๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Gündem => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 11:45:09



Konu Başlığı: Kim İktidar Kim Muhalefet
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 11:45:09
Kim İktidar, Kim Muhalefet?
Mazhar BAĞLI • 56. Sayı / GÜNDEM


Halkın menfaati çerçevesinde bir söylem geliştiren herhangi bir siyasi harekete halk neden muhalefet eder? Sıradan insanlar kendi menfaatlerini seçkinlerin menfaatine niçin tercih ederler? Bütün bu karmaşık soruların cevabı aslında kimin iktidar kimin muhalefet olduğunun bir türlü kast-ı mahsusa ile net bir biçimde ortaya konulmamış olmasından kaynaklanıyor.

Rivayete göre Konfüçyüs’e “Bir kültürü, bir ideolojiyi veya bir dini yok etmenin veya onunla savaşmanın en etkileyici ve kolay yolu nedir?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiş: “O kültürün veya dinin konuşulduğu dilde kavram kargaşası oluşturmaktır.”

Üstadımız Konfüçyüs’ün (ki adının asıl anlamı da zaten Üstat Kong’dır) gerçekten böyle bir önerisi olmuş mu veya onun bu önerisi doğrultusunda bir çaba içine girilmiş mi tam olarak bilemiyoruz, ama bildiğimiz ve emin olduğumuz bir şey var ki, o da bu konunun gerçekten tüm zamanların en önemli tartışma konularından birisi olduğudur.

Dünyayı kavramamızı sağlayan kavramların zihindeki kategorilerle olan akrabalığını da dikkate aldığımızda, durumun hem dil bilgisini hem de düşünce dünyasını belirleyen temel alanlardan birisi olduğu açık bir biçimde görülecektir.

Türkiye, belki de bu kavram kargaşasını en yoğun yaşayan ülkelerden, coğrafyalardan birisi. Bunun birkaç nedeni olabilir ama siyasi alandaki en görünür olanı, toplumun muhalefet etme refleksinin asıl yönelmesi gereken gücün dışında bir merkeze yöneltilmesidir ki iktidar sahipleri iktidarlarını hep korumuş olsunlar. Ve eldeki duruma bakılırsa da bu konuda hayli başarılı bir sonucun elde edilmiş olduğunu görmekteyiz.

Kaba bir gözlemde bulunan herkes esasında sıradan bir insan için kimin iktidar kimin muhalefet olduğu konusunda ciddi bir kargaşanın var olduğunu görebilir. Sözgelimi halkın veya toplumun hukukunu savunma iddiası ile iktidara gelen bir siyasi partiye halktan insanların buna en sert muhalif tavrı sergilemeleri nasıl açıklanabilir? Halkın menfaati çerçevesinde bir söylem geliştiren herhangi bir siyasi harekete neden halk muhalefet eder? Sıradan insanlar kendi menfaatlerini seçkinlerin menfaatine niçin tercih etmektedirler? Bütün bu karmaşık soruların cevabı aslında kimin iktidar kimin muhalefet olduğunun bir türlü kast-ı mahsusa ile net bir biçimde ortaya konulmamış olmasından kaynaklanıyor.

Oysa bu konudaki kargaşayı gidermenin en kestirme yolu, kimin güce öykündüğü ile netleşebilir. Her kim ki devlet otoritesinin gücüne öykünüyorsa iktidar odur. Her kim ki devlet iktidarının adil, şeffaf, özgürlükçü ve eşitlikçi olmasını istiyorsa o da muhaliftir. Buna göre Türkiye’de iktidar ve muhalefet ile ilgili bir tanımlama yapmamızın en önemli parametresi esasında gücün kullanımı ile ilgilidir. Dahası iktidar kimdir ve hangi enstrümanları kullanmaktadır? Muhalefet kimdir ve hangi enstrümanlara sahiptir? Bu iki soru hayatî anlama sahiptirler.

Türkiye’de hiçbir siyasi partiye bağlı olmaksızın çok uzun bir süre esas itibarı ile devlet ve onun seçkinleri ile devletin kamu otoritesini kullanan tüm kurum ve kuruluşlar iktidar, halk ise hep muhalefet oldu. Doğal olarak iktidarın sahip olduğu gücü suiistimal etmesini engelleyebilecek olan hukuktur, aydınlardır, entelektüellerdir.

Türkiye’de hukuk hiçbir düşüncesine dokunamadığı ve aslında adam yerine koymadığı bir “millet adına” millete karşı kararlarla gücünü var etmektedir. Yani kendini devletin iktidarına adamıştır. Muhalefeti de bastırmıştır. Şimdiye kadar Türkiye’de yirmiden fazla siyasi parti (muhalefet) hukuk eliyle ortadan kaldırılmıştır.

Aydın olarak tanımlanabilecek akademisyenler, seçimle iktidara gelmiş bir siyasi partiyi ortadan kaldırmak için orduyu göreve çağırmışlardır, entelektüel diye tanımlayabileceğimiz gazeteci-yazarlar ise darbeci bir geleneği tevarüs etmekten asla hicap duymamışlardır.

Bunların dışında kalanlar yok mu? Elbette hem vardırlar hem de artık daha güçlüdürler. Ama bu son birkaç dönemin getirisi olarak yeni yeni tezahür etmiş bir durumdur.

Her ne kadar parti kapatan yargı kararlarını onaylamayan, orduyu göreve çağıran akademisyenleri alkışlamayan ve kerameti kendinden menkul aydın-entelektüelleri dikkate almayan önemli bir halk katmanı varsa da bunların şimdiye kadar bir hükmü olmadı. Yeni yeni filizlenen muhalefet, devlet gücünün bir baskı aracı olarak kullanılmasına itiraz edebilmektedir. Çünkü devletin hukukî ve şeffaf olması gerektiği tartışmalarının bu alanla sınırlı olmadığını her vesile ile dile getiren güçlü bir iktidar ideolojisi var ülkede. Bu ideoloji tüm resmî aygıtlar üzerinden yürütülmektedir.

İktidar ve muhalefet ayrımında kilit sorular; kim veya hangi siyasi partiler devletin vatandaşlarına daha insanca yaşanabilir imkânlar sağlaması gerektiğini savunmaktadır? Hangi siyasi çevreler insan haklarının ve özgürlüklerin mutlaka anayasal güvence altına alınması gerektiği için mücadele etmektedir?

Aslında bu durumu bugün en anlaşılmaz kılan Cumhuriyet tarihi boyunca neredeyse hiç kimsenin muhalefet etmesine izin verilmemiş olmasıdır. Daha doğrusu iktidar olma potansiyeli olan muhalefete izin verilmemiş olmasıdır. Tüm kısıtlamalara rağmen zaman zaman harekete geçen muhalefet girişimleri de son derece totaliter yöntemlerle bastırılarak bu tarz bir geleneğin oluşmasına izin verilmedi. Tabii, bu durum esasında siyasi alanın ölümcül bir virüsü kanında taşımasına, siyasetin bir yönetim örgütlenmesinden çok bir güç alanı veya projesi olarak görülmesine neden olmuştur. Dolayısıyla siyasi iktidarı gittikçe kaybeden CHP’nin bu kadar yaygara koparmasının asıl nedeni de budur. Acaba yeni iktidar da onlardan devraldığı kamu gücünü tıpkı onlar gibi bir baskı aracı olarak kullanacak mı? Bu konuda derin bir kaygı taşıdıkları çok açık çünkü şimdiye kadar kamu gücünü elinde bulunduranlar asla bunu adil kullanmadılar, bu gücün el değiştirmiş olmasına gösterilen reaksiyon da bundan kaynaklanmaktadır.

Esasında Türkiye’de halka karşı yürütülen muhalefet çok kapsamlı ve planlı bir biçimde yürütüldü. Bunu sarsan üç temel aktör oldu: Menderes, Özal ve Erdoğan. Diğer ikisine tahammül edilmediği gibi Erdoğan’a da tahammül edilmeyecektir. Nitekim onun Cumhurbaşkanı adayının köşke gitmesini engellemek için her türlü yol (özellikle de CHP üzerinden) denendi ama bir sonuca ulaşılamadı. Bu belki de şimdiye kadar yürütülen muhalefetin en somut başarısı oldu. Çünkü bundan böyle halkın istemediği birisinin Cumhurbaşkanı olmasının artık yasal olarak imkânı yoktur.

Bu durumu elde etmek kolay olmadı, çünkü tüm toplumsal ajanlar üzerinden yürütülen bir ideolojik beyin yıkama operasyonu devam etmekteydi. Düşünün; tüm dünyadaki ironinin asıl hedefinde devlet iktidarı ve onun aktörleri vardır, ama bizim ülkede neredeyse tüm karikatürlerin muhalif oldukları tek şey halkın sahip olduğu kültür ve değerlerdir, devlete muhalefet eden partilerdir, toplumla aynı dili konuşan politik aktörlerdir. Siz bir genelkurmay başkanını konu edinen bir karikatür gördünüz mü? Veya İnönü’yü yahut da diğerlerini? Hayır, göremezsiniz çünkü vurgulandığı gibi muhalefet yapılması gereken hep halk olmuştur. Ahmet Altan’ın da ifadesi ile söylemek gerekirse; şimdiye kadar iktidar “siyasetçi, asker, medya, bürokrasi, işadamı” üzerinden kendini var etti ve devam ettirdi. Galiba burada bürokrasideki en ayrıcalıklı konum kuşkusuz yargınındır. Çünkü halka karşı en güçlü muhalefeti bugün yargı yürütmektedir.