> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Gündem > İdeolojik pratikler nesnel öneriler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İdeolojik pratikler nesnel öneriler  (Okunma Sayısı 1022 defa)
01 Temmuz 2012, 09:46:35
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 01 Temmuz 2012, 09:46:35 »



İdeolojik pratikler, nesnel öneriler
Samet GÜNEK • 61. Sayı / GÜNDEM


Bugün Türkiye’de üzerinde en çok tartışılan konuların başında yükseköğretim konusu geliyor. YÖK’ün katsayı sorununun çözümüne yönelik attığı adımların ardından Danıştay’ın verdiği iptal kararı Türkiye’de yükseköğretim meselesini bir kez daha gündeme getirdi. Üniversitelerle ilgili mesele yalnızca katsayı meselesi değil. Katsayı sorununun çözülmeye çalışıldığı bir anda Danıştay’ın çözümsüzlük üretmesi sorunu içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hâlbuki katsayı sorunundan önce üniversitelere ilişkin çözülmesi gereken birçok problem var.

Paradoksal bir şekilde pratikte ortak bir zeminde buluşma imkânının olmadığı, buna karşın konu üzerinde bilimsel ve sistematik bilgi üreten bütün mercilerin sorunlara ve çözüme yönelik genelde ortak çözümler önerdiği, temel bir çerçevede buluştuğu bir alan Türkiye’de yükseköğretim. İdeolojik bağlamandan çıkıp nesnel bir zeminde tartışıldığında yükseköğretime ilişkin her bir kaybın Türkiye’nin dinamik gücünü tükettiği, modern dünyanın gereksinimlerine ayak uyduran, güçlü ve büyük bir Türkiye geleceğini engellediği görülüyor. Üniversite kavramsallaştırmasının dönüşüme uğradığı günümüzde Türkiye’deki yükseköğretimin, yapısı itibariyle sorun olmaktan çıkıp sorunları çözen bir mekanizmaya dönüşmesi gerekiyor. Son dönemde atılan adımlar bu bağlamda umut verici olmakla birlikte yükseköğretime ilişkin sorunların çözümünü bazı kronikleşmiş konular zorlaştırıyor.

Tartışılan konuların başında da yükseköğretim kurumlarının hukuki ve idari yapısına ilişkin düzenlemeler geliyor. 2547 sayılı yasayla YÖK’e verilen yetkiler aşırı merkeziyetçi, bürokratik, özerk olmayan bir akademik ve yönetsel anlayış, üniversiteleri içinden çıkılmaz yapısal sorunlarla baş başa bıraktı. Bu noktada yükseköğretim kanununa birçok eleştiri getiriliyor. Üniversitelerin idari olarak merkeziyetçi ve otoriter yönetim anlayışı eleştiriliyor. Bununla birlikte Türkiye’nin mevcut şartları göz önüne alındığında YÖK’ün düzenleyici ve denetleyici bir kurum olarak varlığını devam ettirmesi gerekiyor. Bu bağlamda üniversite özerkliği çerçevesinde yapılan tartışmalarda unutulmaması gereken temel unsur kurumsal esneklik ve özerkliğin, hesap bilirlikle bağlantılı olmasının gerekliliği. Zira mevcut sistemde kalite ve başarı yerine “itaat” kültürü yerleştirmeye çalışılıyor. Bunun yanında kurumlar arasında kıyaslama ve karşılaştırma yapılmaması da kalitenin artırılmasını olumsuz etkiliyor. Kalite güvence sistemlerinin başarısı, üniversite camiasının tüm üyelerinin sürece dâhil olmalarına ve sisteme bağlılık göstermelerine dayanır. Üniversiteler, yakın zamanlara kadar sınırlı bir öğrenci grubuna hitap eden elit yetiştirmeye dönük kurumlar olarak varlığını sürdürmüştü. Türkiye’deki üniversiteler homojen olmaktan uzak. Birkaçı gerek mükemmeliyet gerekse profil açısından göze çarpıyor ve en iyi öğrencileri, akademik personeli ve liderliği cezbetmelerine olanak sağlayan bir tanınmışlıktan yararlanıyorlar.

Yükseköğretime erişimde fırsat eşitliği
Küresel düzlemde ortaöğretimdeki dağılım, eğitimdeki fırsat eşitliği ilkesine aykırı olarak üstü örtük bir şekilde gelişiyor. Ailelerin sosyo-ekonomik durumlarına bağlı olarak öğrenciler daha prestijli ve yükseköğretime erişim imkânı daha yüksek olan okullara devam edebiliyorlar. Yükseköğretime erişim ve fırsat eşitliği konusunda küresel düzlemde görülen eşitsizlik Türkiye’de bariz bir şekilde işliyor. Türkiye’de yükseköğrenime kayıt oranı ve erişim olanakları cinsiyet, gelir durumu ve bölgeler arası farka göre dengesizlik gösteriyor. Özellikle dar gelirli ailelerin çocuklarının yükseköğretime gidebilme oranları daha düşük. Danıştay’ın katsayı düzenlemesine ilişkin aldığı son karar ise yükseköğretime erişimi dar gelirli ailelerin çocukları açısından aşılması imkânsız bir duvara dönüştürdü. Zira meslek liselerine devam eden öğrencilerin tamamına yakınını sosyo-ekonomik bağlamda dar gelirli ailelerin çocukları oluşturuyor. Bölgeler, cinsiyetler ve okul türleri arasındaki başarı farkından dolayı gelir durumu iyi olan ailelerin çocukları, yükseköğretime daha iyi hazırlanabiliyorlar.

Bu sorun sadece azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin değil aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi birçok ülkenin de sorunu. Türkiye’de ise sorun ekonomik ve siyasal nedenlerle yükseköğretim arzının düşük olması ve büyük bir genç nüfus potansiyeline sahip olmamızdan dolayı önemli boyutlara ulaşmış durumda. YÖK’ün Taslak Stratejisi, 2005 yılında sınavın, başvuran 1.85 milyon öğrenciden yaklaşık yüzde 11’ini lisans programlarına ve yaklaşık olarak yüzde 10’unu meslek yüksek okullarına yerleştirdiğini ortaya koyuyor. Bu göstergeler yükseköğretim sunumuna devasa bir gereksinim olduğu anlamına geliyor. Türkiye’de öğrencilerin lisans düzeyindeki eğitimlerini tamamlama oranı yüzde 10’un biraz üzerindeyken OECD ortalaması yüzde 36 civarında. Ancak yükseköğretime toplam kayıt, 2001 yılından 2006 yılına kadar yüzde 68’lik yüksek oranlı bir büyüme gösterdi.

Yükseköğretime artan talep ve üniversite kapısı önündeki yığılma özellikle yükseköğretim yapısı merkezî olan ülkelerde ana sorun olmakla birlikte bu durum Türkiye için çok daha büyük bir sorun teşkil ediyor. Bu noktada üniversite eğitimine hazırlık sürecinin iyileştirilmesi Türkiye için çok önemli bir konu. Öğrenci Seçme Sınavı’nda (ÖSS) da değişiklik yapılmalı ve söz konusu sınav en azından lisede öğrencilerin ne öğrendiğini ölçmeli. Ayrıca özel ders ve dershane gerekliliğini azaltmak, söz konusu kaynakların başka alanlara aktarılabilmesi için de bir fırsat olacak. Lisedeki öğrencilerin akademik performansının iyileştirilmesi, özellikle de fakir çevreden gelen çocukların yükseköğretimde başarılı olması için gerekli.

Yükseköğretimin gittikçe artan finansal kaynak sorununu çözmek ve erişimi artırmak için bir takım çözüm önerileri sunulmuştu. Bu önerilerden en dikkat çekici olanı maddi imkânları iyi olan öğrenciler için eğitimin paralı hale getirilmesi, başarılı ve maddi imkânı olmayan öğrenciler için ise yeni bir burslandırma sistemi önerisiydi. Bu görüşü savunanlar mevcut harç sistemini eleştiriyor, harç sisteminin toplumun dar gelirli kesimlerinden nispeten üst gelir gruplarına kaynak aktaran gizli bir mekanizma oluşturduğuna dikkat çekiyor, başarılı ama maddi imkânı olmayan öğrenciler için yeni bir burslandırma sistemi öneriyordu. Burada üzerinde durulması gereken asıl konu sistemin nasıl oturtulacağı konusu. Şayet burs sistemi arzu edilen şekilde işlemezse bu durumda eğitimdeki fırsat eşitliği ilkesi büsbütün ihmal edilecek ve dar gelirli aileler için yükseköğretim olanağı tam bir hayal olacak. Bu tür bir sistemin uygulandığı ABD’de gittikçe sosyal bir krize dönüşen son ekonomik krizin dar gelirli aileleri büsbütün bir çıkmaza soktuğu görülüyor. ABD örneğinde de görüldüğü gibi yükseköğretim kredilendirme sistemi aileler için ömür boyu ödedikleri bir borç haline geliyor.

Yükseköğretimin en önemli taşıyıcısı olan üniversite, 21. yüzyılda hızlı bir dönüşüme uğradı. Günümüzde üniversitelerden beklenen, bilimsel bilgiyi üretmek ve paylaşmak, sağlıklı ve bağımsız bir bilgi düzeneği ve zemini oluşturmak. Fakat ne yazık ki 21. yüzyılda Türkiye’deki üniversiteler gerek eğitim felsefesi ve bilimsel etik açısından gerekse de yapısal bakımdan bu standartlardan uzak.

Küreselleşme süreciyle birlikte üzerinde durulması gereken başka bir konu da yükseköğretimin yeniden yapılandırılma süreci. Yükseköğretimin hukuki ve idari yapısının yeni süreçte toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi gerekiyor. Türkiye modern dünyanın eğitim alanındaki yeniliklerinin gerisinde kalmadan, bu noktada bir atılım içine girmek zorunda. Eğitim ithal eden ülke konumundan çıkıp, eğitim ihraç eden ülke konumunda olmalı. İktisadi, sosyal ve siyasal anlamda bir atılım içine girip bölgesinde güçlü, dünyada sözü geçen bir ülke olma hedefine ulaşmak istiyorsa öncelikli olarak, Kafkasya, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika ülkeleri için eğitim anlamında bir cazibe merkezi haline gelmeli. Türkiye’nin bütün bu hedeflere ulaşması kuşkusuz öncelikli olarak yükseköğretimdeki yapısal sorunları çözmesiyle mümkün olacak. Birçok ülkede eğitim sistemleri bir noktaya kadar birbirine benzer durumda. Çözüm yolları ise her ülkenin tarihî gelişimine, gelenek ve kültür bakımından farklılıklarına ve özelliklerine göre değişiyor. Herhangi bir ülkede başarıyla uygulanan bir eğitim sistemini olduğu gibi başka bir ülkeye aktarmak ve bu uygulamadan bir aşarı ummak elbette mümkün değil. Türkiye bu anlamda eğitimdeki mevcut potansiyelini iyi kullanmak adına sonuç alıcı ve amaca yönelik adımlar atarak, potansiyelini ve gücünü iyi bir şekilde kullanmak zorunluluğuyla karşı karşıya.

Bu yapısal sorunların yanında “üniversite” kavramsallaştırması etrafında oluşmuş algı ve zihniyetin de değişmesi gerekiyor. Üniversiteler topluma kapalı birer fildişi kule olmaktan çıkmalı. İletişime kapalı görüntüsünden kurtulmalı. Kapılarını halka açmalı ve bugün birçok ülkede yükseköğretimin temel unsuru haline gelen sürekli eğitim programlarıyla toplumsal kalkınmaya katkı yapmalı. Üniversiteler bulundukları yörelerde sanayi kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarıyla sürekli iletişim halinde olmalı ve ortak projeler geliştirmeli. Yükseköğretim Kurumu’nun son dönemlerdeki politikaları yeni süreçte uygulama düzleminin de ideolojik olmaktan çıkıp nesnel bir düzleme taşındığına ilişkin önemli ipuçları veriyor. Yükseköğretim kontenjanlarının artırılması, özel üniversitenin teşvik edilmesi ve sınav sisteminin iyileştirilmesine yönelik politikaların benimsenmesi önemli adımlar. Aynı şekilde mesleki ve teknik eğitimin teşvik edilmesi, üniversiteler arası geçişin sağlanmasına yönelik programları...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İdeolojik pratikler nesnel öneriler
« Posted on: 27 Nisan 2024, 03:34:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İdeolojik pratikler nesnel öneriler rüya tabiri,İdeolojik pratikler nesnel öneriler mekke canlı, İdeolojik pratikler nesnel öneriler kabe canlı yayın, İdeolojik pratikler nesnel öneriler Üç boyutlu kuran oku İdeolojik pratikler nesnel öneriler kuran ı kerim, İdeolojik pratikler nesnel öneriler peygamber kıssaları,İdeolojik pratikler nesnel öneriler ilitam ders soruları, İdeolojik pratikler nesnel önerilerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes