Konu Başlığı: Şârih'in Uyması Gerekli Âdâb Gönderen: Hadice üzerinde 06 Haziran 2011, 14:16:36 3. Şârih'in Uyması Gerekli Âdâb Her çalışmanın kendisine has bir disiplini vardır. Şerh edebiyatının da bazı özelliklerinin bulunması pek tabiîdir. Şârih'in tıpkı bir yazar gibi daima dikkate alınması gerekli hususlar bulunmaktadır. Hatta bir yazardan farklı olarak uyması gereken bazı âdâb ve kullanması gerekli özel bir üslûb da mevcuttur. Herşeyden önce şârih, şerhine esas aldığı metin üzerinde gücü ölçüsünde bir gayret sarfetmekle yükümlüdür. Muarız ve yazarı cerheden itirazcı bir şârih olmamak için metni iyi anlamaya ve gerektiği yerlerde de yazarı savunmaya çalışmalıdır. Uygun bir yorum imkânı bulunmayan bir ifâde ile karşılaştığı zaman, adalet ve insaf hudutlarını zorlamadan, karalamaya kalkmadan ya ta'riz veya tasrîh yoluyla ona dikkat çekmekle yetinmelidir. Çünkü insan, nisyân ile malûldür, kalem de zâten ma'sum değildir. Bütün istenilenleri farklı yerlerden hatasız olarak derleyip toparlamak her zaman mümkün olmaz. Yine her yazarın her kitapta her şeyi noksansız olarak ortaya koyması da beklenmemelidir. Binaenaleyh, geçmiş ulemâ hakkında ta'n izharından teeddüb etmek uygun düşer tajn gerektiren bir durumu vs. gibi lafızlarla, açıkça tayin etmeden beyân etmek münâsib olur. Müteahhirundan fazilet sahibi âlimler, mütekaddimûnu açıkça red ve onlara itirazdan teeddüb etmişlerdir. Geçmiş ulemâ hakkında kötü düşünecek ve yanlış kanaatlara sahip olacaklara firsat vermemek için anılan şekillerde münâsib üslûplar geliştirmişlerdir. Tabiî böyle davranmakta, mütekaddimun'un şanını yüceltmek de vardır. Görülen hataları daha çok müstensihlerin karıştırmış olması ihtimaliyle açıklama yolunu tercih etmişlerdir. Eğer böyle bir yolla açıklamaya imkan bulamamışlarsa bu takdirde de «Mütekaddimûn araştırma ve yazmaya aşırı derecede düşkünlükleri sebebiyle eserlerini yeniden gözden geçirmeye vakit bulamamışlardır » diye savunmuşlardır. Bazı kişilerin «Şu ifâdeler, kelimesi kelimesine falana aittir » şeklindeki tesbit, tenkid ve ayıplamalarına da, «Biz bu türlü nakillerin bulunmadığı hiç bir eser hatırlamıyoruz. Müteahhirunun, hatta mütekaddimunun kitablan bile bu tür nakillerden hâli değildir. Bunlar, bu ifâdeleri değiştirmeye güçleri yetmediği için değil, vakit zayi etmemek için böyle davranmışlardır » diyerek cevap vermişlerdir Yine kimilerinin «Kendilerine ait olmayan fikirleri kendilerine mal etmeye kalkmışlar » diye yaptıkları ayıplamalara karşı da, «Eğer bu dediğiniz doğru ise, o; ayakların birbirini izlemesi gibi zihinlere de aynı fikirlerin doğmuş olmasının bir sonucudur (öncekilere gelen fikirler, sonrakilere de gelmiştir)» diyerek savunmuşlardır.[492] Bir Örnek Buhârî'nin «ehâdisu'l-enbiyâ » kısmında, filologlardan alınmış elan, aynı zamanda kendi aralannda da her türlü rabıtadan mahrum bulunan parçaların şerhi esnasında Şârih Kirmanı : «Bu, kitabın fevâidini artırmak değil, hacmini büyütmektedir » demiştir. Buna karşı tbn Hacer : «Bir Sarihin, şerhine çalıştığı kitaba karşı böyle bir üslubla itiraz etmesi normal değildir. Hiç şüphesiz Kurandaki garib kelimelerin izahında fayda vardır. Kirmanı nin burada, kitabın faydasını çoğaltmak hususiyetini kabul etmemesi merduttur. Bu kitabın, esasmevzuu sahih hadislerin iradı ise de bir çok âlimler, onun sahabe ve tabiînin veya muhtelif fukahanın sözlerini nakilden maksadının, kitabında rivayet malzemesinin bir arada bulunmasını istemesinden ibaret olduğunu anlamışlardır. Dirayet malzemesinin bir nevi de, hadisin garib kelimelerinin izahıdır. Buhârî, bir hadiste bir garib kelime bulunur ve bunun aslı veya benzeri Kur'an'da mevcut olursa, Kur'an'daki kelimenin şerhine teşebbüs ve Kur'an ile hadisin her İkisini birden şerhetmek suretiyle faydayı artırmaya gayreti adet edinmiştir. «Bed'ul-halk» veya «Kısasu'1-en-biyâ» gibi kısımlarda kendi şartına uygun hadis bulamadığ takdirde onun yerini Kur'an'da geçen garib kelimelerle doldurmasının faydası nasıl inkâr edilebilir? » diyerek itiraz etmiş, Aynî ise, Kirmanı' nin ve tbn Hacer' in sözlerin naklettikten sonra; «Evet bunlar faydadan hâli değildir, fakat Buhârî'nin kitabının gayesi hadisleri ortaya koymaktır, lugatlan değil! demiştir.[493] Bu örnek açıkça göstermektedir ki sarihler her zaman yukarıda Kâtip Çelebi' nin işaret ettiği âdâb'a sıkı sıkıya bağlı kalmış değillerdir. Tamamen ilmî serbesti içinde hareket etmişlerdir. Ancak yine de, günümüzde görülenden çok daha medenî ve ilmî davranmışlar, hakaret anlamına gelecek tenkidlerde bulunmamışlardır.[494] [492] bk Kâtib Çelebi, Keşf, I, 38 (mukaddime). [493] bk. Sezgin, Buhârinin Kaynakları, s. 159-160 (Fethul-bâri VIII, 425; Aynî IX, 125 Kastallânî, VI,. 309-310'dan naklen). [494] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 145-147. |