> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Fıkhus Sire > Fetih sebepleri ve sonuçları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fetih sebepleri ve sonuçları  (Okunma Sayısı 4100 defa)
07 Ekim 2010, 11:20:54
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 07 Ekim 2010, 11:20:54 »



ALTINCI BÖLÜM


FETİH: SEBEBLERİ VE SONUÇLARI


Fetih (Hazırlık  Dönemi Ve  Neticeleri)
 

Da'vette Yeni Dönem
 

1- Hudeybîye Anlaşması
 

Tarihi: Hicretin altıncı senesi sonu, Zilka'de ayındaydı.

Sebebi: Resülullah (s.a.v.)'ın umre niyyetiyle Mekke'ye gidece­ğini, müslümanlara ilân etmesidir. Bunun üzerine Ensâr ve Muha­cirden bindörtyüzü aşan bir kalabalık O'na iştirak etti. Resülullah (s.a.v.î yolda umre niyyetiyle ihrama girdi. Yanma kurbanlık da almıştı. Bununla da, niyyetinin harb değil, sırf Beytullah'ı ziyaret ve ona ta'zimden ibaret olduğunu göstermiş oluyordu. O, Zulhuleyfe1-de iken, Mekkelilerin durumunu anlayıp gelmesi için Huzâa kabilesin­den Bişr bin Süfyân'ı gözcü olarak çıkarmıştı.

Resülullah (s.a.v.) kafileyle ilerledi ve Eştat» gölüne ulaştı. Ve ona şu haber verildi: Kureyş sana karşı büyük bir kalabalık topla­mış. Sana karşı Ehâbişlerle de[1] anlaşmışlar. Sana karşı savaşarak seni, Kabe'yi ziyaretten men etmek emelindedirler. Bunun üzerine Resülullah: «Ne dersiniz, cemaat?» diye sordu. Hz. Ebû B^kir (r. a.) : «Yâ Resûlâllah! Sen Beyt-i Haram'ı ziyaret için çıktın. Kim­seye saldırmak, kimseyi öldürmek niyyetin yok. O halde Kâbe'ys yönelmelisin. Ama sana engel olan olursa biz de savaşırız onlarla». O da (s.a.v.), Allah adına söz veriniz, diye buyurdu..

Sonra Resülullah (s.a.v.) : «Bize, onların izleyecekleri güzergâ­hın dışında bir yoldan rehberlik edecek var mı?» dedi. Beni Eslem'-den bir kişi; «Ben, yâ Resûlâllah», dedi. Ve onları alıp, iki dağ arası, taşlık bir yoldan götürdü. Resülullah ve ashabı da yürüdü. Nihayet Seniyyetü'l-Mirar»'a (Hudyebiye üstüne varan bir dağ yoludur) var­dılar. Devesi orada çöktü, yürümedi. Halk: Yallah, yallah diye deve­yi zorlayıp yürütmek istedilerse de, hayvan kımıldamadı. Bu sefer de, Kasva inad etti dediler. Resûlullah (s.a.v.) ise: Hayır, Kasva'mn böyle bir inadlık huyu yoktur. Ancak vaktiyle fili köstekleyendir onu tutan. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin olsun k:: Kureyşli-ler benden ne isterlerse, Allah'ın yasakladığı şeylerden, onların bu isteklerini muhakkak yerine getireceğim[2] buyurdu. Sonra deveyi zorlayınca hayvan sıçrayıp kalktı. Dönerek su gölcüklerinin bu­lunduğu Hudeybiye'nin en sonuna vardı. Oraya varınca da halk çabucak birikmiş suları bit.rdi. Ardından da susuzluktan şikâyet-lenmeye başladılar. Resûîullah (s.a.v.) da torbasından bir ok çıka­rıp su çukuruna saplayıp eşmelerini emretti. Vallahi daha o ok çukura saplanınca su fışkırdı, onlar oradan ayrılıncaya kadar, ka­narak içtiler[3].

Onlar bu haldeyken de, Bedii tbn Varaka el-Huzâi bir grupla geldi. Ben, Kâab bin Lüvey ile Âmir bin Lüvey'den ayrıldığımda, Hu-deybiye kuyusuna iniyorlardı. Yanlarında yavrulu sağmal deve var-di[4]. Onlar seninle savaşarak, Kabe'yi ziyaretine engel olmak niy-yetindeler... Resûlullah ise: Biz kimse ile savaşmak niyyetiyle gel­medik, niyyetimiz umredir. Gerçi Kuryş'i savaş eskitti ve zarara soktu. Ama onlar dilerlerse yeniden mütareke yapıp müddeti uza­tırım. Aramızda emniyet doğar, eğer ben halkı da'vete girişirsem, isterlerse halkın girdiği (dine girerler). Yok, çarpışmak isterlerse zaten toplanmışlardır, gönülleri bilir. Yâni onlar direnirlerse; nefsim yed ı kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki; bu din uğruna başım gövdemden ayrılıncaya kadar savaşacağım onlarla. Allah'ın takdiri böylece gerçekleşecek dedi. Bedii ise; senin söylediklerini aynen on­lara söyleyeceğim dedi ve yollandı. Kureyş'e varınca, Rsûlullah (s.a.v.)'in söylediklerini onlara aynen aktardı. Bunun üzerine Urve bin Mes'ûd ayağa kalkıp; Bedii îbn Varaka'mn anlattıklarını taf­silatıyla konuşmak üzere Resûlullah (s.a.v.)'a gitme teklifinde bu­lundu. Onlar da hadi git bakalım dediler. O da Resûlullah'a gidip konuştu. O da Bedil'e söylediklerini aynen Urve'ye söyledi. Urve ise: Sen kendi kavminin işini bitirmek ister misin? Ve yine senden ön­ce Araplardan bir kimsenin kendi milletinin kökünü kazıdığını gö­rüp işittin mi? Peki durum başka olursa? Vallahi ben (iki ihtimal­den) başka bir yol da görmüyorum. Ancak her an seni bırakıp da­ğılacak, derme çatma bir kalabalık görüyorum. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir söze katıldı ve ona: «Sen Lât putunun bilmem nesini em­meye bak! Biz mi onu bırakıp kaçacağız?» diye çıkıştı.

Urve geriye dönerek: Kim o dedi. Halk da, Ebû Bekir deyince Ur­ve şöyle cevab verdi: Vallahi eğer senin bana geçmişte yaptığın, be­nim de henüz altından çıkamadığım o iyiliğin olmasa sana cevab vermeyi bilirdim[5].

Bundan sonra da Resûlullah (s.a.v.) ile konuşmaya devam etti Konuşurken ikide bir onun sakalını eliyle sıvazlıyordu[6]. Muğîre bin Şu'be ise elinde kılıcı, başında miğferiyle Resûlullah (s.a.v.)'in ba-şucunda nöbet bekliyordu. Urve her elini uzattıkça, Muğire kılınan kı-nıyla onun elini itiyor ve çek elini Resûlullah (s.a.v.)'in sakalından diye ihtar ediyordu. Nihayet Urve başını kaldırıp; bu kim? dedi. Re­sûlullah (s.a.v.), Muğire'dir, diye cevab verince: Vay hain, dedi Ur­ve; daha dün değil miydi pisliğini temizledim![7]

Daha sonra Urve, Resûlullah (s.a.v.)'m ashabını göz ucuyla ta-kib ediyordu: Gördü ki; O'nun ashabı, faraza o aksırsa da ağzından bir damla tükürük birinin eline düşse, hemen onu (teberrüken) yü­züne gözüne sürerdi. O ashabına bir iş teklif etse, hepsi birden ko­şuşur, abdest almaya kalksa, onun suyunu dökmek için birbiriyle savaşırlardı âdeta. O konuşurken, herkes sesini kısar huzurunda. O'na aşırı saygılarından dolayı yüzüne dikkatle bakamıyorlar bile...

Urve dostlarına dönünce: Kabile halkım!.,. Ben nice meliklere elçi gitmişimdir. Ben Kayser'in, Necaşi'nin ve Kisrâ'mn huzurunda bulundum ama yemin olsun; Muhammed (s.a.v.)'e ashabının göster­diği ta'zim ve itaatin hiçb'r melike yapıldığına şahid olmadım. Size iyi bir hâl çaresi teklif ediyor, onu kabul etmelisiniz.

Bunun ardından da; Süheyl bin Amr'ı temsilci olarak gönderip; müslümanlarla anlaşma yapıp yazmakla vazifelendirdiler. O da Resûlullah'ın yanma gelip oturunca; haydi sulh metnini yazalım de­di. Resûlullah da Hz. Ali'yi kâtib olarak çağırdı. (Müslim'in nakline göre) Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ali'ye «Bismillâhirrahmânirrahlm yaz» deyince, Süheyl itiraz etti. «Errahmân» ne demek bilmiyorum. Ama «Bismik Allahümme» yazabilirsin. Fakat müslümanlar, «Vallahi - Bis-millâhirrahmânirrahim - den başka birşey yazamayız» diye itiraz et­tiler. Ama Resûlullah (s.a.v.) «Bismik Allahümme» yaz diye emir ver­di. Sonra da; «îşte bu Muhammed Resûlullah tarafından tertib edil­miştir» diye yazılması emrini verince; bu sefer Süheyl itiraz etti: Hayır, eğer biz senin Allah Resulü olduğunu kabul etsek, zaten sana karşı çıkıp savaşmaz, seni Beyt'in ziyaretinden de menetmezdik. Ama «Muhammed îbn Abdullah» yazabilirsiniz!..» dedi.

Yine Resûlullah söz aldı ve: «Vallahi ben, inkâr etseniz de ben Allah'ın Resulüyüm». Bununla beraber (kâtibine diyor) Muhammed bin Abdullah yaz, buyurdu. (Müslim'in bir başka rivayetinde ise; O, Hz. Ali'ye ifadeyi silmesini emretti. Ali ben silenıem dedi. O da: o halde o kelimenin yerini bana göster, buyurdu. O da ibareyi gös­terince, onu kendisi sildi). Resûlullah, tekrar Süheyl'e : Ama ara­mızda şart olarak, bize Beyt'i ziyaret müsaadesi vereceksiniz, de­yince; Süheyl tekrar itiraz etti: Vallahi Araplar bizim bu şartı bas­kı altında kabul ettiğimizin dedikodusunu yaparlar. Ama yeni se­ne için bu olabilir. Ve hem de müslümanların yanında, kınında kı­lıçlarından başka bir şey bulunmamalı... Bu da yazıldı. Sonra Sü-' heyl şunu teklif etti- Bizden size gelecek kişiyi, sizin dininize girse bile bize iade edeceksiniz. Ama sizden bize bir kişi gelir iltica eder­se, biz iade etmeyiz... Müslümanlar bunu da tepkiyle karşıladılar. Allah Allah, nasıl olur da bir müslüman bize gelir de geri çeviririz? Resûlullah'a dönüp sordular: Yâ Resûlâllah (s.a.v.), bunu da mı ya­zacağız? O, «Evet» dedi. «B.zden onlara gidecek kimseyi, Allah biz­den uzak kılsın. Onlardan bize geleceği ise, Allah ergeç bir çıkış yolu gösterecektir[8]» buyurdu.

Bu şartlar üstüne anlaşma müddeti - îbn îshâk, Îbn Sa'd ve Ha-kim'in rivayetlerine göre - on yıldır. Hırsızlık veya hıyanet de olma­mak şartıyla... Ayrıca; çevre kabilelerden, isteyenler Kureyş ile, iste­yenler de müslümanlarla anlaşmaya taraf olarak kalabileceklerdi.

Buna dayanark, Huzâa kabilesi hemen müslümanların tarafın­da; Beni Bekr ise, Kureyş yanlısı olarak anlaşmaya girdiklerini ilân ettiler.

Anlaşma ve metnin yazılışı tamamlanınca, müslüman ve müş­riklerden birer hey'et bu anlaşmaya şahid gösterildi. Sahîhayn'de ise; Ömer Îbni'l-Hattâb'dan şöyle denildiği nakledilmiştir: «Ben Resû-lullh'a geldim o gün ve sordum» :

—  Sen Allah'ın gerçek Nebisi değil misin?

—  Evet, dedi.

—  Sen ve biz Hak üzere, düşmanımız da bâtıl yolda değil mi?

—  Evet, dedi. Ben yine :

—  Bizim şehidlerimiz cennetlik, onların ölüleri cehennemlik de­ğil mi?.

—  Evet, dedi. Şimdi ben sordum:

—  Peki biz dinimizi niçin alçaltıyoruz?

—  Ben Resûlullah'ım, O'na âsi olmam, O da benim yardımcım-dır, diye cevab verdi.

—  Peki; sen değil miydin,  bize  gelip Beyt'i  tavaf edeceğimizi müjdeleyen?

—  Evet tamam, dedi; ama size ben bu yıl tavaf edeceksiniz de­dim mi?

—  Hayır, de...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fetih sebepleri ve sonuçları
« Posted on: 20 Nisan 2024, 05:38:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fetih sebepleri ve sonuçları rüya tabiri,Fetih sebepleri ve sonuçları mekke canlı, Fetih sebepleri ve sonuçları kabe canlı yayın, Fetih sebepleri ve sonuçları Üç boyutlu kuran oku Fetih sebepleri ve sonuçları kuran ı kerim, Fetih sebepleri ve sonuçları peygamber kıssaları,Fetih sebepleri ve sonuçları ilitam ders soruları, Fetih sebepleri ve sonuçlarıönlisans arapça,
Logged
07 Ekim 2010, 11:22:32
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 07 Ekim 2010, 11:22:32 »

rastla­dım. -Bu Mekke fethinden önceydi-. O da Mekke'den ayrılıp gidi­yordu. Ben: Ey Ebâ Süleyman, nereye böyle, diye sordum. Doğrusu, ben ölünceye kadar kaydıyla müslüman olmak niyeti ile gidiyorum diye cevab verdi. Eh ben de sırf bu maksadla yola çıktım, deyince beraberce gitmeye karar verdik. Hâlid önce girdi ve müslümanlığmı bildirip kurtuldu. Sonra ben yaklaştım ve biat ettim».[42]

 
Dersler Ve İbretler
 
Yeni Devrenin İlkeleri: Resûlullah (s.a.v.)'m kabileler arasına gönderdiği seriyyeler ve elçiler eliyle muhtelif kabile reisleri ve dünya devletlerine gönderdiği mektuplar; Resûlullah (s.a.v.)'m hayatı boyu sürdürdüğü da'vetin bu yeni merhalesine âit özelliklerin sade­ce bir bölümünü teşkil eder. Eskisinden ayrılan yönler; Hicretle baş­layıp, Hudeybiye'ye kadar süregelen da'vet dönemi; dediğimiz gibi savunma özelliği tadıyordu. Ve islâm'a çağırmın kıyam yönünden en mühim devresidir.

Bu dönemde Resûlullah'ın baskın veya doğrudan herhangi bir kabileye savaş açma tarzında bir girişimi vaki değildir. Yine bir ka­bile üzerine bir müfreze gönderip İslâm'a da'vet ettiği; onlar da yüz çevirince savaş açtırdığı görülmemişti.

Hudeybiye olayı ile, müslüman Medinelilerle müşrik Mekkeli-ler arasında ister istemez banş olunca, müslümanların gönlü itmi­nan bulup, Kureyş'in fitne ve engelinden de halâs olunca, Resûlullah (s.a.v.} artık; tebliğ ve tatbiki için gönderildiği İslâm şeriat ve ah­kâmının yeni bir dönemine girmiş oldu. Bu merhale, ise tabii kendi­lerine tebliğ ulaşıp, bu tebliği anladığı halde, kibirlenip, imandan çe­kinen, bunu da düşmanlık ve kiniyle açığa vuranlara karşı başlatılan savaş merhalesiydi...

Bu dönem, Resûlullah'ın Rabbiıun da'vetini güç kullanarak ulaş­tırma dönemiydi. Bu dönem onun kavli ve fiili sünnetiyle bugüne kadar her asırda müslümanların ittifakıyle şer'i hüküm haline dö­nüştüğü merhale idi.

Fikir emperyalizminin aktörleri, bu dönemin mahiyetini müslü­manların gözünden kaçırmak ve gizlemek girişimindedir. tslâm Şe-riatındaki cihada yönelik her fikir ve prensibi, müdafaa harbi esa­sına bağlayıp, düşmanlığı yok sayma eğilimindeler. İşte B. M. cami­ası bu teşebbüsün başıdır. Güya ezilmişlerden düşmanlık duygula­rını silmek emelindeler. Gelecekte artık hep savunma savaşının var olacağını savunurlar. B. M. olunca da Islâmî cihada ihtiyaç kalma­dığını işlemeye çalışırlar.

Şurası apaçıktır ki; mes'eleyi saptırmak için girişilen bu hile, sırf - doğulu veya batılı - emperyalistlerin korkusu sonucudur. Ve bu korku da; yeniden müslümanların zihninde, Allah yolunda ci-had fikrinin uyanması endişesinden gelir. Bu oluverince de, ne ka­dar uzun sürerse sürsün, Avrupa medeniyetinin de yıkılıp gideceği korkusu ardından geliyor...

