๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Gençlik Ahlakı Fütüvvet => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Haziran 2010, 08:12:37



Konu Başlığı: Önsöz
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Haziran 2010, 08:12:37

GENÇLİK AHLÂKI "FÜTÜVVET"
 

Önsöz
 

Bu eser, büyük Tasavvuf ve Tefsir bilgini Ebû Abdurrahman es-Sülemî'ye aittir. Katip Çe­lebi, Sülemî'nin bu eserine işaret etmektedir.[1] Sülemî, 325 (936) tarihinde Nîsâbur'da doğmuş ve 412 (1021) tarihinde orada ölmüştür. Babası Tasavvuf bilgini olduğu gibi anne tarafından dedesi İsmail ibn Nüceyd de Cüneyd-i Bağdâdi'nin sohbetinde bulunmuş büyük bir Tasavvuf bilgini idi. Çocukluğunda babası Hüseyin'i kay­beden Sülemî, zengin dedesi İsmail'in yanında büyüdü. Büyük bir Hadis, Tarih ve Tefsir bilgini oldu. Kendisine kadar dağınık halde bulunan Tasavvuf Bilimlerinin her dalında eserler kale­me aldı. Tasavvuf bilginlerinin Tefsir hakkındaki görüşlerini bir araya toplayan ansiklopedik tefsi­ri, tasavvufi (tasavvufla ilgili yorumlan yansıtan) tefsirler dalında tek kaynak oldu. Elimizdeki eser de fütüvvet konusunda yazılmış en eski risale­dir. Fütüvvet hakkında daha önce çevirisi Anka­ra İlahiyat'tan hocamız olan Prof. Dr. Süleyman Ateş tarafından yapılan bizim de o tahkikli nüshasından tercüme ettiğimiz bu eserin önsözündeki şu açıklamalar yeterli bilgi vermektedir.

Fetâ; genç, yiğit, delikanlı demektir. Ço­ğulu fityan ve fitye'dir. Farsça civanmert ve bunun çoğulu olan civanmerdan da aynı an­lamdadır. Eski Araplar fetâ terimiyle ideal ola­rak zihninde yaşattığı "asil ve tam anlamıyla insan"ı kastediyordu. Fetâ'nın misafir severliği ve eli açıklığı sonuna, yani kendisinin hiç bir Şeyi kalmaymcaya ve büsbütün fakir düşünce­ye kadar devam eder. Mücadelede de fetâ, ar­kadaşları uğruna hayatını ortaya koyar. Misafir severliğin ve mücadelede kendini feda etme­nin bu en yüksek derecesi, yani fütüvvet gökle­re çıkarılmıştır. Fütüvvetin cömertlik açısından Hâtem-i Tâî ve yiğitlik açısından da Hz. Ali (r.a.) örnek kahramanları sayılmıştır.

Fütüvveti kendilerine ilke edinen bir top­luluğun daha hicretin ikinci yüzyılında varlığı bilinmektedir. Bu ad, toplum içerisinde bir ta­kım kahramanların unvanı olmuştur.  Halife Nasır üdînillâh, bu topluluğu kendisine bağlamış ve bunlan simgeleyen şalvarı giyerek Seyyidü'l-Fityân olmuş, böylece fütüvvet kuru­luşunu resmi kontrol altına almıştı.

Fütüvvetin fedakârlık ve başkalarına ön­celik tanıma gibi bazı düşünceleri Nisabur Ta­savvuf Ekolünü geniş ölçüde etkisi altına almış i ve orada fütüvvet, tasavvufu çağrıştıran bir kimliğe bürünmüş, böylece daha önce toplum­sal hayatta bir ideal İken bu defa manevi hayattada bir ideal haline gelmiştir. İşte yazar bu eserinde fütüvvet ahlâkının ilke ve prensiplerini beş bölüme ayırarak açıklamaktadır.

Fütüvvet ilmi, tasavvuf ve tevhit ilminin bir şubesi olarak çeşitli eserlerde kaydedilmek­tedir. Dünyanın ileri gelen bilgin ve filozofları bu konuyla ilgili makaleler yazmış, konuya açık kazandırmak için kitaplar kaleme almış­lardır. Başlangıcı takiben zamanla bir ilim şek­lini alan fütüvvetin batını anlamı kesin olarak bir açıklık kazanmamakla birlikte, bu kuruluşa mensup olanlar tarafından fütüvvetin piri, peygamberlerin ilki ve insanlığın başlangıcı Hz. Âdem (a.s), peygamberlerin kutbu, yani merke­zi, Hz. ibrahim (a.s) ve sonu ise Hz. Muhammed (s.a.v.) olarak kabul edilmektedir.

Peygamberlerin merkezi olarak kabul edi­len Hz.İbrahim (a.s), aynı zamanda fütüvvet kuruluşu mensuplan tarafından fütüvvetin baş­langıç ve çıkış noktası olarak da kabul edilmek­tedir. Hz. Ali (r.a.) ise bu kuruluşun merkezi olarak bilinmektedir.

Fîz. İbrahim (a.s) den sonra gelen pey­gamberler, Hz. İbrahim'e (a.s) tabi olmuşlardır.

