๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:21:52



Konu Başlığı: Musahhaf hadîs
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:21:52
18. Musahhaf Hadîs



Mütehassıs hafızlar, metni ve isnadı tashîfe uğramış hadisleri ta­nımak için büyük gayretler sarfetmişler ve "bu nev'i tanımayı çok mühim[918] bir vazife kabul ederek bu sahada yetişenleri takdirle karşılamışlardır. Zîrâ Musahhaf 'ı gösterirken, birçok âlimlerin hata ettik­lerini söylemek durumu bahis mevzuudur.

Eski hadîs münekkidleri Musahhaf ile Muharref'i birbirinden ayırmamalardır. Her ikisinde de hatâ mevcuttur. Bu hatâ müşâfehe ve semâc ile nakilden değil, sahîfelerden doğduğu için bu arlı almıştır. Bu iki lâfız arasındaki müteradif lige bakarak îmâm el-Askerî[919] kita­bına: et-Tashîf ve't-tahrîf ve şerhu mâ yaka'u fîh[920] adını ver­miştir. Bu kİtâb, âlimlerin, Kur'ân ve sünnette yatpıkları tashîflerİ açıklaması bakımından çok değerli bir eserdir. 'Askerî şu sözleriyle okuyucusuna, tashîf ile tahrifi bir tuttuğunu söylemek İstemiştir:

"Kitabımda yazılışı bakımından birbirine benzeyen, bu sebeple de tashîf ve tahrif vâki olan şu lâfızları ve miişkil isimleri şerh et­tim. [921] Başka bir yerde de şöyle demektedir:

"Tashîfin sebebi şudur: Bâzıları âlimlerle görüşüp onlara arzet-meden, ilmi sahîfelerden almışlar; böylece rivayetlerinde değişikliklei vuku bulmuştur. [922]

Fakat daha sonraki hafızlar, Musahhaf ile muharref'i birbi­rinden ayırmak istemişler; bununla beraber yaptıkları ayırım lâfız ve şekil bakımından olmuştur. îbnu Hacer, yazılışı aynı olmakla beraber, noktaların değişmesiyle meydana gelen harf veya harflerin değişikli­ğine Musahhaf,- şekil İle alâkalı olan değişikliğe de Muharref adın; vermiştir. [923]

Musahhaf'm misâli, -bu ıstılaha göre - şu hadîstir:

Kim Ramazan'ı tutar ve ardur dan da Şevval ayında altı oruç tutarsa.. .". Bu hadîsteki lâf zım, Ebû Bekir es-Sûlî tashîf ederek, yapmıştır.

Muharref in misâli de, Câbir'in şu hadîsidir; muharebesinde3 Ubey omuzundan vuruldu. Rasulullah (s.a.v,) da onu dağladı". Bu hadîsteki lâfzını Gunder tashîf ederek, izâfet hâline getirmiştir. Halbuki" den maksat "Ubeyy b. Ka'b'dir. Üstelik Câbir'in babası da Ahzâb'dân önce Uhud'da şehîd düştüğü için, olması mümkün değildir.[924]

Tashîfin hadîste olduğu gibi Kur'ân-ı Kerim'de de vuku bulduğu hakkında pek çok haber vardır. Tashîfi yapanların çoğu da hatalarını kendilerine haber verip ikaz edecek kurrâ ve hafızlardan üstâdlan bulunmayan ve halk arasında âlim geçinen insanlardır. [925]Ebû Bekir el-Muaytî diyor ki:.

"önünde oturan çocuğa imlâ ettiren bir muallime rastladım: diye yazdırıyordu. Ona: Ey falan, dedim, Allah Taâlâ böyle bir şey söylememiştir. Senin yazdırdığın: olacaktır. Adam hemen ce­vâbı yapıştırdı: "Sen Ebû Âsim b. el-'Alâ el-Kisâ'î'nin kıraati üzere okuyorsun; ben ise Ebû Hamza b. Âsim el-Medenî'nİn kırâatma göre okuyorum. Ben de ona: Kıraat bilgine bayıldım doğrusu!!, diyerek yanından kalkıp gittim. [926]

