> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Güncel Meseleler > Güncel Dini Haberler > Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat  (Okunma Sayısı 200 defa)
06 Ekim 2011, 16:20:34
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 06 Ekim 2011, 16:20:34 »



Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat    

Toplumdaki yozlaşma ve değer kaybı herkesin dilinde iken "sinema ve filmde" yer alan ahlâksızlıkları görmezden gelmek ve bunları "san'at" kapsamında değerlendirmek, problemin çözümünü iyice karmaşık hale getirmektedir.
 
Ertuğrul Özkök, Üstadın vefatının 50. yıldönümü dolayısıyla Yeni Asya gazetesinin vermiş olduğu kitapçıkta Bediüzzaman’la ilgili: “Beni en çok şaşırtan yanı, sinemaya olan ilgisini keşfetmemdi. Bu kadar uhrevî bir insanın bu kadar dünyevî bir şeyden zevk alması doğrusu beni şaşırttı”18 demektedir. Risâle-i Nur ile yeni muhatap olan bir insanın kurduğu bu cümleleri çok yadırgamıyorum. Ama Risâle-i Nur’da geçen “Cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum.”19 cümlesi iyi anlaşılmalıdır. Risâle-i Nur’un tamamına vakıf olmayan bir kısım yazarların Bediüzzaman hakkındaki tesbitlerine dikkat ile yaklaşmamız gerekmektedir. Yoksa Risâle-i Nur’da geçen hakikatlerle ters düşen ifadelerle karşılaşabiliriz. Bu ifadeleri iyi süzmemiz gerekmektedir. Özkök’ün ifadesi gibi…
Özkök aynı hataya “G 18’de Bediüzzaman oturuyor” başlıklı yazısında da düşmüştür. “İnsanın, o yıllarda sinemaya gitmek için bu kadar ulvî ve entelektüel gerekçeler aramak zorunda kalması hüzünlü bir şey değil mi? Ben, canım istediğinde, iyi zaman geçirmek, eğlenmek istediğim için sinemaya gidiyorum. Yine de Said Nursî’nin bu fanî ve insanî keyfi yaşaması güzel bir şey.” diyerek, garip bir sonuca ulaşmıştır. Bediüzzaman’ın asıl amacını sinemaya gitmek olarak nitelemesi, “film konusuna” kaynağından değil, çevreden okudukları ile yaklaşmasıdır. Oysa Risâleler’de yapılacak bir tarama ile “sinemanın” risâlelerde ne şekilde kullanıldığı rahatça görülebilir.20
Ne yazık ki, bu ifadeler kullanılarak Bediüzzaman Hazretleri’nin “sinema ve filme” önem verdiği ön plana çıkarılmakta, o hakikatlerin derki için bu anlatımlarda bulunduğu nazara verilmemektedir. Söz konusu cümlemizi yazmaya sebep olan Ali Murat Güven’in “Bediüzzaman’la Sinemaya gitmek” başlıklı yazısıdır. Yazar Ömer Faruk Paksu’nun kitabında yer alan hatırayı nazara verdikten sonra şöyle der: “Bu fakirin 2007 yılının dünyasında sinema üzerine yazıp çizerken kendince okurlarına vermeye çalıştığı temel mesajı–daha bundan 86 yıl önce, sinema san'atı daha emekleme devresindeyken–gayet güzel kavramış, beyaz perde ve hayat ilişkisi üzerine kafa yormuş ve onu doğru biçimde anlamlandırmış büyük bir zekânın, eşsiz bir öngörünün ürünü yukarıdaki sözleri anlayabiliyor musunuz, hayatını dinin doğru biçimde yorumlanıp yaşanmasına adamış büyük bir İslâm bilgesi sinemayı reddetmiyor; reddetmek şöyle dursun, aksine onu çok seviyor ve fırsat buldukça da İstanbul’un o dönemlerindeki en iyi salonuna film izlemeye gidiyor. Yanına birde öğrencisini alarak!” 21
Yazarın yukarıdaki paragrafla bazı noktaları abartılı verdiğini düşünüyorum. İlk olarak, hatırada geçen “ara sıra” edatının “fırsat buldukça” şekline dönüşmesi meselesi. Bediüzzaman Hazretleri’nin risâlelerde yer alan ifadelerine bakmadan “Bediüzzaman’ı film sevdalısı” gibi göstermenin son derece yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bediüzzaman Hazretleri’nin sinema ile ilgili görüşlerine, çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde yer vereceğiz. Bediüzzaman ‘film ve sinema’ hakkında görüşünü açıkça belirtmiştir. Yazarların Risâle-i Nur’da geçen film ile ilgili yerleri atlayıp, bir hatıra üzerinden Bediüzzaman’ın film görüşünü netleştirmeye çalışmaları, hakikate uygun düşmez. Yazara sormamız gereken ikinci soru ise şudur: “Sinemanın emekleme devrinden çıkıp hayatın içine girdiği ilerleyen yıllarda Bediüzzaman’ın filme karşı bakışını da gözlemlediniz mi? Bediüzzaman, sinemanın yaygınlaşmış olduğu, hayatının ilerleyen safhalarında sinemaya gitmiş midir?” Bediüzzaman’ın filme karşı olduğunu ifade etmiyorum. Bir hatıraya dayanarak, bütün filmlere ve sinemaya “geçer bilet” vermenin yanlış olacağını vurgulamak istiyorum.
Yazarın yine abartılı olarak vurguladığı cümleleri de yadırgıyorum: “Sinemayı reddetmiyor, reddetmek şöyle dursun onu çok seviyor!” Bu hatıradan böyle bir yargı nasıl çıkarılır anlamıyorum. Bediüzzaman’ın böyle bir cümlesi mevcut değildir. Bediüzzaman sinemanın değil, hakikatin sevdalısıdır. Bu cümlemizi teyit edecek birçok parçayı Risâle-i Nur’dan bulmak mümkündür.
1920'lerde Üstadın gitmiş olduğu film teknik olarak “sessiz film”dir. Sessiz film; “Sessiz film, üzerine senkronize olarak kaydedilmiş diyalogları olmayan filmdir.”22 şeklinde tanımlanmaktadır.
Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının gayesi olarak bakabileceğimiz Risâle-i Nur Külliyatından, bu konuya yaklaşacak temel prensipleri belirlememiz yerinde olacaktır.
“Helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” 23
Bediüzzaman Hazretleri radyonun nimet olduğuna değinir ve nimete şükür olarak doğru bir biçimde kullanılmasını ipuçlarını şu şekilde verir: “Elbette ve elbette, beşer, bu pek büyük nimete karşı bir umumî şükür olarak o radyoları her şeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelâmullahın, başta Kur’ân-ı Hakîm ve hakikatleri ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer. Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur. Hem beşerin tembelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet olur, beşere lâzım olan sa’ye şevki kırar.” 24
Yukarıda verilen cümlelerden anladığımız şudur: “İnsan olarak meşrû daire içinde eğlenebiliriz. Eğlenmek için kullandığımız vasıtaların meşrû olmasına dikkat etmeli ve asıl vazifelerimizi unutturacak dereceye gelmesine mani olmalıyız.”
Bediüzzaman Hazretleri Gençlik Rehber’inde: “Elli beş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı; üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim.” demektedir. Aynı bölümde “Hem kırk sene evvel İstanbul’da Kâğıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprüden ta Kâğıthane'ye kadar Haliç'in iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Taha ve mebus Hacı İlyas ile beraber kayığa bindik, o kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Hâlbuki Molla Taha ve Hacı İlyas, beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassut ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip dediler: ‘Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın.’ Dedim: ‘Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum.’” 25
Bu parçaları nazara vermemizin sebebi Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatında göstermiş olduğu hassasiyettir. “Haramdan kaçma” şeklinde söyleyebileceğimiz bu hassasiyetin hayatının her alanında onunla birlikte olduğunu görürüz.
Filmlerin, Kur’ân ile uyuşmayan bir yönünü de yine Risâle-i Nur’dan şu şekilde izah edebiliriz: “Sanemperest-liği şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi; sanemperestliğin bir nevi taklidi olan sûretperestliği de men eder. Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp, Kur’ân’a muâraza etmek istemiş. Hâlbuki gölgeli, gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder.” Aynı yerin devamında “Hususan, sûretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukùt-u ruha sebebiyet verdiği, şununla anlaşılır: Nasıl ki, merhûme ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder; öyle de, ölmüş kadınların sûretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine, hissiyât-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrip eder.” diyerek suretperestliğin açtığı acı neticelere dikkat çeker. 26
Suretperestliğin ise; “Görünüşe surete çok kıymet veren. Esasa ehemmiyet vermeyen, resimleri çok seven ve meftun olan” manasına geldiğini öğreniyoruz. 27
Üstadın yukarıda beyan ettiği gibi, “Öyle de, ölmüş kadınların sûretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverâne bakmak” eylemi günümüz filmleri için çok münbit bir zemin haline gelmiştir. Sadece nefsi arzuları ön plana çıkaran veya batılı tasvir etmekte çekinmeyen filmlerin “suretperestlik” eylemini arttırdığını ifade edebiliriz.
Bu ifadeleri anlatmamızın sebebi, fikriyatı bu şekilde olan Bediüzzaman Hazretlerinin “suretperestliğin zeminini teşkil eden filmlere” gitmeyeceği ve “meşrû olmayan” hiçbir şeyi sevemeyeceğidir. Bediüzzaman’ın ibret için filme gitmesini bütün filmler için genel bir şekle koymak, onun fikriyatına en azından saygısızlıktır diye düşünüyorum.
Bediüzzaman Hazretlerinin sinemaya gittiği hatırayı nakleden yazıların garip bir özelliği de; filmin ahlâkî noktasına dikkat etmeyip normal bir değerlendirme de bulunabilmesidir. Ne yazık ki Risâle-i Nur’dan istifade ettiğini ilân eden bir çok kesimde bu yersiz davranışı görmekteyiz. Bediüzzaman Hazretleri üzerinden “filmleri meşrûlaştırma gayreti” olarak yorumluyorum bu tür hareketleri. Meselâ çalışmamda bolca adı geçen “Dünyanın orta yeri sinema” adlı kitapta Bediüzzaman’ın hep sinemadan bahsettiği vurgulanmış ve kitapta sanki normalmiş gibi birçok film değerlendirmeye alınmıştır. (Bilhassa Sadık Yalsızuçanlar imzalı yazılar) Paragrafın başındaki cümlemi vurguluyorum, bu hatırayı nakledip “filmler meşrû gibi” gösterilmekte ve sonra “meşrû” olarak değe...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat
« Posted on: 26 Nisan 2024, 18:55:15 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat rüya tabiri,Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat mekke canlı, Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat kabe canlı yayın, Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat Üç boyutlu kuran oku Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat kuran ı kerim, Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat peygamber kıssaları,Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat ilitam ders soruları, Sanat perdesinde saklanan ahlâksızlığa dikkat önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes