๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2011, 16:17:36



Konu Başlığı: Hz. Zeynep binti cahş r.anha
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2011, 16:17:36
Hz. Zeynep Binti Cahş (R.Anha)


Zeynep binti Cahş (R.anha) Rasûlüllah (sav) Efendimizin diğer bir hanımı... İslâmiyeti ilk kabul eden hanım sahâbîlerden... Efendimizin hala kızı... ibadete düşkün oluşu ve cömertliğiyle meşhur... Fakirlerin, gariblerin annesi diye anılan takva erlerinden... Kendi el emeği ile geçinen, dikiş, nakış ve el işi yaparak kazandığı paraları fakirlere intak eden sehâvet sahibi bir mücâhide... Nikâhını Allahû Teâlâ'nın kıydığı bir bahti­yar... Fahr-i Kâinat (sav) Efendimizin ahirete göç eylemesinden sonra kendisine ilk kavuşan annemiz...

O, bi'setten yirmi sene önce Mekke'de doğdu. İlk iman edenlerden oldu. Asıl adı Berre idi. Resûl-i Ekrem (sav) onu Zeynep olarak değiştir­di. Babası Beni Esad kabilesinden Burre olup annesi de Rasûlüllah'ın halası Ümeyye binti Abdülmuttalib'dir. Abdullah İbni Cahş (R.a)'ın kızkardeşidir.

O, ilk hicret edenler arasında yer alarak Mekke'den Medine'ye hicret etti. İlk muhacirlerden oldu. Bekârdı. Fahr-i Kâinat (sav) Efendimiz onu evlâtlığı Zeyd İbni Harise (R.a) ile evlendirmeyi düşündü. Cahiîiye devrinin yanlış âdetlerinden birisini daha yıkmak istedi. Kölelerin aşağılanmasını ortadan kaldırmak ve İslâmiyetin insanları eşit saydığını göstermek üzere Zeyneb'e dünürcü olarak gitti.

Zeynep ve kardeşleri bu işi uygun görmediler. Hür bir kadının, azatlı biriyle evlenmesi o günki örfe göre imkân dahilinde değildi. Bunu içler­ine sindiremediler. Hatta Zeynep tavrını şu ifadeleriyle ortaya koydu: "Ya Rasûlallah! Ben senin halanın kızıyım. Ona varmaya razı değilim. Ben Kureyşliyim." dedi. Bunun üzerine Allahû Teâlâ Ahzab sûresinden 36. âyet-i kerîmeyi nazil buyurdu. Meâlen:

"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."

Zeynep binti Cahş (R.anha) tekrar Rasûlüllah (sav)'e sordu:

"Yâ Rasûlallah sen, Zeyd ile evlenmemi istiyor musun?" dedi. Efendimiz de:

"Evet!" buyurdu. Bunun üzerine o:

"Rasûlullah'a âsî olamam" dedi ve kabul etti.

Fakat Hz. Zeyd ile Hz. Zeynep arasında samimi bir sevgi ve sıcak bir anlayış hâkim olamadı. Evlilik onlara rahat getirmedi. Geçimsizlikleri arttı. Bu beraberliğin uzun ömürlü olamıyacağını sezen Zeyd İbni Harise (R.a) durumu Fahr-i Kâinat (sav)'e açma zaruretini duydu ve Efendimize gelerek:

"Ya Rasûlallah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum." dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu söze üzüldü. Kendisinin sebeb olduğu bir ailenin, dağılmasına gönlü razı olmadı. Fahr-i Kâinat (sav) Efendimiz ona:

"Eşini tut, boşama. Allah'tan kork!.." buyurdu.

İki Cihan Güneşi Efendimiz bu ailenin devam etmesi için gayret ediy­ordu. Fakat gönüller bir defa soğumuştu. Ülfet edebilmek, tahammül gösterebilmek bir hayli zorlaşmıştı. Buna rağmen aile olarak beraberlik­leri bir sene devam etti. Geçimsizlikleri son haddine vardı. Bu birlikteliğe tahammülü kalmayan Zeyd (R.a) nikah akdini bozmak zorunda kaldı. Zeynep (R.anhâ)'yı boşadı.

Resûl-i Ekrem (sav) bu hadiseye çok üzüldü. Ancak cahiliye âdetleri toplumu kara bulutlar gibi sarmıştı. Bir kimse evlâtlığının hanımı ile evlenemezdi. Allah Teâlâ bu yanlış anlayışların, bâtıl âdetlerin kalkmasını murad etti. Çok geçmeden vahyini indirdi. Ahzab sûresinin; 4 ve 5. âyetleriyle bu konuyu açıklığa kavuşturdu. Şöyle ki: Meâlen:

"Evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağı-zlarınızdaki lâfınızdır. Allah, hakkı söyler ve O, doğru, yolu gösterir. Onları babalarına nisbetle çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yoktur. Fakat kalblerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Bu âyetler nazil olunca azâd edilmiş köleler ve evlâtlıklar, öz babalarının adıyla anılmaya başlandı. Öz babası bilinmeyenler de eski efendi­lerinin dostu ve din kardeşi oldular.

