Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuh
Efendimiz(s.a.v)in: Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.
hadisini mütalaa ettim kısa bir müddet.
Hayalen gözümün önüne bir bahçe gelip misafir oldu en yeşilinden. Neler yoktu ki içinde? Muzlar, kirazlar, elmalar... ve gözün görmediği, kulağın işitmediği, hiçbir beşerin aklına gelmeyen envai çeşit yiyecek içecekler. Cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar, şırıl şırıl akan dereler, göz kamaştıran altından köşkler... Ne büyük bir lütuftu kabrin cennet bahçesi olması. Böyle bir bahçenin çok sınırlısına sahip olmak için bile ne yapılsa değerdi.
Bu hadisin bize hoş gelen birinci kısmıydı.Bir de içimizi ürperten ikinci kısmı vardı.
Ne feci bir akıbetti kabrin cehennem çukurlarından biri olması. Çukur deyince, Mersindeki cennet- cehennem mağaralarını hatırladım. Cehennem olarak isimlendirilen yer ne kadar ürpertici! Oldukça derin , inmesi çıkması mümkün görünmeyen bir kuyu. Orasının ateşle dolu olup etrafına alevler saçtığını ve içine atıldığımı düşündüm. Yakıtının taşlar ve insanlar olduğu geçiyordu Kuranda. Taşları yakıp eritecek, kül edecek bir ateş. Aman ALLAHım! Düşüncesi bile ne kadar ürpertiyor insanı. . Bu akıbete nail olmamak için nelerden vazgeçmez, hangi fedakarlığı yapmaz ki aklı başında olan insan.
Ya Rabbi! sen kabirlerimizi cennet bahçelerinden bir bahçe eyle...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın