๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fıkhus Sahabe => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 06 Mayıs 2011, 16:40:38



Konu Başlığı: Hz. Ebu Hureyre
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 06 Mayıs 2011, 16:40:38
Hz. Ebu Hureyre (r.anh)


Hz. Ebû Hureyre (r.a.), çok hadis rivayet eden meşhur sahabedir. Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber onu, “Abdurrahman” [48] diye adlandırdı. [49] Ne sebeple Ebû Hu­reyre diye künye edindiğim kendisi şöyle açıklamıştır: "Bir kedi bulmuş­tum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre (kedi­cik babası) künyesiyle çağrılır oldum.” [50] Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip müslüman olmuştur. O tarihten itibaren Hz. Peygamber'in vefatına kadar ondan ayrılmayan bir sahabesi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu. [51]

Hz. Peygamber'in misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yaşayan Ebû Hureyre, Rasûlüllah (sav)'in mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun si nnetine uygun olarak yaşamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir. [52]

İffet sahibiydi, eli açık ve cömertti. Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendi­sine söz ettiklerinde Rasûlüllah (sav)'in şu hadisini rivayet ediyordu:

"Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığmak veya korunak bulursa onunla korunsun.”[53]

Hoşsohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi. [54] Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülüğünü artırdı. Medine valisi Mervan'a vekâlet ettiği sıralarda, üzerine semeri bağlanmış bir eşekle, hurma lifinden örülmüş bir başlık başında olduğu halde çarşıya çıkar ve, "Savulun emir geliyor!" dermiş. [55] İmam Şâfıi gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır. [56] Hz. Peygamber ile nisbeten kısa sayılabilecek bir süre birlikte olmasına rağ­men, onun hadislerini bu kadar büyük bir sayıda elde edebilmesinin sırrı ve sebebleri şöyle açıklanabilir:

Birinci sebep: Hz. Peygamber ile sık sık görüşmesi ve ona hiç çekin­meden her çeşit sorular sormasıdır. [57] Nitekim Buhâri ve Müslim'in naklettiklerine göre Ebû Hureyre şöyle demiştir: "Siz, Ebû Hureyre'nin çok hadis rivayet ettiğini söyleyip duruyorsunuz. Ben fakir bir kimseydim. Karın tokluğuna Hz. Peygamber'e hizmet ediyordum. Muhacirler çarşıda, pazarda alışverişle, Ensâr da kendi mallan, mülkleriyle uğraşırken, ben Hz. Peygamberin meclislerinin birinde bulunmuş­tum; buyurdu ki:

“İçinizden kim cübbesini yere serer de ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz" Bunun üzerine ben üzerimdeki hırkayı yere serdim, Hz. Peygamber de sözünü bitirince, onu topladım. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o andan sonra ondan duyduğum hiçbir sözü unut­madım. [58]

İkinci sebep: İlme olan tutkunluğu ve Hz. Peygamber'in ona bildiğini unutmaması için dua buyurmasıdir. [59] Şu haberi vermektedir: "Bir adam Zeyd b. Sâbit'e gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hureyre'ye gitmesini söyledi ve şöyle devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir başka sahabe Mescid'de oturu­yorduk, dua ve zikirle meşgul idik. O sırada Hz. Peygamber geldi, yanımıza oturdu; biz de dua ve zikri bıraktık. Buyurdu ki:

“Her biriniz Allah'tan bir dilekte bulunsun.” Ben ve arkadaşım, Ebû Hureyre'den önce dua ettik, Hz. Peygamber de bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebû Hureyre'ye geldi ve şöyle dua etti: 'Allah'ım, senden iki arkadaşımın istediklerini ve de unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de, 'Ey Allah'ın Rasûlü, biz de Allah'tan unutul­mayan bir ilim isteriz' dedik. Hz. Peygamber,

“Devsli genç sizden önce davrandı” buyurdu. Buhâri, ilim bahsinde, hadise olan tutku babında Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey Allah'ın Rasûlü, kıyamet gününde senin şefaatine nail olacak en mutlu kişi kimdir?" diye sordum. Rasûlüllah buyurdu ki:

"Ey Ebû Hureyre, senin hadise olan aşırı tutkunluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet gününde benim şefaatime nail olacak en mutlu kişi Lâilâhe illallah diyen kimsedir.”

