Konu Başlığı: Müdrec Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:29:15 16. Müdrec Müdrec, metninde veya senedinde kendine ait olmayan bir fazlalık görmen hadîstir. [886] Niçin müdrec dendiği de açıktır. O Bir şeyi ötekinin içine sokup yerleştirmek", sözünden alınmıştır. [887] Sahîh, hasen ve müsnedlerin çoğu zaman hadîslerin gerek metninde gerek senedinde - bulunan, önemsiz de olsa ziyâdeleri ve bu ziyâdeleri yapanları gösterirleı. Böyle yapmalarının sebebi de, müdrec sözü ve o sözü söyleyeni göstermedikleri takdirde, bunların müdrec olduğunu düşünmeyerek, kendilerinden olduğu gibi rivayet edecek insanların bulunabileceğini ve bu suretle -istemeyerek - Rasûlullah (s.a.v.)'a veya onun hadîslerini edâ edecek kimseye karşı yalan söylenmesine müsâade etmiş olacak]aım'dan korkmalarıdır. Kasden müdrec yapmanın bir nev'î kizb ve tedlîs olduğundan ve bunu da ancak îmânı zayıf ve akîdesi bozuk kimselerin yapacağından şüphe yoktur. Sem'ânî der ki: "Kasden müdrec yapan, âdil olmaktan çıkar; kelimeleri yerle-, rinden çıkararak tahrif eden kimse de yalancılardandır. [888] Metindeki idrâc çoğu zaman hadîsin sonunda olur. Hadise kendi sözlerini katan bâzı râvîler, bunu, hadisi îzâh ve tefsir etmek için yaparlar. İdrâc, bâzan da hadîsin başında veya sonunda olur. Hadîsin baş tarafında olan idrâc, ortasında olan idrâc'dan daha çoktur.[889] Hadîsin ortasında olan idrâca misâl: Nese'î'nin Fedâle'den merfû' olarak rivayet ettiği şu hadîstir: müslüman olan ve ALLAH yolunda cihâd eden kimseye, Cennette bulunan bir köşkü garanti ediyorum. [890]Za'îm, kefîl demektir" kısmı hadîsin aslında, Rasûlulîah (s.a.v.)'ın sözü olarak mevcut değildir' müdrec'tir. Bu sözü, hadîsin râvîleıinden biri olan Ibnu Vehb, vazıh olmadığını zannettiği sözünü tefsir etmek maksadiyle ilâve etmiştir. Hadîsi» baş tarafındaki idrâca misâl: Hatîbu'l-Bağdâdî'nin, tarikiyle rivayet ettiği: Abdesti eksiksiz alınız. Cehennemde yanacak Ökçelere yazık" hadîsidir. Hadîsin baş tarafındaki: sözü Rasûlulîah (s.a.v.)'a âit değildir. O sâdece: buyurmuştur. Fakat bu sözü hadîsin baş tarafına Ebû Hureyre getirmiş; Ebû Katan ve Şebâbe de hadîsi Şuı-be'den rivayet ederken, bu ilâveyi Ebû Hureyre nin değil de Rasûlul-lah (s.a.v.)'m sözü zannetmişlerdir. [891] Hadîsin sonundaki idrâca misâl: Sahîh-i Buhârî'deki Ebi Hureyre'nin şu merfû hadîsidir: Kölenin iki kat mükâfatı vardır. Nefsim kudret elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, ALLAH yolunda cihâd ile hac ve anamın gönlünü hoş etmek kaygûsu olmasaydı, köle olarak ölmeyi tercih ederdim[892] Bu hadîsteki Rasûlullah (s.a.v.)'a âit olan söz sâdece: kısmından ibarettir, Ne var ki, Ebû Hureyre, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in söylediği iki ecri, köleliği temenni eden kısımlarla izah etmek istemiştir. Getirdiği prensiplerle köleleri hürriyete kavuşturmava teşvik eden bir Peygamberin kalbine böyle bir temenninin gelmesi muhaldir. Kaldı ki, Rasûlulîah (s.a.v.)' in annesi, o daha küçük iken vefat etmiştir. Binâenaleyh bu son kısmın Rasûl-i Ekrem'e ait olmasına katiyen imkân yoktur. [893] îsnâddaki idrâc, netîce itibariyle metne râciMir[894] ve başlıca iki kısımdır. [895] Birincisi: Bir râvînin, muhtelif isnâdları bulunan bir hadîsi, bu senedlerin aslında muhtelif olduğunu söylemeden tek isnâdla-rivayet rimesidir. [896] Bunun misâli: Tirmizî'nin ki, Ibnu Mes'ûd bu hadîste; tarikiyle rivayet ettiği hadîstir Ya Rasûlullah, en büyük günâh hangisidir?..." diye sorduğunu söylemektedir. Vâsıl ise, rivayetinde cAmr b. Şurahbîl'i zikre tmey ip Ebû Vâil'den, o da doğrudan doğruya İbnu Mes'ûd'dan rivayet etmektedir. Mansûr ve A'meş'in rivayetlerine göre 'Amr b. Şurahbîl'in senedde zikredilmesi idrâcdır. Böyle olduğu da Yahya b. Kattân'ın Sevrî'den bu hadîsi Vâsıl'a varan iki isnâdla yaptığı rivayetlerde mezkûr idrâcın bulunmasından anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerden biri Mansûr'dan, ikincisi de A'meş'dendir. Kattân'ın rivayetini de Buhârî tahrîc etmiştir.[897] îsnâd müteaddittir. Râvî sen iki isnâdda hadîsin Mansûr ve A'meş'den geldiğini açıkça gördüğümüz bu müteadditîik durumuna işaret etmeyerek Vâsıl'ın (Amr b. Şurahbil'den rivayet ettiğim zannetmiştir. [898] İkincisi: Bir râvîde bir hadîs, senediyle birlikte bulunmaktadır. O râvînin yanında başka bir isnâdla diğer bir hadîs de mevcuttur. Bir şahıs bu zâtın yanma gelerek hadîslerden birini o zâtın İsnâdıyle alır ve bir açıklamada bulunmaksızın öteki hadîsi buna katar. Bunun misâli:merfû( olarak rivayet edilen Birbirinize gazablanmaym, birbirinize haset etmeyin, birbirinizden yüz çevirmeyin, birbirinizte rakâbete kalkışmayın . ." hadîsidir. Ibnu Ebî Meryem bu hadîse, aslında bulunmayan bir sözü katmıştır. Halbuki bu söz ayrıca bir isnadı dan ve: olarak gelen başka, bir hadîse aittir. Bu ilâve edilen söz de Sahîlıayn'de ve Muvatta'da olduğu üzere, başka bir senedle rivayet edildiği bilinen sözüdür. [899] Müdrec'in birçok sebepleri vardır. Biri de hadîs-i nebevideki bâzı garîb lâfızların tefsir edilmesidir. Diğeri, râvînİn, Rasûlullah (s.a.v.)'ın sözünü söylemeye biı hazırlık olmak üzere zikrettiği şer'î hükümdür ki, metnin başındaki idrâclarda olur. Bir başkası, hadîsten bir hüküm istinbât etmektir ki, bu da metnin ortasındaki veya sonundaki idrâclarda bulunur. [900] Bütün bunları râvî kasden bile yapmış olsa, onun bu hareketini normal karşılayabiliriz. Bu sebepledir ki, Zührî ve başka imamlar, garibi tefsir v.b. zikrettiğimiz maksatlardan biri için müdrec yapmakta bir beis görmemişlerdir. [901] Bu saydığımız sebepkr dışında kasden yapılan idrâc ise, hadîs ve fıkıh imamlarının icmâ'ıyle haramdır. Buraya, "sahîh-hasen-zayıf. arasında müşterek olan ıstılahlar" kısmına aldığımız Müdrec'in herhangi bir tedlîs çeşidi ile alâkalı olmadığı açıktır. Yine Müdrec hadîs, müdrec olduğu bilinen kısmının dışında, sahîh ve hasen olmaz. Şurası anlaşılmış oldu ki, müdrec sırf, şerh ve tefsîr etmek için zikredilir. Hadîsin aslında sâdece Rasûlullah (s.a.v.)'ın merfû akvâli veya sahabe ve tâbi'înin mevkuf ve maktu sözleri bulunmakta ölüp, müdrec kısım mevcut değildir.[902] [896] Krş. el-Eâ'isu'1-hasîs, s. 82. [897] Bu rivayetteki idrâc nev'i hakkında geniş bilgi için bk. Tedîbu'r-râvî, s. 98. [898] Kr;. cI-Bâ'isu'1-hasîs, s. 83. Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 207-209. [899] Tavzîhu'İ-efkâr, c. II, s. 65; Hâşiyetu lakü'd-dürer, s. 79. [900] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 52, dip not. [901] Tedrîbu'r-râvî, s. 98. [902] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 209-210. |