile de görüşmüş zannını uyandırmasıyle hadîs mürsel olmaz. Fakat anlattığımız tedlîs, müdelHsin kimden tedlîs yap­tığım açıklamadığı için, muhakkak ki mürselük mânâsını da taşımak­tadır. Müdellesi mürselden ayıran taraf, râvînin hadis duymadığı kim­seden duymuş gibi göstermesidir. Burada işini gevşek tutan müdellistir. Şu hâle, göre bu tedlîsin mürsel mânâsını ihtiva etmesi gerekir. Mürsel hadîs ise tedlîs mânâsım ihtiva etmez; zîrâ mürsilin, duymadığı kimseyi duymuş gibi göstermesi gerekmez. îşte bunun içindir ki âlimler müdellisleri ayıpladıkları hâlde mürsilleri ayıplamazlar[627]

Bütün çeşitleriyle müdelles hadîsin, zayıf hadîsler grubuna gir­mesinin sebebi meydandadır. Çünkü râvîlerinin sika olduğu sâbıt değildir. Şu sözleri Ibnu Mübarek ne kadar yerinde söylemiştir:

Halka mû'teber göstermek için hadîslerini tedlîs etti; ama Allah tedlîsi kabul etmez. [628]



[602] Sem'âııî'nin Mâverâ'u'n-nehir hakkındaki hikâyesi için bu kitabın 54. say­fasındaki 2 numaralı dip nota bk.

[603] Bu hususta geniş bilgi almak için bk. Tavzîhu'l-efkâr, c. I, s. 372.

[604] Büyük hafız Huşeym b. Beşîr b. Ebî Hazım, Ziihri, (Amr b. Dînâjy Mansûr b. Zâdân, Husayn b. Abdirrahmân, Ebû Bişr, Eyyûb es-Sahtiyânî ve diğer birçok zevattan hadîs almıştır. Onun hakkında Zehebî şöyle der: "Huşeym'in hafız oldu­ğunda şüphe yoktur; ne var ki o, çok tedlîs yapmış ve işitmediği kimselerden hadîs rivayet etmiştir". Huşe>m,   183  târihinde vefat etmiştir. Terceme-i hâli için bk. Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 2^8.

[605] el-Kifâye, s. 361.

[606] Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. 105; kış. Tedribu'r-râvî, s. 79. Bu nev'î tediîse tedlîsi) denir. Zîiâ Huşeym burada "

demiş olmakla beraber, atf harfiyle zikredilen Muğîre'den hiçbir şey işitmemiştir. Husayn'dan ise pekçok badis duymuştur. Bu Husayn,   Huşeym'in hadîs aldığı zevat arasındaki önceki  haşiyede  adı   geçen   Husayn   b.   Abdirrah-mân'dır.   Suyûtî'nİn   Tedrîbıv'r-râvî'deki   ifâdesi daha sarihtir, Huşeym diyor ki:

"Senedinde dediğim bütün hadîsleri, bahsedilen   şahıstan   duymaini- Şimdır".

[607] Ma'rifetu  'ulûmi'î-hadîs, s. 104. Bu, Tedrîbu'r-râvî, s, 79'da da  nakledil­mektedir.

[608] Allâme, hafız şeyhu'l-islâm Süfyân b. 'TJyeyne b. Meymûn. Ebû Muhammed el-Hilâlî el-Kûfî'dir. 'Arar b. Dinar, Zührî, Ziyâd b. 'Alâka, Ebû İshal, Esved b. Kays, Zeyd b. Eşlem, Abdullah b. Dînâr, Mansûr b. el-MuHemir ve AbdurraKman b. el-Kâsımfdan hadîs işitmistir. Hadîsleriyle ihticâc edileceğine dâir imârnların ittifakı vardır; fakat sika râvîlerden tediîs yapardı.   198 târihinde vefat etmiştir (Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 262).                                           

[609] Tavzih u'1-efkâr.   c. I, s. 351; Tedrîbu'r-râvî, s. 78."   

Kat' tedlîsi" dedikleri budur; zîrâ râvî edatını söy lemiyerek (kat' edeiek) fülânun" diye şeyhinin ismini söylemekle iktifa etmektedir. Nitekim îbnu "Uyeyne de demiş; fakat Zührî hadîsi ona   tahdîs mi etmiş söyle­miş mi yoksa   Zührî'den işitmiş mi olduğunu tâyin etmemiştir.

s. 136'da tamamen bunun aynı olmamakla beraber buna benzeyen  bir  tedlîs-î isnâd misâli vermiştik; fakat burada yeni bir hüküm elde etmek İçin   tekrarladık.

[610] Tedrîbu'r-râvî, s, 77. Burada şöyle denmektedir;   "Îbnu ıAbdi']-Berr de­miştir ki: -.. .şu hâle göre ne Mâlik, ne de-bir başkası tedlîsten kurtulabil­miştir " .

[611] Tavzîhu'l-efkâı, c. I, s. 347, Bâzıları bunun tedlîsten ziyâde sahabe mürsel-lerine yakın olduğunu söylemektedir. Âlimler, gördüğümüz üzere, sahabe mürselle-riyle ihticâc etmektedirler. Aynı zamanda onlar, açıklayacağımız üzere, rr,ütsel ile müdellesi birbirinden ayırırlar. Daha önce de dediğimiz üzere, îbnu Abbas'm riva­yetlerinin çoğunun rmirsel olduğunda şüphe yoktur. Ne var kî, bazı Gürsellerinde, tedlise ilhak edilecekleyin bir kapalılık vardır. Tekrar edelim: Tedlîsten kurtu­lanlar ne kadar da azdır

[612] A'meş, Süleyman b. Mihrân el-Kûfî'dir. Aslen Rey'lidir. Enes b. Mâlik'i göiüp hadîs almıştır. Meşhur muhaddislerden biridir. Tâbi'înin küçüklerinden say.il-maktadır. Mîzân'da da söylendiği üzere, tedlîs yapmaktan başka bir kusurunu bulamamışlardır. Zehebî diyor ki: Az miktarda zayıf râvîyi tedlîs ettiği olmuştur. dediklerine  söz   yok; fakat  lâfzıyle   rivayet   ettiklerinde   tedlîs ihtimâli mevcuttur. H. 148 târihinde vefat etmiştir.

[613] Katâde b. Di'âme b. Azîz ed-Devsî. el-Easiî'dir. Anadan doğma a'mâdır. Hafız, allâme ve sikadır. Abdullah b. Sercis, Enes b. Mâlik, Sa'îd b. el-Müseyyeb ve Ebu't-Tufeyl'den hadîs ri\âyet etmiştir. Tedlîs ile mâruftur. îbnu Ma'în onun ne Sa'îd b. Cubeyr'den, ne de Mücâhid'den işittiğini söyler, Şu'be ise, onun Ebû Râfi'den semâ'ı olduğu bilinmektedir, diyor. Vâsıt'ta tâ'un hastalığmdan 118 târi­hinde ölmüştür; 117'de öldüğünü söyleyenler de vardır.

[614] Hasen b. Ebi'l-Hasen Yesâr el-Basrî, Ensârrn mevlâsıcbr. Tâbi'înin büyük­lerinden ve zühd İle meşhur olan âlimlerindendir. Mîzân'da onun hakkında söyle denmektedir; sikadır; fakat Ebû  Hureyre'den tedlîs  yapardiye  ri­vayet ettiği hadîsler nizacsi2 hüccettir. H.   no târihinde vefat etmiştir.

[615] Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San'ânî'dir. Mîzân'da: "sifea olan meşhurlar­dandır; rivayetinde tedlîs yaptığını gösteren alâmetler vardıi", deniyor. 2ti târi­hinde vefat etmiştir.

[616] Velîd b. Müslim, Ebu'l-'Abbâs ed-Dimeşkî'dİr. Benî Ümeyye'nİn mevlâsıdır. Mîzân'da ona dâir şu sözler söylenmektedir: "Meşhurlardan olup Şamlıların âli­midir." Ebû Misher diyor ki: Velîd mtidellistir. Yalancılardan tedlîs yaptığı çok olmuştur, dediği zaman îtimat edilmez; zîrâ yalancılardan   tedlîs yapar. dediği   ise    hucftu.ii. 195 târihinde vefat etmiştir (krş. Tezkiratu'İ-huffâz, c. I, s. 302).

[617] Tedlîs ile meşhur olan bu imamların hc.pbi de Sahiheyn râvilerSndcndir. Tavzîhu'l-efkâr sahibi buna işaret etmektedir, c. I, s. 353-354. Bir kısmım du Suyûû, Tedrîbu'r-râvî'de zikretmektedir, s. 80.

[618] îbnu Cureyc, Mekke'li fakîh Abduîmelit b. Abdulazîz \>.  (Jureyc er-Rûnû olup Emevîlerin tnevlâsıdır. İlk olarak kitap yazan odur.  150 lâiiiûnde vefat tt-imştb (Tezkîratu'l-huffâz, c. îj s. 169-170).

Ma'mer ise, meşhur muhaddislerden olup hüccet sayılan bir imamdır. Adı Ma'mer b. Râşid, Ebû 'Urve'dir. Ezd'lilerin mevlâsıdir. Makbul olan görüşe naza­ran 153'de vefat etmiştir (Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 190-191).

[619] Büyük hafızlardan  olup birçok eseri bulunan  Muhammed b, Hibbân   b. Ahmed b. Mu'âz el-Yemânî el-Büsti, Ebû Hâtim'dir. Beş cihlik (et-Tekâsîm ve'l-Enva' adli eseri ne bâblara göre, ne de müsnedler gibi alfa­betik olarak tasnîf edilmiştir; onun kendi îcâd ettiği  fevkalâde   bir   tasnif   tarzı vardır. 354 târihinde vefat etmiştir.

[620] Tedrîbu'r-râvî, s. 79.

[621] Aynı eser, s. 80.

[622] Ek. Tavzîhu'I-efkâr, c. I, s. 356.

[623] Şerhu'n-nuhbe, s.  18.

[624] Ebû Osman  en-Nehdî, Abdurrahman b. el-Basrî'dir. Asr-ı   saâüetî idrâk etmiş; Hz. Ömer zamanında irtihâl etmiş; H2. Ömer'den ve bâzı sahabeden hadîs dinlemiştir. H.   ıoû târihinde veya bir müddet sonra vefat etmiştir  (Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 65).

[625] Kays b. Ebî Hazım, Ebn Ahdillâh el-Ahmesî el-Kûfî'dir. Küfe muhaddisİdir. Rasûlullah (s.a.v.)'ı görmek ve ona bey*at etmek için yola çıkmış; fakat Kays yolda iken Rasûlullah (s.a.v.) vefat etmiştir. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve birçok büyük sahâbîden semâ'i vardır. Onun hakkında Zehebî: "hadîsleriyle bütün îslâmi eserlerde ihticâc edilmektedir", der. Hicretin 97. yılında vefat etmiştir; Be vefat ettiğini söyleyenler de vardır (Tezkiratu*l-buffâzj c. I, s. 61).

[626] Şerhu'n-nuhbe, s. 19.

[627] el-Kifâye, s. 357.

[628] Ma'rifetu 'ulûrni'l-bacÜs, s. 103.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 144-150.