๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Güncel Dini Haberler => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 27 Ağustos 2012, 13:10:05



Konu Başlığı: Gülşenimize atılan zehirli dikenler
Gönderen: Sefil üzerinde 27 Ağustos 2012, 13:10:05
    

Abdullah Aymaz
   
Gülşenimize atılan zehirli dikenler


İbrahim Gülşenî Hazretleri, âlim, fâzıl, mürşid bir büyüğümüzdür. Bu güzel huylu zarif tabiatlı şeyh efendi pek çok insanın İslam'a girmesine vesile olmuş örnek şahsiyetlerdendir.

Yavuz Sultan Selim ve Kanunî devrinin büyük devlet adamları tarafından sevgi ve saygı görmüştür. Pek çok devlet adamına nasihat etmiş, ikaz ve irşadda bulunmuştur... Ama bu mübarek zatı siz eğer oryantalistlerin adamı Latîfî'den dinleyecek olursanız, günahkar, menfaatperest birisi olarak; onun dervişlerinin de dinsiz, bohem, haramları mubah gören menfaatperestler olarak bulursunuz.

Bu Lâtîfî, Fehmî isimli bir şair vasıtasıyla Osmanlı toplumuna ahlaksız bir komutan tipini eklemek ister. Hedefinde "ardına çil çil kabbeler serpen ordu"yu zan altında bırakmak vardır.

Bütün bunlardan kesinlikle oryantalist geleneğin ürettiği ve İslam coğrafyasında yaygınlaştırmaya çalıştığı bir yorum ve görüş fark edilmektedir. Bu, oryantalist araştırmacılara ve kendi tarihine ve öz kültürüne yabancılaşmış nesillere kaynak, referans ve malzeme sunma gayretinin bir sonucudur. Millî ahlâkından uzaklaştırılmış bir Türk, Türk-İslâm büyüklerine yöneltilen iftiralara rahatlıkla inanabilir. Bu tür eserlerin Türk halkına 1940'lı yıllardan sonra sunulması, sebepsiz değildir.

"Tarihin Savunusu Ya Da Tarihçilik Mesleği" yazarı, March Bloch, "Aldatmayı fark etmek hiç de yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda bunun sebeplerini de keşfetmek gerekmektedir. Bir yalan, yalan olarak kendi tarzında bir tanıklık olmaktadır." demektedir.

Bütün Avrupa'nın Osmanlı Türklerini soykırımcı ve zalim olarak göstermesine, bunu sahte vesikalarla isbatlamaya çalışmasına karşı, bizim tarihi ve gerçekleri ortaya koyup asırlarca Osmanlı hâkimiyeti altında yaşayan her milletin kendi dilini ve benliğini korumasını delil göstermemiz lazım. Oryantalistlerin uydurdukları belgelere karşı da dış ve iç tenkitte uzmanlarımızı yetiştirmemiz gerekir. 20. yüzyılda gerçi Ömer Ferit Kam, Zeki Velidi Togan, Fuat Köprülü ve Ali Nihat Tarlan gibi araştırmacılarımız tarafından bir kaynak tenkidi başlatılmıştır ama yeterli olamamıştır.

Zeki Velidi Togan'ın verdiği şu bilgiler çok önemlidir: "1941'de Konya'da eski Osmanlı tarihine ait bazı eserler meydana çıkarılmıştır. Bunlardan birisi Arapça, diğerleri Farsçadır. Arapçası Tezkiretü'l-İber adında olup Aksaraylı birisi tarafından güya 756 (1355)'de yani Orhan Gazi zamanında yazılmış imiş. Bu eserlerin sahteliği, bunları meydana çıkaran şahsın daha evvel yapılmış sahte eserlerle ilgisi görünmesinden, gerek Arapça, gerekse Farsçasının gayet bozuk olmasından, yani sahtekâr zâtın her iki dili de az bildiği halde kendisini bu dillerle yazmak yolunda zorladığı görülmesinden ve yazıların birbirine benzemeyişinden anlaşılıyor. Fakat mühim olan cihet Türkiye'de ancak 20. yüzyılda Avrupalı âlimlerin tetkikat ile âşinalık peyda edildikten sonra malûm olan şeylerin Aksaraylı âlime daha Osman Gazi zamanında malûm olmuş gibi gösterilmiş olmasıdır. Burada müellif (yazar) Anadolu'daki Hititlerden bahsettiği gibi, ancak Orhon kitabelerinin keşfinden sonra meşhur olan Orhon nehri bile vardır. Bununla beraber bu Tezkiratü'l-İber'de eski Osmanlı zamanına ait Konya civarında yaşayan birisi tarafından uydurulması mümkün olmayan bazı teferruat vardır. Bunlardan anlaşılıyor ki, sahtekâr müellifin eline böyle bir eser geçmiş, o da bunu genişleterek Hitit ve sâir kavimlere ait muasır (günümüze ait) malûmatı da ilave ederek esere fazla kıymet vermek istemiştir." (Togan 1985:82)

Netice itibarıyla, Prof. Dr. Menderes Coşkun Bey'in dediği gibi, İslam ve Türk büyüklerini bohem, zâlim, ahlaksız ve riyâkâr kimseler olarak gösteren tarihî ve ebedî kaynaklar, önce sahihlik, sonra eğer sahih ise güvenilirlik bakımından sorgulanmalıdır. Atalarımıza hakaret eden eserlerdeki çelişkili bilgileri şerh etmekten, yanlışı ve ahlâksızlığı hoş görmekten, iftirayı tevil etmekten vazgeçmeliyiz. Bu konuda büyük cetlerimize karşı sorumlu bir tavır takınarak Batılı ilim adamlarının 1880'li yıllarda uygulamaya başladıkları KAYNAKLARIN İÇ VE DIŞ TENKİDİ metodlarını, üslûbdan hareketle yazar tesbiti yöntemlerini öğrenmeli ve problemli gördüğümüz kaynaklara tatbik etmeliyiz...