> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Gündem > Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail  (Okunma Sayısı 1047 defa)
26 Haziran 2012, 16:38:48
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 26 Haziran 2012, 16:38:48 »



Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail
Naci BOSTANCI • 65. Sayı / GÜNDEM


İsrail 1948 yılında kuruldu. Bölgede yaşayan nüfusun sadece yüzde beşi Yahudiyken, “vaat edilmiş” topraklara dünyanın her yanından Yahudi nüfusu taşındı, sistemli bir politika yürütüldü, şiddete başvuruldu, nihayet iki bin yıl sonra Yahudiliğin devleti iddiasıyla İsrail’in bayrağı dalgalanmaya başladı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte hinterlandı üzerinde kurmuş olduğu “barış ve esenlik” de sona erdi. Güç ve nüfuz mücadelesi içindeki ülkeler, iktidar ilişkilerinin her tür yöntemini seferber ederek bu hinterlandı parçalara ayırdılar. Osmanlı coğrafyası üzerinde yaklaşık 46 yeni ülke ortaya çıktı. Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir alanda yüzyıldır büyük acılar yaşanıyor, kan dökülüyor, sorunları yenileri takip ediyor. İsrail devleti de bu gelişmenin en anlamlı parçalarından biri olarak, 1948 yılında kurulduğu tarihten bugüne kadar savaşın ve istikrarsızlığın en etkin aktörü oldu.

Şüphesiz her türlü problemin “günah keçisi” bütünüyle İsrail değil. Derin ve sistematik sorunlar ancak mütekabil ilişkiler üzerinden anlaşılabilir. Ancak İsrail, savaş/gerilim-barış/esenlik ilişkilerinde politikasını ve iradesini hep birinci seçenek üzerine koydu. İsrail’in mevcut bakanlarından Ehud Barak’ın Mavi Marmara baskınından dönen askerlere yaptığı konuşma, niçin böyle olduğunun okunmasına imkân verecek ipuçlarıyla dolu. Barak bu konuşmasında, Amerika ya da Avrupa’da olmadıklarını, Ortadoğu’da zayıflara merhamet edilmeyeceğini, bu topraklarda ancak güçle ayakta kalınabileceğini ifade etmişti. Bu ifade zayıf ve merhamet edilen olmak istemeyen, buna takıntılı bir zihnin atıf yaptığı aslında tarihsel seyri itibariyle Yahudiliğe yönelik tam da buna tekabül eden anlatım biçimi (Yahudilik iki bin yıl dünyanın birçok yerinde hor görüyle karşılanmış, gettolara hapsedilmiş, hatta veba gibi kimi salgınların bile müsebbibi kabul edilmişlerdi). Bugünün dünyasında ise bu sözler tam tersi bir anlam taşıyor. Hakikaten Ortadoğu’da Filistinliler zayıf ve onlara merhamet edilmiyor. Ancak bunu yapan doğrudan doğruya İsrail’in kendisi.

İsrail’in savaşa ve gerilime yaslanan politikasını sürekli kılan şartları, öncelikle bu iki bin yıllık kolektif arka planda aramak gerekiyor. Bugün İsrail devletinin şiddeti, anakronik bir şekilde tarihle, geçmişle bir hesaplaşma, rövanş alma nitelikleri taşıyor. Geçmiş, bugün İsrail devletinin yöneticilerinin belleğinde güncelleniyor, adeta bir refleks olarak mevcut ilişkilerde hayat buluyor.

İsrail’in şiddetinin arkasındaki ikinci nedense bu ülkedeki Yahudiliğe ilişkin sosyolojik şartlar. Yahudilerin 1948’e kadar bir ülkesi ve devleti olmadı. Ancak sanatta, bilimde, felsefede en çok da ticarette öne çıkmış bir topluluk olarak, dünyanın her yerinde güç ve nüfuz mücadeleleriyle yüzleşmek, inanca ilişkin farklılıklar bir yana, elitler arası rekabetin dini yedeklemiş düşmanlığıyla karşılaşmak, bununla baş edebilmek için “uyum”u en yüksek düzeyde göstermeye çalışmak durumunda kaldılar. Bu uyum arayışı, ait olduğu ülkeyi benimseme, o kültürün bir parçası olma meselesi, Yahudi toplumunu soyut inanç ve onun kimi ritüelleri bakımından ortak, ancak dünyevi deneyimleri itibariyle çok farklı hale getirdi. Şimdi o insanlar, soyut inancın cennet olarak anlattığı bir ülkede bulunuyorlar. Oraya göç ederlerken beklentileri tarihsel bir gerilmeyle yüklü. Ancak İsrail’de yaşadıkları gerçek, soyut evrendeki gibi değil. O yüzden bu birbiriyle imtizaç edemeyen topluluğu aynı çatı altında toparlamak için en uygun yol, siyasetin o en bildik yolu: Ortak düşman etrafında safları sıklaştırmak. Bu sayede aradaki farkları azaltmak, önemsizleştirmek, o insanları hayatlarını birbirine emanet eden bir kardeşlikte birleştirmek. İsrail devletinin “kendisi olabilmesi” cenneti kurabilmesi, pozitif imkânsızlığı sebebiyle negatif imkân üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Barışın dağıtacağı topluluk, savaşın ve gerilimin sımsıkı bağlarıyla birbirlerine kenetlenmek isteniyor. Sosyolojik farklılıklar savaş ve gerilim marifetiyle nereye kadar sahih bir şekilde giderilebilir, bu yöntemle elde edilen ortaklık ne kadar işe yarar, herhalde bu netameli konu üzerinde de düşünmek gerekiyor. Tabii ki en başta İsrail yöneticilerinin bunu yapması yerinde olur.

İsrail devletini şiddete sürükleyen bir başka neden, Yahudi belleğini en derin şekilde etkilemiş Nazi soykırımı. İkinci Dünya Savaşı süresinde Nazi yönetiminin katlettiği Yahudi sayısı yaklaşık altı milyon olarak ifade ediliyor. Bir çırpıda bu kadar kolay söylenen bu rakamın, her bir kişiye ait trajedisi, başka insanlarla bağları, onların üzerinde oluşturduğu ve hayata bıraktığı tahribat, genel olarak insanlık dediğimiz kategoriye ilişkin inançsızlık duygusu çok önemli. Nazi soykırımı, işleyişi, yöntemi, dünya kamuoyu nezdinde algılanışı itibariyle Yahudiliğe iki farklı derin etkiyi taşıdı. Bunlardan birincisi ebedi bir masumluk ve mazlumluk duygusu ki, arkasında böyle yüklü bir tarih olan Yahudiliğin, kendi adına her ne yapsa bu masumluğa ve mazlumluğa halel getirmeyeceğine dair bir anlamı yankılar. Bu zihin, İsrail devletinin bugün Filistinlilere, onlara yardım etmek isteyenlere yönelttiği saldırıyı, döktüğü kanı bile ötekilerin değil kendi masumluğunun bir kanıtı olarak anlıyor. İkincisi ise, sistematik bir şekilde Naziler tarafından aşağılamaya tabi tutulmuş kolektif benliğin tarihi hep kendi onurunu koruma eylemi olarak algılama çarpıklığı. Tarihin kanından beslenen bu onurunu koruma duygusu, o ölçüsüz şiddeti, acımasız yöntemleri bile İsrail devlet yetkililerinin gözünde meşru ve makul hale getiriyor. Çünkü o şiddet marifetiyle korunmaya çalışılan, tarihin derinliklerinden bu yana çiğnenmiş onur duygusu. Onura ait hırpalanmışlığın düzeyine denk bir “şiddet” ortaya çıkıyor.

Nihayet bunlara bir başka unsur daha eklenebilir. Kurban her zaman kendi konumundan nefret eder ve onu tersine çevirmek ister. Pedagog Freire, ezen ezilen ilişkisine dair bir değerlendirmesinde, “ezilenlerin fantezisi çelişkiyi ilga etmek değil, yeni ezenler olmaktır,” demişti. Freire’nin teklifi ezilenlerin ayrıca bu yönde bir rehabilitasyona tabi tutulmalarıydı. Şimdi İsrail devleti, altmış küsur yıl önce yaşanmış ‘holocaust’u bugün tersine çeviriyor. İsrail ve Filistin arasında yaşananlar, tüm şablonları itibariyle bu tersine çevirmeye uyuyor. Filistinliler gettolara hapsediliyor, her türlü insani haktan mahrum ediliyor, aşağılanıyor, sistematik bir şekilde yok ediliyor ve Auschwitz’teki Yahudilere dönüştürülüyor. Elbette yaşadığımız dünyanın şartları dikkate alındığında bunun tam bir tersine çevirme olmasını kimse bekleyemez. Ancak yöntem, kullanılan dil, sistematik baskı Auschwitz’i Gazze’ye çağırıyor.

Edward Said ömrünün son yıllarında İsrail’deki bazı basın organlarına röportajlar vermişti. Onun en çok vurguladığı ifadelerden birisi, kendisinin gerçek Yahudi olduğuydu. Bunu söylerken Said’in kastı, Yahudiliğin geçmişteki acılarını çağırarak bugünkü Filistin’i anlamalarına bir kapı açmaktı. O kapıdan girenler muhakkak oldu, ancak devlet çarkının muktedirleri bu yaklaşımı hiçbir şekilde dikkate almadılar. Çünkü onları, akademik, duygusal, tarihi gerçeklik değil, İsrail devletinin var olma gerçekleri diye kavradıkları bir repertuar ilgilendiriyor.

İsrail devleti tüm Yahudileri temsil etmiyor. Geçmişteki eylemlerini olduğu gibi Mavi Marmara saldırısını da şiddetle kınayan Yahudi grupları oldu. İsrail devleti Yahudiliğin bir özel şeklinin devleti. Onun tarihten çıkarttıkları istikametinde şiddet ve savaş eksenli gelecek tahayyülünü müttefiklerinin iyi anlaması gerekir. Bölgeye barış getirecek ve nihayetinde İsrail devletini de kurtaracak olan, bir dış güçle şiddet kaygı/kaygı şiddet sarmalından çıkmasına yardımcı olmak olabilir. Ümit ederiz ki Amerika ve Birleşmiş Milletler barışı sağlayacak şartları takdir etmede İsrail devleti yetkililerinin kolektif bilincindeki tarihî anlatıyı da yerli yerince kavrarlar ve hesaplarında ona önemli bir yer verirler.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:33:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail rüya tabiri,Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail mekke canlı, Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail kabe canlı yayın, Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail Üç boyutlu kuran oku Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail kuran ı kerim, Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail peygamber kıssaları,Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrail ilitam ders soruları, Savaş, şiddet ve gerilimde hayat bulan İsrailönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes