> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Gündem > Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem  (Okunma Sayısı 1215 defa)
27 Haziran 2012, 19:28:59
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 27 Haziran 2012, 19:28:59 »



Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem
Olgun GÜNDÜZ • 64. Sayı / GÜNDEM


Toplumsal dinamikler üzerinde sosyal belirleyiciler kadar doğa hadiselerinin de etkisini artırdığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. İster doğa kaynaklı isterse insan ve teknoloji kaynaklı olsun afetler toplumların mevcut yapılarında kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Çernobil faciası, 11 Eylül saldırısı ve son yaşadığımız İzlanda’daki yanar dağın sebep olduğu volkanik kül katmanı neredeyse küresel ölçekte bir etkiye sebep oldu. Özellikle ülkemizde deprem ve sel gibi doğa olayları toplumların kırılganlık düzeyi üzerinde önemli bir güce sahip. Yakın zamanlarda yaşadığımız bu iki doğa olayı, toplumun savunma ve kendini koruma refleksini de test etme fırsatı verdi bizlere. Sonuçlar pek iç açıcı değil. Maddi ve manevi kayıplarımız çok. Nedeni ise açık; bu tür doğa hadiselerini nasıl karşılayacağımız, bunlara karşı ne gibi önlemler alacağımız, ne tür stratejiler izleyeceğimiz, hangi politikalar geliştireceğimizle ilgili eksiklikler. Günümüzde toplumların bu olaylara karşı önceden hazırlık yapması neredeyse bir zorunluluk. Aksi halde Haiti’de olanların yeniden yaşanması muhtemel. Özellikle ülkemiz gibi deprem gerçeği ile sık karşılaşan ülkeler, deprem öncesi ve sonrası yapılacaklarla ilgili hazırlıklarını çok önceden yapmış, bir anlamda “toplumsal ekoloji” çalışması gerçekleştirmiş durumdalar. Japonya, Portekiz ve Amerika bu ülkelerin başında geliyor. Bu durum söz konusu ülkelerin depremin kırılganlık düzeyini azaltmalarına olanak veriyor.

Deprem gibi afetlerin yıkıcı etkilerinden toplumun düşük düzeyde etkilenmesini sağlayacak politikalar üretmek gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği en büyük yatırım. Afet ve risk yönetimi kavramları bu noktada giderek daha da önem kazanıyorlar. Risk yönetimi afetler oluşmadan yapılacakları yönetmeyi işaret ederken, afet yönetimi de afet anında yapılacakların koordine edilmesi anlamına geliyor. Deprem yaşama ihtimali yüksek toplumların özellikle “iki deprem arası davranış” denilen pratiği iyi öğrenmesi gerekiyor. Bu, deprem olmadan, olduğu anda ve olduktan sonra yapılacak doğru davranışların hangileri olduğunun öğrenilmesi. Afete müdahale sistemi ve afet zararlarını azaltma sisteminin kurulması noktasında toplumsal katılımın önemi büyük. Deprem anında afet gönüllülerinin kurtarma ve destek çalışmalarına katılmaları can kayıplarını azaltabiliyor. Depremin özellikle toplumsal yönünü doğru anlamada Afet Sosyolojisi disiplininin önemi bir rolü var. Ülkemizde deprem ve sel gibi doğa olaylarının yanında terör saldırıları da dikkate alındığında bir Afet Sosyolojisi alanının geliştirilmesi gerçeği ortaya çıkıyor. Bu özellikle deprem gibi doğa hadiseleri karşısında toplumun doğru refklesler geliştirmesine önemli bir altlık oluşturacak. Depremlerden sonra toplumsal duyarlığın arttığı, sosyal bağların kuvvetlendiği, insanların yardımseverlik ve sosyal ve maddi destek noktasında seferber olduğu gözleniyor. Bu olumlu durum afet gibi olumsuz hadiselerin olumlu gelişmeleri tetikleyebileceğini de gösteriyor. Bu gibi olayların detaylıca çalışılıp çıkarsamalar ve çözümlemeler ortaya konması gerekiyor. Bütün bunlar Afet Sosyoloji’sinin çalışma konuları arasında.

Yönetim, medya ve toplum
Ülkemizde depremin sonuçları üzerinde belirleyici olan temel etmenleri; yönetim, medya ve toplum olarak sıralayabiliriz. Yönetimler, sorumluluk sahibi birer erk olarak deprem için tedbirler almak ve belirli politikalar izlemek zorundalar. Yerel yöneticiler bu noktada önemli toplumsal aktörler durumundalar. Fakat mevcut durum olması gerekenin uzağında. Burada yaşanan en büyük handikap yasadışı konut alanı açılması ya da konutların yasal mevzuatın dışında inşa edilmesi. Hırsız yönetimi (kleptokrasi) ve yakın kayırmacılık (nepotizm) bu etkinin oluşmasına zemin hazırlıyor. Depremin fazla sayıda can ve mal kaybıyla sonuçlanmasının en temel sebebi olan kanunsuz yerleşim alanlarının teşekkülü ve dayanıksız binaların varlığı buna bağlanabilir.

Medyanın depremi aktarma dili yine deprem karşısında alınacak tavrın niteliğini önemli ölçüde belirliyor. Medyanın depremle ilgili program, haber vs. yapma ve sunma yaklaşımında dikkati çeken en önemli nokta deprem üzerinden acındırma propagandası yapılması. Özellikle dramatik durumların öne çıkarılmaya çalışılması, depremle ilgili önem noktasının depreme sebebiyet veren asıl nedenler, sorumlular ve sonuçlar gibi başlıklardan uzaklaşmasına, böylelikle önem ekseninin kaymasına sebep oluyor. Bu haber ve program yapma yaklaşımı, toplumda başkasının acısını anlık yaşayıp kısa zaman sonra unutan ve kendi sorumluğunu üstlenme davranışından kaçma yolunu başkasının acısına kısa süreli ortak olmakta gören, başına gelmediği için bir taraftan da kendini şanslı addeden toplumsal davranış şekli haline gelebiliyor. Yine çok sık tekrarlanan bir ifade olan “Beklenen Büyük Marmara Depremi” aslında depremin önemini hatırlatmaktan ziyade sanki bir kez olup bitecekmiş izlenimi vererek depremin toplumsal etkisini azaltıyor ve toplumların bir kez olup bitecek hadiseler karşısında önlem almalarını güçleştiriyor. Oysa doğru olan, depremin sürekli olacak bir hadise olduğu, içerisinde bulunduğumuz coğrafyanın bir gerçeği olduğu ve hatta depremi artık kanıksamamız gerektiğinin anlatılması. Ancak bu şekilde deprem toplumun gündemine alınabilir.

En çetrefilli konu ise depremin toplumsal yönü. Depremi algılama şekli deprem karşısında takınılan tavrın biçimini de belirliyor. Kaderci bir toplumun arabesk refleksleri burada en büyük handikap olarak kendini gösteriyor. Yanlış kadercilik ya da yanlış tevekkül anlayışı insanları bir tür boşvermişliğe itiyor. Kader, sanki bir talihmiş gibi algılanırken tevekkül de hiçbir şey yapmamak şeklinde zuhur ediyor. Böyle olunca da depremde ölmek ya da ölmemek bir şans ve talih sayılırken hayatta kalmak için herhangi bir çabanın içinde olmamak da tevekkül kabul ediliyor. Oysa deprem rasyonel bir hadise ve ancak sonuçların rasyonel olup olmaması toplumların elinde. Teknolojik gelişmeler dünya ölçeğinde deprem gibi durumlarda dayanıklı yapılar inşa etmeyi olanaklı kılarken, bu imkânlardan yararlanmayı seçmemek akıl dışı bir duruma gönderme yapıyor. Planlama yapmak, yapı stoğunu iyi seçip fizibiliteyi dikkatle gerçekleştirmek, deprem öncesi ve sonrası olabilecek hadiseleri öngörüp tedbir almak toplumları deprem karşısında daha hazırlıklı ve dayanıklı yapabiliyor.

Deprem çimentodan ve demirden çalınan binalarda, düğün salonu ya da dükkân açmak için kesilen kolonların olduğu binalarda, yapı denetiminin yapılmadığı binalarda, kentleşmenin insanların tercihlerine bırakıldığı, gecekondulaşmanın fazla olduğu bölgelerdeki binalarda etkisini gösteriyor. Bütün bunların depremle değil toplumsal yapı ile ilgisi olduğu açık. Maliyeti düşürme hesapları, yasal boşluklar depremin sonuçlarını da biçimlendiriyor bir anlamda. “Deprem gerçeği” diyoruz sıklıkla. Depreme karşı tedbir almak kendi gerçekliğimize, yaşadığımız toplumun gerçeğine bir saygıdır aynı zamanda. Kendi gerçeğimizi tanıdıkça depremin de bu gerçeklerimizden biri olduğu ile yüzleşeceğiz. Tarih, depremin bize kendi gerçekliğini hatırlattığı milatlarla dolu. Bu gerçek yıkıcı sonuçlar, telafisi mümkün olmayan yaralar açabiliyor. En önemlisi de can kaybı. Deprem için yapılan hiçbir önlemin maliyeti bir insan canının değerinden fazla olamaz. Bütün çaba insanı yaşatmak, hayatta tutmak için. Can bütün kutsal dinlerde olduğu gibi dinimizde de bir emanettir. Bu emaneti korumaksa bir yükümlülük. Ancak “Görüntü/İmaj” ve “Tüketim” kültürünün varolduğu, gerçeklik algısının parçalandığı, güven duygusunun aşındığı, en son yaşanan depremin sonuçlarının çok kısa sürede unutulduğu bir toplumda deprem gerçeğine işaret edip insanları depreme dayanıklı konutlar inşa etmeye ya da mevcut binalarını güçlendirmeye çağırmak hiç de kolay olmuyor. İnsanların estetik beklentilerinin güvenlik ihtiyacının önüne geçmiş olması en büyük güçlük.

Bütün bunlardan sonra “deprem bir doğa olayı mıdır, yoksa ilahi ceza mıdır?” sorusunun yanıtını şöyle vermek mümkün: Her şeyin bir karşılığı var. Evet, doğa hadiselerini rasyonel karşılayamayan toplumların elinde deprem bir ceza. Ancak bu olsa olsa kendi gerçeğine yüz çevirmenin, deprem karşısında herhangi bir tedbir almamanın, kendi kendini kandırmanın cezası.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem
« Posted on: 23 Nisan 2024, 20:00:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem rüya tabiri,Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem mekke canlı, Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem kabe canlı yayın, Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem Üç boyutlu kuran oku Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem kuran ı kerim, Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem peygamber kıssaları,Toplumsal bir algı sorunu olarak deprem ilitam ders soruları, Toplumsal bir algı sorunu olarak depremönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes