๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Gündem => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 10:55:49



Konu Başlığı: Türkiye Yüzyıllık Sorunlarıyla Yüzleşmeye Başladı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 10:55:49
Türkiye Yüzyıllık Sorunlarıyla Yüzleşmeye Başladı
Hatem ETE • 55. Sayı / GÜNDEM


Kürt meselesi, yıllardır farklı dönemlerde, farklı dinamiklerle beslendi ve bugüne geldi. Bugün, bu meseleyi tek bir dinamikle tarif etmek, fotoğrafı eksik görmek olur. Ne siyasal reformlar, ne ekonomik önlemler, ne de güvenlik tedbirleri tek başına bu sorunu çözebilir.

Bu çok yönlü boyutuyla bağlantılı olarak, Kürt sorunu doğal olarak farklı toplumsal kesimlerde farklı hassasiyetlere yol açıyor. Hemen hemen her kesimde, sürecin geleceği ile ilgili endişeler mevcut. Toplumun bir kısmı, açılımın çok cesur kararlar almasından ürkerken, diğer kesimler fazla ürkek kalmasından endişe ediyorlar.

Böyle hassas bir meselede herkesi tatmin etmek de mümkün değil. Ancak her halükarda, adına “Demokratik Açılım” densin ya da “Kürt Açılımı” densin, Türkiye’nin yüzyıllık sorunlarıyla yüzleşme eğilimi başlamış durumda. Bu süreç boyunca, her kesime özellikle de siyasal aktörlere düşen sorumluluk, kaygı ve endişeleri kaşıyıcı bir söylem kullanmaktan öte, bin yıllık beraberliğin getirdiği ortak değerlere vurgu yapmasıdır.

Bugün her zamankinden daha fazla ortak dinî ve milli değerlere vurgu yapmak gerekiyor. Çünkü Kürt meselesi son yıllarda siyasal bir mesele olma aşamasını atlayıp, toplumsal bir uyuşmazlık meselesine dönüşme riski ile karşı karşıyadır. Bu noktaya biraz daha ayrıntılı bakmakta yarar var.

Toplum bugüne kadar, bin yıllık kardeşlik hafızasını, çeyrek yüzyıllık yanlış politikalara kurban etmeme noktasında takdire şayan bir sağduyu örneği sergiledi. Ancak, son dönemlerdeki sosyolojik bir gelişmeye dikkat çekmekte yarar var. 1990’lı yıllarda, zorunlu göçle beraber, Kürt nüfusun belli bir coğrafyayı aşarak Türkiye’nin her tarafına dağılması, Kürt sorununu toplumsal bir soruna dönüştürme riskini doğurdu. Altyapısı yeterince hazırlanmadan, zorla yerinden edilen nüfus, yeni yerleşim yerlerinde sorunlar yaşamaya başladı.

Bu göç, eski yerleşim sakinlerinde de yeni sıkıntılar doğurdu. Her iki toplumsal kesim arasındaki uyuşmazlık, Kürtlerle ilgili bugüne kadar şahit olmadığımız olumsuz yargıların oluşmasına yol açtı. Kürtler de yerleşmek zorunda kaldıkları bu yerlerde maruz kaldıkları muameleyle hızla etnik bir kimlik bilinci kazanmaya başladılar. Tarihte ilk defa, Kürtlerin belli toplumsal kesimlerde ikinci sınıf vatandaş olarak algılanmaları, Kürtlerin siyasal bilinç kazanmalarıyla birleşince ve bu iki kesim aynı yerleşim yerini paylaşmak zorunda kalınca, toplumsal çatışma riski arttı.

Esasında Kürt meselesini acilen çözüme kavuşturmak gerekliliğinin nedenlerinden biri de bu toplumsal gelişmedir. Bugünden sonra Kürt meselesi üzerine söz söyleyen, politika geliştiren herkesin bu yeni ortamı göz önünde bulundurmasında yarar var.