Osman b. Ebî Şeybe[927]'nİn Kur'ân-ı Kerîm'de yaptığı söylenen tashîfier kadar çok tashîfi hiçbir muhaddis yapmamıştır. Dârakutnî, et-Tashîf adlı kitabında onun pek çok hatâlarını ve tahriflerini zikretmektedir. [928] Bu hatâlarından biri tefsir hakkında arkadaşlarlyla konuşurken: diye okumasıdır. Bunun üzerine ona doğrusu: dir denilince, şu cevâbı ver­miştir: Ben ve kardeşim Ebû Bekir, Âsım'm kıraati üzere okumayız[929] Osman arkadaşlarına yine tefsir babında: âyetinin evvelindeki harfini, sûre başlarının okunduğu şekilde ve sanki Bakara sûresinin başındaki gibi tecvîd üzere okumuştur. Osman b. Ebî Şeybe, yine bir seferinde, âyet-i kerîmeyi: şeklinde okumuştur.

Arkadaşlarından bâzıları, doğrusunun olduğunu söy­leyince şu cevâbı vermiştir: "Ben Hamza'nin kıraati üzere okumam, bizce onun kıraati bid'attır. [930]

Ibnu Kesîr, Osman b. Ebî Şeybe'ye nisbet edilen bu haberlerin doğru olmadığını söyleyerek onu hararetle müdâfaa eder ve der ki:

"Birçoklarının Osman b. Ebî Şeybe'nin Kur'ân kıraatim tashîf ettiğini söylemesi hakikaten çok garîbtir. Zîrâ onun tefsîr mevzu(unda bir kitabı vardır! Onda öyle şeyler naklediyor ki; bunları.mektep ço­cukları bile yapmaz! [931]

Böylesi tasniflerin Kur'ân-ı Keıîm'de cereyan edip üstelik hafız, müfessir ve muhaddis bîr âlim tarafından yapılması, [932] bu iddiaların sıhhati hakkında çok şüphe edilmesine sebep olmaktadır. Bizim bâzan hadîs metinlerinde, bâzan isnâdlarda vuku bulan birçok tashîf çeşitle­rinin mevcudiyetini inkâr etmemiz pek güçtür. Şurası da var ki, hadîs ıstılahları hakkında yazılmış olan her kitapta bu mevzua dâir birçok misâller vardır, tmâm Ahmed b. Hanbel'in: "Hatâ ve tashîfi kim yap­mamış ki?!" sözü ne kadar güzeldi. [933]

Musahhaf daha çok metinlerde, bâzan da isnâdlardaki isimlerde vuku bulur. [934] Metindeki Musahhaf in misâli şudur:

Muhammed b. Yahya ez-Zühelî öldüğü zaman tahdîs için Mahmiş diye bilinen bir şeyh vazifelendirildi. Mahmiş, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: buyurduğunu rivayet etti. Hal­buki doğrusu:[935]

Zekeriyâ b. Mihrân'ın'zikrettiği misâl de böyledir. Zekeriyâ di­yor' ki:

Bâzıları, kısmını tashîf ederek: şeklinde öKumuştur. [936] Yine bâzıları, hadîsini tashîf edip okuduktan sonra bununla ilgili olarak uzunca bir kıisa da anlatarak şöyle demiştir: Bir kavim kazandıklaımın ne öşrünü veriyor, ne de fukaraya sadaka veri­yordu. Bunun üzerine bütün ekinleri kına oldu. [937]

Metin tasniflerine dâir anlatılanların en garîblerinden biri de şu­dur: Adamın biri ei-Leys b. Sa'd'ın evine gelerek derki:

adama dönerek: Yazıklar olsun sana, okumak istediğin hadîs Öyle değil,  şeklindedir, der. [938] îsnâdda vâki olan tashîfe misâl de Kur'ân-ı Kerîm kâri'lerin-den Muhammed b. Abdilkuddûs'ün bir şeyhinden rivayet ettiği şu sözlerdir:

"Bağdtâ'ta bir şeyh bize rivayet ederken dedi ki: [939] Halbuki demek istediğinin doğrusu şöyledir: kelimesi, kelimesinin ism-i tasgiridir; serçeye ben­zeyen kırmızı gagalı küçük bir kuşun adıdır. Bu hadîs meşhurdur. [940]Bk.

îmâm ŞâfiTnin, îmâm Mâlik'in tasnifleri hakkında anlattıkları da böyledir. el-Müzenî diyor ki, Şafii'nin şöyle söylediğini duydum: tasnîf ederek,  tashîf yaparak,  'i tashîf ederek, diye  dîye "Mâlik, okumuştur. okumuştur. okumuştur.[941]

Önceki iki isimde tashîf yapıldığı aşikârdır; üçüncü isim hakkında Hâkim şunları söyler:

"îmâm Şâfi'î'nin Abdulazîz hakkındaki sözleri vehimden ibaret­tir ; şüphe yok ki o, değil, 'dir:

Zîrâ Mâlik Asma[942]den, yâni Abdulmelik b. Kureyb'den rivayet et­memiştir. Abdulazîz'den ise Mâlik'den başkaları da rivayet etmiştir. [943]

Müelliflerin semâ tashihi hakkında rivayet ettikleri de buna ben­zemektedir. Şöyle ki:

Şube b. Haccâc, 'nin ismini tashîf ederek yapmıştır. [944]Şurası aşikârdır ki, bunun ikisi de şeyhtir. Şuıbe, bunların birinden rivayet etmiştir. Ötekinden de bir başkası rivayet etmiştir. Şu'be'nin şeyhidir. Onun ismini semâ yoluyla tashîf edeceği düşünülemez; fakat isnâdda Şu'be yanılarak, bunlardan bilini ötekinin yerine koymuş, münekkidler de bunu tashîf zannetmişlerdir. [945]

Tashîfde hata gördüğümüz üzere, sayfalara bakarken gözün yanılmasıyle meydana gelmektedir. îsim söylenirken yapılan hatâ da bu kısma girer. Bir de işitme tashîfi denen bir nev'î vardır. Şöyle ki:

İsmin ve lâkabm veya İsmin ve baba adının, başka bir isim ve lâkabıyle veya başka bir isim ve baba adiyle aynı vezinli oluşudur. Harfler, şekil ve nokta bakımından farklı olduğu için, bunları kulak birbirine benzetir. Meselâ : 'in hadîsini, bâzıları 'in hadîsi diye  rivayet etmişlerdir. [946] İbnu's-Salâh diyor ki

"Dârakutnî bunun göz tashîfi değil, işitme tashîfi olduğunu söyler, O, Allah bilir ya  bunların yazı bakımından karışmadığı, aksine onu rivayet edenin yanlış işitmiş .oldıığn kanâatinde olsa gerektir. [947]

İşitme tashîfinden biri de, Ehvâzlılarm  diye tashîf etmeleridir. Hâkim diyor ki:

"Herhalde râvî bunu imlâ yoluyla aldı ve duydu. [948]

Râvîlerin isimlerinde pekçok tashîf yapılması, münekkidleri bu isimlerden birbirine benzeyenler üzerinde dikkate durmaya sevketmiştir. Onlar daha da ileri giderek râvî kabilelerinden, şehirlerinden, künyelerinden, san'atların dan[949] birbirine benzeyenleri bellemişler; birkaç adı olanları, [950] künyesiyle değil de adıyla meşhur olanları, [951]isim, lâkab ve neseblerden mü'telef ve muhtelef olanları[952] öğrenmişler ve bu mevzularda bir kısmı basılan çoğu da hâlâ yazma olarak duran pekçok eser vücûda getirmişlerdir.

Hangi çeşidiyle olursa olsun, metindeki tasnifler, çoğu zaman mânâyı değiştirir ve gerçekleri çirkinleştİrir, [953] Hele tashîf yapan kimse, bilgisi az ve zabtı kötü biri ise   daha  fenadır.   Bu   mevzuda

Hatîbu'l-Bağdâdî'nin, Ebû Mûsâ Muhammcd b. el-Müsennâ el-nezî'den rivayet ettiği şu misâl ne garîbtir. Birgün kabilesiyle iftihar ederek Ebû Mûsâ dedi ki:

"Biz şerefli bir kavimiz. Biz 'Aneze kabîlesindeniz. Mu­hakkak ki Rasûlullah bizim kabilemize doğru yönelerek namaz kılmıştır Böyle söylemesinin sebebi şudur: Rasûlullah (s.a.v.) in doğru yönelip namaz kıldığına dâir bir rivayet vardır.

Fakat Ebû Mûsâ Rasûl-i Ekrem'in, kendi kabilelerine doğru yöneîip namaz kıldığı vehmine kapılmıştır. Halbuki Onun yönelerek namaz kıldığı anaze, namaz kılacağı zaman Önüne dikilen bir mız­raktır.[954]

Musahhaf'm hemen hemen bütün çeşitlerinde göze çarpan zayıflığa rağmen, "sahîh-hasen-zayıf hadîsler arasında müşterek olan ıstılahlar" kısmında zikredilmesi, bir çoklarınca acâib karşılanacaktır. Araştırıcı, ona mevzu' damgası vurulmasa bile, tamamen zayıf olarak kabul edilmesi gerektiğini zannedecektir.

Bu zannın hatalı olduğu, daha işin başında bellidir; zîrâ bu zan, fasit bir kanâate dayanmaktadır. Kısaca bu kanâate göre, tashîfcilerin sahîh ve hasen hadîsleri tahrif etmeleri yasaklanmış ve son derece zayıf rivayetlerle, istedikleri gibi oynamalarına da müsâade edil­miştir. Vakı'a bu kanâati tekzîb etmektedir; zîrâ tashîfciler, bütün hadîs nevilerini tahrife yeltenmekle kalmamışlar; hatta bâzılarının hayâsızlığı Allah'ın Kitâbi'nda bile tashîf yapacak kadar aşırı bir had­de varmıştır. Mütevâtir olan Kur'ân-ı Kerîm/in, bu tashîflerden beri. olduğu ve onda katiyen tashîf yapılmadığı gibi, sahîh, hasen ve zayıf hadîs-i şerifler dahi bu tashîflerden beridir.

Tashîf yapılan hadîsler hakkında şu ifâdeler kullanılır: Bu hadîs sahihtir; fakat onu falan tashîf etmiştir. Bu hasendir; onda tashîf yapılmıştır. Nitekim zayıf hadîs için de, ister tashîf edilsin; ister edilmesin, bu hadîs zayıftır, denir.

İşte böylece Musahhaf'm da incelenmesiyle, sahîh-hasen-zayıf hadîsler arasında müşterek olan yirmi ıstılah anlatılmış olmaktadır. Bu bölümün başında da söylediğimiz gibi, mevkuf ve maktu' hadîsi de bu kısma dâhil ettik.

Bu ıstılahları, birbirine yakın veya zıt olmaları bakımından üçlü veya ikili gruplar hâlinde tetkik edişimiz, şüphesiz onların tariflerini, şekil ve misâllerini anlamamızı kolaylaştırmıştır. Bu tetkik tarzı ayrıca bize, muhaddislerin, kendi fikir ve düşünce tarzlarını, bir tarihçi dik­kati, mantıkçı anlayışı, hatîb belagatı ve hadîsin din olduğuna inanan râvî eminliğini hâiz açık bir dille ortaya koydukları tenkîd ölçülerinin bir çoğunu gözümüzün önüne sermiştir![955]



[918] Şerhu'n-Nuhbe, s. 22.

[919] Büyük lügat âlimi Ebû Ahmed el-'Askerî, el-Hasen b. Abdillâh b. Sa'îd'dİr; hadîs imlâ ve rivayeti üstâdhği yaptı, Smâ'atu'ş-şi'r, el-Hikem ve'1-etnsâl, el-Muhtelef ve'I-mü'telef adlı eserleri yazdı. Eserlerinin en mühimmi, bu bahiste zikrettiğimiz et/Tashîf adlı kitaptır. es-Smâ'ateyn adlı eserin müellifi Ebû Hilâl el'Askerî, el-Hasen b. Abdillâh b. Sehl, onun talebelerindendir. Hem üstadın, hem de şeyhin ismij baba adı ve nısbesi aynıdır. Bu sebeple Brockelmann, Târîhu âdâbi'l-Arab, c. I, s. 127'de bu iki zâtı birbirine karıştırmış; bilâhare bu hatasını anlayarak Zeyl'inde (Supplement) tashih etmiştir. Ebû Ahmed el-'Askerî» 382 târihinde vefat etmiştir (Bk. Buğyetu'l-vu'ât, s.  122).

[920] Bu eser Mısır'da 1326 senesinde dikkatsiz bir. şekilde basılmıştır. Eserin aslı Dâru'l-kütübi'l-Mısnyye'de yazma olarak bulunmaktadır, tamamını 156 varaktır.

[921] et-Tashîf, s. 3.

[922] et-Tashîf, s. 9.

[923] Şerhu'n-nuhbe, s, 22.

[924] Hâşiyetu Laktı'd-dürer, s. 95.

[925] îhtisâru 'ulûmi'l-hadîs, s. 192.

[926] el-Câmi(, c.IV, v. 64 a.

[927] el-Câmi1, c. IV, v. 63 b. Osman b. Ebî Şeybe, hafız Ebu'l-Hasen Osman b. MuhammedMir; dedesi Ebû Şeybc'ye nisbet edilmektedir. Kendisi ve kardeşi Ebû Bekir b. Muhammed b. Ebî Şcybe'nin miisnedleri vardır. Osman b. Ebî Şeybe, 239 tarihinde vefat etmiştir (Bk. er-Risâletu'i-mustatrafe, s. 50).

[928] Tedrîbu'r-râvî, s. 197. Dârekutnî'nin tashîf mevzuundaki kitabı üe, el-'As-kerî'nin - biraz önce bahsettiğimiz - kitabını İbnu Hacer 'Askalânit Şerbu'n-nuhbe, s. 22'de bahis mevzuu etmektedir.                                                     

[929] Tedrîbu'r-râvî, s. 197; krş. el-Câmi(, c. IV, v. 64 a.     

[930] Tedrîbu'r-râvî, s. 197.                                               

[931] el-Câmi', c. IV, v. 64 a.                                           

[932] îhtisâru 'ulûmi'l-hadîs, s. 192

[933] Tedrîbu'r-râvî, s. 196.

[934] Şerhu'n-nuhbe, s. 22. îbnu Hacer metinlerde   geçen  isimler zannedilmesin diye "isnâdlardaki isimler" demiştir; tasnif isimlerde bile olsa, bir metne âit bir tashîf olarak kabul edilir.

[935] Ma'rifetu 'ulûmi'l hadis, s. 146; krş. Ihtisâru 'ulûmi'l-hadîs, s. 193.         

[936] el»Câmi% c. IV, v. 62 b.

[937] Ma'rifetu 'ulûroi*l-hadîs, s. 148; krş. Tedrîbu'r-râvî, s. 19İ

[938] el-Câmi', c. IV, v. 62 b.

[939] Mari'fetm'ulûmi'l-hadîs, 9. 15a.

[940] Hepsinin,' de terteme-i hâli daha önce verildi.

[941] Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs, b. 150.

[942] Mâlik'in Abdulmelik b. Kureyb'den rivayet etmediğini söylemek istiyor; 2Îrâ bilindiği üzere Asma'î'nin adı Abdulmelik b. Kureyb'dir.

[943] Ma'rifetu 'ulûmi'I-hadîs, s, 150.

[944] Bk, meselâ: Tedribu'r-râvî, s. 197.

[945] Bu tashîfi Ahmed Muhammed Şâkir, Süıten i Tirmisı'ye yazdığı şerhd: mükemmel bir şekilde incelemiştir (c. I, s. 67-70); yine onun tahkikli olarak neş­rettiği Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki, 928 ve 989 numaralı hadîslere bakıl­dığı zaman, orada, birinde diğerinde de isimleri bulunan iki isnâd göîülür.

[946] Tedrîbu'r-râvi, s. 196. 197.

[947] İbnu's-Salâh, 'Ulûmu' 1-hadîs, s. 233.

[948] Ma'rifetu 'ulûmi' 1-hadîs, s. 151.

[949] Aynı eser, s.-221.

[950] Ihüsaru 'ulümi'l-hadîs. s. 235.

[951] Aynı eser, s. 247,

[952] Tcdribu'r-râvî, s. 235.

[953] Bu sebeple Musahhaf'ı, lâfzı musahhaf ve mânâsı musahhaf olmak üzere ikiye ayırırlar (Bk. Tedrîhu'r-râvî; s,  H)6. 197).

[954] el-Câmi1, c. IV, v. 63 a.

[955] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 216-224.