๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Haziran 2011, 16:19:43



Konu Başlığı: Sahihi hadis teşri bakımından hüccettir
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Haziran 2011, 16:19:43
2- SAHİH HADÎS TEŞRÎ BAKIMINDAN HÜCCETTİR
 
 



Helâl ve Haram Kılma Mevzuunda Sünnet ile Kur'ân Arasında Bir Fark Yoktur:

Rasûlullah (s.a.v.), sanki gayb perdesini aralayarak, ileriki çağ­larda .AHâh'm Kitabiyle Rasûlü'nün sünnetini birbirinden ayırmakta ve sâdece Kur’ân nassiyle amel etmekte olan bîr millet görmüş de, bunların fecî hatâsını ve doğru yoldan sapışını bize şu sözleriyle tasvir etmiş gibidir:

Şunu kat'î olarak biliniz ki, bana Kur'ân-ı Kerîm ve onun bir misli daha verilmiştir. Karnı tok bir hâlde rahat koltuğunda oturarak: şu Kurân'a sarılınız; Onda helâl olarak ne görmeseniz onu helâl kabûî ediniz, neyi de haram görrnüşseniz onu haram biliniz, diyecek bâzı "kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki, Allah Rasûîü'nün haram ettiği şey, Allah'ın haram ettiği şey gibidir.[1037]

Helâi-haram mevzuunda olduğu gibi, önemli bütün dînî mesele­lerde de Rasûlullah (s.a.v.)'ın kendi sünnetini Kur'ân'a ilâve ederek şahsının ehemmiyetini göstermesini îmâm Şâfi'î: Hz. Peygamber yalnız Âllah Taâlâ'nin Kur'ân'da helâl saydığmı helâl, haram saydığını da haram kılmıştır, diye îzâh ettikten sonra pek kesin bir ifâdeyle şunu söyler: înananların söyledikleri, sunnet sunnet  de  Kur’ân-ı  Kerîm'in  şerhidir. [1038]Şafii'nin  dışındaki mler sünneti:

"Cebrail'in Rasûlullah'a Kur'ân'ı indirdiği şekilde getirdigi ve Kur'ân'ı tâ'lîm ettiği gibi öğrettiği bir vahiy" olarak kabul etmekle, bu pek bedihî meselenin tefsirinde haddi aşmış gibi­dirler. [1039] Ebü'1-Bekâ', ifrat ve tefrite düşmeksizin bunu Külliyât'ın[1040] şöyle tefsir eder:

"Hâsılı Kur'ân ile hadîs, O, Allah rafından ilka edilmiş bir vahiyden ibarettir" âyetinin delâlet ettiği ü-zere Allah tarafından inzal edilmiş bir vahiy olmak bakımından bîrdir­ler. Yalnız Kur'ân-ı Kerîm, mûciz olması ve bir benzerinin getirilemiyeceği hususunda meydan okumak için inzal edilmiş bulunması bakımlarından hadisten ayrılır. Buna ilâveten Kur'ân-ı Kerîm, Levh-i mahfûz'da yazıtıdır. Ne Cebrail'in, ne de Resûiuliah (s.a.v.)'in ondan herhangi bir tasarrufa haklan vardır. Cebrail tarafından sırf mânâ hâlinde inzal edilen birtakım hadîsleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'in söz hâlinde ifâde etmesi muhtemeldir".

Biz - vahiy nokta-i nazarından - Kur'ân-ı Kerîm'in, Rasıılulîah (s.a,v.)'m kalbine indirilmesi ile, bâzı hadisleri söylemesi için ona ilham verilmesini birbirinden ayırmaya şiddetle taraftarız. Sonra da bu ayırım sebebiyle adlı  kitabımızda da îzâh ettiğimiz şekilde vahiy hâdisesinin sâdece Kur'ân-ı Kerîmce mahsûs olduğu kana'atindeyiz. [1041] Zîrâ "Rasûlullah (s.a.v.) kendine nâil olan vahy ile, Allah Taâlâ'mn ilhamı diye bahs ettiği kendi hadis­lerini zâten birbirinden açıkça ayırırdı. İçinden geçen sırf insanî dü­şünce ve fikirleri, ilâhî kelâm ile karıştırması mümkün değildir. [1042]Bu durumda -nebevi hadîslerdeki "tevkîfî" (vahye müstenit) mânâya Kur'ân-ı Kerîm'in de dediği gibi hikmet adım vermeyi tercih ediyoruz :

Allah mü'minlere bol bol ihsanda bulundu.

Çünkü onlara kendi cinslerinden bir Peygamber gönderdi ki, kendileri­ne Allah'ın âyetlerini okuyor, onları fena huy ve inaçlardan temizliyor; onlara Kur'ân ve sünneti öğretiyor. Halbuki bundan önce açık bir sa­pıklık içinde idiler.[1043] Mütehassıs İslâm âlimlerinin ekserisi, âyetteki hikmet kelimesiyle Kur'ân-ı Kerîm'in kastedilmediği ve fakat Hz. Peygamber'in kaviî ve fiilî sünnetinden başka birşey olmayan Allah'ın Rasûlü'ne bildirdiği şeriat hedeflerinin, tâlîmât ve sırlarının mecmu­undan ibaret bulunduğu kanaatindedir. Çünkü Allah Taâlâ, -îmâm Şâfi'î'nin de dediği gibi - kullarına "Kitabı ve hikmeti öğretmek lûtfunda bulunmuştur. Buna göre - Allah bilir yâ  burada hikmetten maksat sâdece Rasûlullah (s.a.v.)'ın sünnetidir, demek caiz değildir; zîrâ hikmet, Kur ân-ı Kerîmle birlikte bu vasfı taşır. Allah Taâlâ Rasûlü'ne itaat etmeyi farz kılmış ve insanların onun emirlerine uymalarım kesinlikle beyân etmiştir. Bu itibarla farz kılındı sözü, ancak Kitâbulîah ve Rasûlullah,'m sünneti hakkında kullanılabilir; çünkü Allah Taâlâ, anlattığı üzere  Rasûlü'ne îmânı kendine îmânla birlikte zikretmiştir[1044]  



[1037] Bu hadîsi Ebû Dâvûd, Dârimî ve İbnu Mâce, Mıkdâm b. Ma'dîkerb tarî­kinden rivayet etmektedirler. Şâtibî bu hadîsi, sünnette, Kitâp'ta bulunmayan hususların mevcudiyetine öeîîi olarak kabul etmiştir.

[1038] Krş. Kavâ'idu't-tahdîs, s. 33.

[1039] Kasimî, Kavâ'idu't-tahdîs, s. (32'de zikrettiği bu mânâdaki bir rivayette bu görüşü Hassan b. 'Atiyye'ye nisbet etmiştir.

[1040] Külliyyatu EbiM-Bekâ', s. 288 (el-Matba'atu'I-Emîriyye, 128:, ikinci baskı): krş, İbnu Hazra, îhkâm, c. I, s. g6.

[1041] Bu kitabımızın birinci bölümür;ün ikinci faslında incelediğimiz, vahiy vâkı'ası, kısmını bir daha dikkatle okuyunuz; üçüncü baskı, Dâru'l-'ilm li'1-melâyîn,

[1042] Mebâhis fî 'ulûmi'l-Kur'ân adlı eserimizin s, 32 ve devâmiirı bk,

[1043] Âli 'Imrân sûresi, âyet 164.

[1044] er-Risârîc, s. 78.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 260-262.