Konu Başlığı: Maklûb hadîs Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 16:25:18 7. Maklûb Hadîs: Kavilerden birinin metindeki bir lafzı veya isnâddaki bir şahsın ismini yahut nesebini alt - üst etmesiyle, tehîr edilmesi gerekeni takdim, veya takdîm edilmesi gerekeni tehîr etmesiyle, veyahut bir şeyin diğerinin yerine konması suretiyle rivayet edilen hadîse maklûb denir.[681] Bu tariften anlaşılacağı üzere kalb, isnâdda olduğu gibi metinde de olur. Metindeki maklûba misâl: Müslim'in rivayet ettiği, Allah Taâlâ'nın, kendi gölgesinden başka bir gölgenin bulunmayacağı günde gölgelendireceği yedi sınıf hadîsindeki: Sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak şekilde, [682]gizlice sadaka veren kimse" cümlesidir. Hadîsin Sahîhayn'daki lâfzı: Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak tarzda şeklindedir. Fakat râvîlerden biri tam aksini yapması gerekirken sözünü takdîm, lâfzını da tehîr etmiştir. İsnâddaki İsimlerin takdîm ve tehiri ile yapılan maklûb hadîse misâl, Murre b. Ka(b ve Kab b. Murre isimlerinin takdîm ve tehiridir. Halbuki bunlardan biri, diğerinin babasının adıdır. [683] Hatîbu'l-Bağ-dâdî, Raf'ul-irtiyâb fi'İ-maklûb mine'l-esmâi ve'l- ensâb adlı eserinde bu mevzua gereken ehemmiyeti vermiştir. [684] Bu iki misâldeki kalb de, kasten değil sehven yapılmıştır. Böyle olmakla beraber bu hâl yine de hadîsin zayıf olmasını gerektirmektedir. Bu durum, sehven değil de kasten yapılmış olsaydı o takdirde kalb, mevzu hadîsin bir nevi olurdu[685] Meselâ: Hadîs bir râvî veya bir isnâd ile meşhur olur; hadîs uyduranlardan biri, seneddeki râvînin yerine, halkın hadîslerine rağbet ettiği bir başka râvîyi kasden getirir. [686] Söz gelimi Salim b. Abdillah[687]'ın olduğu bilinen hadîsi Nâfi[688]'in hadîsi imiş gibi gösterir. Yahut bir isnadın yerine bir başka isnadı koyar. Bunun misâli de yalancı Hammâd b. 'Amr en-Nesîbî'nin: isnâdıyle merfu olarak rivayet ettiği: Yolda mü[689]" riklere rasladığımz zaman ilk olarak siz selâm vermeyiniz" hadîsim Hammâd kalb ederek A'meş'ten geliyormuş gibi göstermektedir. Halbuki hadîsin ma'rûf olan senedi: şeklindedir. [690] Hadîscilerin çoğu hadîs uydurmak veya kalb ettiklerini müstakil bir hadîs olarak benimsetmek maksadıyle değil de[691], râvîlerin, başkalarının ne derece tesirinde kaldıklarını öğrenmek arzusu ile[692] hadîsleri kalb ederek ve birbiri arasına karıştırarak denerlerdi.[693] Hatîbu'l-Bağdâdî, Ahrncd b. Mansûr er-Rûbâzî tarikiyle şu haberi rivayet eder: er-Rûbâzî diyor ki.: "Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'în ile beraber Abdurrezzâk'a gittik. Kûfe'ye döndüğümüzde Yahya b. Ma'în, Ahmed b. Hanbel'e Ebû Nu'aym'i denemek istediğini söyledi. Ahmcd'in bundan vaz geçmesi hususundaki ısrarına rağmen Yahya vaz geçmeyerek eîine bir kâğıt aldı ve Ebû Nu'aym'in hadîslerinden otuz tanesini yazdı. Her Gn tanede bir Ebû Nu'aynr e âid olmayan bir hadîs ilâve etti. Sonra Ebû Nu'aym'e gittik. Ebû Nu'aym dışarı çıkarak evinin karşısında bulunan bir dükkâna girdi ve oturdu. Sağma Ahmed b. Hanbel'i, soluna Yahya'yı oturttu; ben de aşağıya oturdum. Yahya Ebû Nu'aym'e on hadîs okudu; Ebû Nu'aym hiç sesini çıkarmadı. Onbirincİ hadîsi okuduğunda ise, bu benim hadîsim değildir diyerek reddetti. Yahya ikinci on hadîsi ve peşinden ilâve ettiği ikinci hadîsi okudu. Ebû Nucaym yine, benim hadîslerim arasında bu yoktur, diyerek ilâve edilen hadîsi kabul etmedi. Yahya tekrar üçüncü on hadîsi ve ilâve ettiği üçüncü hadîsi okuyunca Ebû Nu'aym birden değişerek Ahmed'in kolunu tuttu ve - Ahmed'i göstererek- bunun takvası böyle bir şey yapmasına manîdir; bana işaret ederek-bunun da yaşı böyle bir şey yapmasına müsâid değildir; arna bu olsa olsa senin işindir be adam!., diyerek ayağıyla Yahya b. Ma'în'e vura vura dükkândan çıkardı; sonra da kalkıp evine gitti. Ahmed b. Hanbeî'in Yahya'ya dönerek: Ben sana, yapma bunu, o sağlamdır, demedim mi? diye sorması üzerine Yahya b. Ma'în şu cevâbı verdi: Böyîe bir kovulma, yaptığımız yolculuktan bence daha makbuldür. [694] Münekkidlcr Hz. Peygamber'in yasak etmesi sebebiyle bu neVî yanıltmaları sevmezler. [695] Ebân b. Ebî Ayyaş'in hadîslerini Şu'be kalb ettiği zaman, bunu doğru bulmayan Haramî: "Bu yaptığı şey ne fenadır!" demişti. [696] Maklûb hadîsleri tanımak, muazzam bir ilme sâhib bulunmayı, rivayet ve isnâdlarla uzun zaman meşgul olmayı îcâbettirir. Muhad-disin bu ilimdeki mahareti de hadislerdeki kalbleri bilmesiyle anlaşılır, işte Buhârî'nin büyüklüğünü gözlerimizin önüne seren ve O'na karşı kalblerimizdeki saygıyı artıran bu mevzu'daki şu misâlini Hatîbu'l-Bağdâdî anlatıyor: "Buhârî Bağdad'a gittiği zaman Bağdat uleması O'nun etrafında toplandılar. Senedlerini ve metinlerini kâlb ederek, bir metni başka bir isnada, onun senedini de başka bir metne ekleyerek yüz hadîs hazırlayıp on kişiye bu hadîslerden on'ar tane dağıttılar ve Buhârî meclise geldiği zaman bu hadîsleri ona okumalarını emrettiler. Buhârî'den bir yerde görüşmek üzere söz aldılar. O gün buluşma yerini Horasan ve başka semtlere mensup yabancı hadîscilerle, Bağdatlı hadîsciler doldurdular. Herkes geldikten sonra, hazırlıklı olan on kişiden biri söz alarak bîr hadîs okuyup durumunu sordu. Buhârî: Bilmiyorum, dedi. Diğerini sordu. Buhârî yine: Bilmiyorum, dedi. Aynı tarzda diğer hadîsleri teker teker sorduğunda Buhârî hep aynı cevâbı veriyor, bilmiyorum, diyordu. Mecliste bulunan anlayışlı bâzıları biribirine dönerek: "Adam meseleyi anladı!" diyorlardı. Anlayışlı olmayanlar da Buhârî'yi, acziyet ,bilgisizlik ve anlayışsızlık ile suçluyorlardı. Sonra on kişiden bir diğeri sözü alarak bu maklûb hadîsleri sormaya başladı. Buhârî yine: Bilmiyorum, dedi. Bu zât aynı tarzda on hadîsi de okuyup bitirdi. Hepsine de Buhârî "bilmiyorum" diye karşılık verdi. Daha sonra 3. 4. ve diğer zevat maklûb hadîsleri sorup bitirdiler. Aldıkları cevap hep "bilmiyorum" sözünden ibaretti. Buhârî soruların bittiğini anlayınca ilk defa sorana dönerek: İlk olarak okuduğunuz hadîs şöyledir, ikincisi şöyledir, 3. 4. ve 10. ya kadar aynı sırayla asıllarını okuyor, her metni kendi isnadına, her isnadı da âid olduğu metne rabtediyordu. Diğer on kişinin hadîslerine de aynı tarzda cevâp vererek her metni ve inadı âid oldukları isnada ve metne bağladı. Bu durumu görenler O'nun hafızasının mükemmel olduğunu ikrar ederek faziletini kabul ettiler.[697] Maklûb hadîsin zayıf olmasının sebebi, ondaki takdim, tehîr ve bir şeyin diğeri ile değiştirilmesi suretiyle meydana gelen zabt noksanlığıdır. Maklûb hadîs, bundan başka dinleyenin anlayışını- da bozarak onu hataya sürüklemektedir. [698] [681] Bu târîfi, maklûb hadîsin kısımları hakkında söylenen bütün sözleri toplamak suretiyle yaptık. [682] Hadîsin tamamı şöyledir : Yedi sınıf insanı Allah Taâla, hiçbir gölgenin bulunmayacağı günde, Arş'ımn gölgesinde gölgelendirir: Bunlar, Adaletli devlet reisi, Allah'a ibâdetle büyüyüp yetişen genç, kalbi nu'scidlere bağlı kimse, Allah rızâsı için sevişen ve bu uğurda birleşip bu sevgi ile ayrılan iki k]$İ, cemiyette mühim bir mevkii olan güzel bir kadın kendini ona takdim ettiği halde "ben A Han'dan korkarım" diyerek reddeden kimse, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allah'ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse (Ek. Şerhu'n-nuhbe'* s. 22; krş, Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 106). [683] Şerhu'n-nuhbe, s. 2a. [684] Gösterilen yerden naklen el-Bâ'İsü'1-hasîsj s. 97. [685] Şerhu'n-nuhbe, s. 22. [686] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 99. [687] Salim b. Abdillah b. Ömer b. el-Hattab, el-Kureşî, el-Adevî'dir. Tabiînin ileri gelenlerinden ve âlimlerinden olup, aynı zamanda Medine'nin yedi fakîhinden biridir. 106 târihinde Medine'de vefat etmiştir. (Tehzîbu't-tehzîb, c. III, s. 456}. [688] Nâfi% Medine'deki Tabi'în büyüklerinden biridir. Nâfi'u'l-Medenî'nin künyesi Ebû Abdillâh'dır. Nâfi' henüz küçükken Abdullah b. Ömer O'nu, iştirak ettiği gazvelerden birinde esir olarak almıştı. Ömer b. Abdilazîz: Nâfj'i Mısır'lılara hadîs öğretmek için göndermişti. Sika ve çok hadîs rivayet eden bir muhaddistir. 117 târihinde vefat etmiştir (Bk. Tehzîbu't-tehzîb, c. X, s. 412). [689] O'nun hakkında Buhârî: Münkeru'l-hadîs; Neseî: Metruk;; Cevzekânî Yalan söylerdi; îbnu Hibbân: Hadîs uydururdu, demektedirler (Mîzân'dan alınmıştır); krş. Tavzîhu'l-efkâr c. II, s. 101. [690] Bu sonuncu isnâdla hadîsi, Müslim Sahîh'ine almıştır. Rivayet edenler de: Şu/be, Sevrî, Cerîr b. Abdilhamid, Abdulaziz b. Muhammed ed-Derâverdî olup, hepsi de Süheyl'den rivayet etmiştir (Krş. Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s, 101}. [691] Tedrîbu'r-râvî, s. 107. [692] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 102. [693] el-Cami' li ahlâkı'r-râvi, c. I, v. 17. [694] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 102-103. [695] Aynı eser, c. II, s. 102. [696] Tedrîbur-râvî, s. 107. [697] Tedrîbu'r-râvî, s. 106-107; Tavzîhu'l-efkâr, c. II. s. 104; Suyûtİ Efiyye, s. 122. [698] TavzîhuJl-efkâr,_c. II, s. 103. Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 160-164. |