Zaten Avrupalının aklı İslâm ile kucaklaşmaya yatkın hale gel­miştir. Ona samimî bir çağrı ulaştırmak yetecektir. Ancak bu samimi ama dilinde hep kurban verme ve cihad terennüm eden çağ­rıyı nasıl karşılayacaktır? [43]

 
Bu Merhalenin Açılmasının Meşruiyet Hikmeti:
 
Şimdi sorulabilir: Müşrik veya mülhid kimselerin İslâm'a zor­lanmasının hikmeti ne olabilir? Ve yirminci asrın aklı bu uygula­mayı nasıl yorumlar? Cevabımız soru ile olabilir: Peki bir ferdin, bir devlete boyun eğerek onun nizam ve felsefesinin yükü altına girmesinin hikmeti nedir, bunca hürriyet teranelerine, eşitlik söy­levlerine rağmen? Ferd bu hakları elde ettiği halde devlet mensup­larının yöneticiler ve yönetilenler olarak ayrılması ne anlama ge­lir? însan yeryüzünde Allah'ın da'vet ve hükmünü icra etmek için yaratıldı. Yaratılışın hikmeti budur. Ve âyet-i celiledeki hilâfet sö­zünden de bu mânâ kastedilir: «Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dediği zaman ..»

Bu devletin felsefesi tek olan Allah'a ubûdiyyet gerçeği üzerine kurulmuştur. Ve bu nizam, hâkimiyetin sırf Allah'a mahsus olduğu­nun kavranmasıyla kaimdir. Çünkü o insanın da, ötekilerin de tek sahibidir. Yeri göğü ayakta tutan ancak O'dur.

Peki, Allah'ın kölelerinin elindeki bir devlete, emri altındakile-ri, kendi prensip hüküm ve yönetim biçimi olarak reva gördükle­rine uymaya zorlama hakkı tanınması nasıl kavranacaktır?... Üste­lik, onların hepsinin yaratıcısı da, onları kendi saltanatına boyun eğdirme veya kendi din ilkelerine yöneltmeye zorlama hakkından mahrum kalsın. Bu nasıl anlaşılacaktır?

însan, yeryüzünde Allah'ın, emir ve hükümlerini uygulamakla mükellef halifesi olduğuna göre, kendi hüküm ve saltanatına ita-ata zorlama, dinini benimsemiş insandan başkası vasıtasıyla gerçek­leşecek midir? Çünkü o kişiler: Allah'ın dinine girip O'na söz ver­miş, O'nun yolunda mal ve canını fedaya karar vermiştir. Yaratı­lışının gayesi olarak İslâm toplumunu böyle ikame edecektir.

Bu nokta kavrandıktan sonra artık yirminci asırda akılların bu­nu anlamak istemeyişi ve hazmedememesi önemsiz kalır. Çünkü bu cinsten birtakım kafaların bulunması tabiidir, islâm şuurunu sü­rekli yozlaştırmak, uyutucu, uyuşturucu görüşleri şırınga etmek iste­yen kötü niyetli, ya da karışık kafalı birtakım fikir bozguncusu in­san tipleri her ülkede bulunduğu sürece... Ve zaten onların .insan hürriyeti üzerinde, göründükleri kadar bir istek ve hassasiyetleri de mevcut olamaz... Kendilerini ve milletlerini sürekli aldatıp duran şu heriflerin nazarında hürriyetin ne önem taşıdığım kavrayabilsemL Çünkü, hep İslâm'ı ters yorar ve yalancı bir kılık kazandırırlar. Müs­lümanları da hep vadilerde deve ve koyunlarla hayat süren zavallı­lar olarak tanımak ve tanıtmak isterler. Ve böylece de, onların is­lâm'ı gerçeğiyle kavramasını önler, onları örümcek ağı içinde mah­pus, savunmasız kalsın isterler. Maksad halkları da İslâm'ı tanıma­sın ve gerçeğini anlayıp ona bağlanmasın, o dine girmesin. Ve so­nuç olarak, emperyalist terör rejimleri insanların üzerine en alçak baskı düzenlerini oturtsun.

0  halde b ze düşenin her halükârda,   İslâm   da'vetine   akıllıca en uygun ölçüde nasihat ve  tartışmayla devam olduğu hususunu gözden kaçırmamaktır. Ve bunun geçici bir iş olmadığını da bilme­liyiz. Bu da'vet problemini gerçeğiyle kavradıkça da müslümanlar, fıtrat dini, değişmez kanun olduğunu daha iyi anlayacak ve insan­lık hangi milletten olursa olsun kaybettiği değerlerini ve şahsiyetle­rini bu dinde bulacaktır. Buna karşı çıkan sadece kalbi kararmışlar kalacak. Bu da onların İslâm'a karşı içlerinde besledikleri kinin de­lili olacak.

Yine kavramak zorundasın ki; yukarıda bahsettiğimiz zorlama; sadece mulh.'d, müşrik ve mürtecilere has uygulamadır. Kitab ehline ise bilindiği gibi sadece, fslâm nizamına boyun eğmesi yeterlidir.

Şu bakımdan ki; onların Allah'a inanmış olmaları, müslüman-larla hemhal olup, onlarla birarada yaşamaları, onları gün olup uya­racak, gerçek doğrunun ne olduğunu tanıyıp, akidelerinin düzelme­sini sağlayacnktır.

Resûlullah (s.a.v.)'ın melik ve reislere gönderdiği mektupların ihtiva ettiği savısız hükümleri de şöylece toparlayalım:

1- Resûlullah  (s.a.v.)'ın vazifelendirmiş olduğu da'vet topye-kûn insanlığadır. Belli bir millete veya sınıfa değil. Zira onun risâleti tüm insanlığa göredir. Irki, milli, bölgesel bir yanı yoktur. O yüz­den Resûlullah  (s.a.v.)  bu çağrışım, o gün için yeryüzünde hâkim devlet başkanları ve beyliklerin reislerinden hiçbirini ayırmadan hep­sine yöneltmiştir. Nitekim Enes (r.a.)'in rivayetine göre o Kisrâ'ya, Kayser'e, Necaşî'ye ve her yetki sahibi emire mektup gönderip Al­lah'ın uyarısına çağırmıştır.

2- Herakl'ın ve İsâ (a.s.)'nın dini üzere olduklarını zanneden etbaınm durumu da şunu gösterse gerekı Onlar, bütün ehli kitabın da gördüğü gibi Hakk'a karşı çıkıp bâtılda direnmekteler. Aslında, tâklid ve taassublu hayâllerinde bir d'.n icad etmişler, artık tutunduk­ları şeyin bâtıl mı, hak mı olduğuna bakmıyorlar bile. Yâni onların yaptıkları, onların şahsiyet ve milli geleneklerinin din biçimindeki görüntüsüdür. Buna karşı Herakl'ın gerçek mevkii ise, başlangıçta onur verici görünse de esasta, onların inandığına inanır görünüp, saltanat ve hükmünü devam ettirmek oluyor. Bu tezgâhladığı oyun ise, bir denemedir. Ve onların nabzını yoklamaktan ibarettir. Halk ve çevresi neye razı ise ve kendi mevkiini neyle koruyacaksa önem­li olan odur. (Din tebeddül edebilir...)

3- ResûluUah (s.a.v.)'ın buradaki uygulaması, mühür kullan­manın meşruiyetini belirttiği gibi, mührün (yuzukî  gümüşten oldu­ğunu da gösteriyor. Aynı zamanda sahibinin isminin nakşedilmesi-nin şeriata uygunluğuna da delâlet ediyor. Buradan birçok ulema, tıpkı Resûlullah (s.a.v.)'m yaptığı gibi parmağa yüzük takmanın mu­bah olduğuna ve bunun da küçük parmak olduğuna istidlal etmiş­lerdir.

4- Yine O'nun (s.a.v.) uygulaması gösteriyor ki; müslümanlar, hangi vasıta ve imkanla olursa olsun dünyanın her köşesinde İslâm da'vetini yaymak zorundadırlar. Bu sebeblerden en önemlisi de İs­lâm'a çağrılan milletlerin kendi dillerini bilerek onlara da'veti o dil ile ulaştırmak; ahkâm ve prensipleri böylece o dillere tercüme et­mektir[44].  Gerçekten de görüyoruz,  Resûlullah   (s.a.v.)'in bir günde çıkardığı altı elçinin herbiri gideceği ve tsîâm'ı tebliğ edeceği devlet reisinin dilini, o milletin dilini biliyordu. Yne O'nun  (s.a.v.)  ameli, az bir düşünceyle anlaşılır ki, herşeyden önce müslümanlar İslâm da'vetine âit sorumluluğu içîerindp duyup aralarında pekiştirecekle­rini ifade eder. Yâni önce islâm nizamını hayatlarında tatbik ede­rek bunda büyük bir merhale kat'ettikten, hâl ve tavırlarını iyice düzelttikten sonra, sıra ikinci ödeve gelir. Haniya, Resûlullah  (s.a. v.) bundan önce de b'rçok sahabesini bazı devlet başkanlarına elçi olarak gönderebilirdi. Ama söylediğim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes