๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Haziran 2011, 15:56:29



Konu Başlığı: Hadîscilerin isnadının bu ilimlere tesîri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Haziran 2011, 15:56:29
Edebiyat İlimleri Ve Hadîscilerin İsnadının Bu İlimlere Tesîri:


Bilindiği üzere sarf, nahiv ve bütün lügat meseleleri, edebiyat ilimlerinin çeşitli dallarını teşkîl eder. Bunlara ancak er Ruaynî [1100]'nin de dediği gibi asıl Arap kelâmıyle şâhid getirebilir. Sahîh rivayetlerle, muttasıl isnâdlardan başka, bizi fasîh olan kadîm Arap kelâmına götüren bir başka yol var mıdır?

Bütün âlimler şu hususta ittifak etmişlerdir ki kanaaümca bu ittifaklarında haklıdırlar Arapçada müteahhir    edebiyatçıların sözüyle ihticâc edilmez. [1101]Ve bu ittifak sebebiyle, saymakla tüken-v meyecek nice rivayetleri ulûm-i arabiyyeye katmışlardır. Bu rivayetler arasında, İslâm'a yetişemeyen Gâhiliyyet devri şâirlerinin, Câhiliyyet ve İslâm devirlerine yetişen Muhadramlann birçok şiirlerinden başka Gâhiliyyet devrini hiç görmemiş şâirlerin bir kısım îslâmî şiirleri de bulunmaktadır. [1102]Acaba muhaddislerin hadîs rivayetinde kullan­dıkları isnâd sisteminin az veya çok nisbette tĞsîrinde kalmadan bütün bu şevâhidi nakletmek onlardan birine müyesser olmuş mudur?

Bu noktada bâzı mu'âsır araştırıcılar bize şöyle seslenmektedir: Aksine hadîs rivayeti, şiir rivayetinin ve Câhiliyye şâirlerinin haber­lerinin te'sîrinde kalmıştır; zîrâ İslâm'dan önceki bâzı şâirlerden şiir alındığını söyleyen sahâbîler mevcuttur. Nitekim Ömer b. el-Hattâb, Furât b. Zeyd el-Leysî'ye kardeşinin şiirini okuyarak: "Bu, kardeşin Kusâme b. Zeyd'in şiiridir. Bu şiiri bana o okudu; ben de ondan zabtettim". demiştir. [1103]

Araştırıcıların - şayet doğru ise böyle bir ha­ber kaışısında- sâdece misâl verilen şiirin Câhiliyye şiiri olmasına bakarak, onu, Gâhiliyyet devri halkının, şâirlerin haberlerini senedle rivayet ettiklerine delîl saymalarını anlayamıyorum. [1104]Bu haberde, İslâm'ın Ömer gibi birisine, bilmen her sözü sahibine nisbet etme hırsını vermesinde, doğruluğa, takvaya, emânete ve iyi ahlâka teşvîk etmek için bir misâl bulamıyorlar!

Hattâ rivayet edilmekte olan az miktardaki bu kabil rivayetin hepsi, Câhiliyyet devri insanları arasında, haberleri senedîeriyle ri­vayet etme âdetinin mevcut olduğuna delîl sayılsa, ve hatta bu misâl­lerin sayılamayacak kadar çok olduğu kabul edilse bile - ki aslında, bu kadarcık rivayetten fazlası da elimizde yoktur- kim çıkıp da bu şevâhidin, İslâm'dan Önce veya Hulefâ-i râşidîn devrinde rivayet edildiği tarzda bize geldiğini iddia edebilir?

Hadîs ilimleri gelişip, hadîs ıstılahları hakkında esâsh prensipler tesbit edilip ve bu prensiplerle ıstılahlar halk arasında yayıldıktan sonra râvîler, öğrenip öğretilmesini istedikleri haber, siyer ve şiirlerden senedleri muttasıl olanların rivayetlerine ehemmiyet vermeye başla­mışlardır. Aslında râvîler, bunlar arasında Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadîslerini, takva ve ihtiyatla rivayet etmek hususunda daha titiz davranıyorlardı.

Bunlardan şu neticeye varmaktayız: Râvîler, ilimlerin tasnifi as­rında, hadîs rivayetinde muttasıl isnadı kullanmaya önem vermişler veya bu kabil dînî rivayette sened zincirinin muttasıl olmasını daha çok gözetmişlerdir. [1105]Sonra yine aynı şahısların, lügat ve nahvin, şiir Ve benzeri şevâhidin râvîleri-oldukları ve bunları rivayet ederken dînî rivayetteki kadar ciddî olmadıkları; fakat hadîs münekkidlerinin on­lara cehd ve zorlama ile dahî zail olmayan derin bir tesir bırakmaları sebebiyle, bu şevâhidte, câhiliyye devrinde olduğu nisbette bir gev­şeklik göstermedikleri neticesine varmak hakkımız ve hattâ vazife­mizdir. [1106]



[1100] VIII, asır âlimlerinden er-Ru'aynî el-Endülüsî'dir. Meslektaşı tbnu Câbir*in Şerhi'nde onun şöyle söylediği rivayet edilmektedir: "Edebiyat ilimleri altı tanedir: Lügat, nahiv, sarf, meânî, beyân, bedî'dir. Bunların ilk üçünde şâhid olarak yalnız Arap kelâmı zikredilebilir; son Üç ilim ise tneânî ile alâkalı olduğu için onlarda şâhid olarak müteahhir edebiyatçıların sözleri de getirilebilir'*, bk. el-Bağdâdî, Hızânetu'1-edeb, c. I, s. üo, Kahire Matbaatu'a-selefiyye, 1348,,

[1101] Suyûtî, el-îktirâh, s. 31.                                         

[1102] Üç mütehassıs âlim müstesna - Hizânetu'1-edeb, c. I, s. 20*deki görüşüyle Bağdadî de bunlara katılmaktadır- diğer âlimler lügat ve edebiyat ilimlerinde İslâm şâirleri tabakasının şiirleriyle ihticâc edilmeyeceği kana'atindedirler.

[1103] îbnu Hacer, el-îsâbe, c. V, s. 216.

[1104] Âlim dostumuz Dr. Nâsiruddîn el-Esed, bu rivayet hakkında kanâatini şu sözlerle ifâde etmiştir: "Rivayet, yazı gelişip yaygın bir hâl alana kadar, her devirde ve her millette tabiî bir nakil yolu idi. Hadîs rivayetine'gelince, bu, Arapların İs­lâm'dan sonra kullandıkları tamamen farklı bir usûldür", Masâdıru'ş-şİ'ri'I-câhiIî,

[1105] Bilhassa bk. bu kitap s. i ıo-ı 11

[1106] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 278-280.