> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Gündem > Tünelin ucunda henüz ışık yok
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tünelin ucunda henüz ışık yok  (Okunma Sayısı 976 defa)
10 Ağustos 2012, 01:52:45
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 10 Ağustos 2012, 01:52:45 »



Afganistan: Tünelin ucunda henüz ışık yok
Taha KILINÇ • 87. Sayı / GÜNDEM


Afganistan’da bugün şahit olduğumuz karmaşa ve çalkantının arka planını anlayabilmek için, geçtiğimiz yüzyılda ülkenin art arda şahit olduğu, hepsi de birbirini izleyen ama birbirinden oldukça farklı olan siyasal serüvenleri hatırlamak gerekir. 1700’lü yıllardan itibaren önce Safevilerin, ardından Kaçarların ve nihayet İngiltere’nin hâkimiyeti altına giren Afganistan, 1919 Ravalpindi Antlaşması’ndan sonra artık Emanullah Han’ın önderliğinde bağımsız bir devletti. 1927-28’de Türkiye’yi de kapsayan bir Avrupa turuna çıkan Emanullah Han, ülkesini “modernleştirme” yolunda kararlı adımlar attı. Aynı dönemde Türkiye’de Mustafa Kemal’in, İran’da da Rıza Şah’ın birbirine son derece benzer şeyleri benzer yöntemlerle gerçekleştirme çabaları dikkat çekici. 1929’da başkent Kabil’i işgal eden isyancı kabileler yüzünden tahtından ayrılmak zorunda kalan Emanullah Han’ın yerini alan kuzeni Nadir Şah ile Afganistan’da krallık dönemi başladı. 1933’te bir üniversite öğrencisi tarafından öldürülen Şah’ın yerine ise oğlu Zahir geçti.


Sovyet işgaline doğru...
1933-1973 arasında Afganistan’ı yöneten Muhammed Zahir Şah, Sovyetler Birliği ile ABD arasında dengeli ve tarafsız bir siyaset izledi. Her iki ülkenin Afganistan’ı etki altına almak için yarışmalarının Afgan halkı için pratik birçok faydası oldu: Altyapı yenilendi, otoyollar açıldı, havaalanları inşa edildi. Zahir Şah, 1973’te bir yurtdışı seyahatindeyken, kuzeni Davud Han tarafından kansız bir saray darbesiyle tahtından indirildi. Davud Han, 1978’de Sovyetler Birliği destekli Marksist Muhammed Taraki-Babrak Karmal-Hafizullah Emin cuntası tarafından düzenlenen bir darbeyle devrildi. Bu gelişme, Afganistan’da günümüze kadar süregelecek kaosun ve üst üste yaşanan acı dolu savaşların da başlangıcıydı. Afganistan’ın hızlı biçimde Sovyetler’in güdümüne girdiğini gören ABD, Pakistan’daki “yatırım”larına da hız verdi. Pakistan içindeki “mücahit’lere verilen sınırsız destek yanında, Pakistan istihbaratı da eğitildi. 24 Aralık 1979’da, Hindistan ve Pakistan’ın oluşturduğu tehditlere karşı Afganlı yetkililerin davetiyle başlayan Sovyet işgali işleri tümüyle karmaşıklaştırdı. 10 yıl süren, çoğunluğu sivil 1 milyondan fazla Afganlının hayatını kaybetmesine, 6 milyon Afganlının da yurtdışına kaçmasına neden olan işgal, 5 Şubat 1989’da Sovyetler Birliği’nin geri çekilmesiyle sona erdi. Sovyetler’in Afganistan’a müdahalesini en çok isteyen devlet ise hiç şüphesiz ABD idi. Amerikan dış politikasının mimarlarından Zbigniew Brezezinski 1998’de şöyle diyecekti: “İlk Sovyet birlikleri Afgan sınırını geçtiğinde, Başkan Jimmy Carter’e ‘Şimdi Sovyetler Birliği kendi Vietnam bataklığına sürüklendi’ notunu ilettim.”

Bir taşla birkaç kuş
Sovyetler Birliği işgali başladığında, İslam dünyasında Afganistan’da yaşananlara dair derin bir endişe ve ilgi doğdu. Özellikle Arap ülkelerinden birçok “mücahit” Afganistan’a savaşmaya gitti. Arap ülkeleri, özellikle de Suudi Arabistan ve Ürdün başta olmak üzere ABD’nin yörüngesinde hareket eden rejimler, mücahitlerin Afganistan’a taşınmasında aktif bir rol üstlendiler. Bizzat devlet eliyle mücahitlerin kayıtları yapıldı, biletleri alındı, Afganistan’a kadar götürülmeleri işini yine devletin kurumları organize etti. ABD de silah yardımı ve askeri eğitim sağlamak suretiyle sürece ortak oldu. Amaç çok basitti: “Aşırı unsurlar”ı risk almadan ve şık bir şekilde devredışı bırakmak. ABD ve Arap ülkeleri, hesaplarını Sovyet tanklarının bu aşırı uçları ezip yok edeceği önkabulü üzerine yapmışlardı. Ama bu hesap tutmadı. Sovyetler Birliği, on sene sürdürdüğü işgalin ardından tasını-tarağını toplayıp Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldığında, “Mücahit Afgan Araplar” efsanesi çoktan oluşmuştu bile. Nitekim, bu “Afgan Araplar”dan bazıları -örneğin Abdullah Azzam- Afganistan’da yaşamaya devam ettiler ve orada öldüler; Usame Bin Ladin gibi bazıları da cihadın ardından ülkelerine dönerek, başka ‘cihat’lara yelken açtılar.

Düşman gidince kardeş kavgası
Sovyet işgali sona erdiğinde, özellikle İslam dünyasını hayal kırıklığına uğratan bir süreç başladı: 10 yıl boyunca omuz omuza Sovyetler’e karşı savaşan mücahitler, bu defa tutup kendi aralarında savaşmaya başladı. 1992’de ilan edilen “Afganistan İslam Devleti”ni tanımayan Gülbeddin Hikmetyar komutasındaki birlikler, başkent Kabil başta olmak üzere ülkenin birçok kentinin altını üstüne getirdi. Pakistan’ın desteğini alan ve Abdurraşid Dostum’la ittifak kuran Hikmetyar’a karşı Ahmed Şah Mesud-Burhanuddin Rabbani ikilisinin oluşturduğu cephe iç savaşın iki ana tarafıydı. 1994’te Taliban’ın bölgesel olarak yükselişine kadar Afganistan, kelimenin tam anlamıyla bir kaosun içine yuvarlanmıştı. 1995’te Kabil’e saldırı düzenleyen Taliban birlikleri, Ahmed Şah Mesud’un kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı. Ancak -artık ABD yönetiminin de itiraf ettiği üzere- Pakistan ve Suudi Arabistan üzerinden yoğun bir şekilde Amerikan yardımı alan Taliban, 27 Eylül 1996’da Kabil üzerinde tam hâkimiyet kurarak “Afganistan İslam Emirliği”ni ilân etti. Aynı yıllarda Afganistan, Usame Bin Ladin ve Eymen Zevahiri’nin kontrolündeki El Kaide’nin de ana eğitim ve faaliyet üssü olmaya başladı. Hikâyenin devamı ayrıntılı bir şekilde biliniyor zaten.

Tünelin ucu henüz karanlık
Bazı ülkeler coğrafî konumları nedeniyle bitmek bilmeyen işgallerle ve saldırılarla yüzleşmek zorunda kaldı. Bunun Asya’daki en bariz örneği Afganistan. Tarih boyunca birçok devlet ve hükümdar, etki alanlarını genişletmek için Afganistan topraklarını üs olarak kullanmıştır. Tıpkı bugünkü gibi… On yıllar süren çeşitli savaşlardan sonra 2001’den bu yana ABD ve müttefiklerinin işgali altında bulunan Afganistan’da akan kanın durması için henüz herhangi bir umut ışığı belirmiş değil. Afganistan, dünyadaki afyon üretiminin yüzde 90’dan fazlasının gerçekleştiği ülke olarak da kayıtlara geçmiş durumda. Nüfusu 30 milyon civarında tahmin edilen Afganistan’da uyuşturucu bağımlılığı da hızla artıyor. Asıl can yakıcı olan ise şu: Süper güçlerin antrenman sahasına dönüşen Afganistan için İslam dünyasının özgün bir çıkış yolu önerisi ve bir acil kurtarma planı bulunmuyor.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tünelin ucunda henüz ışık yok
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:34:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tünelin ucunda henüz ışık yok rüya tabiri,Tünelin ucunda henüz ışık yok mekke canlı, Tünelin ucunda henüz ışık yok kabe canlı yayın, Tünelin ucunda henüz ışık yok Üç boyutlu kuran oku Tünelin ucunda henüz ışık yok kuran ı kerim, Tünelin ucunda henüz ışık yok peygamber kıssaları,Tünelin ucunda henüz ışık yok ilitam ders soruları, Tünelin ucunda henüz ışık yokönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes