Semadan inen programlar

Semadan inen programlar

Bazen dünyanın parasını vererek bir elektronik cihaz alırsınız. Fakat birçok kabiliyeti olmasına rağmen kullanımı sınırlıdır.

Ödediğiniz bedele göre yüklenen program veya yazılım vazife sahasını değiştirir. Askerî sahada olduğu gibi meselâ uçak imalatçısı, sattığı silâhın kendisine ve müttefiklerine karşı kullanılmasına müsaade etmez. Kullanım sahasını genişletmek için mutlaka daha çok bedel ödemek zorundasınız. Yani uçak almak her şey değil…
İnsanoğlu asırlardır, atları harb meydanlarında, taşımacılıkta ve ulaşımda kullanır. Hatta insanlık tarihi neredeyse atlı savaşçıların izlediği seyir ile paralellik arz etmiştir. Atların ana vatanı olan Orta Asya stepleri bazen felâketlerin bazen de fetihlerin kaynağı olmuştur. Şimdi uçak ve tank ne ise, at da mazide aynı hususiyete sahipti…
Cep telefonlarından, savaş uçaklarına ve devasa gemilere kadar her şeyde yüzlerce program ve yazılım o kadar harika bir şekilde dizayn edilmiştir ki, o karmaşık cihazları basit birer düğmeyle rahatlıkla kontrol edebilirsiniz. İlerisi için düşünce gücüyle veya beyin dalgalarıyla kontrol altına almak ve yönetmek için de çalışmalar devam ediyor. Bunları hep merak ederiz de, at gibi hayvanları veya etinden sütünden faydalandığımız diğer evcil hayvanlar veya ipek böceği veya arı gibi her biri ayrı birer mu’cize olan canlıların nasıl olup da bizim kontrol ve yönetimimize verildiğini, onlardaki sistemi ve programı pek fazla merak etmeyiz. Ne kadar harika bir program ve sistemdir ki, insanlar için dizayn edilmiş bir cihazı teslim edemediğiniz bir çocuk; koca bir hayvanı veya bir sürüyü önüne katar götürür, sevk ve idare eder. Nasıl bir programdır ki, arı gibi minik bir canlının minnacık beynine ve genlerine nakşedilmiştir. Dağlara uçup gitmez, kilometrelerce dolaşır, rotasını bulur yine dönüp gelir insanoğluna hizmet eder.
Evcilleştirilen veya ehlileştirilen hayvanlarla ilgili bilgiler çok eskilere kadar gidiyor. Meselâ atlarla ilgili eski çağlarda başta Türkler olmak üzere Orta Asya kavimleri tarafından evcilleştirildiğine dair bilgiler mevcut. Yine Hz. İsmail’in (as) dağlardaki vahşi atları ehlîleştirmede büyük maharetleri olduğuna dair birçok rivayet naklediliyor. Ancak akla takılan ve en çok merak edilen soru; insanoğlu tamamen vahşî hayvanları mı evcilleştiriyor, yoksa yaratılışta fıtratı evcilleştirilmeye müsait hayvanları mı evcilleştiriyor?
Sıradan insanlar pek fazla merak etmese ve ilgi duymasa da, gerçekte bugün dünya çapında pek çok araştırma merkezi ve ilim adamı bu konuya kafa yoruyor, hayvanlardan daha çok istifade etmenin yollarını arıyor. Geçen hafta “Science Daily” dergisinde yayınlanan bir araştırma evcilleştirilen atların kökeni ile ilgiliydi. Bu araştırmadaki arkeolojik kazılar ve genlerle ilgili yapılan çalışmalara göre ehlîleştirilerek insanoğlunun hizmetine giren atların kökenleri Orta Asya ve Kazakistan’a kadar gidiyor. Şimdiye kadar atların farklı bölgelerde ehlileştirildiği düşünülüyordu. Ancak bu çalışmaya göre ehlileştirilen bütün atlar bu bölgeden dünyaya yayılmış.
Gerçekte bugün kürk hayvancılığı gibi bazı sektörlerde yeni teknolojilerden de faydalanarak hayvanları evcilleştirme şeklindeki bütün çalışmalar boşa gitmiştir. On-on beş nesil sonra bile bu hayvanlar serbest bırakıldığında dağlara veya ormana çekip gitmiştir. Tarihte Mısırlılar da bu hususta çok uğraşmalarına rağmen netice alamamışlardır. Yeryüzünün ilâhı olduğunu ilân eden firavunlar basit bir hayvana dahi hükmedememişlerdir. Zavallı ve gafil insanoğlundan başka kimseyi kendilerine kul köle yapamamışlardır.
Aslında hadise yukarıda bahsedildiği gibi, uçak veya diğer teknoloji ürünlerinde olduğu şekilde, canlıların da beynine nakşedilen ve genlerine kadar nüfuz eden bir programın ve yazılımın varlığı ile ilgili. Bu program varsa siz onu evcilleştirip hizmetinize alabiliyorsunuz, yoksa yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Cenâb-ı Hak Zümer Sûresi’nde bu nimetini şu fermanıyla açıklar: “Sizin için hayvanlardan sekiz çift indirdi.” Hayvanlar yeryüzünde yetişse de onları insanoğlunun hizmetine veren program ve yazılım rahmet olarak yukarıdan iniyor.
Malûm bir bineğe binildiğinde Zuhruf Sûresi’ndeki “Sübhânellezî sehhara lenâ hâzâ ve mâ künnâ lehû mukrinîn - Her türlü kusurdan münezzehtir o Allah ki, bunu bizim hizmetimize verdi. Yoksa bizim buna gücümüz yetmezdi” âyetini okumak makbuldür. Yani bu âyet sadece binek hayvanları için değil! Bizim hizmetimize verilen dağ gibi gemiler, büyük hızlarla uçan uçaklar veya diğer teknoloji ürünü ulaşım vasıtaları da dâhildir. Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen, telyîn-i hadid ve nühas şeklinde ifade edilen demirin ve bakırın, teknolojinin kullanacağı şekilde yaratılması ve diğer hususlarla birlikte âyetin ifadesi ile “yukarıdan indirilen” muazzam birer rahmettir. Yine bilindiği gibi Bediüzzaman Hazretleri Mektubat’taki bir tefekküründe bu âyeti: “sema denizinde seyahat eden yerküre gemisi” için de okuyarak âyetin şumülünün ne kadar geniş olduğunu gösterir.
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de arıdan ipekböceğine; atlardan denizde yüzen gemilere ve bakırdan demire, zerrelerden yıldızlara kadar sayısız nimetlerden misaller verir. Bütün bu nimetlerin kendisine ibadet ve şükrün arttırılması maksadıyla verildiğini birçok âyet ile hatırlatır. Onlara olan sevgimizin nasıl olması gerektiğini de Hz. Süleyman’dan (as) bir misâl ile izah eder: “Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran sür’atli koşu atları sunulmuştu. O da demişti ki: ‘Gerçekten ben, mal sevgisini sırf Rabbimi zikretmekten dolayı tercih edip sevdim.’” (Sâd Sûresi: 37/31-32)

yeniasya
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın