๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Güncel Dini Haberler => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 21 Ağustos 2012, 20:10:07



Konu Başlığı: Bayramları siz de böyle mi yorumluyorsunuz?
Gönderen: Sefil üzerinde 21 Ağustos 2012, 20:10:07


Ahmed Şahin
   
Bayramları siz de böyle mi yorumluyorsunuz?


Senede iki dinî bayramımız vardır. İkisi de sevinç ve mutluluk günlerimizdir. Böyle günlerde bizler var olan dert ve sıkıntılarımızı dahi unutmaya çalışır, kutsal dinî bayramın neşe ve mutluluğunu topyekûn milletimizle birlikte ortak olarak yaşamaya önem veririz.

Hatta bu sevinç ve neşemizi çevrimize öylesine aksettirmek isteriz ki, bayramda bizi görenler bunların hiçbir derdi ve kederi yok sanırlar. Özellikle çocuklarımıza, aile bireylerimize, konu komşumuza da bu mutluluğu hissettirmek ister, onların da dinî bayramları ömür boyu unutamayacakları sevinç ve neşe günleri olarak hatırlamalarını sağlamaya çalışırız.

Bayramın bu yaygın neşesini Efendimiz'in, aile bireylerine yaşattığı bayram neşesinden de anlamaktayız. Bir bayram günü hane-i saadetinin önünde Habeşli gençler kılıç kalkan oyunu oynamaya başlarlar. Pencereden bu oyuncuları gören Efendimiz, Aişe validemizi yanına çağırır, validemizin de Efendimiz'in omzundan uzanıp bakarak oyuncuları seyretmesini sağlar. Hatta Aişe validemiz yeter deyinceye kadar da seyretmesini bekler. Biz de dinî bayramların sevincini ailemizle, çoluk çocuklarımızla, hatta topyekûn milletimizle birlikte yaşamak isteriz. Özellikle bu sevinç ve neşemiz Ramazan Bayramı'nda zirveye çıkar.

-Neden Ramazan Bayramı'nda sevinç ve mutluluğumuz zirveye çıkar?

Çünkü bir ay boyunca bütün eksik ve kusurlarımızla birlikte orucumuzu tutmuş, teravihimizi kılmış, fitremizi, zekâtımızı vermiş, yoksula yardım mükellefiyetlerimizi yerine getirmeye gayret etmişiz. İşte bundan dolayı Ramazan sonunda zekat, fitre vereniyle alanıyla hep birlikte mutluyuz, huzurluyuz. Bayramın sevincini, neşesini ortak olarak hep birlikte yaşamak isteriz..

-Hatta orucunu tutmamış, teravihini kılmamış, zekâtlarını, fitrelerini vermemiş olanlar neyin bayramını yapacaklar, nasıl huzur duyacaklar?" diye bir itici soru sormak da istemeyiz. 'Bizler oruç tuttuk, boyumuz ne kadar kısaldı, sizler yediniz boyunuz ne kadar uzadı?' diye iğneleyici bir kıyaslama da yapmayız. Elbette bu bayramda onlar da neşelenip sevinecekler. Bu onların da hakkıdır. Ancak ne de olsa gönüllerinde bir kırıklık, kalplerinde bir burukluk hissedecekler:

-Keşke biz de orucumuzu tutsaydık, namazlarımızı kılsaydık, dinî mükellefiyetlerimizi yerine getirseydik de, bayramda kalbimizde bir burukluk, gönlümüzde bir kırıklık hissetmeseydik.. diye pişmanlık duyacaklardır. Bunu duymamaları mümkün değildir.

İşte onların hissettikleri bu burukluk, kırıklık da gösterir ki, onlardan ümit ve ilgi kesilmez, sevgi saygı sahamızın dışına itilmez. Çünkü Allah yanlışlarını savunmayıp pişmanlık duyan kullarını affeder. Öyle ise bizler de dışlayıcı şekilde davranamayız onlara karşı. Bundan dolayı bayramdaki kucaklaşmalarımız onlarla birlikte olur, sevgimizin, saygımızın dışında bıraktığımız insanımız kalmaz bayramda. Hatta bu konuda bizler bir adım daha ileriye geçer ve kendi nefsimizi suçlayarak deriz ki:

-Aslında kusur ve eksiklik onlardan önce bizde, İslâm'ı tam olarak yaşayıp da güzelliğini gösteremeyişimizde, dikkatlerini çekemeyişimizdedir. Şayet biz İslam'ın özellik ve güzelliğini yaşayışımızla göstererek İslam'ı tam temsil edebilseydik, onlar böyle ilgisiz ve bilgisiz kalmayacak, bizde güzelliğini gördükleri İslâm'ı onlar da yaşama aşk ve şevkini duyacaklardı. Bayramlarda bizim böyle kendi eksiğimizi düşünme fazileti içinde olduğumuzu görmeleri, onların da vicdan muhasebesi yaparak kendi ihmallerini düşünme olgunluğuna erişmelerine sebep olacak, böylece topyekun kucaklaşma mutluluğu yaşanacaktır. Hep birlikte sevineceğimiz daha nice bayramlar dileğimle.