Aradan bir zaman geçti.

Daha sonra da ayet, bu konudaki endişeleri izale eden hükmü bildirdi. Allah Teâlâ Ahzab suresi: 37-40. âyetlerini inzal buyurdu. Meâlen:

"(Rasülüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlâtlıkları kanlarıyla ilişkilerini kestik­lerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir."

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. AHah her şeyi hakkıyla bilendir."

Hz. Âişe (r.anhâ) annemiz bu âyetleri duyduğu zaman: "İşlerin en büyüğü en faziletlisi ona nasib olmuş ve Allah onu gökte Rasulüne nikahlamıştır. Zeynep, bize karşı bununla iftihar edecek, öğünecektir." dedi.

Zeynep binti Cahş ile iki Cihan Güneşi Efendimiz, hicretin beşinci senesinde evlendi. O sırada Zeynep (R.anhâ) annemiz 35 yaşlarında idi. Mükellef bir düğün ziyafeti verildi. Enes bii Mâlik (r.a)'in annesi Ümmü Süleym (r.anhâ) o gün Medine hurmasını yağ ile karıştırarak özel bir yemek yaptı. "Hays" adı verilen bu yemeği Enes ile birlikte Efendimize gönderdi. Yemek iki kişiye zor yeterdi. Ama Allah dilerse bir orduya yetirirdi.

Enes o zamana kadar hiç görmediği bir manzara ile karşılaştı. İki Cihan Güneşi Efendimiz ona: "Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi çağır" dedi. O hayretler içerisinde gitti çağırdı. Efendimiz tekrar Enes'e: "Mescidde kim varsa, yolda kimi görürsen davet et!" buyurdu. Enes büs­bütün şaşırdı. Bu kadar yemek kime yetecek diye kendi kendine alıp verdi? Ama emre uyarak dışarı çıktı. Kimi gördü ise düğün yemeğine çağırdı. Ulaşılabilen ashabın hepsi grup grup gelmeye başladı. Habib-i Kibriya (sav) efendimiz yemek kabını ortaya koydu. Bereketlenmesi için duâ etti ve: "Onar onar sofraya otursunlar ve herkes önünden yesin," buyurdular. Çağırılan herkes o yemekten doyasıya yedi. Enes (R.a) diyor ki:

Yedikçe kaptaki yemek çoğalıyordu. Adetâ alttan kaynıyordu. Davetlilerin hepsi yedi ve doydu. Getirdiğim yemek aynen ortada idi." Resûl-i Ekrem (sav) bana:

"Yâ Enes! tabağı kaldır." buyurdu. Tabağı zevcesinin yanına koydum ve annemin yanma döndüm. Gördüklerimi hayretler içerisinde anneme anlattım. Annem bana "Hayret etme. Cenâb-ı Hak o yemekten bütün Medinelilerin yemesini dilemiş olsaydı, hepsi de yer ve doyardı." diyerek bunun bir mucize olduğunu söyledi.

Ne iman!. Ne muhabbet!. Ne ülfet!. Ne teslimiyet!.Ey yüceler yücesi Allahım böyle bir iman, muhabbet, ülfet ve kaynaşmayı bizlere de nasib et!... Amin. Zeynep (r.anhâ) annemizin düğün ziyafeti tesettür ayetlerinin nüzulüne de vesile oldu. Davetliler yemekten sonra kalkıp gitmişti. Üç kişi vardi ki, onlar oturmuş çene çalıyorlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz onların kalkıp gitmesi için odaya girip çıkıyordu. Fakat onlar bu hareketten anlamıyorlardı. Efendimiz (s.a) annelerimizin odalarını ayrı ayrı dolaştı geldi yine onlar konuşuyordu. Can sıkıcı bu hadise üzerine Allah Teâlâ Ahzab Sûresi: 53. ayet-i celileyi nazil buyurdu. Meâlen:

"Ey iman edenler! Peygamberin evlerine yemeğe davet olunmadan vaktine de bakmadan girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareke­tiniz Peygamberi üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama, Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından birşey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalp­leriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikah­lamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır."

O günden itibaren Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin aileleri, mü'minlerin anneleri, perde arkasına çekildiler. Kıyamete kadar gelecek islâm hanımefendilerine örnek teşkil ettiler. İnsanlık haysiyet ve şerefini böyle muhafaza ettiler. İffet timsâli nezih bir hayat sürdüler. Gözler ve gönüller İslâm'ın bu güzellikleriyle huzur ve sükûn buldu. İnsanlık bu ölçülerle mutlu oldu. İnsan kıymeti ancak bu şekilde bilindi. İnsan insanlığının şerefine erdi.

