๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Gençlik Ahlakı Fütüvvet => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 12 Haziran 2010, 14:21:09



Konu Başlığı: Dost ve Sevgililerin Ayrılışından Son­ra Hayatın Sıkıcılığı
Gönderen: Zehibe üzerinde 12 Haziran 2010, 14:21:09
31. Dost ve Sevgililerin Ayrılışından Son­ra Hayatın Sıkıcılığı:
 

Hüseyin İbn Yahya, Ca'fer ibn Muhammed'in şöyle dediğini işit­miş: Rivayet edildiğine göre Cüneyd-i Bağdadî (Allah (cc.) ona rahmet eylesin) bir gün otur­muş üzüntülü bir şekilde düşünürken kendisi­ne:

" Ey Ebû Kasım ! Seni üzen nedir ? "  diye sorulmuş. O da:

" Yalnızlıktaki sırrı kaybettim. Kendileriyle görüştüğüm dostları kaybettim. Bunlardan başka bedeni yıkan, güç ve kuvvetten düşüren, kalbi meşgul eden şeyleri kaybettim, " cevabını vermiş, ardından da şu şiiri okumuş:

Leva aşamasından sonraki duraklar kötüdür. Bu topluluklardan sonraki hayat da kötüdür.

Afi ibn Ömer e'l Hafız Bağdat'ta bize şiir okudu ve dedi ki: Yezdan e'l Kâtip bize Ubeydullah ibn Abdillah ibn Tâhir'in şu şiirini okudu:

Eğer hürün canı avucunda olsaydı, dostla­rından (ölümlerinden) sonra onu atardı.

Kişi için dostlarından sonra yaşadığı her sa­at onun için en kötüdür.

Yine bu anlamda bize şu şiiri okudu:

Kayboldular, onlardan sonra beden, gözün, onların bir gölgesi olarak gördüğü şey oldu.

Kendilerinden sonra bent sağ görürlerse, onlarla hangi yüzle karşılaşırım ?

Yazık bana onlardan ve onların: " Bizim kay­bolmamız sana bir zarar vermez. " sözlerinden.

Muhammed İbn Hasen el-Hâlidî el-Bağdâdi'nin şöyle dediğini işittim: Duydum ki: ibn Hâlûye şöyle diyordu: İbn Cerir'e:

Babanın: " Eğer son zamanlarının taşınma günü olduğunu bilseydim, yapmadığımı yapar­dım" sözüyle ilgili düşüncen nedir ? Eğer bunu bilseydi baban ne yapardı ? diye sordular. O da:

" Göz bebeklerini oyar, ayrılış noktasını görmezdi, " dedi.

Muhammed ibn Tahir el-Veziri bize, ken­disine Abdullah ibn Bağdâdî'nin okuduğunu bildirdiği şu şiiri okudu:

Gemilerin geldiğini birbirlerine seslenmeleri­ne kadar aradaki üzüntünün boyutlarını kav­rayamamıştım.

Kalktı bana veda ediyor, rüzgarın dalı eğdiği gibi gözyaşı da ona baskın çıkıyordu. Sonra ağlayarak ayrıldı ve giderken şöyle dedi: Ne olurdu keşke seni hiç tanımasaydım!