Üçüncü sebep: Ebû Hureyre'nin büyük sahabelerle görüşmesi, onlar­dan birçok hadis alması ve bu sayede ilminin artıp ufkunun genişleme­sidir. [60]

Dördüncü sebep: Hz. Peygamber'in vefatından sonra uzun süre yaşamış olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kırkyedi yıl yaşa­mış, hadisleri halk arasında yaymakla meşgul olmuştur. [61] Bütün bunların neticesinde Ebû Hureyre, Sahabe nesli içerisinde hadisi en iyi bilen olması münase­betiyle, hadis almada ve rivayet etme hususunda diğerlerinden daha üstün bir duruma gelmiştir. Onun rivayet ettiği hadisler, diğer sahabelerde veya birçoğunda dağınık halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû Hureyre'ye başvuruyor, hadis rivayetinde ona dayanıyorlardı. İbn Ömer, onun cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini müslümanlar adına muhafaza ediyordu" demiştir. [62] Buhâri, 'Ebû Hureyre'den 800 kadar sahabe ve tabiîn âlimleri hadis rivayet etmişlerdir' diyor.[63] Kendisinden beşbin üçyüzyetmiş dört hadis gelmiş, bunlardan üçyüzyirmibeş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, doksanüç tanesini yalnız Buhâri, yüzseksendokuz hadisini de yalnız Müslim Sahîh'lerine almışlardır. [64]

Ebu Hureyre, asırlar boyunca tetkik ve tenkid konusu olmuştur. Gerek Doğu dünyasında gerek Batı dünyasında Ebû Hureyre hakkında ileri geri konuşulmuştur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karşı gelen dine yönelik hile ve tuzakları sonuçsuz bırakan bir kısım hadislerinden kurtulmak di, az olsa bile.

"Sekır (sarhoşluk) veren her içki haramdır."

Hazret-i Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

"Cebrail hiç durmaz komşu hakkına hürmet olunmasını bana tavsiye ederdi. Hatta ben yakında komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”[65]

Hz. Peygamber'in üçüncü hanımı olan Ebu Bekir kızı Âişe, Peygamber hanımı olmanın bahtiyarlığına, sadece kadınlık meziyetlerini değil, İslâm tarihinin en ünlü erkeklerinin bile pek azına nasip olan birçok seçkinliği ve eylemi de eklemiş ender kişiliklerden biridir. İslâm ilimler tarihi, Hz. Âişesiz düşünüldüğünde, telafi edilmeyecek eksiklikler arz etmekte ve bu büyük "mü'min annesi", yeri doldurulmaz bir değerler toplayıcısı halinde tarihe geçmiş bulunmaktadır.

İnsanlığın en büyük evladı, Son Peygamber Hz. Muhammed, İslâm'a, mallan ve canlarıyla erişilmez hizmetler veren sahabeler kadrosunu öyle bir eğitime tâbi tutmuştur ki, onların her biri bu eğitimin ayrılmaz parçalarından birini temsil etme noktasına gelmiş ve her birinin doldurul­maz bir yeri olduğunu kabul zorunlu olmuştur. Bunu söylerken, Kur'an'da tanıtılmış bulunan, "müellefetüt-kulûb", yani kalpleri İslam'a ısındırılmak üzere nimetlendirilen ve İslâm bünyesinde sayılan kişileri, sahabe kavramının dışında tuttuğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz.

Kur'an tarafından bütün müminlerin anneleri olarak nitelendirilen [66] Peygamber hanımları, Allah Elçisi'nin sürekli beraberinde olmak ve ona sayısız hizmetler vermiş olmakla da seçkinleşmişlerdir. Fakat onların bütün yücelikleri bu kadar değildir. Onların her biri, daha başka meziyetlerle de İslâm'ın varlık yapısında bir yer tutmakta, birer sahabi olarak da, az önce işaret ettiğimiz "ayrılmaz parçalık" görevini yapmış bulunmaktadırlar. O halde, onların yücelik ve saygınlıkları, Peygamber eşi olmaya ilaveten, sahabilikle de taçlanmıştır.

