๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Haziran 2011, 20:30:34



Konu Başlığı: Hadiste lâubâlî olanlara gösterilen mukavemet
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Haziran 2011, 20:30:34
Hadiste Lâubâlî Olanlara Karşı Gösterilen Mukavemet:


Hatîbu'l-Bağdâdî (v. 463) diye bilinen Ebû Bekir b. Ahmed, zamanında kendilerine hadîs râvîsi diye iftira eden bâzı şahısların ba­yağı durumlarına temas ederek, el-Kifâye fî ilmi'r-rivâye adlı ki­tabının mukaddimesinde diyor ki:

Zamanımızda bâzı adamlar, hadîsleri yazmak ve toplamaya çalışmak hususunda kendi kapasitelerinin dışına çıkıyorlar. Bunlar râvînin ve mervînin (rivayet edilen haberin) durumuna selefin gözüyle bakmak, makbul ve merdûd rivayetleri birbirinden ayırmak, sünnet­lerden hüküm çıkarmak, onlarda bulunan helâl ve haram hakkındaki fıkhî meseleleri elde etmek bakımlarından selef ulemâsının izinden gitmiyorlar; aksine hadîsin adıyla oyalanıyorlar ve onu kâğıtlara yaz-. makla kalıyorlar. Bunlar câhil kimselerdir. Kitap hamalından başka birşey değildirler. Nice çetin zorluklara katlanarak uzak diyarlara seferler yapmışlar; yorulmak, usanmak bilmeden konup göçmüşler; mallarını» canlarım bu uğurda bezletmişler,  tehlikelere  atılmışlar; saçları, başları dağınık, benizleri soluk, karınları aç, bedenleri yorgun ve zayıf olduğu halde âlî isnâd elde etmek ve bundan başka da bİrşey arayıp istemeksizin memleket memleket dolaşmışlardır. Adaleti sabit olmayan, kendine güvenilmeyen kimselerden hadîs almışlar; hadîsin sıhhat derecesini bilmedikleri, hakîkaten o hadîsi duyduğundan emîn olmadıkları şahıslardan rivayet etmişler; daha sahîfesini doğru dürüst okumasını bilmeyen, rivayet şartlarının hiçbirini hâiz olmayan, semâ ile icazetin farkını anlamayan; müsned ile mürseli, maktu ile mut­tasılı tefrik edemeyen; başka râvîlerden ayırabilmek için şeyhinin adım dahî ezberlememiş olan kimseleri hüccet kabul etmişler; hareketleri nokta-i nazarından fâsık, mezhebi itibariyle sapık, din yönünden bid'atçı ve  inancı büsbütün  bozuk  adamlardan  hadîs yazmışlar; semâ vuku bulduğu sabit olup da isnâd da 'âlî olunca, râvî nasıl olursa olsun, onun rivayeti ile amel etmeyi vacip görmüşlerdir.[230] Garip ve münker, hadîs râvîlerinin müttekî görünmeleri, fazlaca ibâdet ve tâat yapmaları yeterli görülmemiştir. Hadîs münekkidlerinin ilhama benzeyen bir sezgileri vardır. Bu sezgi onları garip hadîs râvî­lerinin rivayetlerine karşı ihtiyatlı olmaya, onları  benimsemekten sakınmaya zorlar. Böylece son derece uyanık ve tedbirli olarak o hadîs­lerden uzaklaşırlar ve rivayete yanaşmazlar. Mu'allâ b. Hİlâl'in riva­yetini fışkı veya zabtının mükemmel olmayışı sebebiyle reddetmemiş­lerdir; zira Mu'allâ, günde yüz rek'at namaz kılan, iyi hâli ile tanınan âbid ve zâhid bir kimse idi. Onun hadîslerini kabul etmeyişlerinin se­bebi, çok garip hadîs rivayet[231] etmesidira. Hadîs münekkidleri meşhur

hadîsleri rivayet etmeyi seviyorlar,  bir araya geldiklerinde de - râ-vînin en iyi hadîsini veya bildiği hadîslerin en iyisini rivayet etme­sinden hoşlanmıyorlardı.[232] Onlara göre "en iyi" demek, "garîb" demekti; çünkü alışılmamış, duyulmamış olan garîb şey, bilinen ve tamnandan..daha çok rağbet görmektedir[233]Bilhassa bilmediği şeye pek meraklı olan halk tabakası için bu böyledir. Şu'be b. Haccâc'a, Ab-dulmelik b. Ebî Süleyman'dan niye rivayet etmiyorsun? Halbuki onun hadîsleri iyidir, diye sorulduğu zaman şu cevâbı verdi: Ben de iyiliğinden kaçıyorum ya. [234]

