๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 06 Mayıs 2011, 16:04:11



Konu Başlığı: Hz. Halid bin Velid
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 06 Mayıs 2011, 16:04:11
Hz. Halid Bin Velid (R.Anh)


Hz. Peygamberin, hakkında "Ne güzel kul" diye buyurduğu sahabedir. Nesebi, Hâlid b. Velid b. Mugire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olup, Hz Meymune'nin yakın akrabasıdır. Hz. Hâlid'in lakabı Seyfullah (Allah'ın Kılıcı)'dır. Hz. Peygamber (sav) Mûte savaşındaki başarısından ötürü onu Allah'ın kılıcı diye övmüştür. Künyesi Ebû Süleyman'dır. Yedinci hicrî yılında müslüman oldu. [98]

Hz. Hâlid (R.a.)'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke'nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan mahzum oğullarındandır. Ordu komutanlığı Hz. Hâlid'in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Hâlid b. Velid, Kureyş ordusu­nun komutanlarından birisiydi.

Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber umre için Mekke'ye gidince Hâlid'in daha önce müslüman olan kardeşi Velid'e Hâlid'i sordu. Hz. Peygamber Hâlid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Hâlid'e Peygamber (sav)'in bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Hâlid müslüman olmak için Mekke'den yola çıkınca, yolda Amr b. el-As ile karşılaştı ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular. [99]

Hz. Hâlid hicrî sekizinci yılda yapılan Mûte savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehid olması üzerine Ashâb istişare ederek komutayı Hz. Hâlid'e vermiş. Hz. Peygamber Medine'de olup bitenleri haber verip komutanların şehid düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah'ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.

Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfuilah (Allah'ın Kılıcı) diye anıldı. Halid (r.a.) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozgu­na uğratmadan Medine'ye getirmeyi başardı.[100]

Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu.[101] Mekke fethinde müslümanlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpışmıştır.

Huneyn savaşında Hâlid büyük cesaret ve yararlılık göstermiştir. Hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid şifa buldu. [102]

Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kır­maya Halid b. Velid'i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kırıp geri döndü.

Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (sav) Dumetu'l-Cendel'in hristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.

Hicri onuncu yılda Necrân'a Hârisoğullarını İslâm'a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle İslâm'a davet etti. Necrânlılar müslüman oldular.

Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid'i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh b. Huvaylid'i Buzaha'da mağlup etti sonra Temimoğulları üzerine yöneldi ve Mâlik b. Nuveyra'nın komutasmdakilerle karşılaştı. Mâlik'i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid'i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.

Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürdü.

Yalancı Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekât vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onları da sindirdi. Daha sonra Hicri oniki yılında Irak'a İranlılara karşı gönderildi. İki ay zarfında İran Sâsânî, ordu­larını bozguna uğratarak Hire'yi zabtetti ve Fırat çevresini hakimiyeti altı­na aldı.

Suriye sınırında Bizanslıların ordu hazırladıkları haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Hâlid'e Irak bölgesinin komutanlığını Müsenna'ya bırakarak Şam'a gitmesi emri verildi. Hicri onüçüncü yılda Bizanslıları Acnadeyn'de mağlup ederek Şam'a doğru püskürttü. Hz. Hâlid şehri muhasara etti ve hicri ondördüncü yılın receb ayında Şam (Dımaşk) şehri­ni zabtetti. Daha sonra Humus'u fethetti. Yermuk savaşında Bizanslıları bozguna uğrattı. Kudüs'ü kuşattı ve teslim aldı. Bütün Suriye mıntıkası müslümanlann eline geçti.

Hicretin 17. yılında Hz. Ömer, Hâlid b. Veiid'i komutanlıktan indirdi. Hz. Halid'in komutanlıktan almasının sebepleri ve azledildiği yıl tarihçil­er arasında ihtilaflıdır. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine fetih hareketlerinden döndükten sonra Hâlid'i azletti. Ama bu rivayet gerçeği yansıtmamaktadır. Hz. Ömer hilafetinin beşinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Hâlid'i azletmiştir.

Komutanlıktan alınışı ile ilgili olarak bir çok sebepler ileri sürülmek­tedir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Hz. Hâlid bir çok insana kuman­da ediyordu. Ancak sert mizaçlı olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden başkasına kıymet vermiyordu. Hatta birçok işlerde hilâfet merkezinin görüşlerine de müracaat etmiyordu.

Irak topraklarım İslâm topraklarına dönüştürdükten sonra Halife Hz. Ebû Bekir (R.a.)'in emrinin hilâfına hacca gitmiş ve bu duruma Hz. Ebû Bekir çok üzülmüştü. Kendi başına buyruk bir tavrın içinde hareket ediy­ordu. Bundan dolayı Hz. Ömer (R.a) zaman zaman Hz. Ebû Bekir Efendimize Hz. Hâlid'i komutanlıktan azletmesini istemişti. Hz. Ebû Bekir (R.a) daima şöyle cevaplandırmıştı: "O, Allah'ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir."

Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde de Hz. Halid'in tutumunda bir değişiklik olmadı. Yine bildiği gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (R.a) Onu hemen azletmedi. Bir çok defalar kendisini uyardı, ve bu konu­da mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir (R.a) zamanındaki meseleleri de ona hatırlattı.

Komutanlıktan almışının ikinci sebebi ise, müslümanlann genelinde şöyle bir fikir oluştu, Fetihlerin gerçekleştirilmesi Hz. Halid'in kabiliyet ve kahramanlığından kaynaklanmaktadır. Fetihlerin yegane sebebinin Hz. Halid olarak gösterilmesi elbette bir yanlışlıktı. Savaşların zaferlerle neticelenmesinde onun dehasını da gözardi etmek mümkün değilse de ondan ibaretmiş gibi göstermekte doğru değildir. Gerçeğe en yakın sebeb budur

Üçüncü sebep; Hz, Hâlid (R.a) ordu masraflarında pek fazla israf yol­unu tutmuştu. Ordu erkanına bol para dağıtması diğer mücahidlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta şâirler mübalağalı şiirler bile yazmıştı. Es'as b. Kays'a bir defasında onbin dinar bahşiş vermişti. Olay halife Hz. Ömer (R.a)'e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gön­derdi. "Bu kadar bol parayı müslümanların malından yani ordu tah­sisatından verdi ise müslümanlara hiyanet etmiştir. Kendi kişisel payın­dan, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. İkisi de caiz değildir." Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid'i azlettikten sonra hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Hâlid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Hâlid'i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı. Yazdığı ve her tarafa gönderdiği fermanlarda; Hz. Hâlid'in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayı azledilmediğini, ancak bütün müslümanlarm zihinlerinin aydınlanması için,  yani  bu  kadar  İslâm  fütuhatının  yalnız Hz.  Hâlid'in  kolunun kuvvetiyle meydana gelmediğini herkesin bilmesi için azlettiğini bildirdi.

Hz. Ömer, Hâlid'i idari görevlere getirdi. Bir yıl kadar valilik yaptı sonra istifa etti. [103]

Hz. Hâlid (R.a) cihâd duygusu ile şehitlik arzusu ile dopdolu bir mü'mindi. Cihâd meydanları onun için Allah'a en yakın meydanlardı. Kendisi şöyle der: "Ben harp meydanında mücahede ve mücadeleden aldığım zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam" En büyük arzusu cihad meydanlarında şehid düşmekti. İran üzerine yürürken, İran­lılara şu haberi gönderdi: "Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Ahireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum."

Hz. Hâlid şirke ve küfre karşı çok şiddetli idi. Müslüman olduktan bir sene kadar sonra Uzza putunu yıkmak için gittiğinde Uzza'ya şiirle şöyle seslenir: "Ey Uzza bu geliş seni ta'zim için değil seni inkâr içindir. Çünkü ben gördüm ki Allah seni değersiz kılmıştır."[104]

Hz. Hâlid savaşçı olduğu kadar şahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamber'in sohbetlerinden istifade etmiş.

Medine'de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Hâlid'in bulunduğu zikredilmiştir. Üç-dört mesele ile ilgili fetva verdiği de rivayet edilir.

Hz.Hâlid'in Buhârî, Müslim ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamberden onsekiz hadis rivayeti yer almaktadır.[105]

Rasûlüllah, Hâlid'in secâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde medhetmişti. Mekke fethinden sonra müslümanlar, her tarafa toplanıp Mekke'ye girdikleri zaman Hâlid görününce, Hz. Peygamber Ebû Hureyre'ye:

"Bu gelen kimdir?" diye sormuştu. Ebû Hureyre: '

'Hâlid b. Velid'dir" demiş. Onun üzerine Hz. Peygamber:

"Bu Allah'ın ne iyi bir kuludur" buyurmuştur. [106]

Hz. Peygamber yine onun hakkında "Hâlid Allah'ın Kılıcıdır" buyur­muştur. Yine Hâlid hakkında: "Hâlid b. Velid'e gelince, o herşeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir"[107] buyurmuştur.

Hz. Hâlid gönderildiği seriyyelerde ve yaptığı muharebelerde Allah rızasını ve Allah'ın dinine davetini esas almıştır. Nitekim Yermuk savaşında Rumların komutanına savaş meydanında İslâmi tebliğ etmiş ve komutan Corc onun daveti ile müslüman olmuştur.

Hz. Peygamber'in şahsına karşı da çok büyük hürmeti olan Hz. Hâlid onun isminin mücerred anılmasından bile rahatsız olmuş; savaşlarında kazandığı muvaffakiyeti Hz. Peygamberin sakalından bir kaç taneyi sarığının içinde taşımasına bağlamıştır. [108]

Hz. Halid b. Velid (R.a.), Rumların komutanına; "Biz Rasûlüllah'la birlikte yaşadık, onun mucizelerini gördük, dolayısıyla, bizim gör­düklerimizi gören, duyduklarımızı duyan birinin iman etmesi kolay­dır... Ama bizden sonra îman edecek sizler, onu görmediniz, sözlerini işitmediniz, sizin bu şekilde iman etmeniz gayba imandır ki eğer kalben bu imana erişirseniz bu daha değerli ve daha faziletlidir demiştir.

Bu sözler üzerine bir nara attı... Atım sürerek Hâlid'in yanına geldi ve: Ey Hâlid bana İslâm'ı öğret" dedi. Müslüman oldu... İki rekât namaz kıl­dı... Müslümanların safına geçerek savaştı ve az sonra da şehid düştü...

Savaşın son derece kızıştığı ve müslümanların zafere adım adım yak­laştıkları bir sırada Medine'den yola çıkan bir posta, Hâlid b. Velid'e yeni halife Ömer b. Hattab'ın mektubunu getirdi... Mektupta Ebû Bekr'in vefat ettiği haber veriliyor, ayrıca Halid'in komutanlıktan alındığı ve ordunun başına "Ebü Ubeyde b. Cerrah'ın atandığı bildiriliyordu... Hâlid mektubu okudu, Ebû Bekr'e Allah'tan rahmet, Hz. Ömer'e de başarı diledikten sonra, elçiden bu haberi gizli tutmasını ve savaş sona erinceye kadar da kimseye söylememesini istedi. Zira müslümanların zafere ulaş­mak üzere oldukları böyle kritik bir anda bu haber İslâm ordusunda boz­guna neden olabilirdi...

Nihayet zafer saati gelip çattı. Rumlar bozguna uğradılar. Müs­lümanlar bir kez daha Allah'ın yardımıyla galip ve muzaffer oldular..

Hâlid, Ebû Ubeyde'ye doğru ilerleyerek komutanını selamlayan bir asker gibi onu selamladı. Ebû Ubeyde önce bunu şaka zannetti. Fakat az sonra gerçeği öğrenince ve Halid'in alnından öperek, hayranlıkla onu kut­ladı.

Bu olayla ilgili olarak tarihçilerin bir rivayeti daha vardır. Buna göre, halife Hz. Ömer mektubu, Ebû Ubeyde'ye gönderdi, Ebû Ubeyde de bu haberi savaş sonuna kadar sakladı... Olay nasıl olursa olsun, her iki durumda da Hâlid'in ve Ubeyde'nin sergilediği davranış takdire şayandır...

Halid'in hayatında onun ihlas, samimiyet ve doğruluğunu gösteren bundan daha güzel bir olay yoktur...

Komutan olmak veya asker olmak.. Onun için ikisi de birdi... Aralarında bir fark görülmüyordu... Asıl olan Allah yolunda hizmet ve bu hizmetin canla başla yerine getirilmesiydi...

Gerek Halid'deki, gerekse diğer mü si üm anî ardaki bu hizmet anlayışın­da ümmetin başı ve yöneticisi olan halifelerin rolü büyüktü...

Ebu Bekr ve Ömer.

İki eşsiz insan. Onlar hakkında dil ne söyleyebilirdi ki?

Ömer ve Hâlid. Zaman zaman aralarında soğukluk olmasına rağmen, Ömer'in Hâlid konusunda aldığı kararların haklılığından şüphe yoktur. Zira adaleti, ver'ası ve nezahetiyle şöhret olmuş bir insan olarak Ömer'in, haksız kararlar alabileceği düşünülemez.