Bu iki boyutlu üstünlüğe, Hz. Hatice ve Hz. Âişe gibi bazı mü'min anneleri daha başka meziyetler ilave ederek, Peygamber hanımları içinde de ayrı bir mevki sahibi olabilmişlerdir.

Hz. Hatice, Peygamber hayatındaki yeri, İslâm'ın yayılıp yerleşme sürecindeki hizmet ve yaşama çizgisi ile kendine has ve kimseyle paylaşılamayacak bir yere sahiptir.

Hz. Hatice'yi, bir Peygamber hanımı olarak, Hz. Âişe izlemektedir. İlave edelim ki, genel değerlendirme açısından geçerli olan bu tespit, özel bazı meziyetler bakımından Hz. Âişe lehine bir sıra değişikliğine sebep olabilmektedir. Bu özel meziyetleri biz, "Hz. Âişe'nin bilginliği ve öğreti­ciliği" şeklinde özetliyoruz. Alimlerin çoğunluğu, Peygamber evi hanım­ları arasında üstünlük bakımından önce Peygamberimizin kızı. Hz. Fâtıma'yı, sonra eşi Hz. Hatice'yi, daha sonra da öteki eşi Hz. Âişe'yi kaydederler. Bu üç seçkin kadının, üstünlük ve faziletleri ayrı ayrı anlatılmıştır. Faziletten maksat, ilmî seçkinlik, dinî hizmet, Hz. Peygamberin talimat ve tebligatım yaymak ise, bu hususta hiç kimse Hz. Aişe'ye denk olamaz." [67] Tarihe "Müslümanların annesi ve Son Peygamber'in eşi" olarak geçmiş bulunan Hz. Âişe, Arap Yarımadası'nm Mekke şehrinde doğup büyüdü. Annesi, Kinane soyundan Ümmü Ruman, babası Teym soyundan Ebu Bekir diye tanınan Abdullah, lakabı Sıddıka ve Hümeyra, unvanı Ümmül Müminîn'dir. Anne ve baba tarafından, Mekke'nin ileri gelen ailelerinden olan Âişe, yaşadığı kentin iffet, cömertlik, asalet ve bilgi ile seçkinleşmiş bir kişisi olan Ebu Bekir evinde doğup büyüdü ve bu evde, devrinin ve çevresinin en iyi terbiyesi­ni alarak yetişti. Bir rivayete göre İslam'ın zuhurundan dört yıl sonra, diğer bir rivayete göre ise çok daha önceki bir tarihte doğmuş olan Âişe, Son Peygamber'in ilk bağlıları arasına giren babasından, çok küçük yaşlarda İslâm terbiyesini de alarak yetişti.

Eşi Hatice'yi kaybeden Son Peygamber, kendisine hem ev işleri ve çocukların bakımında yardımcı olacak, hem de İslâm'a davet faaliyet­lerinde destek olacak eşlere ihtiyaç duydu. Bunun için, bir yandan yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde'yi, öte yandan da en yakın arkadaşı ve iman dostu olan Ebu Bekir'in kızı Âişe'yi istetti. Ebu Bekir, kızını daha önce­den Mut'ım adlı bir hemşehrisinin Cübeyr adlı oğluna söz verdiğini, bu kişinin isteğinden vaz geçmesi halinde Hz. Peygamber'in isteğine olum­lu cevap vereceğini bildirdi. Esasen Mut'ım ailesi, bir Müslüman olan Ebu Bekir'in kızını almaktan vazgeçmişti. Bu aile putperest idi ve bu du. Burada onun tedlis yaptığı da söylenemez. Çünkü adını zikretmediği sahabeden biridir ve sahabenin âdil olduğuna dair icmâ vardır.[68]

Bir başka itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivayetinden alıkoy­muş ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadîs rivayetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim" demiştir. [69] