๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Gündem => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 10:55:09



Konu Başlığı: Kürt meselesi politik bir proje ile çözülebilir mi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 10:55:09
Kürt meselesi politik bir proje ile çözülebilir mi?
Mazhar BAĞLI • 55. Sayı / GÜNDEM


Kürt meselesi siyasal bir sorun gibi görünmekle beraber esasında ahlâki ve değersel bir sorun. Yeni bir dünyanın kurulmasında sahip olduğumuz değer ve medeniyet ütopyasının gücü ve kabul edilebilirliği, sorunları çözme işlevselliği ile doğru orantılı.

Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en derin krizlerden birisi, farklılıkların barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşaması. Bu sorun politik alanı ilgilendiren bir konu olmakla beraber, asıl işlevselliğini ve anlamını değer alanında buluyor. Değer’den bağımsız bir dünyada, değersiz bir değer üretme serüveninin sonucu hep başa dönmektir.

İkinci bir açmaz da globalleşme ile beraber bir yandan tüm dünya tek tip bir söylem etrafında türdeş bir kültürlenmeye doğru gidiyor, diğer tarafta ise özgün kimlikler gittikçe daha çok görünür kılınmak isteniyor.

Aslında her iki sorunun gerisinde modern bilginin gayr-i meşru veledi olan faşizm yatar. Faşizm sadece etnik kökene dayalı olarak tezahür eden bir ideoloji/yöntem değil, aynı zamanda metodolojik bir tavır alma biçimidir de.

Her ne kadar etnik kimliklerle ilgili söylemler ve düşünceler tek bir merkezden türeyip yaygınlaşmışlarsa da, dünyanın her bir yerinde farklı bir biçimde sonuçlar doğurmuşlardı. Türkiye, belki de bu farklılıkların en garip bir biçimde tecelli ettiği alanlardan birisi. Bir imparatorluk içinde etnik milliyetçiliği savunan yöneticilerin baskın bir konumda olduğu bir yapının belki de başka bir örneği yok. Dünyada meydana gelen siyasi, kültürel, endüstriyel ve bilimsel değişimleri okuyamayan Jön Türkler, sorunu insanların sahip oldukları verili özelliklerde arama çabasına girdiler ve bu durum doğal olarak her bir bireyin şeceresinin önemli bir parametre olmasına neden oldu. Halen insanların soy ağaçlarında farklı bir etnik köken arayıp, onu vatan-devlet dostu veya düşmanı ilan etme refleksi yaygın olarak görülebiliyorsa aslında nasıl bir garabetin türediği açıklık kazanıyor.

İmparatorluk mirasının üzerinde yükselen bir devletin kendisini sadece tek bir etnik toplulukla var etmesi yani sınırlandırması, hatta redd-i mirasta bulunması anlamına geliyor. Redd-i mirasın en büyük sonucu ise epistemolojik kopma ve medeniyet projesinden yoksun olma demek. Cumhuriyet’in ilk yıllarında radyolarda Türk müziğinin yasaklanması aslında artık bir medeniyet idealinden vazgeçilmesi demekti. Çünkü medeniyetin temel iki taşı matematik ve müziktir; matematiği ve müziği olmayanın bir medeniyet projesi de olmaz, bir medeniyet projesi olmayanın siyasi bir sistem kurma ideali de olmaz.

Bu kadar olmazlara rağmen halk, söz konusu entrikacı yöneticilerden daha sağduyulu davranarak eski medeniyetten arta kalan kırıntılarla kendi dünyasını kurmaya çabaladı ama karşı tarafın örgütlü gücü halkın bu çabasını anlamsız kıldı.

Bugün artık gerçekçi olmak gerekirse Türkiye, kendi vatandaşlarından romantik bir bağlılığı bekleyecek hiçbir ideali olmayan bir devlet oldu ne yazık ki. O kadar acayip idealler etrafında insanlar birleştirilmek istendi ki, bunların hiçbirisi bir hedef olarak somutlaşmadı ve her bir ideal hem halka hem devlete büyük birer sorun olarak geri döndüler.

