๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:16:21



Konu Başlığı: Mevzu hadisler ve uydurma sebepleri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:16:21
6- MEVZU HADÎSLER VE UYDURMA SEBEPLERİ


Mevzu' hadîs, yalancıların uydurduğu ve iftira ederek Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e nîsbet ettiği haberdir. [956]Bu uydurma işi, çoğu zaman, uyduranın bizzat hazırladığı sözler ve düzüp-koştuğu senedlerle meydana gelmektedir. Birtakım müfteriler, hadîs uydurmak için geniş hayâller kuramadıklarında, Rasûlullah (s.a.v.)'a kadar varan uydurma senedlerle, onun ağzından parlak hikmetler, özlü sözler yahut vecîz misâller elde etme yoluna başvururlar. [957]

Abdullah b. el-Mübârek'e, bu uydurma hadîsler için ne dersiniz? diye sorulduğunda şu cevâbı verdi:

"Hadîs mütehassısları ne güne duruyor; onlar bunun için yaşarlar. Muhakkak ki Kur'ân-ı

Biz indirdik. Onu koruyacak olan da biziz biz. [958] Gerçekten de müte­hassıslar bunun için yaşadı. Sahîh rivayeti, uydurmasından ayıracak ilmî ve hassas ölçüler hazırladılar. Bu ölçülerin esâsları çok olmakla beraber, en meşhurları aşağıdaki beş maddedir. Bir haberin uydur­ma olduğuna hükm etmek İçin, bunlardan birinin bulunması dahî kâfidir.

Birinci kaide: Hadîs uyduran kimsenin, yaptığı işi bizzat îtiraf etmesidir. [959] Nûh el-Câmi diye şöhret bulan Ebû İsmet Nûh b. Ebî Meryem'in yaptığı gibi ki,   bu  zât   Kur'ân-ı   Kerîm'in   her sûresinin faziletine  dâir tbnu Abbas   (r.a.)'a nisbet ederek hadîsler uydurduğunu îtiraf etmiştir. [960]

İkinci kaide: Rivayet edilen sözde bir gramer hatâsı veya bir mânâ bozukluğu bulunmasıdır. [961] Böyle bir kusurun, Arapların en fasihi olan Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'den sâdır olması imkânsızdır. Hadîs ilmiyle meşgul olanlar için bu kaidenin tatbîki gayet kolaydır. er-Rabî b. Cuseym'in dediği gibi: "Hadîste gün ışığı gibi bir pırıltı vardır ki, onun hadîs olduğunu derhâl tanırsın, veya gece karanlığı gibi bir zul­met vardır ki, o sözü derhâl reddedersin. [962]

Hadîs münekkidleri, lâfız hatâsından önce mânâ bozukluğuna dikkat ederler; zîrâ mânâ bozukluğu, hadîsin uydurma olduğunu gös­teren en açık bir delildir. Hafız İbnu Hacer der ki:

"Esâs rekâket, mânâ bozukluğudur. Buna lâfız bozukluğu eklen-mese bile, sâdece mânâ bozukluğu, o sözün uydurma olduğunu gös­terir; zlrâ İslâm, baştan sona güzeldir; rekâket ise çirkin olan bir şeyde bulunur. Sâdece lâfız bozukluğu bunu göstermez; çünkü bir hadîs, manen rivayet edilirken, lâfızları, fasih olmayan lâfızlarla değiş­tirilerek rivayet edilmiş olabilir. Evet, eğer râvî o lâfızların Peygamber (s,a,v.)'in lâfızları olduğunu söylerse yalancıdır. [963]

Üçüncü kaide: Rivayet edilen sözün tevili mümkün olmadan akla veya his ve müşahedeye aykırı düşmesidir. [964] Abdurrahman b. Zeyd'e: Sana baban, dedenden rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.):

Nuh'un gemisi Kâ'be'yi tavaf etmiş ve Makâm'm arkasında iki rek'at namaz kılmıştır", buyurduğunu söyledi mi? diye sordular. Oda: "Evet", diye tasdik etti.[965] Bu haberi, yalan ve iftirası ile meşhur olan Ab­durrahman b. Zeyd b. Eşlem uydurmuştur. Tehzîb'de İmâm Şâficî'nin şöyle dediği nakl edilmektedir:

"Adamın biri îmâm Mâlik'e munkatı bir hadîs okudu. Mâlik ona şunu söyledi: Abdurrahman b. Zeyd'e git; o sana babası tarikiyle Nûh'dan rivayet etsin!!. [966]

Dördüncü kaide: Hadîs diye rivayet edilen. sözün, basit bir iş yüzünden şiddetli cezalar veya büyük mükâfatlar görüleceğini ifâde etmesidir. [967]Meselâ: Mendûp bir işin yapılmasıyle, veya bir mekruhun terk edilmesiyle binlerce huri ile beraber altından ırmaklar akan Cen­netlerde ebediyyen yaşanacağını, [968]veya yine bir mendûbu terk et­mek, yahut bir mekruhu işlemekle, Allah'ın gazabını kazanmış olaıak ebediyyen Cehennemde kalınacağını anlatan uydurma sözler bu kabil­dendir.

Hikayeci vâ'izîei [969] halk tabakasının kalbini kazanmak için bu nevcî sözler uydurmaya pek hevesli idiler.

Beşinci kaide: Hadîs uyduran kimsenin, yalancılıkla meşhur olan, dindar olmayan ve şahsî arzularını tahakkuk ettirmek hevesiyle hadîsler ve senedîer uydurmaktan korkmayan biri olmasıdır.

Me'mûn b. Ahmed el-Herevî'ye: "Şâfi'î ve Horasan'da ona tabî olanlar hakkında ne dersin?", diye sordular. Cevaben dedi ki:

"Ahmed b. Abdullah, bize Abdullah b. Ma'dân el-Ezdî'den riva­yet etti, o da Enes'den merfuc olarak rivayet etti, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:   Ümmetim içinde Muhammed b. îdrîs adında biri çıkacaktır ve ümmetime İblîs'ten daha zararlı olacak­tır. Yine ümmetim içinden Ebû Hanîfe denilen bir zât çıkacaktır ki, o ümmetimin meselesidir.[970]

Bundan daha garîbi Hâkim'in Seyf b. Ömer et-Temîmî'ye isnâd ettiği şu sözdür. et-Temîmî diyor ki;

"Sacd b. Tarifin yanında bulunuyordum. Oğlu mektebten ağla­yarak geldi. Ona neyin var?, diye sordu. Oğlu: Beni mu'alüm dövdü, dedi. O zaman Sacd b. Tarîf şunları söyledi: Bugün onları rezîl ede­ceğim, îkrime İbnu Abbâs'dan merfûc olarak bana şöyle rivayet etti: Sizin en şerlileriniz, çocuklarınızın muallimleridir; onlar yetime karşı merhametsiz ve fukaraya karşı çok haşîndirlei. [971]

Hadîs uydurma hareketi, hicretin 41. senesinde, IV. halîfe Ali b. Ebî Tâlib   (k.v.)'in   hilâfeti   zamanında  başlamıştır. O

zamanlar, müslümanlar arasında çeşitli grup ve parti münâkaşaları baş göstermiş, siyâsî olarak cumhur, haricîler ve şî'a kısımlarına ayrıl­mışlar; arzularına uygun olan hadîsleri îmâl etmeye başlayarak îbnu Abbâs'ın dediği gibi: "Serkeş ve uysal atlara binmişlerdi", ilk zamanlar hadîs uydurmanın en mühim sebeplerinden biri, mensûb olduğu mezhebi galip getirme çabalan idi.

Muhtelif asırlarda bid'atçılar Rasûluliah (s.a.v.)'e iftirâ etmek İçin uğraşıp durmuşlardır. Nitekim Abdullah b. Yezîd el-Mukrî diyor ki:

"Eski hâlini bırakan bid'atçılardan biri şöyle derdi: Hadîsi den aldığınıza dikkat ediniz. Eskiden biz ortaya yeni bİrşey atmak iste­diğimizde, o mesele hakkında bir hadîs uydururduk!.[972] Hammad b. Seleme de şöyle demiştir: "Râfizîlerden yaşlı bir adam, hadîs uydur­mak mevzuunda râfizîlerin ittifak hâlinde bulunduğunu bana söy­ledi. [973]

Bid'atçılardan biri de, mezheplerini iftira ve tezvir yo­luyla müdâfaaya çalışan ve kitaplarını mevzu hadîslerle dol­duran fakîhlerdir, Onlarm bizzat hadîs uydurmaları ile, kendi­lerine hizmet edip bâtıl dâvalarını desteklemek için hadîs uydurmayı meslek edinenlerin düzüp-koşması arasında bir fark yoktur. Bunların cür'etlerİ, kendi kıyasları ile Rasûluliah (s.a.v.)'m hadîslerini birbirine karıştıracak dereceye varmıştır. Böylece ictihâdları ile elde ettikleri kıyâslarını, tamamen Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e nisbet etmişlerdir. Ek­seriyetle bu fakîhler, kıyâsa husûsî bir ehemmiyet veren re'y medre| sesine mensup idiler. Ebu'I-Abbas el-Kurtubî[974] der İd:

"Bâzı ehl-i re'y fakîbJeri, kıyâs-ı celî ile elde ettikleri hükmü, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e nisbet etmeyi caiz görecek kadar ileri gitmiş­lerdir. Bu sebeple onların kitaplarım, fakîhlerin fetvalarına benzeyen hadîslerle dop-dolu bulursun ve onlar bu hadîslere bir sened de gösteremezler!"

Bunun en fecîsi ve en bayağısı, her asırda görülen bâz âlim taslaklarının, hükümet adamlarına yaklaşmak ve onlar dan dünyalık koparmak maksadıyle hadîs  uydurmalarıdır. Gıyâs b. İbrahim en-Neha(î el-Kûfî'nin yaptığı da böyledir. Gıyâs, güvercinlerle oynamasını seven halîfe Mehdî'nin huzuruna girdiği zaman, halîfenin önünde güvercin bulunduğunu gördü. Ona: Mü'mİnlerin emîrine hadîs oku dediler. Gıyâs söze başlayarak dedi ki:

Bize falan, rivayet etti, o da falan-İ dan Rasûl-i  Ekrem   (s.a.v.)'in  şöyle ,buyurduğunu  nakletti: deve, at ve kuş yarışlarından başkası için ödül almak helâl olmaz". Bunun üzerine Halîfe Mehdî, ona bir kese verilme­sini emretti; kalkıp giderken de ona şunları söyledi: Senin şu kafan yok mu? Fu Rasûlullah (s.a.v.)'a iftira eden bir adamın kafasıdır. Sonra Mehdi, onu bu işe ben teşvik ettim, diyerek güvercinin kesil­mesini emretti ve güvercinle oynamaktan vaz geçti.[975]

Bâzan halk arasında bilgiç görünmek gayreti, hadîs uy­durmaya sebep olmaktadır. Âlim kılığında bir câhilin ortaya çıkıp halk arasında parmakla gösterilen bir âlim olmak hevesine kapıl­ması bu neticeyi doğurmaktadır Her asırda göıülebilen böylesi açık gözler, halkın aklını çelen birtakım garip sözler uydurmak suretiyle cehaletini gizleyebilmektedirler. Îbnu'l-Gevzî, isnadı Ebû Ca'fer b. Muhammed et-Tayâîisî'ye varan şu haberi rivayet etmektedir:

"Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'în Rusâfe mescidinde namaz kıldılar. Ortaya bir kıssacı çıkarak şöyle konuşmaya başladı: Bize Ah­med b. Hanbel ve Yahya b. senediyle Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: Kim derse, Allah Taâlâ bu sözün her keli­mesine mukabil, gagası altından ve kanatları mercandan bir kuş yaratır! diye başlayarak, tahminen yirmi yaprak tutacak bir hikâye anlatmaya başladı! Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, Yahya'nın; Yahya, Ahmed b. Hanbel'in yüzüne bakıp duruyordu. Yahya b- Ma'în, Ahmed b. Hanbel'e sordu: Sen bu adama böyle bir şey söyledin mi?. Ahmed: vallahi ilk defa burada duyuyorum, dedi. Adam kıssasını bâtipiphe diyeler al­dıktan sonra, oturarak verilecek başka hediyeleri beklemeye başladı. Yahya b. Ma în, eliyle buraya gel diye işaret etti. Adam bir şeyler daha koparmak ümidiyle yaklaştı. Yahya ona: Bu hadîsi sana kim ri­vayet etti?, diye sordu. Kıssacı: Ahmed b. Hanbel İle Yahya b. Maîn rivayet etti, cevâbını verdi. Yahya: Yahya b. Ma'în benim, Ahmed b. Hanbel de budur. Biz Rasûlullah (s.a.v.)'ın hadîsleri arasında böylesini hiç duymadık, dedi. Hikayeci vâ'izşu cevâbı verdi: Öteden beri Yahya b. Ma'în'in ahmağın biri olduğunu duyardım. Bunun doğru olduğu şimdi iyice anlaşıldı. Dünyâda sizden başka Yahya b. Ma'în ile Ahmed b. Hanbel kalmadı mı?. Ben on yedi tane Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'în'den hadis yazmışımdır. Bu sözleri duyan Ahmed b. Hanbel, eliyle yüzünü kapayarak: Bırak şunu gitsin, dedi. Adam on­larla alay ederek kalkıp gitti!!.[976]

Alim geçinen kıssacılar, en yüzsüz ve en hayâsız insan­lardır. Bunlar uydurdukları sözlerin revaç- bulması için birtakım meşhur isnâdları papağan gibi ezberleyip, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'în ile karşılaşan şu utanmaz adamın yaptığı gibi, uydurmalarım bu senedlerle rivayet ederler.

Başka bir kıssacı ile de Ebû Hatim el-Bustî karşılaşmıştır ki, Ebû Hatim, onun, cehaletini ve yalancılığım hemencecik itiraf ettiğini şöyle anlatır:

"Bir mescide girmiştim; namazdan sonra bir genç ayağa kal­karak :

senediyle bir hadîs okudu. Okumasını bitirdikten sonra onu yanıma çağırdım ve Ebû Halîfe'yi gördün mü? diye sordum. "Hayır, gör­medim", dedi. "Görmediğin birinden nasıl rivayet edersin?', şeklin­deki soruma şu cevabı verdi: Bizimle münâkaşa etmek terbiyesizlik sayılır. Bu senedi ezberledim, duyduğum hadîsleri de bu senedle riva­yet ediyorum!!. [977]

Bâzı zâhid ve mutasavvıfların, insanları sâlİh amellere teşvik etmek için Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in söylemediği bir sözü hadîs diye uydurmakta bir beis görmemeleri hakîkaten çok garîbtir. Rasûl-İ Ekrem (s.a.v.)'in seçkin hikmetlerinden ve Özlü sözlerinden meydana gelen, dilin sayıp dökemediği bu büyük servet onlara kâfi gelmemiş gibidir. Bu adamların ibâdetle meşgul olmaları, zühd ve iffetle tanınmaları, halkı, uydurdukları şeye aldanmaya sevketmektedir. Bu cihetten zai arları tasavvurumuzun çok fevkindedir. Cehaletleri sebebiyle islâm'ın güzel yüzünü çirkinleştirmisler, islâm prensiplerinin arasında bulunmayan şeyleri, islâm esâslarmdandır, diye sokuşturmuşlardır. Yahya b. Sa'îd el-Kattân: "Hakkında, iyidir denen bir adamdan daha fazla yalan söyleyen birini görmedim [978]demektedir.

Hadîs uyduranların, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e nisbet ettiği iftiraları saymaya kalksak, tüketemeyiz. Sâdece din düşmanları, -Hammâd b. Zeyd'in dediği gibi ondörtbin hadîs uydurmuşlardır, [979] Ab-dulkerim b. Ebi'l-'Avcâ', [980] yalnız başına, -kendinin de îtiraf ettiği gibi drtbîn hadîs uydurmuştur; halîfe Mehdî zamanında boynu vurulmak üzere yakalandığı zaman, şöyle bağırmıştır: "Ben dîninizde helâli haram, haramı da helâl göstermek üzere dörtbin hadîs uydurmuşumdur.

Kendi dînini âdî kimselerin oyuncağı olmaktan ve Peygamberinin hadîsini de uydurmacıların yalanından koruyan Allah Taâlâ'ya hamd-ü senalar etmeliyiz. Cenâb-ı Mevlâj kendine güvenilir, ihlâslı, temiz.! pisinden ayıran, bize uydurma sebeplerini öğreten, hadîs uyduranları cerh eden, onların bayağı hareketlerini ortaya döken, mevzu hadisleri bir araya topladıkları kitaplar telîf eden, bu uydurma hadisler kendilerini müşkil durumda bırakmasın diye zaman zaman onları ezberleyen âlimler göndermek suretiyle ümmet-i Muhammed'e büyük lûtuflarda bulunmuştur.

Muhtelif seviyedeki hadîslere dâir yazılan kitapların en meşhuru, Ebu'l-Ferec Ab dur rahman b. el-Cevzî (v. 597)'nin- Kitâbu'l-Mevzuatadır. İbnul-Cevzî, kitabındaki mevzu' hadîslerin çoğunu el-Gevzekânî'nin el-Ebâtıl'inden almıştır. Bu sonuncu zât, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetine -yapması veya terk etmesi bakımın­dan muhalif olan her hadîse mevzu' damgasını vurur. Îbnu'l-Cevzî Gevzekânî'nin metodunu kullandığına göre, Cevzekânî'nin düştüğü hatâlara onun da düşmesi lâzımgelirdi. Bu sebeple Îbnu'l-Cevzî, bâzı sahîh ve hasen hadîslere mevzu damgasını vurmuştur. Hatta Sahîh-i Müslim'de bulunan bir hadîsi de mevzu saymıştır. Bu, Ebû Hureyre'nin merfû[981] olarak rivayet ettiği şu hadîstir:   

Eğer uzun müddet daha yaşayacak olursan, Allah'ın gazabına uğrayan ve lâ'netine yakalanan bir kavim göreceksin. Onların ellerinde sığır kuyruğuna benzer birşeyler vardır. [982]Bu hadîsi tetkîk eden îbnu Hacer 'Askalânî şöyle der:

"Îbnu'l-Cevzî'nia Kitâbu'l-Mevzû'ât'mda bu hadîs müstes­na, Sahîheyn'deki bir başka hadîs için mevzu dediğini görmedim. Bu hadîsi mevzu sayışı da onun büyük bir gafletidir".[983]

Gevzî'nin Kitâbul-MevztVât'ını tetkik eden îbnu Hacer, el-Müsned'de bulunan yirmidört hadîsin, bu esende mevzu kabul edildiğini görmüş, el-Kavlu'l-müsedded fi'z-zebbi 'ani'l-Müsnedı Ahmed, adiyle yazdığı bir kitapta, İbnu'l-Cevzî'nin bu hükmünü reddederek, Ahmet b. HanbePi müdâfaa etmiştir. Bu kitaba bir zeyl yazan Suyûıi, İbnu'l-Cevzî'nin Kitâbu'l-Mcvzû ât'ında bu yirmi dört hadîsten başka, Müsned'deki ondört hadisin daha mevzu sayıl­dığını söylemiş ve bunlara mevzu denemeyeceğine işaret etmiştir. Suyûtîj el-Kavlul-müsedded ve zeyluhû aleyh adlı kitaplara bir zeyl yazmış ve el-Kavlu'l-hasen fi'z-zebbi 'ani's-sünen adını ver­miştir. Bu kitapta, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nese'î ve Îbnu Mâce'nin Sünenlerindeki hadîslerden yüzyirmidört kadarının Îbnu'l-Cevzî'nin eserinde mevzu sayıldığını göstermiş ve İbnu'l-Cevzî'nin bunlara mevzu damgasını vurmakta haklı olmadığına işaret etmiştir.

Daha sonraları Suyûtî, İbnu'l-Cevzî'nin kitabını telhîs etme ve bu kitaptaki. bâzı hadîsleri tenkîd eden hafızların sözlerini araştırma lüzu­munu duymuş, bu suretle meydana getirdiği kitaba el-Le'âli'l masnûa. sâdece tenkîd edilen hadîsler irin yazdığı kitaba da Zeylu'l-Le'âli'l-masnû'a adını vermiştir.[984]

Âlimlerin, ibnu'l Cevzî'yî ve Kitâbu'İ-Mevzû'ât'ını sırf ilmî bir tarzda tenkîd etmeleri sebebiyle, bu eserden istifâde imkânları çok kolaylaşmıştır. Bilhassa hadîs ilmi ile meşgul olan kimse, bu eseıin mevzularını büyük bn arzu ve ihtimamla okur. Şunu da söylemek lâzımdır ki, Îbnu'l-Cevzî'nin kitabındaki zarar, - âlimler tenkîd et­meden önceki durumuyla  meşhur mevzu hadislerin ve hadîs uy-duranlunn meydana getirdiği zarara benzemez. İbnu Hacer'in de söylediği gibi, "bu kitabın zararı, mevzu olmayan hadîsi, mevzu diye göstermesidir. Hâkim'in MüstedreVindeki hadîslerin zararı da bunun aksinedir; o da, sahîh olmayan hadîs­leri sahih diye göstermiştir. [985]

Şuna da işaret etmek zarureti vardır: Bâzı âlimlerin mevzu dediği hadîsler, Müdrec'e daha yakın olup, ona daha fazla benzemektedir.

Şöyle ki:

Şeyh bir hadîs rivayet ederken, muayyen bir isnâd zikreder. Sonra da rivayet etmek istediği hadîsle alâkası olmayan bir söz söy­lemek lüzumunu duyar. Hadîs dinlemek için bekleyen râvi, bu sözü, zikredilen senede bağlı olan metin zanneder ve şeyhten alır, başka­larına rivayet eder. Bunun misâli Ibnu Mâce'nin: taiîkiyle merfiY olarak rivayet ettiği şu sözdür:

Gece  çok namaz az kılanın yüzü, gündüz güzelleşir". Hâkim diyor ki: "Şerîk, hadîs imlâ ettirirken, yanında Sabit giriyor. Bu esnada Şerîk, şu isnadı yazdırıyordu: Bu sırada, hadîsi yazanlar yazıp yetiştirsin diye .Şerîk sustu ve Sâbit'in yüzüne bakarak: Gece çok namaz kılanın yüzü

gündüz güzelleşir", dedi ve bu sözle de zühd ve takva sahibi bir zât olan Sabiti kasdetti. Sabit de bu sözü mezkûr isnadın metni zannetti ve hadîs diye rivayet ederdi". îbnu Hibbân diyor ki:

"Bu söz, Şerîk'in sözüdür. A'meş'in Ebû Süfyân'dan, onun da merfi olarak Câbir'den rivayet ettiği hadîsin akabinde bunu söyle­miştir; hadîs şudur: Şeytan birinizin ensesine düğüm atar". Sabit o sözü hadîse katmış; sonra da birtakım zayıf râvîler bunu Sâbit'den çalarak, Serik'ten rivayet et­mişlerdir.[986]

Böyle hadîsleri İbnu Hacer Müdrec sayar. Bunların zayıf oldu­ğunu, fakat mevzu olmadığım kabul eder. Ebû Amr Ibnu's-Salâh ise bunları, kasden uydurulmayan bir nevî mevzu' hadîs telâkki eder. Nevevî ve Suyûtî de İbnu's-Salâh'ın görüşüne katılmaktadır.

Şurası bir gerçektir ki, herhangi bir hadîse rnevzû damgasını vur­mak çok güçtür; zîrâ bir hadîse hemen sahihtir, demek gibi,.arayı, sormadan mevzu damgasını basmak da, ancak ağzına geldiği gibi konuşan, mes'ûliyetini idrâk etmemiş araştırıcıların yapacağı bir şeydir. Yukarıda zikrettiğimiz beş kaideden birinin şümulüne gire.ı bir söz hakkında, mevzudur demekte acele etmek, diye bir şey bahis mevzuu değildir. Şu sözleri Ibnu'l-Cevzî ile birlikte tekrarlıyoruz:

"Akla uymayan, nakle muhalif ve İslâm prensiplerine zıt bir hadîs görürsen, bil ki o mutlaka mevzundur, diyen ne güzel söylemiş. [987]

Bütün bunlardan sonra, mevzu[988] olduğunu katî surette bildiğimiz bir haberin mevzu olduğunu söylemeden nakletmenin haram olaca­ğını belirtmeye lüzum yoktur; zîrâ Rasûl-i Ekrem buyuruyor ki:

Yalan olduğunu bildiği bir sözü, ben söylemişim gibi nakleden kimse olan bir sözü, herhangi bir insan ve öğretmektir.[989]



[956] Tedrîbu'r-râvî, s, 98.

[957] Şerhu'n-nuhbe, s. 20.

[958] Tedrîbu'r-râvî, s. 102; Tavzîhu'I-efkâr, c, II, s. 89'da bu sözün Abduirahnıan b. Mehdî'ye âit olduğu söylenmektedir,

[959] Şerhıı'n-nubbe, s. 20.

[960] Tedrîbu'r-râvî, s. 102. Ömer b. Subh b. rImrân et-Teymî'nin, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) adına bir hutbe umdurduğunu söylemesi Meysere b. Abdirabbih el-Fârisî'-nin, Ali b. Ebî Tâlib'in faziletine dâir yetmiş adet hadîs uydurduğunu ikrar etmesi cümledendir.

Ebû îsmet'in, el-Câmir lâkabını almasının sebebi Ebû Hanîfe ve İbnu Ebî

Leylâ'dan fıkıh, Haccâc b. Enâd'dan hadîs, el-Keîbî ve Mukâtil'den tefsîr, Ebû îshâk'danmeğâzî okumuş olmasıdır. Onun böylece bütün faziletleri nefsinde top­lamış Qİduğu kabul edilmektedir. Nûh b. Ebî Meryem hakkında Ebû Hatim şöyle der: "Dpğrulûktan başka her şeyi kendinde toplamıştır". Nûh, Mansûr'un hilâfeti zamanında Merv kadılığı yapmıştır (Bk. Tavzih u'l-efkâr, c, II, s. 81).

[961] Tedrîbu'r-râvî, s. 88. Gramer hatâsı hakkında s. 65'de söylediklerimizle krş,

[962] Tavzihu'l-efkâr, c. II, s. 94.

[963] Tedrîbu'r-râvî, s. 99.                                           

[964] et-Tehzîb, c. VI, s. 179; krş. Tedribu'r-Râvî, s. 100.  ibnu Cevzî'nin Mev-| zûât'mda: senediyle merfû' olarak rivayet ettiği: m.

Allah kısrağı -yarattı ve onu koşturdu. Kısrak terledi; Allah da kendini ondan yarattı!!", sözü de bu cümledendir. Su>ûtî. Tedrîbu'r-râvî, s.de bu söze ilâ­veten der ki:

"Böyle bir şeyi müslüman olan uyduramaz. Burada mütlehem olan Muham-med b. Şüca'dır; o da samimi bir dindar değildi. Senedde Ebu'l-Mühezzem de vardır, Şu'be onun hakkında diyor .ki: "Ona bir kuruş verilse, elli hadîs uydurur!"

[965] el-Bâi'şu'1-hasîs. s. 91.

[966] Krş. Tedrîbu'r-râvî, s. 99.

[967] Laktu'd-dürer, s. 83.

[968] Tedrîbu'r-râvî, s.

[969] Şerhu'n-nuhbe, s. 20.

[970] nıîzân, c. V, s. 7-8; krş. Tedrîbu'r-râvî, s. 100; Laktu'd-dürer, s. 84.

[971] Tedrîbu'r-râvî, s. 100. Sa'd b. Tarîf hakkında İbnu Hibbân: hadis uydu­rurdu, demiştir. Yahya b, Ma'în de: Ondan rivayet etmek hiç kimseye helâl de­ğildir, demiştir. Hikâyeyi Sa'd b. Tariften rivayet eden Seyf b. Ömer hakkında da Hâkim: "Zındıklıkla ittibam edilmiştir. Onun rivayetinin hiçbir önemi yoktur", demektedir (Krş. el-Bâ'isu'1-hasîs, s. 89).

[972] Tedrîbu'r-râvîj s.  103.

[973] Gösterilen yer.

[974] Ebu'l-Abbas el-Kurtubî, el-Müfhîm şerhti Sahîh-i Müslim adlı kitabın^ müellifidir. Onun ehl-i re'y fakîhlermden bahs eden bu sözünü Sehâvî, Elfiyyetû'I-y 'Irâbî fî mustalaJu'l-hadîs'e yazdığı şerhte yine ondan nakletmektedir, s.  111

[975] Şerhu'n-nuhbe, s. 20; Tedrîbu'r-râvî, s. 103; Tavzîhu*l-efkâr. c. II, s. 76. Hadîs dört Siinen*de de vardır. Yalnız Sünen sahipleri, " r-Li.^- = kuş*' sö-zünü zikretm emişlerdir (Bk. Laktu'd-Dürer,  s. £2).

[976] Ahmed   Muhammed   Şâkir,   Şerhu   Elfiyyeti's-Suyûtî fî  mustalahi*î-hadis. s. 87-88; el-Bâ'isu'I-hasîs, s. 93, 94; Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 76, 77.

[977] el-Bâ'isu'1-hasîs, s. 93.

[978] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 78. Müsteşrik Nöldeke, muhaddislerin ölçülerinin mükemmelliğine işaret etmekle beraber, bu nev'î ibarelerde de tenkide elverişli noktalar bulmaktadır (Bk. Geschichte des Corans, p. XXII). 

[979] Tedrîbu'r-râvî, s. 103.

[980] Meşhur kumandan Ma'n b. Zâ'ide eş-Şeybânî'nin dayısıdır. Mekke emîri Muhammed b. Süleyman b. Ali, onun boynunu vurmuştur. Zehebî, Mîzân'da Ab-dulkerim'in hâl tercemesini verirken: "Onun zındıklığa aşikârdır", der; krş. Tav-zîhu'l-efkâr c. II, s. 75.

Zındıklık ve yalancılık bakımından onun gibi olan biri de, asılarak îdâm edilen Muhammed b. Sa'îd b. Hassan el-Esedî eş-Şâmîdir. O da dörtbin hadis uy­durmuştur. Hâkim Ebû Abdillâh'in söylediğine göre, onun uydurduğu hadîs­lerden biri merfû' olarak Humeyd ve Enes tarikiyle rivayet ettiği şu sözdür: Ben peygamberlerin so-nuncusuyum. Allah'ın dilediği müstesna, benden sonra Peygamber yoktur". Hâkim bunu şöyle tenkîd ve tefsîr eder:

"Küfre, zındıklığa teşvik edip peygamberlik İddiasında bulunduğu için bu istisnayı uydurmuştur" (Bk. Tedrîbu'r-râvî, s. 103).

[981] er-Risâletu'1-mustatrafe, s. r 12. Müellifin, sünnet sözünü, mütevâtir sünnet olarak kayıtlaması lâzımdı (Bk. Tavzîhu'l-efkâr, c, II, s. 96).

[982] Sahîhu Müslim, c. II, s. 355

[983] îbnu Hacer 'Askalânî, el-Kavlu'I-müsessed fi'z-zebbi 'ani'l-Müsned, s. 31.

[984] el-Bâ'isu'1-hasîs, s. 87;

[985] Tedrîbu'r-râvî, s. îoo.

[986] Tedrîbu'r-râvî, s. 104'den naklen el-Bâ'isu'l-hasîs. s. 84.

[987] İbnu'l-Cevzî'den naklen Suyûlî bunu Tedrîbu'r-râvî, s.  ioo'de   nakletmek­tedir.

[988] Müslim bunu, Semure b. Cündüb ve Muğîre b. Şu'be'den gelen hadîste rivayet etmektedir (Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 71). kelimesinde, yâ'nın zam­mı ve fethi ile olmak üzere iki rivayet vardır. kelimesinde de bâ'nm kesri ve fethi ile olmak üzere yine iki rivayet mevcuttur.

[989] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 225-236.