๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Mayıs 2011, 16:22:54



Konu Başlığı: Hz. Sevbân
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Mayıs 2011, 16:22:54
Hz. Sevbân (r.anh)
 
 



Hz. Sevbân aslen Yemenliydi. Esîr olarak satılıyordu. Peygamberimiz esaret parasını vererek onu satın aldı, sonra da serbest bırakarak hür­riyetine kavuşturdu. Fakat Hz. Sevbân, engin şefkat deryası olan Resûl-i Ekrem'e bir anda ısınmıştı. Ondan ayrılmak istemedi. Bunu farkeden Peygamberimiz, kendisine şu teklîfte bulundu:

“İstersen ailenin yanına dön, onlarla yaşa; istersen bizimle, Ehl-i bey­timizin arasında bulun.”

Bu, Hz. Sevbân'in dört gözle beklediği bir teklifti. Hiç düşünmeden, Kâinatın efendisiyle beraber kalmayı kabul etti.

Hz. Sevbân, böylece Peygamber efendimizin ve ailesinin hizmetinde bulunmak şerefine erdi. Peygamberimizin husûsî hizmetkârlık vazîfesini de yürüttü. Akıllı, dirayetli ve zeki bir insandı. Peygamberimizin her emrine koşar, her işini görür ve en mükemmel şekilde istediklerini yerine getirirdi.

Bir gün Müslümanlar Resûlullah’ın hizmetçisi Sevbân'a bir hadîs-i şerîf nakletmesini rica ettiler: Hz. Sevbân dedi ki: Resûl-i ekrem efendimiz buyurdular ki:

"Bir Müslüman Cenâb-ı Hakka bir secde ederse, Cenâb-ı Hak onun makamını bir derece yük­seltir ve günahlarını affeder."

Eshâb-ı Suffa'dan olan Hz. Sevbân, Resûl-i Ekrem'den sonraki ilim, fazilet ve fetva sahibi kimseler arasında sayılmaktadır. Geniş bir ders halkası ve talebeleri vardı. Hz. Sevbân, Resûl-i Ekrem’e, hizmet ve taz­imde öyle bir derecede idi ki, Müslümanlar bunu kelimelerle izah etmek­te âciz kalırlardı.

Resûl-i Ekrem’e olan bu sevgi ve bağlılığından dolayı defalarca zarar görmüş, hattâ yaralanmıştı. Nitekim bir gün, bir Yahûdî gelerek, Resûl-i Ekrem’e,

"Esselâmü aleyke yâ Muhammedi" demişti. Orada bulunan Hz. Sevbân (r.a.),

"Niçin, yâ Rasûlallah, demedi" diye Yahudiyle dövüşmüş ve yaralanmıştı. Hz. Sevbân (r.a.),

"Peygamberimizin ismini, yalnız başına söyle­meyi günâh kabul ederim" derdi. Hz. Sevbân (r.a.), Peygamber aşkını hayata dönüştürmenin pratik modelidir.

Hz. Sevbân, Peygamber efendimizin söz ve emirlerini bütün gönlüyle, pür dikkat dinler ve bunlara titizlikle uyardı. Bir defasında Resûl-i Ekrem Sevbân'a;

“Kimseden bir şey isteme ve suâl sorma!” diye buyurmuşlardır.

Bundan sonra, Hz. Sevbân (r.a.), ömrünün sonuna kadar kimseden bir şey istememiş ve kimseden bir şey sormamıştır. Hattâ son zamanlarında, atına binmek veya atından inmek hususunda kendisine yardım etmek isterler, fakat o reddederdi.

Hz. Sevbân'in bildirdiği bir hadîs-i şerifte buyuruldu ki:

“İhlâs sahibi olanlara müjdeler olsun! Bunlar hidâyet kandil­leridir. Onların üzerinden bütün karanlık fitneler kalkar."

Hz. Sevbân (r.a.) her işte müslümanların maslahatını göetirdi. Hz. Sevbân (r.a.) buyururdu ki:

“Bir Müslümana faydası dokunan veya bir Müslümanın zararını kaldıran yalan hariç, her yalan günâhtır."

Hz. Sevbân (r.a.), Rasûlullah'tan ayrı kalmaya hiçbir zaman dayana­mayan bir Peygamber aşığıydı. Çeşitli hizmetler dolayısıyla bazan Rasûlullah'tan ayrı kaldığı olurdu. Bir gün perişan bir halde Resûl-i Ekrem'in huzuruna geldi. Rengi uçmuş, vücudu zayıflamış, simasında hüzün ve keder belirtileri noktalanmıştı. Onu bu vaziyette gören Peygamberimiz, hâlini sordu:

“Neyin var, hasta mısın, ey Sevbân?” Hz. Sevbân derdini şöyle anlattı:

“Ne hastalığım, ne de ağrım var. Hiçbir şeyim yoktur, yâ Rasûlallah! Biz huzuruna gelip gittikçe cemâline bakıyor, yanında oturuyor, sohbetinde bulunuyoruz. Ancak sizi görmediğim zamanlar muhabbetim artıyor, sana kavuşuncaya kadar kederden bunalıyorum. Sonra âhireti hatırlıyorum ve orada sizi görememekten korkuyorum. Çünkü siz Cennet'te diğer Peygam­berlerle beraber yüksek makamlarda bulunacaksınız. Ben ise Cennet'e girsem bile senin derecenden aşağı makamlarda bulunacağım­dan dolayı, sizi orada görememekten endişe ediyorum.”

Bunun üzerine Nisa sûresinin 69-70. âyet-i kerîmeleri nazil oldu, Bunlarda meâlen buyuruldu ki:

“Allahû Teâlâ ve Peygamberlere itaat edenler, işte bunlar, Allahû Teâla'nın kendilerine ni'met verdiği Peygamberlerle, siddîklarla, şehîdlerle ve iyi kimselerle beraberdir. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır!”

“İşte itaatkârlara yapılan bu ihsan Allahû Teâla'dandır. Her şeyi bilici olarak Allahû Teâlâ kâfidir."

Bu âyetleri duyan Hz. Sevbân (r.a.) sevincinden uçacak gibi oldu.

Hz. Sevbân, çok sadık, Peygamberimize candan bağlı, fazilet yönün­den örnek bir Sahabe idi.

Hz. Sevbân (r.a.), Resûl-i Ekrem (sav)'in her zaman yanında hazır bulunup, hizmet edenlerdendi. Bu bakımdan, Peygamber efendimizden pek çok istifade etmiş ve ilim bakımından pek yüksek bir dereceye kavuş­muştur. Nitekim 124 veya 127 hadis rivayet etmişti. Çok hadis-i şerif ezberleyip neşredenler araşma girmişti.

Hadisleri iyi ezberlerdi. Ezberlediği hadisleri yaymayı farz bilirdi. Halk, hadis ilmindeki derecesini bildiklerinden, daima ondan hadis-i şerif sorar öğrenirlerdi. Bildirdiği hadislerin bazılarında buyuruldu ki:

"Bir zaman gelecek, ümmetimden bir kısmı müşriklere katılacak. Onlar gibi putlara tapacak. Yalancılar çıkacak. Kendilerini Peygam­ber sanacaklar. Hâlbuki, ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Ben­den sonra Peygamber gelmeyecektir. Ümmetim arasında, doğru yol­da olanlar, her zaman bulunacaktır. Onlara karşı olanlar, Allah’ın emri gelinceye kadar, onlara zarar veremeyecektir.”

life memnun oldu, valiliğe heveslendi. Yanma aldığı otuz kişiyle birlikte yola çıktı. Yolda, sahabeden Abdullah b. Üneys'in kılıcına el atarak onu öldürmek istedi. Abdullah, bunun ahde vefasızlık olduğunu bildirdi.

İkinci kez yine Abdullah'ın kılıcına el attı. Bu durum karşısında Yahudilerden yirmidokuz kişi kılıçtan geçirildi. Bir kişi kaçıp kurtuldu.

Hz. Peygamber'in (sav) Basra hükümdarına gönderdiği elçinin Şam valisi Şurahbil tarafından öldürülmesi olayıyla ilgili olarak hicretin 8. yılında bir ordu hazırlandı. Bu ordunun komutasıyla ilgili olarak Hz. Peygamber (sav) şu açıklamada bulundu:

"Cihada çıkacak şu insanlara Zeyd b. Hârise'yi kumandan tayin ettim. Zeyd b. Harise şehid olursa, yerine Ca'fer b. Ebi Talib geçsin, Ca'fer b. Ebi Talib de şehid edilirse, yerine Abdullah b. Revâha geçsin. Abdullah b. Revâha şehid olursa, müslümanlar, aralarından uygun birini seçip, kendilerine kumandan yap­sınlar." Müslümanlar bir müddet ilerlediler. Düşman ordusunun gücü ve sayıca çok oluşu Müslümanları endişelendirdi. Zeyd b. Harise, ne yapmak gerektiği konusunda istişare yaptı. Abdullah b. Revâha, Rumlarla çarpış­maktan yana olduğunu bildirdi. Müslümanlar, Mûte'de savaş düzeni aldılar, çarpışmaya başladılar. Zeyd b, Harise, vücudu mızraklarla delik deşik oluncaya kadar savaştı. Ve şehid oldu. Sancağı Ca'fer aldı. O da savaştı, şehid oldu. Ca'fer'den boşalan sancağı Abdullah b. Revâha aldı. Bir mızrak darbesiyle yaralandı ve o da şehid oldu.

Müslümanlar, planlı ve. programlı insanlardır. Onlar şehadete giderken bile plan ve programdan vazgeçmezler. Çünükü müslümanlar, Allah'ın hükümleriyle insanlığa nizam vermeye çalışanlardır.

Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre, Mûte şehidleri İbn Harise, Ca'fer ve İbn Revâha'nın şehâdet haberi geldiğinde Rasûlüllah (sav) Mescid' te otur­muştu. Yüzünde hüzün ve kederin izleri görülüyordu. Bu sırada Rasûlüllah (sav)’e birisi geldi ve

"Ca'fer'in kadınları ağlaşıyorlar" dedi. Rasûlüllah (sav) ondan kadınları çığlık atmaktan alıkoymasını söyledi. Adam gitti, ancak kadınlar ona itaat etmediler. Geriye gelip kadınların hâlâ ağlaştıklarmı Rasûlüllah (sav)’e söyledi. Üçüncü defa gelişinde Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

"Hadi git bu, kadınların ağızlarına, yüzlerine toprak saç.”

Hz. Abdullah b.  Revâha Mûte'ye  giderken  evliydi,  fakat çocuğu olmamıştı. Abdullah, güçlü bir hatip ve büyük bir şâirdi. Peygamberimize şiir yoluyla sataşan kâfirlere karşı onu savunan şiirler yazdı. İbn Revâha, Ka'b b. Malik ve Hassan b. Sabit müslümanlarm şâirleriydi. İlk İslâmî şiirleri onlar yazdı. Onlar hakkında Şuarâ sûresinde şöyle buyruîur:

"Şâirlere sapıklar uyar. Onların her sahaya dalıp çıktıklarını ve yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip salih ameller işleyenler Allah'ı çok zikredenler ve haksızlığa uğratıldıktan sonra haklarını alanlar böyle değildir. O zâlimler, yakında nasıl bir inkılapla altüst edileceklerini bileceklerdir.”[112]

Allah'ı çok zikreden işte yukarda bahsedilen hicivci üç sahâb'idir. Abdullah müşriklerin küfrünü yüzlerine vuran şiirler söylerdi. Peygamberimiz onun şiiriyle ilgili olarak

"Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha etkilidir" buyurmuştur.

Abdullah, Mûte gazasına giderken ağlamış, sebebi sorulduğunda şöyle demişti:

"Benim dünyaya karşı sevgim, sizlere karşı ziyade arzum yoktur. Ancak ben Rasûl-i Ekrem'den (sav) Meryem sûresi yetmişbirinci

"İçiniz­den hiç biriniz hariç olmamak üzere mutlaka hepiniz Cehennem'e varacaksınız" âyetini işitmiştim. Ayette bahsolunan Cehennem'e uğ­radığımda halim nice olur? diye düşündüğümden ağlıyorum."

Uğurlayanlardan bazıları onu teselli ederek,

"Cenab-ı Hak sizleri korusun, düşman şerrini sizden uzaklaştırarak sağ salim dönmenizi nasib etsin" demişler, bunun üzerine Abdullah şu şiiri söylemiştir:

Günahkârım fakat ben Af isterim Rabbimden

Ya da kanımı dökecek bir vuruş isterim.

Kılınç ya da mızrakla deşilip çıkmış ciğerim.

Ta ki beni gören samimice desin

Şu savaşçıya Allah rahmet eylesin.

Yine Mûte'de ordu komutasını eline alırken şu şiiri söylemiştir:

"Nefsim bir isteksizlik var sende

Savaşacaksın dilesen de dilemesen de

Hani çoktandır yoktu sende ölüm korkusu

Ca'fer, ne güzel geliyor Cennet kokusu .

Hicret'in yedinci yılında Hz. Peygamber Umre için Mekke'ye girerken yanında Abdullah İbn Revâha da vardı ve şu şiiri söylemekteydi.

"Çekilin kâfirler nebinin yolundan bugün,

Vururuz yoksa boynunuzu inkâr etmiştiniz dün,

Öyle bir vuruş ki ayırır gövdeden başı,

Hatırlatmaz insana ne dost ne arkadaşı."

Bunun üzerine Hz. Ömer (R.a.) ona:

"Ya Abdullah, Harem'de Allah'ın Rasûlü'nün huzurunda mı böyle karşıdakileri çatışmaya tahrik eden şiiri söylüyorsun?" demiş, Rasûlüllah da:

"Bırak ya Ömer söylesin. Vallahi Abdullah'ın sözleri bu kâfirlere ok yarasından daha fazla tesir eder" buyurmuştur.

Rasûlüllah, İbn Revâha için "Kardeşiniz şüphesiz bâtıl söz söyle­mez" buyurmuş, bâtıl sözler dışındaki şiirlerde hikmet ve yarar vardır demiştir. [113]

İslâm imanının sınırını aşmayan şiir, Allah yolunda kullanılması gere­ken meşru bir silahtır. İslâm düşmanlarına karşı savaşırken salih amel kategorisne girecek olan şiirlere ihtiyaç vardır.



[112] Şuarâ: 26/224-227.

[113] El- İsabe/İbn-i Hacer; Üsdü'l Ğabe/İbn-i Esir; El-İstiab/İbn-i Abdi Berr; Hilyertü'l Evliya/İsfehani; Hayatü's Sahabe/Yusuf Kândehlevi.



Konu Başlığı: Ynt: Hz. Sevbân
Gönderen: Ceren üzerinde 28 Aralık 2018, 15:25:36
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ...


Konu Başlığı: Ynt: Hz. Sevbân
Gönderen: Mehmed. üzerinde 28 Aralık 2018, 16:25:51
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in ve sahabe efendilerimizin yolundan ayırmasın


Konu Başlığı: Ynt: Hz. Sevbân
Gönderen: Sevgi. üzerinde 29 Aralık 2018, 00:42:34
Rabbim bizleri Peygamber Efendimizin yolundan hakkıyla gidenlerden eylesin inşaAllah