Farklı etnik kökenden gelenlerin etnikliğini bir üst kimlik içinde eriten Batılı toplumlardaki üst metafor birlikte üretmek, tüketmek ve başarmaktır, kazanmak ve birlikte harcamaktır. Peki bizim gibi toplumlarda daha önce bu üst metafor ne idi, şimdi ne oldu? Kısaca eskiden bir millete ait olmak idi. Millet kavramı da bugünkü anlamda değildi elbette; Hz. İbrahim’in milletindenim denildiği zaman, bu milletin içinde Yahudiler de vardı. Ama bürokratik elit, bu alanı alabildiğine daraltarak hatta konuyu genlere indirecek bir çerçeveye oturttu. Mimar Sinan’ın bile kafatasının mezarından çıkarılıp Türk olup olmadığı için ölçüldüğü bir düşüncenin dayandığı üst kimliğin tüm insanları kuşatması doğal olarak mümkün değildir.

Çocukken, annem bize aidiyet hiyerarşisini hep şöyle anlatırdı: “Hz. Adem insanlığın ortak babasıdır ve biz Adem’in çocuklarıyız, Hz. İbrahim’in milletindeniz, Hz. Muhammed’in ümmetiyiz. Onun ümmeti tüm dünyada kardeştir. Hac bunun temsili alanıdır. Onun için her Müslüman’a farzdır”. Tabii artık annem gibi düşünenlerin az bulunduğu bir dünyaya bunu dayatmanın anlamı yok. Ama bu meselenin artık bir çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı bir ortamda, bu durumun dikkate alınmaması elbette ki sorunun çözümüne giden yolun en önemli açmazlarından birisi olacak. Gerçekçi olmak gerekir; artık bir ümmet fikri etrafında Müslümanların birlikte yaşama bilinçleri tamamen zedelendi. Çünkü Müslüman olan toplumların dinî kaygıları hayli farklılaştı. Zihinlerde dinin anlamı ve yaptırımları nitelik olarak değişmişti. Dahası din üzerinden etnik kimliklerin bastırılmaya çalışıldığı örneklerin varlığı da, bu alanı bir üst metafor veya şemsiye olarak evrensel bir kriter tarzında değerlendirmeye imkan tanımıyor. Burada artık farklı bir ortak payda bulmak gerekecek ki bu da gerçek anlamda etik ve vicdani değerlere dayanan bir rasyonalitenin ürettiği evrensel ilkeler olabilir.

Evrensellik iddiası kuşkusuz sorunlu bir iddia. Ama bütün insanlarda verili olan vicdan ve hukuk nosyonu evrensel. Estetik evrensel. İnanma evrensel. Bunların kesiştiği alan ise medeniyet, hukuk ve değerlerdir.

Bu sorun siyasal bir sorun gibi görünmekle beraber esasında ahlâki ve değersel bir sorun. Yeni bir dünyanın kurulmasında sahip olduğumuz değer ve medeniyet ütopyasının gücü ve kabul edilebilirliği, sorunları çözme işlevselliği ile doğru orantılı. Eğer dar alanda bu rüyayı gerçekleştirebilirsek, diğer rüya sahiplerini de umutlandırmış olacağımızdan kimse kuşku duymasın. Rüyadır deyip geçmeyin, kadîm dostum Sadık Yalsızuçanlar’ın deyimi ile “Batı dünyası hayalin peşinde biz rüyanın peşindeyiz, çünkü rüya masalın ferah kapısı ama hayal kaosun dibidir.”

Kürt sorununun çözülmesi, yıllardır yüreğinin bir parçasını bir başka coğrafyada bırakanların yüreklerindeki yaraların tedaviye cevap verebildiğinin örneği olacak ve gerçekten de çok önemli bir başlangıç olacak.


Konu Başlığı: Ynt: Kürt meselesi politik bir proje ile çözülebilir mi
Gönderen: Kaan Han üzerinde 27 Nisan 2015, 21:27:03

Aslında her iki sorunun gerisinde modern bilginin gayr-i meşru veledi olan faşizm yatar. Faşizm sadece etnik kökene dayalı olarak tezahür eden bir ideoloji/yöntem değil, aynı zamanda metodolojik bir tavır alma biçimidir