๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Güncel Dini Haberler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 19 Ağustos 2010, 17:31:53



Konu Başlığı: O asm kin dolu Mekkelilerin gönlünü fethetti
Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Ağustos 2010, 17:31:53
(http://www.risalehaber.com/images/news/58030.jpg)

Hayatını düşmanlığa kilitlemiş insanları bile kendi yolunun birer mücahidi haline nasıl dönüştürdüğünü çok merak ediyorum.

Ebû Cehil'in annesi Esmâ Bint-i Muharribe'nin, kardeşi Hâris İbn-i Hişâm'ın, oğlu İkrime'nin; Ebû Leheb'in çocuklarının; Ukbe İbn-i Ebî Muayt'ın neslinin yaşadığı dönüşüm, bizim yaşadığımız hayatın kuralları içinde anlaşılabilecek gibi gözükmüyor. Hayatını düşmanlığa kilitlemiş insanları bile kendi yolunun birer mücahidi haline nasıl dönüştürdüğünü çok merak ediyorum.

Bir gün karşınıza Peygamberimiz çıkıverse ilk ona ne söylemek isterdiniz?

Elbette bu, bir farz-ı muhal; yani olmayacak bir şey. Cenab-ı Mevlâ lutfederse bizim için o, Ahiret adına bir ümit. Ancak böyle bir lütuf dünya gözüyle mümkün olsaydı herhalde nutkum tutulur, bir şey söyleyemezdim. Gerçi bu durumda kalbi olan insanların kalbi de durabilir; ancak benim için bu, kocaman bir iddia olur.

Farz-ı muhal de olsa böyle bir şey söz konusu olsaydı öğrenmek istediğim çok şey olurdu. Mesela on üç yıl kapılarını aralamayan, sonraki yıllarda da aynı kin ve nefret tutumlarını devam ettiren, hatta Bedir sonrasında kin patlaması yaşayan Mekkelileri, Medine'de bulunduğu yıllarda nasıl kazandığını, gönülleri fethetme yollarını sormak isterdim. Ayrıca Bedir, Uhud, Hendek gibi en çetin badirelerde bizzat bulunmuş olmasına rağmen mübarek kılıçlarını kana bulamadan savaş meydanlarında nasıl masun kalabildiğini de öğrenmek isterdim. Ayrıca hayatını düşmanlığa kilitlemiş insanları bile kendi yolunun birer mücahidi haline nasıl dönüştürdüğünü çok merak ediyorum. Mesela Ebû Cehil'in annesi Esmâ Bint-i Muharribe'nin, kardeşi Hâris İbn-i Hişâm'ın, oğlu İkrime'nin; Ebû Leheb'in çocuklarının; Ukbe İbn-i Ebî Muayt'ın neslinin yaşadığı dönüşüm, bizim yaşadığımız hayatın kuralları içinde anlaşılabilecek gibi gözükmüyor. Bedir'e gömülen yetmiş kişi, adeta toprağın bağrına düşen birer tohum gibi; filizleniyor, çiçek açıyor ve altı yıl gibi kısa bir zamanda meyveye duruyor. Onlardan geriye kalan kim varsa, günü gelince Allah Resûlü'nün birer sadık mücahidi oluveriyor! Bugün de muhtaç olduğumuza inandığım bu dönüştürücü ruhun ne olduğunu, bu işin sırrını işin doğrusu bilmek isterdim.

Peygamberimizin hangi ânında yanında olmak isterdiniz?

Bu soruyu da aynı çerçevede değerlendirmemiz gerekiyor. Yine farz-ı muhal diyerek başlayacağım ve bunu ifadenin arkasından da, "İnsan hangi ânında O'nunla birlikte olmak istemez ki!" diye ilave edeceğim. Evet, O'ndan bize intikal eden acı tatlı çok hatıra var; yalnız kaldığı, küfrün mantıksızlığı yanında acımasızlığıyla tek başına mücadele ettiği yerlerde insanın, keşke yanında olabilseydim diyesi geliyor. Ancak o günkü şiddetin dozunu bugünden kestirmek de zor. Çok önemli insanların bile Mekke'yi terk etmek zorunda kaldığı o günün şartlarına ne kadar dayanabilirdik? O zaman bizim isteğimiz, sadece bir temenniden ibaret; keşke acılarını, hüzün ve kederini paylaşabileceğimiz sıkıntılı anlarında yanında olabilseydik. Mesela üç yıl süren sürgün yılları. Bugünkü toplama kamplarından daha beter. Ağaç kabuklarıyla yaprakları yenilerek ayakta kalınmaya çalışılan mihnet yılları. Hemen her gün bir çadırdan feryâd ü figanın yükseldiği bir yer Şi'b-i Ebî Tâlib.

Bunun yanında mesela Mekke fethi. Olgunlaşmış başaklar gibi sonlarını bekleyenlere kırmızı halılar serercesine kucak açıldığı o bayram günleri. Geçmişin üzerine sünger çekip herkese yeni bir sayfanın açıldığı, bakışlarda bile dünün hatırlanmasına kapıların kapatıldığı, gürül gürül konuşma hakkını elde etmişken bile sükûtun tercih edildiği o gün orada olmak ne güzel olurdu. Kendimizi aşamadığımız yerlerde, aşılmaz denilen duyguların nasıl bir kenara konulduğunu, insanlık adına yaşanan hayatın böylelikle nasıl tescil edildiğini görmenin bizim için ifade ettiği manayı, belki o zaman daha iyi anlama fırsatı bulurduk.

Tabii sevinip tebessüm ettiği, torunlarını omuzlarına alıp etrafına şefkat dağıttığı, çocuklarla bile yılların arkadaşıymış gibi konuşup gönüllerini aldığı, annelerimizle şakalaşıp mülatefede bulunduğu yerler de bizim için çok önemli. Risalet gibi dünyanın en ciddi işini deruhte ederken etrafındaki herkesin hakkını verecek kadar bir hassasiyet, elbette görülmeye değer bir hassasiyettir.

Hudeybiye, Veda Haccı.. burada zikretmek istediğim o kadar yer var ki. En iyisi az önceki ifadeyi tekrarla meseleyi bağlayalım: "İnsan hangi ânında O'nunla birlikte olmak istemez ki!"

O'nu hatırlama adına yaptığınız bir şey var mı?

Bizim için her bir sünnet, O'nu hatırlatan ayrı bir unsur. Namazdan oruca, zekattan hacca kadar ibadet hayatıyla ilgili her sünnet zaten bize O'nu hatırlatıp duruyor. Yeme içmemizdeki tercihlerimiz, yürürken, konuşurken, otururken ve hatta yatarken bile hayatımızı O'nun öğrettiği çizgide geçirebilmek hep O'nu hatırlatıyor.

Şayet sorudan maksat, özel bir şeyler ise o zaman şunu söyleyebilirim; O'nunla ilgili kitapların arasından O'nun risalet günlüğünü çıkarma gayretim var.

Risalet günlüğünden maksadınız ne?

 Hangi âyetin ne zaman ve nerede indirildiği, kimin ne zaman Müslüman olduğu, hangi beyanlarını ne zaman, nerede ve hangi hâdise münasebetiyle ifade ettiğini bulmaya çalışıyorum; kastım bu. Bir yönüyle Asr-ı Saadet kronolojisi. Daha açık bir ifadeyle Hira'dan indiği günden itibaren kendi ufkuna yürüdüğü zamana kadar geçen her bir gününde neler yaşadığını ortaya çıkarma gayreti.

Bunu yaparken aynı zamanda O'nun hayatında gördüğüm her şeyin günümüzdeki izdüşümlerini de bulmaya çalışıyorum. Zira O (sallallahü aleyhi ve sellem), Kıyamet'e kadar yaşanması muhtemel bütün problemlerin cevabını ihtiva eden zengin bir hayat yaşamış. Adeta sıkıştırılıp ziplenmiş dosyalar gibi; açtığınız her bir kapı veya pencere, karşınıza çok zengin yepyeni âlemleri önünüze getiriyor.

Dolayısıyla okumalarımın neredeyse tamamına yakını, O'nu hatırlatmaya matuf. Zira O (sallallahü aleyhi ve sellem), her şeyin merkezinde duruyor.

Zaman