๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:44:25



Konu Başlığı: Azîz meşhur ve müstefiz
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Haziran 2011, 15:44:25
9-11- Azîz, "Meşhur ve Müstefiz




Bu üç ıstılahın müşterek noktaları, nisbî ferd ile, manevî tevatür arasında yer almış olmalarıdır. Bunlarda -nisbî ferd olduğunu gör­düğümüz- bir nev'î garîblik de vardır; zîrâ bir şeyhden iki veya üç kişinin müştereken rivayet ettikleri garîb hadîse Azîz den­mektedir. Şayet hadisi şeyhten rivayet edenler bir cemâat olursa, hadîs meşhur adını alır. [822]Şeyhten rivayet eden bu cemâatin sayısı, baş tarafta da, son tarafta da aynı olursa, hadîse müstefîz denir. [823]Hadîs, müteaddit rivayetlerinin bulun­duğu anlaşıldıktan sonra halk arasında yayıldığı için, onda bir nev'î manevî tevatür de bulunmaktadır. Şöyleki: birden fazla râvîsi bulun­duğu için Azîz olmakta; halk arasında nakl edilişi sebebiyle de meşhur lduğu kabul edilmektedir.

Şu da var ki, bu üç nev'î, mütevâürden çok, garîb ile alâkalıdır; zîrâ bahisleri isnâdla alâkalıdır. Mütevâtirin ise isnâdla bir ilgisi yoktur. [824] Bunlarda râvî sayısının farklı Ölçülerde değişmesi, onları âhadlık durumundan çıkarmadığı gibi, mütevâtirde bulunması şart olan cemâat seviyesine de ulaştırmaz. Bunlar teferrüdden bir kademe daha yüksclseler bile, eninde - sonunda garîb hadîs'in isimleri ve lâkabları olmaktan başka hirşey değildir. Sahîh, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılmaları itibariyle de Garîb'i andırırlar.

Bu üç ner'îye acele bir göz atan kimse, bunların mükemmel birer sahîh hadîs olması lâzım geldiğini zanneder ve bir başka tarikten gel­mesi sebebiyle yükselip kuvvet bulmuş veya bir cemâat tarafından rivayet edilmek suretiyle meşhur olmuş bir hadîsin, rivayetinde bir şahsın teferrüd ettiği garîb hadîs mertebesinde bulunacağına İhtimâl vermez. Kemiyete ve çokluğa, her yerde ve her zaman Önem verildi­ğine halkın alışması sebebiyle, bu netîce ilk bakışta mantıkî ve doğru görülebilir. Fakat hassas ilmî araştırmalar göstermiştir ki, muhaddislerin, rivayetleri sahîh ve zayıf olarak değerlendiren öiçüleri kemiyetle alâkalı olmadığından, rakamlara ve adetlere ehemmiyet vermezler. Fertler ve cemaatlar arasında bir mukayese yapmazlar. Onların ölçü­leri kıymet ölçüsü, olduğu için, senedlerde adı geçen râvîlerin vasıf­larını îtibar ederek bunların azlık veya çokluklarına bakarlar. Buradan da anlamış oluyoruz ki, hadîs münekkidleri, mütevâtir hadîste bile onu rivayet eden cemâatin sayısını tâyine ehemmiyet vermeyip, bu ce­mâatin örf ve âdet bakımından yalan üzere birleşmelerinin imkânsız olması lâzım geldiğini şart koşarlar.[825]

Araştırıcı, bîr hadîsin sahîh olması hususunda bâzı münekkidlerin râvî sayısını gözden uzak tutmadıklarını zannetmekle zaman zaman aldanır. Hâkim Ebû Abdillâh'in, sahîh hadîsin iki râvîsi bulun­masını şart koşarken, bu adet ölçüsünü dikkate aldığı sanılmaktadır. Onun bu tutumunu sahîh hadîs bahsinde îzâh etmiştik. [826]Bu meseledeki görüşünü daha net bir şekilde açıklamamız, Hâkim'in bizim üzerimizdeki haklarından biridir;

Hâkim, Sahîh'in azîz olmasını şart koşarken, Azîz'in sahîh oldu­ğuna hükm etmez. Ona göre Sahîh'in azîz olması gerekir; ferd ve garîb olması caiz değildir. Azîz ise her zaman sahîh olmaz. Hatta Meşhur ve Müstefîz hadîs bile râvilerinin mütteaddit ve bir cemâ­at hâlinde bulunmasının şart olmasına rağmen - her zaman sahîh de­ğildir: Çünkü hasen ve zayıf oldukları gibi, bâzan bâtıi ve mevzîr da olabilirler. Hâkim'in bu bâbtaki sözü, te'vîle lüzum kalmayacak kadar açıktır. O diyor ki:

"Meşhur hadîs, sahîh hadîsten başkadır. Nice meşhur hadîsler vardır ki, sahihler arasında tahrîc edilmemiştir.[827] Hâkim buna misâl olarak aralarında hasen ve zayıfların da bulunduğu birtakım hadîsleri zikretmekte ve demektedir ki:

"Bütün bu hadîsler isnâdlarıyle, tarîkleriyle ve hadîscilerin cem ettiği bâblanyle meşhurdur. Tarîkleri bir veya iki cüz'de cem edilen bu hadîslerin bir harfleri bile sahîh olarak tahrîc edilmemiştir.

Hâkim'in istişhâd ettiği bu hadîsleri gören Suyûtî, bunları inceden inceye tetkîk ederek ve aralarında mükemmel bir şekilde temyizler yaparak her birine uygun ıstılâhî isimler vermiş; ayrıca İmâm Zer-keşî'nin et-Tezkira fi'l-ehâdîsi'l-müştehira adlı kitabına alama­dıklarını da toplayarak birçok ilâveler yapmış ve alfabetik bir tarzda tertîb etmiştir. [828]  Suyûtî'nin Meşhur hadîs'in sahîh, hasen, zayıf ve bâtıl olmak üzere bütün durumlarına misâl olarak zikrettiği bu şevâ-hidden bir kısmı Tedrîbu'r-râvî'de mevcuttur.

Sahîh olan Meşhûr'un misâli şu hadîstir:

Allah Taâlâ ilmi, insanların arasından çekip almak suretiyle değil, âlimleri vefat ettirmek suretiyle ortadan kaldırır. Nihayet ortada âlim kalmayınca, halk birtakım câhil insanları kendilerine lider seçer; bunlara birşeyler sorulur; onlar da rastgele, bilmeden cevap verirler. Böylece hem kendileri doğru yoldan saparlar; hem de başkalarını saptırırlar. [829]

Hasen olan Meşhûr'un misâli de şu hadîstir ilim öğrenmek her müslümana farzdır.[830]

Mİzzî1, bu hadîsi hasen derecesine yükseltecek tarîkleri bulunduğunu söylemektedir. [831]

Zayıf olan   Meşhûr'un   misâli: Kalbler, kendilerine iyilik yapanları sevmeye mail olarak yaratılmıştır. [832]

Bâtıl olan Meşhûr'un misâli ise hadsiz hesapsızdır. Bir kısmı merfiy, bir kısmı mevkuf, bir kısmı da maktu olarak nakledilmektedir. Çoğu da avam arasında pek yaygındır. Misâl olarak şunları zikrede­biliriz: Kendini bilen kimse, Rabb'ini de bilir Oruç tutacağınız gün, kurban kestiğiniz gündür  bilinmeyen bir hazîne idim  her derde devadır. [833]

Hadîsin meşhur olması nisbî bir iştir. [834]Bâzan sâdece hadîseiler arasında meşhur olur; bâzan tia hem hadîstiler, hem diğer islâm âlimleri ve hem de avara arasında meşhur olabilir, işte bu sebeple deniyor ki:

Ailah Taâlâ'nın ençok buğz ettiği helâi, talâktır" hadîsi, fakîhler arasında meşhurdur.

Ümmetim, hatâ, unutkanlık ve zorlanmak suretiyle yaptıkları hare­ketlerden mesûl tutulmamıştır", hadisi usûlcüîer arasında meşhurdur.

Suhayb ne güzel bir kuldur. AllahMan korkmasa bile, ona âsî olmazdı" hadîsi, nahivciler arasında meşhurdur.

Halka iyi muamele etmek sadakadır" hadîsi, avam arasında meşhurdur.

Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanlarm zarar görmediği kimsedir" hadîsi, hem hadîsciîer, hem bütün İslâm âlimleri, hem de halk tabakası arasında meşhurdur.[835]

Şurası var kî, hadîs münekkidlerince mâruf olan ıstılâhî mânâdaki meşhur sözü ile, âlimler ve avam dilinde yaygın olan meşhur hadîs değil, üç veya daha çok kişinin rivayet ettiği hadîs kastedilmektedir[836] Bunun misâllerinin pek çok olmasına rağmen, onları cem' etmek ve tanımak için hadîseiler ile müctehidlerden başkası pek gayret etmez. [837]Bunun en açık misâli Enes'in rivayet ettiği şu hadîstir: 

Rasûlullah (s.a.v.) bir ay müddetle rükûMan sonra kunût yaparak Ril ve Zekvân kabilelerine beddua etmiştir." Bu hadîsi Buhârî ve Müslim, senediyle tahrîc etmişlerdir. [838]Bu hadîse meşhur denmesinin sebeple­rini açıklayarak Hâkim der ki:

"Bu hadîs sahih hadîsler arasında rivayet edilmiştir. Onu Enes (r.a.)'den Ebû Mecliz'den başka, Ebû MechVden Teymfden başka, Teymî'den de Ensârî'den başka râvîier rivayet etmektedir. Bunu hadîsci olmayanlar bilemez. Başkaları onun üzerine düşündüğü zaman der ki:   "Süleyman et-Teymî,  Enes'in  arkadaşıdır.  Teymî hadîsi,

Enes'den rivayet eden adı zikredilmeyen bir şahıstan aldığına göre, bu hadîs garîb olmaktadır!". Böyle söyleyen bilmez ki, hadîs, Zührî ve Katâde tarafından da bilinmektedir. Hadîsin Katâde'den gelen pekçok tarîkleri vardır. Ve yine bilmez ki, bütün uzunluğuyla hadîs Urenîler hakkında olup tarikleri cem ve müzâkere edilmektedi.[839]

Meşhur için verilen misâllerin çoğu Müstefîz için de verilebilir. Fukahâ imamlarından bir kısmının görüşlerine nazaran bu iki ıstılah müteradiftir. Fakat doğrusu, aralarında bir farkın mevcut olduğudur. Şöyle ki, Müstefîz'in baş ve sonundaki râvî sayısı bir olup, Meşhur ise bundan daha umûmîdir. [840] Bu iki ıstılahı bir başka bakımdan da farklı mütalâa edenler vardır. Bunlar, Meşhûr'u rivayet eden üç veya üçden fazla kişiyi düşünerek, Meşhûr'un tarîklerini ikiden fazla olmakla sınırlandırırlar. Bu arada Müstefîz'in tarîklerinin ise üçden fazla olması lâzım geldiği, üçten az olmasının imkânı bulunmadığını da söylerler. [841]Suyun kabın etrafından taşması göz önünde bulundu­rularak şeklindeki yaygın istimale binâen Müstefîz adını almıştır. [842]

Muhaddisler, ne Meşhur, ne de Müstefîz hakkında her hangi bir şüphe izhâr etmişlerdir. Bunların pek çok misâlleri vardır. Muhaddislerin şüphesi Azîz hadîs hakkındadır, tbnu Hibbân el-Büstî. [843] Azız hadîsi, senedinin sonuna kadar hep iki kişinin, diğer iki kişiden rivayet ettiği hadîs, olarak kabul ettiği için, onun hiç mevcut olmadığım zannetmiştir. [844]Ibnu Hibbân, hadîse azîz denme­sini, az ve nâdir bulunuşuyla değil de, her halde hiç mevcut olmayışıyle îzâh etmektedir. Şeyhu'l-îslâm Ibnu Hacer, onun bu görüşünü şu sözleriyle reddetmektedir:

"Ibnu Hibbân, iki kişinin, yalnız iki kişiden rivayetini kastedi­yorsa, o taktirde azîz hadîs hiç bulunmaz ve ona hak verilebilir. Ama bizim bahsettiğimiz azîz hadîs vardır; şartı da: îkiden az olmayan râvîlerin, yine en az iki râvîden rivayet etmesidir. Bunun misâli, Buhârî ve Müslim'in Enes hadîsinden müştereken rivayet ettiği, Buhârî'nin de ayrıca Ebû Hureyre hadîsinden rivayet ettiği şu hadîstir.

Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuştur ki Herhangi biriniz beni baba­sından ve annesinden daha çok sevmedikçe hakkıyle îmân etmiş olmaz ...".  Bu hadîsi   Enes'ten Katâde ve Abdulâzîz b. Suheyb rivayet etmiştir. Katâde'den de Şu'be ve Sa'îd,  Abdulazîz'den de Ismâîl b. 'Uleyye   ve Abdulvâris rivayet etmiş; bunların her bîrinden de birer cemâat rivayet etmiştir.[845]

Istılahta nâdir görülen bîr durum da, hadîste hem azizlik ve hem de meşhurluk vasıflarının müştereken bulunmasıdır ki, bu tak­dirde hadise Meşhur azîz denir. Bunun için de, hadîsin iki kişinin rivayeti ile bâzı tabakalarında azîz olduğu, daha evvel veya daha sonraki tabakalarda ise çok râvîden rivayet edilmek suretiyle meşhur olduğu ortaya çıkmalıdır. Hafız 'Alâ'î[846] buna misâl olarak:   

Biz kıyamette en öne geçecek olan sonra gelenleriz' hadîsini zikretmekte ve şöyle demetedir: Bu hadîs, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den azîz olarak gelmektedir; zîrâ Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'den Huzeyfe b. Yemân ve Ebû Hureyre rivayet et­mekte, Ebû Hureyre'den de şu yedi zât rivayet etmektedir: Ebû Se­leme b. Abdirrahmân, Ebû Hâzim, Tavus, el-A'rec, Hemmâm, Ebû Salih, Ümmü Bürsün'ün mevlâsı Abdurrahman.    [847]


[822] Ihtisâru 'ulûmi'l-hadîs, s, 187.

[823] Şerhu'n-nuhbe, s. 5.

[824] Bk. Bu eser, s,

[825] Bk. Bu eser, s,

[826] Bk. s. 125.

[827] Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. 92,

[828] Tedrîhu'r-râvî, s. 188.

[829] Gösterilen yer; krş. Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. 92.

[830] Ebu'I-Haccâç, Yûsuf b. Abdirrahman, Dımeşk köylerinden olanMizze'ye nisbet edilerek el-Mizzî diye tanınmıştır. Dımeşk*teki Eşrefiyye Dâru'l-hadîs'inde 74a târihinde vefat etmiştir .(er-Risâletu'l-mustatrafç, s.  126).

[831] Tdrîbu*r-râvî, s. 189. Hâkim, bu hadîs hakkında sâdece "sahih olarak tahrîc edilmemiştir" diyerekj Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs'ine almıştır.

[832] Tedrîbu'r-râvî, s. 189

[833] Suyûtî, bunların mevzu* olduğunu açıkça ifâde ederek; "Bütün bunlar bâtıl­dır, asılsızdır" demiştir (Tcdrîbu*r-râvî, s. 189).

[834] Ihtisâru •ulûmi'l-badîs, s. 185.

[835] Bütün bunlar hakkında daha mufassal bilgi almak için bk. Tedrîbu'r-rivî, s. 189; krş. Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 408.

[836] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 409.

[837] Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. 94.

[838] ledrîbu'r-râvî, s. 189.

[839] Ma'rifetu 'ulûmi'İ-hadîs, s. 93, 94.

[840] Şerhu*n-nuhbe, s. 5.

[841] Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 402-403. dip not.

[842] Tedrîbu'r-râvî, s. 188; Tavzîhu'l-efkâr, c. II, s. 407.

[843] Tcrceme-İ hâli daha önce verildi.

[844] Tavzîhu'Uefkâr, c. II, s. 405, dip not.

[845] Nüzhetu*n-nazar, s. 8; bunu Tedrîbu'r-râvî, s.  191 Men nakletmiştir.

[846] Terceme-i hâli daha önce verilmiştir.

[847] Tedrîbu'r-râvî, s. 193.