Ömer, Hâlid hakkında kötü niyetli olmamıştır. O'nun tek arzusu, Hâîid'in öfkesini ve kılıcını dizginlemekti.

Hz. Ömer bu durumu, Malik b. Müveyr'in öldürülmesini müteakip halife Hz. Ebû Bekr'e açmış ve: "Muhakkak Hâlid'in kılıcında, sürat, hafiflik ve kızgınlık var" demişti.

Hz. Ebû Bekr de: "Allah'ın kâfirler üzeri çektiği bir kılıcı ben kınayamam" dedi.

Dikkat edilirse yukarı da Ömer, Hâlid için "Hâlid'in kendisinde" bir hiddet var demiyor. "Hâlid'in kılıcında" hiddet var diyor. bu da Emir'ül-mü'minin onun hakkında söz söylerken edep dairesinde kaldığını, hatta Hâlid'i takdir ettiğini gösterir.

"Hâlid" savaş adamıydı. Beşikten mezara kadar.

Çevresi, yetişmesi, terbiyesi, İslâm'dan önceki ve İslâm'dan sonraki hayatı. Onu korkusuz bir savaşçı yapmıştır...

Müslüman olmadan önce mü'minlere karşı kullandığı kılıcını İslâm'a girdikten sonra, biraz da o yılların acısıyla, müşriklere karşı daha şiddetli ve daha da acımasız olarak sallıyordu.

Daha ilk bakışta zikrettiğimiz olayı, Hâlid'in Hz. Peygamber'den ric­asını hatırlıyorsunuz... Hâlid müslüman olduktan hemen sonra: "Ya Rasûlüllah! Daha önce yaptığım kötü hareketlerden dolayı benim için mağfiret dile" demişti.

İslâm daha önceki günahları silip attığı halde, Hâlid'in içi rahat etme­miş ve Allah Rasuiü'nden kendisi için istiğfarda bulunmasını istemişti.

Kılıç, Hâlid gibi yaman bir savaşçının elinde olunca bu kılıcı dizginle­mek de kolay olmuyordu... Bu sebeble Hâlid göreve gönderilirken zaman zaman uyarılıyordu.

Mesela; Hz. Peygamber, kendisini bazı Arap kabilelerinin fethi için görevlendirdiğinde şöyle demişti:

Dikkat et seni davetçi olarak gönderiyorum, savaşçı olarak değil."

Fakat, Hâlid'in kılıcı nefsine galip gelmiş ve savaşa girişmişti. Bu durum Hz. Peygambere iletildiğinde Allah Rasûlü kıbleye dönmüş ve:

"Allah'ım! Hâlid'in yaptığı şeylerden ötürü sana sığınırım, affet!.. " buyurmuştu.

Sonra Ali'yi göndermiş, mallarının ve kanlarının karşılığını iade etmişti...

Olayla ilgili olarak şu rivayet de nakledilir:

Daha sonra, Hâlid bu işi, Abdullah b. Huzafe, es-Sehmî'nin: "Rasûlullah, müslüman olmazlarsa, onları öldürün dedi" sözleri üzerine yaptığını beyan etmiş ve özür dilemiştir.

Hâlid üzerine aldığı vazifeyi en şekilde yapmaya çalışırdı... Bir zaman­lar hürmet ettiği eski değerlerini de aynı karlılıkla terk etmeyi bilmiştir...

Allah Rasûlü, kendisini "Uzza" putunu yıkmaya gönderdiği vakitte aynı azim ve kararlılıkla gitmişti.

Tek başına adeta tek bir ordu gibiydi... Sağ koluyla, sol koluyla ve ayaklarıyla çarpışıyordu. Bir yandan da şöyle diyordu:

Ey değersiz, rezil uzza, artık seni ululamıyorum...! Zira seni Allah alçaltmış. Sonra onu ateşe verip yakmıştı...

Artık Hâlid'in gözünde,şirki çağrıştıran herşey değersizdi ve "Uzza putu" gibi yok edilmeliydi. Ona göre, bunun da tek yolu kılıçtı. Bir de:

Seni red ediyorum, seni uğurlamıyorum; zira gördüm ki, Allah seni alçaltmış..." sözleri ve inancıydı...

Hâlid'in kılıcının bu derece hiddetli olmamasını temenni etmek de emir'ül-mü'nin Hz. Ömer'le hemfikiriz... Yine Hz. Ömer'in onun hakkın­da söylediği: "Analar Hâlid gibisini doğurmaktan acizdir." sözüne de yürekten katılıyoruz.

Vefat ettiği vakit, Hz. Ömer çok gözyaşı döktü... Sadece onu kaybet­tiği için değil, bilakis azl sebebleri ortadan kalkıp, fitne sönünce imareti (emirliği) ona bırakmak istediğinden dolayı...

Fakat halife Ömer bu arzusuna erişemedi... Zira Halid rahmeti Rahmana kavuşmuş, cennetteki mekânına erişmişti... Artık biraz din­lenebilirdi. Ömrü savaş ve mücadelede geçmiş, istirahat nedir görmemişti.... Şimdi o yüce ve şerefli naşı biraz olsun uyuyabilirdi. Zira; dost ve düşmanları onun hakkında: "kendisi uyumayan kimseyide uyut­mayan adam" derlerdi.

Eğer, mümkün olsaydı, Allahû Teâla'dan, ömrünü uzatmasını talep ederse ve daha uzun yıllar İslâmın hakimiyeti ve şirkin izalesi için savaşırdı..

Allah yolunda cihad, hayatta en çok sevdiği şeydi... O şöyle diyordu: "Allah yolunda cihada çıktığım bir gece, benim için, bir düğün gece­sinden veya bir oğulla müjdelen meniden daha sevimlidir."

Bu sebeple onun en çok korktuğu şey, yatağında ölmekti. Hayatımı at sırtında kılıç sallayarak geçiren bir insan için yatağında can vermekten daha acı bir şey olamazdı.

O Allah Rasûlü ile aynı safta çarpışmış, ridde (dinen dönme) hareke­tine katılanları kahretmiş, İranlıları ve Rumları üzerlerine düşen sorumlu­lukları yerine getirmişlerdi. Böyle bir kahraman için, döşeğinde can ver­mek elbette üzücü olurdu... Bu nedenlerden biridir ki, son anlarında gözyaşları arasında şöyle diyordu:

"Bir çok olaya şahit oldum., sayısız mücadelelere giriştim... Vücudumda kılıç, mızrak veya ok darbesi almadık yer kalmadı... Sonunda da işte gördüğünüz üzere bir at gibi döşeğimde ölüyorum... Kahrolsun korkaklar... !"

Bunlar ancak Halid gibi bir kahramanın ağzından çıkabilecek kelime­lerdi... Son nefesini vermeden önce vasiyetini yazdırdı... Mallarımı kime bıraktığını biliyor musunuz'? Ömer b. Hattab'a... Peki terekesinin (geriye bıraktığı malların) ne olduğunu biliyor musunuz? Atı ve silahı. Evet. evet, sadece atı ve silahı... zira bu ikisi dışında sahip olduğu başka bir malı yoktu. Zira o, yaşadığı sürece dünyalık ve dünya malı ile ilgilen­memiş, ömrünü Allah yolunda cihadla geçirmişti. Halid hayata gözlerini yumdu... Cism-i pâki ashabın omuzlarında kabre doğru yollandı... Annesi gözyaşları içerisinde şunları söylüyordu:

"Sen kavmin en hayırlılarından ve en cesurlarmdandm... Sen arslanlardan daha cesurdun... Ve dağlar arasında akıp gitmekte olan ırmaklardan daha cömerttin..." Bu sözleri duyan Hz.Ömer "Doğru söyledin... Vallahi o gerçekten böyleydi." dedi. [109]

Sahabeler, nefsin cimrilik çemrebinden kurtulmuş cömertlerdir. Onlar medeniyet coğrafyasına cömertlikle ayak basmış medenîlerdir. Onların fıkhı, medeniyet ce cömertlik fıkhıdır.



[98] İbn Hacer, el-İsâbe, 1,413

[99] Ahmed b. Hanbel, Müsned, TV, 158

[100] İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413

[101] Müslim, Sahih, 11,103

[102] Usdü'l-Gâbe, II, 103

[103] Müstedrek, 11, 297

[104] İbn Esir, üsdü'l-Gâbe, II, 110

[105] İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413

[106] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 1360

[107] Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163

[108] İbn Hacer, el-Isabe, I, 413-415; İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbe, II, 109-312

[109] Hayatüs Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref'at el- Başa, Beyrut/ty