๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 16:21:35



Konu Başlığı: Şâz hadîs
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 16:21:35
8. Şâz Hadîs: [699]



Şâz'ı tarif etmek zordur; bu sebeble de âlimler şâz hadîs hak­kında müstakil eserler yazmamışlardır. [700] Yalnız şâz hakkında düşü­nülen iki mühim husus vardır.- Bunlardan biri iufirâd, diğeri de muhalefettir. Umûmî mânâda şâz hadîs, sika bir râvînin diğer sikalara muhalif olarak rivayet ettiği hadîstir. Daha hassas bir ifâde ile şâz: "Makbul bir râvînin kendinden daha makbul olan bir râvîye muhalif olarak rivayet ettiğihadîstir". Hafız îbnu Ha-cer, Şâz'm ıstilâhî bakımdan en güvenilir tarifinin bu olduğunu söy­lemektedir. [701]

îbnu Hacer, şâz'ın mutemet olan bu tarifi ile, halkın birbirine aykırı olduğunu zannettiği iki meşhur ıstılah arasındaki ihtilâfia mey­dana getirdiği mesafeyi azaltmış gibidir. Bu iki ıstılah, İmam Şafi[702]ve Hâkim'e nisbet edilmektedir.

Şâfi'î bu mevzuda şunları söylemektedir: "Şâz hadîs, başka biri­nin rivayet etmediğini sika râvinin rivayet ettiği hadîs demek değildir. Buna şâz denmez. Şâz diye: Nâsa muhalif olarak, sika râvînin rivayet ettiği hadîse denir. İşte şâz hadîs budur. [703]Şâfînin nâs dediği, sika râvîlerdir. O bu sözüyle: "Şâz, sika bir râvînin diğer sika râvîlere muhalif olarak rivayet ettiği hadîstir" demek is­temiştir. Buna göre Şâfi sâdece teferrüdü değil, hem teferrüd hem de muhalefeti aynı anda düşünmüştür. Ne var ki O, muhale­fetin daha makbul veya daha sağlam râvîye karşı olması gerektiğini tasrîh etmemiş, sâdece nâsa,.yâni sika râvîlere karşı uiffûmî bir mu­halefet meydâna geldiğini söylemekle iktifa etmiştir.

Hicaz âlimlerinin çoğu bu ıstılahı benimsemişlerdir,[704] tbnu's-Salâh da bunu kabul etmiştir, tbnu Kesîr ise bu ıstılaha binâen şöyle bir neticeye varmıştır: Sika râvî başkalarının rivayet etmediğini ri­vayet ederse o, "âdil, zabıt ve hafız olmak şartıyle makbuldür; zîrâ bu râvî reddedilecek olursa, bu neviden birçok hadîs de reddedilir ve birçok meseleler delilsiz kalır. [705] Şu kesin sözleriyle büyük âlim îbnu Kayyım[706] de bu ıstılahı tekîd etmektedir: asıl şâz diye, sikaların rivayet ettiğine muhalif olarak rivayet edilene denir. Sika bir râvî, diğer sikaların muhalifini rivayet etmediği bir hadîs rivayet edecek olursa, buna da şâz denmez. Eğer bu hadîs hakkında - söyle­nilen mânâda olmak üzere - "şâz" ıstılahı kullanılırsa, bu ıstılah o hadîsin reddedilmesini gerektirmediği gibi, cevaz da vermez. [707]

Hâkim'e gelince; o da şazı: "Sika bir râvinin mü tâbi (i olmak­sızın münferiden rivayet ettiği hadîs[708] şeklinde tarif etmiştir. Hâkim, teferrüd kaydını nazar-i îtibâre aldığını açıkça söylemekte, muhalefet kaydını ise, net bir şekilde olmasa da yine dikkate aldığı - bizce -görülmektedir. Şayet sika râvînin o hadîs için bir mütâbici bulun­saydı, hadîs ne nâsa, ne de başkalarına muhalif olurdu. Hâkim -gö­rüldüğü üzere - şâz hadîste, bir mütâbicin bulunmayışını şart koşmaktadır. Bu durumuyla o, muhalefeti de şart koşmuş ve nazar-ı îtibâre almış gibidir. Uzaklara gitmeye ne hacet, şazın târifindeki anlayış güçlüğü bize yetmektedir. Şâfi'î'nin görüşü ile bu büyük imâmın görüşü arasındaki benzerliği meydana koymak maksadıyle ve ŞâfiTnin şâz tarifine bağlı olarak bu mesele tetkik edildiği zaman bütün karışıklıklar ortadan kalkar. Bu benzerliği gören Hâkim ister kendi husûsî tarifine, ister Şâfi'î'nin tarifine misâl yapmakta muha­tabını muhayyer bırakarak şu hadîsi şaza misâl olarak zikretmiştir:

Mu'âz   b.   Cebel   diyor   ki,

Rasûlullah (s.a.v.) Tebûk Gazvesinde güneşin batıya doğru mey­linden önce yola çıktığında, öğle namazını ikindiye kadar tehîr ederek ikisini birden kılardı. Güneşin meylinden sonra yola çıktığında da öğleyi ikindi ile birlikte kılar, sonra yola devam ederdi. Akşam nama­zından önce yola çıküğı zaman, akşam namazını tehîr ederek yatsıyla beraber kılardı. Akşam namazından sonra yola çıktığında da yatsıyı öne alarak akşam namazı ile birlikte kılardı."

Bu misâle ilâveten Hâkim diyor ki:

"Bu hadîsin râvîleri sika imamlardır; hem isnadı, hem de metni şazdır; gösterebileceğimiz bir illeti yoktur. Eğer hadîsi el-Leys, Ebu't-Tufeyl'den rivayet etseydi, hadîsin bu yüzden rna'lûl olduğunu söy­lerdik. Yezîd b. Ebî Habîb, Ebu'z-Zubeyr'den rivayet etseydi, hadîsi yine ma'lûl kabul ederdik. Bu iki illeti bulamadığımıza göre hadîs mu'allel değildir. Dikkatle araştırdığımızda görüyoruz ki, Yezîd b. Ebî Habîb'in, Ebu't-Tufeyl'den bir rivayeti yoktur. Aynı şekilde bu metni bu ifâdeyle ne Ebu't-Tufeyl'in ashabından birinin, ne de onu Ebu't-Tufeyl tarikiyle Mu'âz b. Gebel'den rivayet edenlerden birinin hadîsleri arasmda görmekteyiz. îşte bu sebeple hadîsin şâz olduğunu söylemekteyiz.[709]

Hâkim bu hadîsteki illeti bulmak arzûsuyle bütün dikkatini sar-fetmiş; fakat sonunda hadîste hiçbir illet bulamadığını açıklamıştır. Böylece hadîs ma'lûl olmaktan kurtulmuştur. Şâz'da ma'Iûlünkinc benzer bir müşkil vardır. Bu müşkil, "Münekkidin hadîste bir galat olduğunu sezmesine rağmen bunu gösteren bir delîl bulamayışıdır. [710]

işte bu sebeple Hâkim bu iki ıstılahı birbirinden ayırmak mecburiye­tinde kalmış ve malûl hadîsi şöyle tarif etmiştir: "Ma'lûl hadîs, bir hadîsin diğerine karışması veya hadîste bir râvînin vehme kapılması, yahut birinin mürsel olarak rivayet ettiğini vehm sahibi başka birinin mevsûl olarak rivayet etmesi gibi illet­leri bilinebilen hadîstir.[711]

Ma'lûl hadîs - illetinin gizli ve kapalı olmasına rağmen - tanma-bİlmektedif. Fakat şâz, malûl'den daha dakîk olduğu için illeti bili­nemez. Bir hadîsin şâz olduğunu ancak bu ilim ile haşir-şenir olmuş, derin anlayışı ve ihtisası ile zirveye ulaşmış ve ALLAH Taâla tarafından kendine büyük bir meleke bahşedilmiş insanlar anlayabilir. [712]Şâz'm dakîk oluşu, çoğu zaman onun bir mütâbi'inin bulunmayışindandır; zîrâ mütâbi bulabilmek İçin uzun araştırmalar yapmak lâzımdır. Şazı - Hâkim'in mübalağa ettiği kadar - dakîk veya güç yapan sebep belki de onun kendine göre bir şâz tarifi yaparak ekseriyetin görüşünden ayrılmasıdır, işte Ibnu's-Salâh, Hâkim'in görüşünü bu sebeple zayıf bularak hadîsiyle onun tarifine kiraz etmiştir. Zîrâ bu hadîsi sâdece Hz. Ömer rivayet etmekte olup aynı şekilde ondan 'Alkame, ondan Muhammed b. îbrâhîm et-Teymî, ondan da Yahya b. Sa'îd el-Ansârî nakl etmektedir. [713]

Biz ulemânın bu hadîs için saydığı bâzı garîb mütâbi'lere işaret ettik. Münekkidlerin bâzı ifâdelerinden, mütâbi'lere rağmen bu hadîsin Hz, Ömer tarîkinden ancak mezkûr yolla geldiği takdirde sahih ola­bileceğini gördük[714] ibnu'l-cArabî, niyyet hadîsini onüç tarîkten rivayet ettiği zannına kapılmış, bâzı hemşehrileri de iddia ettiği bu tarîkleri kendilerine göstermeyince ona îtirâz etmişler ve bir şâir şöyle demiştir:

Ey Humuslular[715] ve orada bulunanlar, size İyiliği ve takvayı şef­katle tavsiye ederim. Gecenin isimlerim el-Arabî'den, rivayeti de müttekî bir imâmdan alınız. Zîrâ genç olan temiz ve acı sözlüdür; sahîh bir haber bulamazsa, keûdi îcâd etler. [716]

Şu hâlde Hâkim'in bu niyyet hadîsini şâz'a misâl olarak getir­mesi doğru değildir; zîrâ hadîs, teferrüdüne rağmen sahihtir. Sahîh hadîs de şâz olmaz. Şâz'm makbul tarifine misâl olmak üzere cumhûr-ı ulemânın zikrettiği hadîslerin çoğu - aynı zamanda - Hâkim'in şâz tarifine misâl olmaya da elverişlidir. Çünkü bu hadîslerdeki sika râvî-lere olan muhalefet, mütâbi'lerin elde mevcut olmayışındandır. Bu­nun en açık misâli,  Ebû Dâvûd ile Tirmizî'nin: tarikiyle merfû olarak  rivayet   ettikleri:

Herhan­gi biriniz sabah namazmın. iki rekcat sünnetini kıldığı zaman, sağ tarafı üzerine yatsın" hadîsidir. Beyhakî[717]'nin söylediğine göre dulvâhid bu hadîste birçok sika râvîlere muhalefet etmiştir. Zîrâ bu râvîier hadîsin muhtevasını Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözü ola­rak değil, fiili olarak rivayet etmişlerdir. A'meş'in sika ashabı için­den sâdece Abdulvâhid bu lâfızlarla rivayet etmiştir. [718]

Münekkidler bu bâbta, hadîs hafızlarının şâz hakkındaki görü şünü ifâde eden Ebû Yalâ el-Halîlî [719]'nin tarifini zikretmektedirle Onlar, yalnız bir isnadı olan hadîse şâz adını vermektedirler. Hadîsi şâz yapan râvînin sika olup olmaması dikkate alınmaz. Yalnız sikamn cazında tevakkuf edilir ve onunla hemen ihticâc edilmez. Sika olma­yan   râvinin  şazı  ise  reddedilir. [720] Hâkim'in   görüşünü   zayıf bulan İbnu's-Salâh ve diğer âlimlerin aynı şekilde bu görüşü de zayıf bul­maları gerekirdi; ne var ki, iki görüş arasında açık bir farklılık mev­cuttur. Hâkim'in tarifi ile cumhurun görüşünü teîîf etme ilunkâm hasıl olduğu  takdirde, HalÜî'nin söylediği ile cumhurun görüşünü uzlaştırmak  güçleşmektedir; zîrâ  cumhurun, sikamn teferrüdü  ve diğer  sikalara  muhalefeti  şartların ileri sürmesine  karşılık Halîlî, muhalefeti nazar-ı itibara almaksızın  sâdece  teferrüde şâz  demektedir. [721] HalıK'nin yaptığı,  hadîs hafızlarının şâz hakkındaki görüş­lerini hikâye etmekten ibarettir. Onun kendine mahsus ıstılahı da - hakikatte - Şâfinin cumhur tarafından kabul edilen tarifinin tek­rarından başka birşey değildir. [722] Her iki durumda da Halîlî'nin yap­tığı iş, ulemânın görüşlerini sâdece dikkat ve emniyetle nakletmekten ibaretti[723]

Şâz'ın -Halîlî'nin dediği şekilde bir tarifi kabul edilecek olsa,mustalahu'l-hadîste çok tehlikeli birtakım neticeler doğar. Şöyle l;i: Sahîh hadîsin her türlü illetten olduğu gibi, her türlü şâz'dan da s âlim olmasını şart koşmamıza rağmen bu tarif, bâzı durumlarda şâz ha­dise de sahîh olma imkânını vermektedir. Ne var ki, biz - Halîlî'nin bir nev'î hadîse es-Sahîhu'l-malûl adını vermekle beraber, ıstılahı daraltmak istemediğini gördüğümüz gibi[724] yine onun bir sikanın şilz olarak rivayet ettiği sâdece bir isnadı bulunan sahîh hadîse şâz dediğini de burada görmekteyiz. îkİnci defa da Halîlî, yine meş­hur ve yaygın olan ıstılahı sınırlandırmayı düşünmemektedir; fakat - Şâz'ın böyle garip bir tarifini zikretmesine rağmen - yine de Halîlî cumhurun görüşünü benimsemektedir; bu meşhur görüşü bize hikâye etmekle de kendine olan İtimadımızı artırmaktadır.

Şu hâle göre, şâz hadîste mutlaka teferrüd ve muhalefet şart­larının bulunması lâzımdır. Bu İki vasfı hâiz olan bir hadîs, sahîh ol­maktan çıkarak zayıf hadîsler grubuna girer; bu durumda da onu, zayıf hadîslere mahsûs olan nev'îler arasında zikredebiliriz. Sika veya olmayan bir râvînin, muhalefet şartı bulunmadan teferrüd et­mesine gelince, bu durum, mutlak teferrüdün bir kısmını teşkil eder ve bu sebeple de hadîs fcrd adım alır. Bunu "Sahîh-Hasen-Zayıf hadîsler arasında müşterek olan ıstılahlar" kısmında anlatacağız. Onun burada Şâz ile herhangi bir şekilde karışması doğru değildir.

Sika râvînin teferrüd ettiği hadîste tevakkuf etmek, sika olmayan râvînin hadîsini reddetmek meselesi, ihticâc etme veya etmeme ile alâkalı bir iştir ve bu meselenin bir hadîse sahihtir veya zayıftır diye hüküm vermekte hiçbir te'sîri yoktur.

işte, sahîh ve hasen hadîsler ihticâca elverişli oldukları için on­lara sâliK dedik. Bunların dışında kalan İse - ki o da zayıftır sâlih ve ihticâca elverişli olmayıp aksine merdûttur. Hulâsa olarak şunu söyleyelim ki, kısımların ve ıstılahların değişmesiyle birlikte her zaman vasıflar ve adlar da değişmez.[725]


[699] Hadîscilerin büyük çoğunluğu tarafından rivayet edilmediği için bu ad veril­miştir (Bk. Tavzîhu'l-efkâr, c. I, s. 377).

[700] Tedrîbu'r-râvî, s. 81.

[701] Şerhu'n-nuhbe, s, 14.

[702] îmâm Şâfi'î, tanıtmaya lüzum hissedilmeyecek derecede meshûr olan, yer­yüzünü ilimle doldurup taşıran ve kendi adiyle anılan nvzhebin sahibi Muhammed b. îdrîs b. el-Abbâs b. Osman b. Şâfi'î'dir. İşte bu sonuncu dedesine nisbet edilmiş ve Şâfi'î diye tanınmıştır. Kureyşli, Muttalib oğullarına mensûb ve Mekke'lidir. Künyesi: Ebû Abdiîlâh'dır. Annesi Ezd kabîlesindendir. İmâm Mâlik, Süfyân b. 'Uyeyne, Abdulmelik b. el-Mâcişûn*dan hadîs-rivâyet etmiş ;ükhı Müslim b. Hâlid ez-Zencî'den öğrenmiştir. Tefsir, hadîs, fıkıh ve edebiyat sahalarında pek çok eseri vardır; fakat bunların en meşhuru er-Risâle*sidir. Ayrıca el-Um ve el-Mebsût adlı kitapları da vardır. Basra'da 204 târihinde, eüidört yaşında iken vefat etmiştir.

[703] Ma'rifetu 'ulûmi'I-hadîs s. 1 ıg; bundan biraz farklı olarak da Tcdrîbu*r-râvî, s. 81 ve Tay7Îhu*l-efkâr, c. I, s. 377'de mevcuttur.

[704] îhtisâru 'uîûmi'l-hadîs, s. 6ı.

[705] Aynı eser, 6ij 63.

[706] Büyük imâm, Şemsüddin Ebû Abdillâh Muharrrmed b. Ebî Bekir b. Eyyûb b. Sa'd b. Harız ez-Zer'î, ed-Dimeşkî el-Hanbelî, îbnu Kayyim el-Cevzîyye diye meşhur olmuştur. 751 târihinde Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

[707] İğâsetu'l-Iehfân, s. 160. Talâk-ı selâse'nin Rasûl-i Ekrem zamanında, Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti esnasında ve Hz. Ömer devrinin başlarında bir olduğunu söy­leyerek İbn-i Abbâs hadîsine dil uzatanların reddi hakkındadır.

[708] Ma'rifetu'ulûmi'l-hadîs, s, 119.

[709] Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. ng-:2o.

[710] Tedrîbu'r-râvî, s. 81; krş. Suyûtî, Elfiyye, s. 92, dip not.

[711] Ma'rifetu 'ulûroi'l-hadîs, s. ng. Bunu mu'allel hadîs hakkında söyledikleri­mizle karşılaştırınız.

[712] Tavzîhu'l-efkâr, c. I, s. 379. Hadîsin illetleri hakkında söylediklerimizle kar­şılaştırınız.

[713] îhtisâru 'ulûmi'l-hadîs, s. 61; meşhur olan haber-i vâhidler hakkında söyle­diklerimizle karşılaştırınız.

[714] Bk. bu eser, s. 46, not. 3.

[715] Şâir Humus sözüyle îşbiliyye'yi kasdetmektedir; zîrâ Işbiliyye'ye Humus da denir. îbnu'l-'Arabî de îşbüiyye'lidir.

[716] Tavzîhu'l-efkâr, c. I, s. 381.

[717] îmâm Beyhakî, Ebû Bekir, Ahmed b. el-Huseyin b. Ali'dir. Nîsâbur'a yirmi fersah uzaklıkta bulunan Beyhak köyündendir. Beyhakî'nin pek çok eserleri vardır; bunların bin kadar olduğu söylenir. En meşhurları: es-Sunenu'1-kubrâ ve-De-lâilu'n-nübüvve'sidir. Beyhakî, 458 târihinde vefat etmiştir (Bk, er-Risâletu'I-mus-tatrafe, s. 25-26).

[718] Tedrîbu'r-râvî, s, 82. Metni şâz olan hadîsin misâli budur; zîrâ hadisi bu lâfızla yalnız Abdulvâhid b. Ziyâd rivayet etmektedir. Halbuki A'meş'in arkadaşları olan sika râvîier bu hadîsi Rasûlullah (s.a.v.)'ın sözü değil, fiili olarak rivayet et­mektedir.

[719] Kâdî, hafız el-Halîl b. Abdillâh el-Kazvînî (v. 446)'dir. el-îrşad fî 'ulemâi'l-bîlâd adlı bir eseri olup bundan kendi zamanına varıncaya kadar muhaddisîeri ve diğer âlimleri şehir sırasına göre zikretmiştir. Bilâhare İbnu Kutluboğa {v. 879) bu eseri alfabetik "l.ırak   yeniden   tertiplemiştir   (Bk. er-Risâletu'l-mustatrafe, s. g7).

[720] thtisâru 'ulûmi'1-hadis s. 61

[721] Tedrîbırr-râvî, s. 8ı,

[722] îhtisâru 'ulûmi'l-hadîs. s. 6ı.

[723] Tavzîhu'l-cfkâr, müellifi c. I, s. 384'de HaİîH'yi böyle müdâfaa etmektediı.

[724] Bu eserdeki Mu'allel hadîs bahsinin sonuna bk.                                    

[725] Şâz hadîs haldandaki muhtelif görüşlerin münâkaşasına girmeyeceğimize dâir okuyucuya söz vermemize rağmen, buna mecbur kalışımız sebebiyle özür beyân ederiz. Şâz'ın muhtelif tarifleri arasında bir tezat bulunabileceği endîşesine kar5ı göz yummayı doğru bulmadık. Münâkaşa yapmadan bu tariflerin herhangi birini almak mümkün olmadığı için, mümkün mertebe uzlaştırmaya çalıştık.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 165-171.