๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Güncel Dini Haberler => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 04 Ağustos 2011, 10:43:09



Konu Başlığı: İbadet ayıdır Ramazan
Gönderen: Sefil üzerinde 04 Ağustos 2011, 10:43:09
İbadet ayıdır Ramazan

RAMAZAN'A ÖZGÜ BAZI UYGULAMALAR

1) Oruca Niyet

Oruca niyet konusu, zaman zaman yanlış anlaşılmaktadır. Niyet, "bir şeyi yapmayı amaçlamak" demektir. Niyetin, "şunu şöyle yapmaya niyet ettim" diye sözlü söylenmeden olmayacağı zannedilir. Kur'ân ve hadislerde, "kalıplaşmış kelimelerle" yer alan bir niyet cümlesi yoktur. Esasında buna gerek de yoktur. Zira bir kimsenin oruç tutmaya niyeti yoksa, yani oruç tutmayı amaçlamıyorsa oruç tutamaz. Hadis-i şerifte, "Ameller niyetlere göredir" (Buhârî, 30:6) buyurulmuştur. Yine Hz. işe'den rivâyet edilen bir hadiste, "insanların niyetlerine göre haşr edilecekleri" ifade edilir. Buna göre gerçekte niyet, kalben bir şeye yönelmek ve onu yapmayı amaçlamaktır. Genellikle niyet, bu kalbî yönelişin sözlü olarak ifadesi anlaşılmaktadır. Ayrıca niyetin sözlü ifade edilmesi güzeldir.

2) Terâvîh Namazı

Terâvîh, râhat (dinlenme) kelimesinden türemiş olan tervîha'nın çoğuludur. Terâvîh, Yatsı namazından sonra kılınan bir namaz olup namaz kılanlar iki veya dört rekât arasında kısa bir süre dinlendikleri için bu namaza terâvîh denildiği anlaşılıyor.

Ramazan ayına mahsus olan terâvîh namazı esasen bir gece namazıdır. Hadislerde, Ramazan namazı (Kıyâm-ı Ramazan) olarak ifade edilen terâvîh namazı, âlimlerin çoğunluğunun kanaatine göre sünnet-i müekkede veya en azından müstehab ya da mendûb kabul edilmektedir. Hanefî âlimlerine göre, Ramazan gecelerinde cemaatin yatsı namazından sonra, beş tervîha kılmaları (yirmi rekât) —ki, her tervîha dört rekâttir— ve ikiser rekâtte bir selâm vermeleri efdal kabul edilmiştir. Her dört rekâttan sonra bir o kadar da oturulur. Teravih bitince imam, cemaate vitir namazı kildirir. Vitir namazı sadece Ramazan ayında cemaatle kılınır. Terâvîhin vakti, yatsıdan imsak vaktine kadardır. Hz. Ebû Bekr ve kısmen Hz. Ömer zamanlarında terâvîh, asr-ı saadette oldugu gibi münferiden kılınmak suretiyle devam etmiştir. Bilahare cemaatle kılınmaya başlanmıstır. Bir Ramazan gecesi Hz. Ömer mescide gelir ve halkın münferit olarak terâvîh namazı kıldıklarını görür. Kimi kendi başına, kimi de birkaç kişilik cemaatle kılıyordu. Hz. Ömer (r.a.), bunları bir imamın arkasında toplamanın daha hoş olacağını düşündü. Ertesi akşam, Übey b. Ka'b'i terâvîh imamı tayin etti ve yirmi rekât kıldırmasını emretti. Ebû Hanife'ye göre Hz. Ömer, bu namazın cemaatle kılınmasını ve yirmi rekat olmasını kendiliğinden ortaya atmamıştır. Aksine Hz. Peygamber'in uygulamalarına dayanarak disiplin altına almıştır.

3) İtikâfa Girmek

Günümüzde unutulmaya yüz tutan, ender olarak uygulanan çok önemli ve kuvvetli sünnetlerden biridir, itikâf. İtikâf, "bir yerde kalmak" mânâsına gelir. Din dilinde itikâf, "belli sayıda gün, özellikle Ramazan ayının son on gününde bir mescidde kalmak"tır. Kur'ân'da itikâf, Ramazan münasebetiyle zikredilir (Bakara Sûresi, 187). Özellikle Buharî başta olmak üzere temel hadis kitapları, Hz. Peygamber'in itikâf uygulaması hakkında değerli bilgiler sunmaktadırlar. İtikâfa giren kişi, bütün dünyalık işlerle alakasını keser ve tuvalet, banyo yapmak gibi bir ihtiyaç olmadıkça itikâfa girdiği mescidden dışarı çıkmaz. Kadınların mescidlerde itikâfa girmeleri değil evlerinde itikafa girmeleri uygundur. İtikâfa giren kişi, diğer insanlar veya hanımı tarafından ziyaret edilebilir. Öte yandan Ramazan haricinde başka günlerde de itikâfa girilebilir. Fakat Resûlullâh'ın özellikle Ramazan ayının son on gününde itikâfa girdiği belirtilmektedir.

4) Mukâbele

Mukâbele, birinin Kur'an-ı Kerim'i yüzünden veya ezbere okuması, diğerlerinin de onu takip etmesidir. Mukâbele, Hz. Peygamber'e dayanmaktadır. Rivâyet edildiğine göre, Cebrâîl (a.s) her sene Ramazan ayında, —bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde—, Hz. Peygamber'e (s.a.v) gelirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) de Kur'an âyetlerini ona okurdu. Buna "arz" denir. Aynı âyetleri, mukayese için, bir de Cebrâîl (a.s) okurdu ki, buna da "mukâbele" denir. Hz. Peygamber, ömrünün son yılı içinde Kur'ân'ı Cebrâîl'e iki defa arz ettiği, Cebrâîl de Kur'ân'ı onunla böylece iki kere mukâbele ettiği zikredilir. Cebrâîl (a.s) ile Hz. Peygamber arasındaki bu uygulama, müslümanlar arasında bir gelenek haline gelmiş ve günümüzde de devam etmektedir.

yenişafak