Konu Başlığı: Hz. Sümâme bin Üsâl Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Mayıs 2011, 16:21:04 Hz. Sümâme Bin Üsâl (R.Anh) Hicretten sonra Medine'de İslâmiyet hızla yayılıyordu. İslâm güneşi gittikçe daha fazla insanı hidâyet nuru ile aydınlatıyordu. Peygamber efendimiz çevre kabilelere elçiler gönderiyor, onları İslâmiyete da'vet ediyordu. Onlardan gelen elçileri kabul ediyordu. Bir gün Sümâme bin Üsâl da Rasûlüllahın ziyaretine geldi. Sümâme, Basra Körfezi yakınlarında yaşayan Yemâme kabilesinin reisi idi. Asıl maksadı Rasûlullah (sav)'ı öldürmekti. Nitekim Rasûlüllahın huzurunda iken, Peygamber efendimize saldırmaya teşebbüs etti. Ancak Eshâb-ı kiram araya girerek buna mâni oldu. O kargaşa esnasında Sümâme kaçmaya muvaffak oldu. Rasûlüllah efendimiz onun yakalanarak cezalandırılması için emir verdi ve yakalanması için duâ etti. Hicretin altıncı yılı başlarında, Sümâme bin Üsâl, umre için yola çıkıp, Medine yakınlarına gelmişti. Rasûlüllahın süvarileri onu burada yakalayıp, Peygamberimize getirdiler. Yakalayanlar onu tanımıyorlardı. Peygamber efendimiz onlara buyurdu ki: “Siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz? Bu, Sümâme bin Üsâl'dir. Ona iyi esir muamelesi yapınız. Kendisini incitmeyiniz!” Sümâme, mescide habsedildi. Rasûlüllah kendi evine geldiklerinde, mübarek hanımlarına: “Sizde yemek olarak ne varsa toplayıp Sümâme'ye gönderin!” buyurdular. Böylece Sümâme'ye yiyecek gönderdikleri gibi iyi muamelede bulundular. Ancak Sümâme'yi bulunduğu yerden bir tarafa ayırmadılar. Peygamber efendimiz mescide çıktıklarında buyurdu: “Yâ Sümâme, yanında ne var, gönlünden ne geçiriyorsun, benden ne bekliyorsun?” Sümâme cevap verdi: İçimde hayır ümidi var. Çünkü sen affedicisin. Eğer beni öldürecek olursan, bir caniyi öldürmüş olursun. Öldürmez de affedip, beni bağışlarsan, iyilik bilen, ni'mete şükreden birisine ihsan etmiş olursun. Eğer benden kurtuluş fidyesi olarak mal istiyorsan, işte malım. İstediğin kadar al. Resûlüllah efendimiz, üç gün üst üste gelerek aynı soruyu sordu ve aynı cevabı aldı. Bunun üzerine âlemlerin efendisi olan Peygamber efendimiz yine yüksek merhametini gösterdi ve Sümâme'nin hayâl bile edemiyeceği bir şekilde buyurdu ki: “Artık Sümâme'yi salıveriniz!” Bu emir üzerine Ashâb-ı Kiram onu serbest bıraktı. Sümâme bırakılıp, serbest kalınca, gönlüne İslâmiyetin sevgisi düştü. Hemen Kelime-i Şehâdet getirdi. Rasûlullah efendimize bey'at etti. Rasûlullah efendimiz ona, hemen gidip gusletmesini emretti. Sümâme hemen gidip gusledip, sonra mescide girdi. Resûlüllahın huzurunda şunları söyledi: “Vallahi, akşamleyin, yanına geldiğim zaman, bana senin yüzünden daha çok kızdığım bir yüz yoktu. Fakat sabah olunca, senin şehrin bana, en sevimli şehir oldu. Vallahi akşamleyin, senin dînin, bana en sevimsiz din idi. Sabahleyin en sevimli bir din olmuştur”. Böylece dünün azılı bir müşriki Peygamberimizin engin merhameti sayesinde Müslüman olmuş hidâyete kavuşmuştu. İslâm harp hukuku insanîdir, islâm 'in harp hukukunun amacı; insanları ifsad etmek değil, ıslah etmektir. Hz. Sümâme hicretin altıncı yılında Rasûlüllahın huzurunda Müslüman olduktan sonra Peygamber efendimize: “Yâ Rasûlallah! Ben umre yapmak için giderken süvarilerin beni yakalamıştı. Şimdi ne buyuruyorsunuz?” diye arzetti. Rasûlullah onu dünya ve âhiret saâdetiyle müjdeleyip, umresini yapmasını emretti. Hz. Sümâme, Mekke'ye, telbiye ederek girmişti. Bunun üzerine müşrikler onu yakaladılar, neredeyse boynunu vuracaklardı. Fakat o sırada birisi: Bırakınız onu! Siz yiyecekleriniz hususunda Yemâme halkına muhtaçsınız. Ona bir şey olursa hepimiz aç kalırız, dedi. Bunun üzerine müşrikler Sümâme'yi serbest bıraktı. Sonra müşriklerden birisi ona dedi ki: “Demek, dinden çıktın ha!” Hz. Sümâme şöyle karşılık verdi; “Hayır, ben dinden çıkmadım. Bilâkis ben hak din olan İslâmiyeti kabul ettim. Muhammed aleyhisselâmı ve Onun getirdiklerini tasdik ettim. Vallahi Allahın Rasûlünden izinsiz buğday alamiyacaksınız. Siz Ona tâbi olmadıkça, Yemâmeden faydalanamıyacaksınız.” Sümâme umresini yaptıktan sonra Yemâme'ye gitti. Yemâme halkının, Mekke'ye erzak göndermelerine mâni oldu. Bu yüzden müşrikler çok sıkıntıya düştüler. Müşrikler bu sebeple Rasûlullaha mektup yazıp, çektikleri sıkıntıları ve erzak gönderilmesine müsâade edilmesini istediler. Hattâ, Ebû Süfyân Medine'ye kadar gelerek, Peygamber efendimize: “Âlemlere rahmet olarak gönderildiğini söylüyorsun,” diyerek bu hususta müracaatta bulunup, hallerini uzun uzun anlattı. Rasûlullah, müşriklerin bu talepleri üzerine Yemâme halkının, Mekkelilere, yiyecek göndermelerine mâni olmaması için Sümâme'ye mektup gönderdi. Hz. Sümâme bu emre uyarak, engel olmaktan vazgeçti. Resûlüllah efendimizin vefatından sonra, Sümâme bin Üsâl ve onunla beraber olanların dışında bütün Yemâme halkı İslâmdan çıkıp, mürted olmuşlardı. O sırada Sümâme bin Üsâl Yemâme'de bulunuyordu. Halkı, Peygamberlik dâvasına kalkışan Müseyleme'ye tabi olmaktan, onu desteklemekten alıkoymaya çalıştı. Onlara dedi ki: “Ey Hanîfeoğulları! İslâmdan dönüş, nursuz, çok karanlık bir iştir. Bundan sakınıp, uzak kalınız. Son Peygamber Hz. Muhammed aleyhisselâmdır. Ondan sonra Peygamber gelmiyecek, Ona ortak da olmıyac aktır.” Sonra Mü'min sûresinin ilk üç âyetini okudu ve: “Ey Yemâme halkı! İşte bu Allahû Teâlâ'nın kelâmıdır,” dedi. Yemâme halkı onun bu nasîhatlarını dinlemedi. Onlar Müseyleme'ye uymakta birlik hâlinde idiler. Bu sırada, Alâ bin Hadramî komutasında bir İslâm ordusu, Bahreyn'e doğru gidiyordu. Yemâme tarafına da uğradı. Sümâme bunu duydu. Orada bulunan Müslümanlarla birlikte Alâ bin Hadramî'nin ordusuna iştirak ettüer. Temim kabilesinden de bir hayli asker katılıp, Alâ'nin ordusu iyice kuvvetlendi. Alâ bin Hadramî, bu ordu ile, Hatam komutasındaki mürted ordusu ile çarpışmaya başladı. Nihayet, bir gece müşrik ve mürtedlerin sarhoş oldukları bir vakitte İslâm ordusu gece baskını yaptı. Müşrik ve mürtedler perişan olup, bir kısmı öldürüldü, bir kısmı esir edildi. Diğerleri kaçtılar. Müslümanlar harbi kazandılar. Hz. Sümâme bu savaştan dönerken yol kesiciler tarafından şehîd edildi.[134] Sahabe nesli, insanlara Allah dini adına nasihatte bulunuyordu. Nasihat aynı zamanda bir peygamberler mirasıdır. Sahabeler ise, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'den öğrendikleri peygamberler mirasının varisliğini yapmışlardır. [134] Siyeru A'lamu'n Nubelâ/Zehebî; Sireti İbn-i Hişam; Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref'at el- Başa, Beyrut/ty |