Zeynep binti Cahş (R.anhâ) annemiz ibâdete düşkün, takva sahibiydi. Çokça nafile namaz kılar, nafile oruç tutardı. Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz bir gün mescitte iki direk arasında bağlı bîr ip gördü. "Bu ip nedir?" diye sordu. Ashâb-ı Kiram da: "Zeynep annemizin" dediler. Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur diye ilâve ettiler. Fahr-i Kâinat (sav) Efendimiz bu hareketten pek hoşlanmadı. Bunun üzer­ine:

"İbadette böyle güçlüğe girilmez. Bu ipi çözünüz. Sizler zinde oldukça ayakta kılın." buyurdular.

O, vefakâr bir hanımefendiydi. Hakkı teslim ederdi. Dürüstlükten ayrılmazdı. Birgün, münafıklar Hz. Aişe annemize iftira atmışlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu konuda Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (R.anhüm)'ün fikirlerini sordu. Bu arada Zeynep (R.anhâ) annemizin de görüşünü almak istedi. Bunun üzerine Zeynep annemiz bütün insanlığa örnek olacak şu cevabı verdi:

"Ya Rasûlallah! Ben işitmediğimi işittim demekten, görmediğimi gördüm demekten kendimi korurum. Onun hakkında vallahi hayır­dan başka bir şey bilmiyorum." dedi.

Bu cevap hem Habib-i Ekrem (sav) Efendimizi hem de Hz. Âişe (r.anhâ) annemizi çok sevindirdi.

Zeynep binti Cahş (r.anhâ) annemizin en bariz vasıflarından biri de cömertliği idi. O, dünya malına önem vermezdi. Kendi el emeği ile geçinirdi. Dikiş ve el işi yapardı. Deri tabaklar onları diker ve deri eşyalar üretip satardı. Elde ettiği kazancı Allah yolunda fakir ve yoksullara dağıtırdı. Ömrü boyunca sehavet üzere yaşadı. İnfak etmek onun için büyük bir zevkti. Hz. Âişe (R.anhâ) onun cömertliği hakkında şöyle der:

"Ben, dini yaşama konusunda Zeynep'ten daha hayırlı, ondan daha çok Allah'tan korkan, ondan daha doğru sözlü, akraba hakkını ondan daha çok gözeten, Allah'ın rızâsını kazanabilmek için fakirlere ondan daha çok sadaka veren bir kadın görmedim."

Yine onun cömertliğini ortaya koyan bir örnek de şudur:

Hz. Ömer (R.a) sahabelere hazineden maaş bağlamıştı. Zeynep anne­mize de bağladığı maaşı gönderdi. Zeynep annemiz bu kadar çok parayı görünce şaşırdı ve:

"Allah Ömer'i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun içinde mi?" diye sordu. Parayı getirenler:

"Hayır! Bunların hepsi senindir." dediler. Bunun üzerine o:

"Sübhanallah!" diy­erek örtüsü ile yüzünü kapadı ve hizmetçisine:

"Elini sok, o paradan bir avuç al, falan oğullarına götür. Bir avuç al, fılan'a ver." diyerek akrabası­na ve kimsesizlere dağıttı. Örtünün altında avuçlayacak bir şey kalmadı. Hizmetçisi:

"Ey mü'minlerin annesi! Allah sizi affetsin. Bunda bizim de payımız var." dedi. Bu söz üzerine Zeynep annemiz örtünün altında kalanlar da senin olsun dedi ve gelen paranın hepsini dağıttı. Hz. Ömer (R.a) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem getirdi. Onun kapısında durdu, selâm verdi ve:

"Gönderdiğim parayı dağıttığını duydum. Bari bunları elinde tut." dedi. Zeynep (R.anhâ) o parayı da ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Üstelik elleri­ni açtı ve bütün samimiyetiyle şöyle dua etti.

"Allahım! bundan sonra beni Ömer'in ihsanını almaya eriştirme. Çünkü bu dünya malı bir fitnedir." dedi.

Kanaat ve cömertlik büyük bir hazine idi. Fakiri, yoksulu sevindirmek iki Cihan Saadetini elde etmekti. Vermek, infak etmek dağıtmak onun en büyük zevkiydi.

Bu yüce hasletlerinden dolayı o, Fahr-i Kâinat (sav) Efendimize vefatından sonra ilk kavuşan annemiz oldu, "Bana en önce kavuşacak olanınız kolu uzun olamnızdir." hikmetli sözünün muhatabı olarak anıldı. Kolu uzun olmak cömertlikten kinaye olarak, söylenmişti.

Zeynep binti Cahş (R.anhâ) validemizin yapmış olduğu samimi duası Allah katında kabul buyuruldu ve hicrî 20 yılında 53 yaşında iken Medine'de vefat etti. Bir daha maaş alamadı. Cenaze namazını Hz. Ömer (R.a) kıldırdı. Cennetü'l-Bakî kabristanlığına defnedildi. Cenâb-ı Hak şefaatlerine nail eylesin. Amin. [156]



[156] Siyeru A'lamu'n Nubelâ/Zehebî; Sireti İbn-i Hişam; Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hüyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref at el-Başâ, Beyrut/ty; Meşhur Kadınlar/Mehmed Zihni Efendi/Ter: Bedreddin Çetiner, İst/19823