๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 05 Mayıs 2011, 15:35:27



Konu Başlığı: Hz. Muaz bin Cebel
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 05 Mayıs 2011, 15:35:27
Hz. Muaz Bin Cebel (R.Anh)


Ensârın ileri gelenlerinden bir sahabedir. Adı, Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir. Künyesi, Ebu Abdurrahman"dır. On sekiz yaşında müslüman olmuştur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaşlara katılmıştır. Rasûlüllah (sav) onu Muhacirinden Abdullah b. Mes'ud ile kardeş yapmıştı. Muhammed b. Sa'd: Muaz, uzun boylu, beyaz tenli, güzel dişli, iri gözlü, çatık kaşlı ve kıvırcık saçlıydı" diye tanımlamıştır.

Hz. Peygamber kendisini çok seviyor ve zaman zaman: "Ey Muaz seni seviyorum" demek suretiyle bu sevgisini açığa vururdu. Ashâb arasında da, yüz güzelliğinin yanında, yumuşak huyluluğu, hayası, cömertliği ile tanınıyordu. Onu Hz. Ömer de çok seviyordu. Muaz hakkında şöyle dediği rivayet edilir: "Analar bir daha Muaz gibisini doğuramaz. Eğer Muâz olmasaydı Ömer helak olurdu, şayet Muaz benim hilafetim zamanında yaşamış olsaydı onu kendimden sonra halife tayin ederdim ve Rabbim bana onu niçin halife tayin ettiğimi sorduğunda da: Ya Rabbi, senin Rasûlün'ü, Alimler kıyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atımı (veya bir taş atımı) onların önünde olacak" derken işittim, diye cevap verirdim" demiştir. [2]

Hz. Muâz, sünnete de son derece bağlıydı. Bir gün peygamber (sav) mescidin kıble duvarında tükrük görmüş ve bunun üzerine:

"Her biriniz namazına durduğu vakit şüphesiz Rabbi ile münâcât eder (söyleşir). Rabbi, kendisi ile kıblesi arasındadır. O halde hiç biriniz kıblesine karşı tükürmesin. Mutlaka tükürmesi gerekirse, ya sol tarafına veya sol ayağının altına tükürsün... " buyurmuştur.

Bunun üzerine Muâz (r.a): "İslâmiyet'i kabul ettiğim günden beri sağ tarafıma tükürmüş değilim (çünkü sağ tarafta insanın sevaplarını yazan melek vardır)" demiş ve bu hareketiyle Rasûlüllah'a ne kadar bağlı olduğunu göstermiştir. [3]

Muâz b. Cebel'in diğer bir özelliği de Kur'ân'ı ezbere bilmiş olması ve onu güzel okumasıdır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz:

"Kur'ân'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muaz b. Cebel ve Ebu Hüzeyfe'nin âzadhsı Salim" buyurmuştur.

Aynı zamanda Hz. Peygamber zamanında Kur'ân'ın toplanmasında emeği geçenler­dendir. [4]

Muâz (R.a), yaşayışında zühd ve takvaya da büyük önem verirdi. Geceleri teheccüd namazı kılar ve namaz sonunda: "Allahım! şu anda gözler uykuda ve gökte yıldızlar parlamış durumda. Sen ise, diri, her an yaratıklarını gözetip duransın... Rabbim bana dünya ve âhirette hidâyet nasib et! şüphesiz Sen vaadinden dönmezsin" diye duâ ederdi. [5]

İbn Mes'ûd, Muaz (R.a) hakkında: "Şüphesiz Allah'a boyun eğen ve O'na yönelen bir kimse idi; Allah'a şirk koşanlardan olmadı" demiştir. Bunun üzerine ona, bu sizin söyledikleriniz Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim hakkında söylenmiştir[6] denildiğinde: "Muaz da böyleydi; hayrı biliyor, ona uyuyor, Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ediyordu" cevabını vermiş ve onu İbrahim (a.s)'e benzetmiştir. [7]

Muaz (R.a), Sahâbe'den Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer vs.'den hadis rivayet etmiştir. Kendisinden hadis rivayet edenler arasında Enes b. Malik, Mesruk, Ebu't-Tufeyl, Esved b: Hilâl, Ebu Müsîim el-Havlânî, Abdullah b. Kays ve Abdullah b. Ganem gibi zevat gelmektedir. Rivayet ettiği hadislerin toplamı ise sâdece yüz elli yedidir. [8]

Hz. Muaz, aynı zamanda sahabenin fakihlerinden olup dinde vukuf (ince anlayış) sahibiydi. Daha Rasülüllah'ın sağlığında fetva vermeye başlamıştı. Hz. Peygamber onun hakkında: "Ümmetim içerisinde helâl ve haramı en iyi bilen Muaz b. Cebel'dir" demiştir.[9] Peygamber Efendimiz onu, İslâm'ı anlatıp öğretmek ve Kur'an-ı Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yılında Yemen'e gönder­mişti. Yolculuk öncesi Hz. Peygamber'le aralarında geçen konuşmayı Muaz (R.a) şöyle anlatır: "Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken şöyle dedi: "Sana bir mesele sorulduğunda ne ile hükmedeceksin?" Ben:

"Allah'ın kitabmdakilerle" diye cevap verdim.

"Eğer Allah'ın kitabında bulamazsan ne ile hükmedeceksin?" dedi."

"Allah Rasûlü'nün hükmettiği ile, dedim.

"Eğer onda da bulamazsan?" dediğinde:

"Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. "Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Nebisini, razı olduğu şeyde başarılı kılan Allah'a hamdolsun" dedi. Ve Yemenlilere, size ashabımdan ilmi ve dini en iyi bilen hayırlı bir kimseyi gönderiyorum diye bir de mek­tup yazdı. [10]

Rasûlüllah (sav), Muaz b. Cebel (R.a.)'a şu tavsiyelerde bulundu:

"Ey Muâz! Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Cennet'in anahtarı nedir? diye sorarlarsa: "Lâ ilahe illallah'ür" de. Yâ Muâz, dâima alçak gönüllü ol, hilimle hükmet. Cenab-ı Hak, sende samimiyet görürse yardımını ihsan eder, muvaf­fakiyet verir. Eğer içtihâddan âciz kalırsan meseleyi tahkik edinceye kadar hüküm verebilmek için bekle, yahut meseleyi bana büdir. Nefsinin arzularına uymaktan çekin. Nefsin arzuları insanı Cehennem'e götürür. Halka merhamet ve şefkatle muamele et. "Yâ Muâz! Onları Allah'tan başka İlah olmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şehadete çağır. Eğer bunu kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine bir günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse, zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere, kendilerine zekâtın farz kılındığını bildir.[11] Ve şu mübarek sözleriyle vedâlaştı: "Ey Muaz! Belki bu son görüşmemiz olabilir. Allah seni dinde başarılı kılsın ve sana hidâyet nasib etsin; önünden, arkandan, sağından, solundan, yukarıdan veya aşağı tarafından gelebilecek her türlü belâ ve musibetlerden korusun. Senden, insanların ve cinlerin kötülüklerini uzaklaştırsın. Ey Muaz, belki mescidi­mi ve kabrimi ziyaret edersin" Bunun üzerine Muâz (R.a), üzüntüsün­den ağlayarak ayrıldı. Netice Allah Rasûlü'nün tahmin ettiği gibi oldu.

Muaz, Hz. Ebu Bekr'in halifeliği döneminde Yemen'den döndü. Kalan ömrünü Şam'da geçirdi ve Ürdün'de Taun hastalığından, henüz genç sayılabilecek bir yaşta otuz sekiz yaşında vefat etti. [12]

Muaz bin Cebel (R.a.), zaman zaman şu çağrıyı yapardı. "Otur bizim­le, bir saat iman edelim seninle! İbn-i Revaha (R.a.) bu sözü aldı ve Ebû Derda (R.a.)'ın elini tutarak "Gel bir saat iman ede­lim. Zira kalb iyice kaynadığı zaman tencereden daha çok alt üst olur" dedi. Bunları iki sahabeden aldık. Bu nasihatlar davet fıkhı hakkın­dadır. Bununla İslam davetçisini her vazu nasihatta oturmaya, iman üze­rine tefekküre, nefsini, ilmini ve azmini mütâlaaya çağırıyoruz.[13] İman, bütün ölçü­lerin başıdır. İmanın ölçüsüne uymayan hiçbir şey mü'mini bağlamaz.

Muâz bin Cebel (R.a.)'ın sahabelere yönelik "Gelin bir saat iman edelim" çağrısının bir manası da, "Gelin seçilmiş bîr iman saatinde buluşalım" demektir. İman terbiyesi, bir zarurettir. İşte Muâz bin Cebel (R.a.)'in çağrısı, itina edilmiş, özen gösterilmiş, iman terbiyesinden geçi­rilmiş, diri ve duru bir İslâmî hayatın çağrısıdır.



[2] İbn Sa'd, Tabakât, III, 583-590

[3] Sahih-i Buharî, Tevridi Sarih Tercemesi, 11, 353-354

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 190; Tecrid Tere, IX, 401; X, 22

[5] İbnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, V, 194-197

[6] en-Nahl: 16/120

[7] Üsdü'l-Gâbe, V, 397

[8] ez-Zehebî, Tezkiratü'l-Huffız, 1,19-22; Nevzat Âşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. II7

[9] Tecrid Tercemesi, I, 84

[10] İbn Sâ'd, a.g.e., III, 583-590

[11] Buhari, Zekât

[12] Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref at el- Başa, Beyrut/ty

[13] İhya-u Fıkhu'd Dave/Muhammed Ahmed Er-Raşid: 1/5-6, Beyrut/1989