Bu durum bazı vesilelerle Kur'an-ı Kerim'de şöyle dile getirilmiştir:

" Şimdi sana, Doğruya yönelen, puta ta­panlardan olmayan İbrahim'in dinine uy" diye.[2]

" İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim edip, hakka yönelen İbrahim'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İb­rahim'i dost edinmişti. " [3]

De ki: " Allah doğru söyledi, doğruya meyleden İbrahim'in dinine uyun; O, puta ta­panlardan değildi. " [4]

" İbrahim, Yahudi de, Hıristiyan da değil­di, ama doğruya yönelen bir Müslimdi; puta tapanlardan değildi. " [5]

Kur'an'da, Peygamberlerin bile uymaları emredilen Hz. İbrahim (a.s), fütüvvet ehlinin kaynağı olarak da bilinmektedir. İşte kaynağını ibrahim Peygamber'den alan fütüvvet, sonralan bir bilim şeklinde gelişmiş, ve olgunluk de­recesine ulaştınlmıştır. Her ilmin bir konusu olduğu gibi fütüvvet ilminin de bir konusu var­dır ve o da insan nefsidir.[6]

Tasavvuf bilginlerine göre fütüvvet, pey­gamberlerden kalma bir ahlâk ve yaşantı tarzı­dır. Özellikle Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf pey­gamberlerle Ashab-ı Kehf'e ve Hz. Yuşa'ya (a.s) fetâ denmiştir. Hz. İbrahim'e (a.s) oğlunu kurban etmesi emredilince, go­cunması şöyle dursun memnun bile olmuştu. Ziyafet vermek ve konuk ağırlamak da ondan kaldı. Hem bu nedenlerden hem de putlan kır­masından dolayı fetâ adını aldı. Hz. Yusuf (a.s) da kendisine kötülük eden kardeşlerini af­fetmesi nedeniyle fütüvvet' i hak kazanmıştı. Ashab-ı Kehf de bâtıla uymayıp Allah'a (cc.) sığındıklanndan dolayı bu adı aldılar. Hz. Mu­sa'ya (a.s) arkadaşlık eden Hz. Yuşa (a.s) da fütüvvet ahlâkına uyduğundan fetâ adıyla anıldı. Kısaca fütüvvet, her kötülüğü bırakmak ve bütün güzel huylan her durum ve pozis­yonda yaşamaktır.

Sülemî bu eserde fütüvvet ahlâkının ilkele­rini teker teker göstermekte, her ilkeyi bir hadis­le, bir sahabe veya tasavvuf bilgininin sözüyle desteklemektedir. Bu sözlerin hepsini, söyle­yenden kendisine kadar gelen bir aktaranlar zinciriyle aktarmıştır. Ancak biz, okuyucuyu u-sandırmamak ve kitapta gereksiz yer kaplat­mamak amacıya hadisleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizden aktaran İlk sahabeyi veya bir son­rakiyle birlikte anmayı uygun bulduk.

Amacımız, bu büyük İslâm bilgininin gü­nümüzde yazma olarak kalan bu değerli eseri­ni gün yüzüne çıkararak tasavvufla İlgilenenle­rin yararlanmalannı sağlamaktır.

Yazarımızın elinizdeki eserinden başka:

Tasavvufı Tefsiri ve tasavvufla ilgili Mukad­dime fi't-Tasavvuf, Sülûkü'I-Arifîn, Cevâmi'u Âdâbi's-Sûfiyye, Beyânü ahvâli's-Sûfiyye, Mes'eletü Derecâti's-Sâdikîn, Nesîmü'l-Ervâh, Beyânü Zelîli'l-Fukarâ, Uyûbü'n-Nefsi ve Mudâvâtühâ vb. küçük çapta eserleri mevcut­tur.

Bunlar tasavvufun ana kaynaklanndandır. İlk tasavvuf ahlâk ve ilkelerinin belirlenme­si siyonizmin ve misyonerliğin hedefi haline gelen gençliğimize de, fütüvvet anlayışı doğrul­tusunda hareket etmeyi nasip etmesini, bu ese­rin yayınlanmasını tüm İslam alemi için hayır­lara vesile olmasını Allah'tan niyaz ederim.

Yusuf ERTUĞRUL 30.08.2006 / Konya

 


Konu Başlığı: Ynt: Önsöz
Gönderen: Ceren üzerinde 28 Nisan 2015, 20:18:09
Esselaçu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan Reyyan abla.Rabbim bizleri Allah yolunda olan,peygamber efendimizin ahlakı ile ahlaklanmış,sünnetlerine tabi yaşayan ,gençliğini Allah yolunda hizmet etmek ile harcayan kullarından eylesin inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Önsöz
Gönderen: Kaan Han üzerinde 29 Nisan 2015, 12:10:21
Fütüvvet ilmi, tasavvuf ve tevhit ilminin bir şubesi olarak çeşitli eserlerde kaydedilmek­tedir. Dünyanın ileri gelen bilgin ve filozofları bu konuyla ilgili makaleler yazmış, konuya açık kazandırmak için kitaplar kaleme almış­lardır. Başlangıcı takiben zamanla bir ilim şek­lini alan fütüvvetin batını anlamı kesin olarak bir açıklık kazanmamakla birlikte, bu kuruluşa mensup olanlar tarafından fütüvvetin piri, peygamberlerin ilki ve insanlığın başlangıcı Hz. Âdem (a.s), peygamberlerin kutbu, yani merke­zi, Hz. ibrahim (a.s) ve sonu ise Hz. Muhammed (s.a.v.) olarak kabul edilmektedir.