Garîb hadîs rivayetinden kaçmak sözü, garîb ve münker hadîs rivayet edenlerin bilerek veya bilmeyerek yaptıkları tedlîsten âlim­lerin korktuklarını en iyi ifade eden bir tâbirdir. Zîrâ böylesi râvîler, diğer muhaddislere nazaran çeşitli tedlîsleri daha çok yapıyorlar: Bunun sebebi de onların, havâssa övünmek, avama karşı da âlimlik taslamak için, hadîsin sıhhatinden evvel garabetini, senedinin ittisa­linden evvel nâdir oluşunu ön plâna alarak talebu'l-hadîs için çeşitli tehlikelere atılmalarıdır. Hadîs münekkidleri bu yüzden onları basît görerek hiçbir değer vermemişler; Ebû Hanîfe'nin "garîb hadîs pe­şinde koşanlar, yalanlanrruşlardır. [235] Sözünü muktezâsmca onları cerh etmişler ve yalancı olduklarını söylemişlerdir.

Hadîs tenkidçiîerinin, garîb rivayetler düşkünü müdellisîeri cerh etmesi gayet normaldir. Tedlîs yapan kimse, kendi kendini rezil ve mahkûm etmekte. [236] Bu duruma düşüp de yalancı olduğu anlaşılınca, ceza olarak hiçbir sözüne inanılmamakta, iyi hâlleri söylenmemekte[237] ve artık.hadîsi hiçbir zaman kabul edilmemektedir. [238]

Övünmek- ve halka gösteriş yapmak için tedlîse tevessül eden kim­seler, bazan eşi görülüp duyulmamış derecede fena insanlardı. Bâzıları, hiç görüşmediği bir şahıstan hadîs dinlediğini iddia ederek rivayet ediyor, hiç tanışmadığı kimselerin yerlerin adlarını uyduruyor veya kendinden rivayet ettiği râvîyi, geniş hayâlinin îcâd ettiği üstün sıfat­larla tebcîl ediyor veya ona aslı esası bulunmayan nice sâlih ameller izafe ediyordu. 'Ufeyr b. Ma'dân el-Kilâ'i diyor ki:

"Ömer b. Mûsâ Humus'a geldi. Mescitte onun etrafına toplandık, îkide bir Bize sâlih şeyhiniz rivayet etti"

diyordu. Bunu o kadar tekrarladı ki, nihayet dayanamayarak: Bu sâlih! şeyhimiz kimmiş? söyle de bilelim, dedim. Onun Hâlid b. Ma'dân olduğunu söyledi. Hâlid ile ne zaman görüştünüz. diye sordum, 108 yılında, dedi. Nerede görüştünüz? diye sordum, Ermîniye gazasında, dedi. O zaman dedim ki: Ey şeyh, Allah'dan kork, yalan söyleme! Hâlid b. Ma'dân 104 tarihinde vefat etti; sen onunla ölümünden dört sene sonra karşılaştığım söylüyorsun. Üstelik Hâlid, ErmîniyeMe hiç| savaşmadı, hep Rumlarla harbetti.[239]

Bu hikâyeden de anlaşıîacağr üzere râvîlerin kendilerinden rivâ-l yet ettikleri şeyhlerin vefat tarihlerini bilmemesi, o rivayette yalan vej tedlîs bulunduğunu gösteren kat'î bir delildir. [240] Hadîs münekkidleri bu yüzden râvîlerin terceme-i hâllerini, tabakalarım bilmeyi, doğuı ve ölüm târihlerine dikkat etmeyi şart koşmuşlardır" Bütün bunlarla meşgul olmanın sebebini izah ederek Sufyânu's-Sevrî (v. 161) der ki: "Râvîler yalan söylemeye başlayınca, biz de onlara karşı târih silâ-hıyle karşı koyduk.[241] Hatta hadîs münekkidleri yalancıları meydana çıkarmak, onların hadîs uydururken ve tedlîs yaparken başvurdukları hileleri keşfetmek için coğrafî bir tahdîd de yapmışlardır. Buna göre râvîîcr seyahatleri sırasında çeşitli memleketleri dolaşırken kendile­rinden hadîs aldıkları şeyhleri sayarken, onların ismiyle beraber mut­laka hadîs rivayet ettikleri şehirleri de söyleyeceklerdir, [242]H;ıclîs ticâreti yapmak veya şöhret te'mîn edip övünmek için se­yahat yapanlar ne kadar çok olursa olsun, yeryüzünü Rasûlullah (s.a.v.)'ın sünneti ile dolduranlar yine de Allah'ın rızâsını kazanmak düşüncesiyle hadîs rivayet eden muttekî kişilerdir. Her yerde ve her zaman azımsanmayacak kadar çok, ihmâl edilmeyecek derecede yüce, ve târihin nisyân perdesine bürünmeyecek kadar da kuvvetli şahsiyete mâlik idiler. Bize - muhaddislcrin rivayetleri kabuldeki titizliklerini göstermek üzere- onların şu beyânları da kâfidir: "Hadîsler dışın­daki diğer mevzularda da yalan söyleyen kimsenin rivayeti reddedi­lir, [243] "sefâhet, adaleti yok eder, rivayetin reddedilmesini gerektirir. [244]

Âdî sözler söyleyen ve bayağı tarzda konuşan kimseden hadîseiler nefret eder; böylesinin rivayetini kabul etmezler. Buhârî'den rivayet edildiğine göre Yahya b. Sa'îd el-Kattân (v. 113), en-Nadr b. Mutar-rif'den rivayet etmediği için Buhârî de onun hadîsini almaz. Yahya, en-Nadr'm hadîsini niçin almadığını îzâh ederek diyor ki:

"en-Nadr'm eğer size rivayet etmezsem fahişe çocuğuyum, dedi­ğini duydum; bu sebeple hadîsini terk ettim. [245]Şube b. el-Haccâc (v. 160)'dan rivayet edilen şu sözlerde böyledir. Şube diyor ki:

"Mekke'den   geldiğini   gördüğüm  bir   kimseye   Ebu'z-Zubeyr'i sorarak ondan haber almak kadar hoşlandığım birşey yoktu. Nihayeti Mekke'ye giderek ondan hadîs dinledim. Yanında bulunduğum es-; nâda bir adam gelerek Ebu'z-Zubeyr'den birşey sordu. Ebu'z-Zubeyrl de o şahsa iftira etti. Ona bir müslümana nasıl iftira edersin? diye sordum. Cevaben: ne yapayım, beni kızdırdı, dedi. Bunun üzerine ona: Demek seni kızdırana iftira edeceksin Öyle mi?! dedim ve ondan bir daha rivayet etmemek üzere yemin ettim". Yine aynı şahısla ilgilij olarak Şu'be derdi ki:

"Ezberimde ondan  dörtyüz hadîs vardır; vallahi size bunlardaı hiçbirini katiyen rivayet etmem.[246]

Öfkelendirdiğini ileri sürerek bir adama iftira etmek, adalet sıfa­tını yok eden bir sefâhettir; zîrâ bu râvîler en güzel ahlâk ile muttasıf kimselerdi. Onların tâlim ve terbiyede, eski, yeni, şarkta, ve garbtaki diğer bütün âlimlerden farklı, kendilerine hâs birtakım usûl ve metodları vardı. [247]



[230] El-kifaye,s. 3-4

[231] El-Cami’lı aklaki’r-ravi, c. VII,v. I27a.HatîbuU-Bağdâd^nsözü «Onun makbul bir râvî olmayışının sebebi, garîb hadis rivayet etmesidir.

[232] el-Câmi( li ahlâkı'r-râvî c. VII, v. 127 b.

[233] el-Câmİ1 li ahlâkı'r-râvî, c. VII, v. 127 a.

[234] Aynı eser, aynı yer.

[235] Aynı eser, c. VIII, v. 146 a.

[236] B Sufyânu's-Sevrî (v. i6ıj'de: "hadîste yalan söyıeyen kimse rezîl, rüsvây olur" demektedir (el-Kifâye, s. 117).

[237] Abdullah b. el-Mubârek  (v.   i8i)'in "yalancının bir cezası da sözüne bir daha itibar etmemekdir", dediği rivayet edilmektedir. Bir başkası da: "Fâsık bid'at-çının cezası, iyi hâllerinin bir daha  amlmamasıdır" demektedir (Bk. el-Kifaye. s.'117).

[238] el-Kİfâye, s.   118.

[239] el-Kifâye, s.   119.

[240] Bu yalan ve onu doğuran cehaletin, terceme-i hâlinden pek cüz'î bİrşey bil­diğimiz Ömer b. Mûsâ gibi müphem bir adama izafe edilmesine şaşmamak lâzımdır; asıl şaşılacak taraf, meşhur âlim Kitâbu'I-Ensâb müellifi Abdulkerîm es-Sem'âni (v- 5Ö3)'yi> ~ şayet doğru ise - Ebu'l-Ferec Îbnu'l-Cevzî'nin. açık bir yalan ve çirkin bir tedlîs ile itham etmesidir. Şöyle ki: es-Sem'ânî, Bağdat'taki bir şeyhinin elinden tutarak onunla <îsâ Nehri'nin karşı tarafına geçtikten sonra şöyle rivayet etmeye başlıyor: Falan şeyhin nehrin karşı tarafında (Mâverâu'n-nehr'de) şöyle söylediğini duydum. es-Sem'ânî "nehrin karşı tarafında" sözüyle "MâverâuVnehr ' denen yeri anlatmak istiyor.

Goldziher bu hikâyeyi (tbnu'1-Esîr, el-Kâmil, c. XI, s. i25)de görünce ona dört elle sanldı ve müsteşriklerin âdeti veçhile hadîs rivayeti hakkında şüpheyi cel-betmeye bir vesile oîmak üzere diline doladı. Fakat İbnu Cevzî'nin es-Sem'ânî hakkındaki yalanını Îbnu'l-Esîr'in yine aynı yerde reddettiğini görünce gerism geri­ye donuverdi. Ibr.u'1-Esîr, "el-Ensâb" müellifinin yalandan berî olduğunu ve ger­çekten "Mâverâu'n-nehr" e seyahat ettiğini ve orada mâruf şeyhleri bulunduğunu; Sem'ânî şâfİ'î, İbnu Cevzî de hanbelî olduğu için, mezhep ihtilâfı yüzünden îbnu Cevzî'nin onu böyle itham ettiğini söylemektedir. (Krş. Goldziher, Tradition Isla-mique, p. 329-230). İbnu Cevzî'nin mevzu hadîs hakkındaki hükümlerinde pek aceleci olduğu.bilinmekte ve hatta onun Mevzûât'ının değeri yoktur, denilmektedir.

[241] el-Kifâye, s.  119.

[242] İşte misâlleri: Muhammed b. Ahmed el-'tyâdî ve Hascn b. Hafs cn-Nchre-vânî bize Semerkant'ta rivayet etti (Târîhu Bağdâd, c. XIII, s. 436); Ebu'1-Fadl Ömer b. Ebî Sa'd el-Herevî bize haber vererek dedi ki, Abdulazîz b. Ca'fer el-Harîrî bize Bağdad'da haber verdi (el-Câmi' li ahlâkır-râvî, c. Hı, v. 157 b); îmâm Bu­hârî Bağdad'da bâzı râvîlerden hadîs dinledi. Onlar arasında Ahmed b. üanbei'de vardır (Şezerâtu'z-zeheb, c. II, s. 57-60); Mekke'de Humcydî'dcn hadîs dinledi (Tabakatu'ş-şâfi'iyye, s. 5}. Muhaddisler râvîye bunun için hadîs işittiği yeri sorarak imtihan ederlerdi (el-Câmi'Ii ahlâki'r-râvî, c. I, v. i7a-b).

[243] el-Kifâye, s, 117.

[244] Aynı eser, s. 115.

[245] el-Kifâye, s. 115.

[246] el-Kifâye, s. 115

[247] Muhaddislerin tâlim ve terbiyede tâkİp ettikleri metodu en iyi gösteren kitap, 4Ö3 tarihinde vefat eden Hatîbu'l-Bağdâdî'nin "el-Câmİ( li ahlâkı'r-râvî ve âdâbİ's-sâmİ;" adlı kitabı olmalıdır. Bu eser İskenderiye Belediye kütüphane­sinde (nr. 117, c. III) bulunmaktadır. Küçük boyda 10 cüz'lük bir yazmadır.

Arkadaşım Dr. Yûsuf el-'Âş, bu eserden yaptırdığı fotokopi nüshasını emaneten bana vermek lûtfunda bulundu; kendisine çok teşekkür ederim, Allah razı olsun. Değerli okuyucu bu eserden ne kadar çok faydalandığımızı görmüştür. Eseri tetkik ve tahkik ettik, inşallah yakında neşr edeceğiz.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 52-57.