๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2011, 16:14:07



Konu Başlığı: Netice
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2011, 16:14:07
Netice


"Fıkhu's Sahabe" adlı eserimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu eserin sonunda gördük ki; Ashâb-ı Kiram, Rasûlüllah (sav)'in vahiy Eğiti­minden geçirdiği ve Allah'ın ayetleriyle tezkiye edip denetlediği örnek ve önder bir nesildir. Rasûlüllah (sav), asırların ve nesillerin insan güzelleri olan bu mübarek nesli; Müşrik bir devlette, müşriki kadroların işkence ve baskılarına rağmen insanlık alemine armağan etti.

Mekke döneminde Hz. Muhammed (sav) İslâm'ı müşriklere anlatırken onları, sürekli olarak Allah'ın varlığı ve vahdaniyetini esas aian bir düşünüş ve yaşayış tarzına davet ediyordu. Rasûlüllah müşriklere vahyi götürürken günlük hayatta kullandıkları kelimelere yeni tanımlar gelirmiş oluyordu. O, getirdiği yepyeni bir inanç sistemi ile insanın dünyaya geliş amacını içinde bulunulan durumların değerini, zillete düşmelerinin nedenlerini açıklayarak Mekke câhiliye toplumu içerisinde alışılmamış bir hayat tarzına işaret ediyor ve onlara bu fıtri inanç ve yaşama şeklini öğreterek ortaya yeni bir kimliğe sahip insan tipi çıkarıyordu.

Rasûlüllah'ın mesajı müşrikleri, ırk ve kabile taassubunun zirvede olduğa ve insanların gurur ve kibirle dolup taştıkları bir ortam olan Mekke'de insan ve imana her şeyin üstünde değer veren merhametli, şefkatli, alçakgönüllü, bir kimliğe sahip İnsana dönüştürüyordu. Zalim ve despot Kureyş'in ileri gelen yönetici sınıfı artık yufka yürekli, ferasetli, insaflı, acıma hissi ile hareket eden, insanların yardımına koşan, din kardeşinin ayağına bir diken batacak olsa içi sızlayan ve kendisini kardeşinin ayrılmaz bir parçası olarak gören yepyeni bir nesle dönüşüp "Ashâb-ı Kirâm"ı tarih sahnesine çıkarıyordu.

Mekke'de Darü'l Erkam'da yetişen bu yeni nesil; Kur'an nesliydi.

Onlar; Kur'an mantığını kavramış, insan, tabiat, tarih ve hayat karşısında kendini vahiyle konumlamış yeni bir kimliğe sahib, Allah'a itaat eden, Hz. Peygamber'e bağlı bir nesildi. Mekke şirk ortamında bu mü'min nesil bütün düşünüş ve davranış kalıplarını kırarak her bir olgu, durum ve hadiseyi vahyin kendilerine kazandırdığı bakış açısıyla tanımlayıp yorumluyorlar ve vahiyle ortaya konuian kavram sistemini düşünce ve hayatlarında hâkim kılıyorlardı. Hayat yeni baştan İslâm'a göre düzen­leniyordu

Bu nesil İslâm'ı diğer insanlara anlatmak ve tebliğ görevini yerine getirmek için can atıyor, tebliğin en güzelini ve en uygun şeklini biliyor­du. Zira önderleri Hz. Peygamber (sav) idi. Akabe bey'atlerinden sonra Medine'ye öğretmen olarak özellikle Mus'ab b. Umeyr'in gönderilme­sine karar verilmesi apayrı bir anlam ifade ediyordu. Mus'ab, Medine'ye gönderildiği zaman müslümanlar arasında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Hamza, Abdullah b. Mes'ud gibi kabiliyetli, olgun, güçlü ve tecrübe­li kimseler vardı. Ama Hz. Peygamber (sav) bunların yerine Mus'ab'ı görevlendiriyordu. Çünkü o; soğukkanlı, güzel konuşan, tatlı dilli, ikna kabiliyeti olan bir sahâbiydi. Ayrıca o Kur'an'a son derece vakıftı. Bütün bunların yanında Mus'ab son derece güzei yüzlü idi. Mütebessim çehreti, yumuşak ve tatlı dilli, güzel konuşan, Kur'an ile İslâm'ı anlatan Mus'ab, Yesrib (Medine)'de İslâm'ı tebliğ edip bir yıl sonra Mekke'ye Hz. Peygamber'in huzuruna döndüğünde şu raporu veriyordu :

"Medine'de İslâm'ın konuşulmadığı bir ev kalmadı." İslâm, Mus'ab'ın etkileyici kişiliğinde müşahhaslaşmış, ayrıca yerleşik anlayışı sarsmış, dünyada hüküm süren geleneksel tanımlan altüst etmişti. İslâm insanları yeni bir anlayışa götürüyordu. Sahabe nesli İslâm'ı Kur'an ile, Tabiin nesli Kur'an ve Sünnet'le diğer kitlelere götürdüler. Sonraki nesiller de Rasûlullah'ı, Ashabı'nı, onların birbirlerine karşı olan bağlılık ve saygınlıklarını, muhabbetlerini, kardeşliklerini, fedakârlıklarını anlatıp insanları cezbettiler. Örnek insanlardan oluşan bu birim toplumda İslâm'a giren herkese Kur'an ve Sünnet'teki hayat tarzını anlaşılabilir kılıyordu. Bu güzel nesîe bakan herkes onların zihniyetine ve Kur'an'm rehber­liğindeki yaşayışlarına hayran kalarak müslüman oluyordu. [157]

Ahmed Ağrrakça hocanın, "Sahabe nesli İslâm'ı Kur'an ile, Tabiin nesli Kur'an ve Sünnet'le diğer kitlelere götürdüler" tesbitine katılmıyoruz. Bu yanlış bir tesbittir. Çünkü sahabeler, Rasûlüllah (sav)'in kendilerine okuduğu ayetleri Rasûlüllah (sav)'in örnekliğinde ve önder­liğinde hayata dönüştürüyorlardı. "İttibau's Sünne/sünnete ittiba etmek", sahabenin vazgeçilmezidir. Tabiûn nesli de sünneti Ashâb-ı Kirâm'dan öğrenmiştir. Şunu bilelim ki; sahabenin fıkhının kaynağını sadece Kur'an oluşturmuyordu. Sünnet'te sahabenin fıkhının kaynağıydı. Dolayısıyla Sahabe de İslâm'ı Kur'an ve sünnet ile kitlelere götürdü. Tabiûn nesli ise, İslâm'ı Kur'an, Sünnet ve Sahabe icmaı ile götürdüler. Sahabenin Allah'ın dinini anlamada, uygulamada ve insanlara ulaştırmada baş vur­duğu kaynakları doğru tesbit etmezseniz, sahabenin fıkhını doğru öğrene­mezsiniz. Sahabenin fıkhını doğru öğrenemezseniz, sahabeyi gündeme taşıyamazsınız.

İslâm ümmeti Ashâb-ı Kirâm'sız olmaz. Tâ Tabiûn döneminden bu yana İslâm ümmeti peyderpey Ashâb-ı Kirâm'dan uzak düştü. Sahâbe'den sonra ikinci hayırlı nesil Tabiûn neslidir. Bakınız Tabiûn nes­linden Hasan-ı Basrî (Rh.a.) bu hususta şöyle diyor: "Eğer siz Sahâbe-i Kirâm'i görseydiniz; bunlar divane derdiniz, fakat onlar da sizin en hayırlılarınızı görselerdi; bunlar için nasib yoktur ve en şerlileriniz için de bunlar hesap gününe iman etmemişlerdir, derlerdi.[158] Demek ki, İslam ümmeti için Ashâb-ı Kiram bir rahmet aynasıdır. İslâm ümmeti bu aynaya bakarak itikadı ve amelî hayatını düzeltir.

Bugün ilmî ve tarihî açıdan "sahabe" olma imkânı yoktur. Ancak sahabe yaşayışını gerçekleştirme imkânı vardır. Nitekim Rasûlüllah (sav)'in sahâbilerini görme imkânı bulamamış ilk Müslüman neslinin önde gelen hadis alimlerinden Abdullah İbnü'l Mübarek (Rh.a.)[159] hakkında "Peygamber görmemiş sahabe " tabiri kul­lanılmıştır. Büyük hadis alimi Süfyan b. Uyeyne (Rh.a.)[160] şunları söylüyor: "Sahabelerin durumlarını ve Abdullah İbnu'l-Mübârek'in durumunu inceledim. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile sohbette bulunup onun maiyetinde/emrinde cihad etmiş olmaları dışında Abdullah'dan daha üstün bir yönlerini göremedim. [161]

Ulemadan Zehebi (Rh.a.)'in tesbit ettiğine göre; Abdullah İbnü'l Mübârek'in, genellikle yalnızlığı tercih ettiği, böyle yaşamaktan sıkılıp sıkılmadığı sorulduğunda ise, Rasûlüllah (sav)'in hadisleriyle meşguliyetini kastederek, "Nebî sallallahu aleyhi ve selem ve ashâbıyla birlikte olduğum halde ben nasıl usanır ve yalnızhk çekerim?" diye cevap vermiştir. [162]

Rasûlüllah (sav)’ın eğitiminden geçmiş sahabelerin kimlik ve kişilikleri, yaşayışları, dünyaya bakışları, örneklikleri, kıvam ve nitelikleri, model olmaları hiç kuşkusuz, zaman ve zemin farklılığı­na bakılmaksızın tüm Müslüman nesiller ve toplumlar için vazgeçilmezdir.

Sahabe, İslâm ümmetinin aynasıdır. İslâm ümmeti kendini düzelt­mek istiyorsa sahabe aynasına bakmalıdır!



[157] Şamil lsiam Ansklopedisi/ Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, C: I, Sh:9-10, İst/2000

[158] Hilyetü'l Evliya ve Tabakatü'l Esfiya/Ebû Nuaym el- İsfehanî, C:2, Sh:134, Kahire/1375

[159] v. 181/797

[160] v.748/1347

[161] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ/Zehebi, VIII, 390

[162] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ/Zehebi, VIII, 390