> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Gündem > Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası  (Okunma Sayısı 938 defa)
08 Haziran 2012, 16:32:39
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 08 Haziran 2012, 16:32:39 »



Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası
Ragıp DURAN • 53. Sayı / GÜNDEM


Medyanın şiddeti topluma sunmasına karşı çıkmak için önce gerçek hayattaki şiddete karşı çıkmak lazım. Muhabirinden editörüne kadar tümgazeteciler, şiddet olaylarını haberleştirirken ilke olarak barışçı bir perspektife sahip olurlarsa, haberin açısını, dilini ve şiddetten caydırıcı içeriğini düzgün bir şekilde oluşturabilirlerse, toplumsal ve kültürel alanlarda var olan şiddet yanlısı geleneği de zayıflatmış olur.

Amerikalı film yönetmeni Quentin Tarantino, NBC televizyonundaki bir mülakatta, “Sizin filmlerinizde neden bu kadar çok şiddet var?” sorusuna, mealen şu cevabı verir: “Sizin stüdyoya arabamla yaklaşık bir saatte geldim, Harlem ve Central Park’ı geçtim, sonra da biraz yürüdüm. Bu güzergâh süresince bizzat tanık olduğum şiddet sahnelerini tek tek saysam, anlatsam... olağanüstü. Benim filmlerimde bile yok. Dolayısıyla ben filmlerimde aslında sadece gerçek hayattaki şiddeti aktarmaya, işlemeye çalışıyorum. Benim filmlerimde gerçek hayattan daha fazla şiddet yok.”

Gerçekten de, şiddetin ana kaynağı, belirleyici üreticisi medya olmasa gerek. Çünkü medya, evet eğerek bükerek, keserek, uzatarak, yani tahrif ederek ya da saklayarak bazen de büyüterek, diğer siyasal-toplumsal ve günlük yaşam alanlarındaki haberlerde olduğu gibi, şiddeti de ekranlara yansıtırken kaçınılmaz olarak onu daha popüler, yaygın, belki de kabul edilebilir, meşru ve özenilebilir bir hale getiriyor.

Şiddetin insan için anormal bir durum olduğunu kabul edersek –ki öyledir–, ayrıca özellikle 1980’li yıllardan bu yana sarmaşık gibi gelişip yaygınlaşan neo-liberal ideolojinin her alanda körüklediği rekabetin de şiddetin hoşgörüyle algılanmasını talep ettiğini görüyoruz.

Anormallik neredeyse garantili bir reyting/tiraj faktörüdür. İnsan doğasına aykırı da olsa, çeşitli sorunları çözmek için insanların ve toplumların (bu arada devletlerin sık sık) şiddete başvurması da artık neredeyse adli vaka haline geldi. Üstelik kimi zaman şiddet kullanma tekeline sahip olan devlet kurumlarının bu imtiyazı fersah fersah kötüye kullanması, şiddeti günlük hayatın normal bir unsuru haline getirmeye başladı.

Bizim gibi Doğu ülkelerinde, şiddetin tarihten ve gelenekten de beslendiğini, kimi alanlarda başat kültürün özel bir boyutu haline geldiğini de düşünecek olursak, şiddetin esas kaynaklarını az çok başarılı bir şekilde saptamış oluruz.

Bir de Türkiye’nin, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya gibi şiddet/savaş/çatışma dolu bir bölgenin ortasında bulunduğunu da unutmamak gerek.

Bu çerçeveyi belirledikten sonra kaçınılmaz olarak şu soruyu sormamız gerekiyor: Esas olarak toplumda, devlette, çeşitli sosyal gruplarda var olan şiddetle mi mücadele edeceğiz yoksa bu şiddetin aynadaki görüntüsü ile mi? Çünkü medyadaki şiddet, büyük ölçüde, aslında toplumdaki şiddetin sureti olarak tezahür ediyor. Kuşkusuz ondan ibaret değil.

Medya yöneticilerinin öncelikle ve özellikle dikkat etmeleri gereken bir nokta, çocuklara yönelik haber ya da drama, hatta reklam kuşağı, spor karşılaşması yayınları. Çünkü son 20-30 yılda dünyanın çeşitli bölgelerinde (dolayısıyla çeşitli kültürlerde) yapılan teorik/akademik araştırmalarda, medyanın şiddet konusundaki olumsuz tüm etkileri istatistiki, teorik ve hatta pratik bir yöntemle saptanmamış olsa da, medyadaki (özellikle televizyon ekranlarındaki) şiddet sahnelerinin çocuklar üzerindeki psikolojik ve psikiyatrik olumsuz etkilerini somut olarak kanıtlayan çalışmalar ve örnekler mevcut.

Televizyonlarda çocuklara yönelik programların saatlerinin ayarlanması yeterli bir önlem olmasa gerek. Keza yine TV ekranlarının köşelerine bazı semboller yerleştirerek hangi programın kimler tarafından izlenebileceği yolundaki uyarılar da her zaman anlamlı değil. Şiddete karşı kalıcı, etkili bir mücadele yürütmek için daha köklü önlemler gerek. Örneğin Norveç’te boks “sporu” zaten profesyonel olarak mevcut değil, kamu kanallarında da hiçbir zaman ulusal ya da uluslararası alandaki bir boks karşılaşması yayınlanmıyor.

Liberaller her türlü yasağa karşı çıkmak adına, TV yayıncılığına kısıtlama getirilmesine karşı çıkıp “İzlemek istemeyen kanal değiştirir” görüşünü savunuyor. Doğru değil. Çünkü liberaller kendilerini eleştiren/teşhir eden çeşitli fikirlerin yaygınlaşmasına karşı dolaylı da olsa yasak koyuyor. Ayrıca tüm yurttaşların medya okur-yazarlık bilinci, göz ve bilinçlerindeki filtreler aynı düzeyde ve aynı cinsten olmadığı için, bir program yayınlanıyorsa mutlaka izleyen vardır gerçeğini de göz önünde tutarsak, şiddet içeren film ve programların radikal bir yöntemle hiç yayınlanmaması en etkili yöntem olsa gerek.

Kuşkusuz yurttaşların haber alma hakkı ile şiddetin yaygınlaşmasını önlemek gibi iki koşul arasında doğru dengeyi bulmak gerek. Özellikle de haber bültenlerinde… Gerçek hayatta meydana gelen ve haber değeri taşıyan şiddet olayları radyo-gazete ve televizyonlarda haberleştirilirken, gereksiz ayrıntıya girmeden, aynı sahneleri tekrar tekrar yayınlamadan vermek gerektiği gibi kanlı, vahşi sahneler de kesinlikle yayınlanmamalı. Bu haberlerin dili de çok önemli. Örneğin Barış Gazeteciliği’nde yapıldığı gibi her türlü şiddet haberinin dili, yani seçilen sözcükler, kurulan cümleler hatta sunucunun ses tonu, vurgulamaları, şiddetin ne kadar olumsuz bir tutum/yaklaşım olduğunu anlatmalı. Bununla da yetinmemek gerek. Söz konusu haber, şiddetin neden kullanıldığını açıklamanın yanı sıra, şiddetin olası ve mevcut alternatiflerini de sergilemeli, hatta olumlu/başarılı somut barışçı örnekleri de vermeli/verebilir. Şiddet uygulayıcısı ile mağduru da haberde kaçınılmaz olarak farklı bir şekilde ele alınıp tanıtılsa da, haber dili, konuyu kişiselleştirmemeli, şiddet kullanmanın anlamsızlığı ve zararları üzerinde yoğunlaşmalı. Şiddet karşıtı anlayışlar yaygınlaştırılmalı.

Muhabir ve editör için tayin edici olan, habere hangi perspektiften baktığıdır. Uzun yıllar savaş muhabirliği yapan Coşkun Aral, bir röportajında, “Ben o bütün kan, parçalanmış ceset, yanmış yıkılmış ev görüntülerini bunlar bir daha olmasın diye, savaşın vahşetini göstermek için çekip yayınlıyorum” demişti. Şiddetle ilgili tüm haberlerde, muhabir de, foto muhabiri de, editör de, sayfa sekreteri de aynı vazgeçilmez ilkeyi benimsiyorsa, yani “Şiddet hiçbir zaman hiçbir yerde kabul edilemez bir olgudur” anlayışında ise, haber o zaman şiddet karşıtı bir yaklaşımla, ideoloji ve dille kaleme alınır ve yayınlanır.

Oysa ki bizde ve global medyada şiddet konusunda olağanüstü iki yüzlü bir tutum sergileniyor: “Benim şiddetim iyidir, rakibiminki/düşmanımınki kötüdür” tutumu egemen. ABD medyası Irak’ta Felluce’de işadamı kılığındaki istihbarat mensuplarını yakalayıp linç eden kalabalığın görüntülerini kesinlikle yayınlamıyor ama cesetleri kurşunlarla delik deşik olmuş Saddam Hüseyin’in iki oğlunun kanlı resimlerini özel olarak servise koyuyor. Türkiye’de de özellikle Güneydoğu’daki şiddet ortamında da benzeri durumlar yaşandı.

Çünkü, bu iki örnekte görüldüğü üzere, şiddet aynı zamanda güçlü bir ajitasyon-propaganda malzemesi olarak da çok rahat bir şekilde kullanılabiliyor. Bazen mağduriyeti belgelemek için şiddet görüntülerinden medet umuluyor, bazen de güç gösterisi yapmak için şiddet resimlerine başvuruluyor.

Sonuç olarak, tek başına medyanın halledemeyeceği kadar vahim ve köklü bir şiddet kültürü ve uygulaması var bu topraklarda. Uzun süreli ve kalıcı bir zihniyet değişikliğinin ilk adımı olarak, şiddeti besleyen gelenek ve kültürlerin sorgulanma sürecinde, medyada tüm haberlerde ve programlarda, gerçek hayattaki şiddeti yansıtırken, tüm meslekî ilkeleri uygulamak, tüm teknikleri en olumlu bir şekilde değerlendirerek, şiddetin kaçınılmaz anlamsızlığını ve zararlarını teşhir ederken, yapıcı bir yaklaşımla barışçı tutumları ön plana çıkarmak gerekiyor. Yüzlerce yıldır bize şiddet eğitimi verildi, aldık, öğrendik, uyguladık, uyguluyoruz. Oysa ki barış, şiddetten çok daha kolay anlaşılır, kabul edilir ve uygulanır bir davranış.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:27:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası rüya tabiri,Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası mekke canlı, Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası kabe canlı yayın, Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası Üç boyutlu kuran oku Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası kuran ı kerim, Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası peygamber kıssaları,Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyası ilitam ders soruları, Medyanın Şiddeti Şiddetin Medyasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes