๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Güncel Dini Haberler => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 23 Ekim 2011, 16:02:17



Konu Başlığı: Işık İnsan
Gönderen: Sefil üzerinde 23 Ekim 2011, 16:02:17
Işık İnsan

Her tarafın zifiri karanlık olduğu bir ân... Zuhur etti doğudan Işık İnsan, dilinde sihirli beyan, ayrıldı karanlık yol, ak yoldan... Işık İnsan'ın büyüklüğünü anlamak isterseniz, hayalen 1930–40 yıllarına gidiniz. Sinema şeridi gibi şu hâdiseleri seyrediniz:

Camiler boşalmış, mihraplar yosun tutmuş, inanmak suç sayılmış, terakki etmemiz için Hristiyanlığı resmî din olarak seçmemiz teklif edilmiş, uydurukça sözler ezan diye minarelerden ilân edilmeye başlanmış, Allah demek suç sayılmış. Kur'ân'ın Türkçesi namazlarda okutturulmaya zorlanmış; nice büyük kamet, Anadolu gemisi batıyor diye can telâşına düşmüş, Mısır'a, Suriye'ye gitmiş; bin yıllık millî ve dinî kültürümüz, mirasımız birden reddedilmiş. Millet, babasını inkâr eden çocuk durumuna düşürülmüş. Kurulan idam sehpaları, zindanlarda çürüyenler, karakollara gidip gelmeyenler... İman bir kor hâline gelmiş, taşısan yanacaksın, atsan imansız kalacaksın...

İşte böyle bir zamanda milletin canı dudağına gelmiş; hadîs-i şerîfte gönderileceği vaat edilen, müjdelenen bir rehber beklerken o zât zuhur etmiş. Işık İnsan, böyle bir karanlık dönemde güneş gibi doğdu. Baykuşlar güneş ışığından rahatsız olmaya başladılar. Allah'ın yaktığı nuru üflemekle söndüreceklerini sandılar; ama yanıldılar.

Mücadele sahasına atılan bu zât "Elimizde nur var, topuz yok." deyip, insanları irşada başladı. "Bunlar elmas kılınçtır, asrın silâhıdır." dedi, mücadelesini onlarla sürdürdü. "Nurlu Beyan'la" konuştu. Var gücüyle İslâm'ın bekasına çalıştı. Başta padişah olmak üzere her seviyedeki insana, seviyesine göre geri kalışımızın sebeplerini anlattı. Reçeteler yazdı. Fakat hapsedildi.

"Bu milletin hastalığı, dindeki zaafiyetidir. Milletin ihyâsı ancak dininin ihyâsı ile mümkün olacaktır." tespitini yaptı. Yakalandığımız üç hastalığı çok iyi teşhis etmiş ve çareler sunmuştu. Cahillik, fakirlik ve toplumdaki ayrılıklar; mutlaka ilimle, maddeten ilerlemekle ve düşmanlığı bırakıp muhabbetle aşılmalıydı. Yaşadığı dönemin idarecilerine doğu meselesini anlattı. "Doğuya önem verin, üniversite açın, dini ihyâ edin. Yoksa doğuyu sizden koparıp alırlar." dedi. Anlamadılar veya anlamak istemediler. Eğer o dönemde Işık İnsan'a birkaç aydın sahip çıksaydı, Osmanlı ve ondan sonra kurulan genç Türkiye'nin kaderi başka türlü şekillenecekti. Bugünkü Güneydoğu meselesi, Alevi-Sünni, Türk-Kürt tartışması olmayacaktı.

Işık İnsan hep ümit aşıladı. "Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Çiçekler baharda açarlar, onlara zemin hazırlamak lazım." dedi. Dedi ama düşmanları rahatsız oldular. Zindanlara gönderdiler. İdam sehpalarıyla tehdit ettiler. Kendi ifadesiyle, 'Rusya'daki esaret yıllarında komünist Rus'un üç yılda yapamadığı işkenceyi Türkiye'deki dostları ona üç ayda yaptılar.' Ama o "Başımdaki saçlarım adedince başlarım olsa, her gün birini alsalar, bu baş zındıkaya eğilmeyecek, teslimi silâh etmeyecek." diyordu. Gerçekten öyle oldu. Hiçbir zalim onu eğemedi. Hiçbir âlim onu yenemedi. Hapishanelerdeki en azılı katiller, insan canavarları onun hizmetçisi ve sadık talebesi oldular. Zindanlar Medrese-i Yusufiye oldu. O daima ümit aşıladı. "İstikbâl inkılâbatı içerisinde en yüksek ve gür sâdâ İslâm'ın sesi olacaktır." vecizesi o dönemde söylendi.

Ezher Üniversitesi Rektörü Abdulaziz Çaviş, İstanbul'a geldiğinde Işık Adam'la tanışıp ona birkaç soru sormuştu. Onun ağzından "Osmanlı bir Avrupa devletine hamile, Avrupa da bir İslâm devletine hamiledir. Her ikisi de vakti geldiğinde doğuracaklardır." sözünü duyunca, bu gençle tartışılmaz; zîrâ O "Bediüzzaman'dır" dedi. Asrın seçilmişi demekti.

Ey Işık Adam!

Ruhundan istimdad ederek sana sesleniyoruz. Sana dünyada bir mezarı çok gördüler. Ölünüzden bile korktular. Evet, senin dünyada bilinen bir kabrin yok. Çünkü sen dünya için çalışmadın ki, oraya gömülesin. Sen gönüllerin tamirine çalıştın, gönlümüze gömüldün.

Ey Nur Adam!

Nur içinde yat, müsterih ol. Başlattığın ışık yolu, ışık yumağı hâlinde dünyayı kuşatıyor...

Sen bir evin ölüsü değilsin. Müslümanlara mal olmuş, onların evinden çıkmış bir cenazesin. Onun için sana bütün Müslümanlar Fatihalar gönderiyor.

Senin vasiyetine uyarak asrımızın sinesine serpilen müesseseleri, yetişen ışık süvarilerini, dünya üzerinde her yaştan, her ırktan dostlarınızı bir buket çiçek yapıp meçhul kabrinize bir bahar hediyesi olarak takdim ediyoruz.

Ruhun şad olsun!

sızıntı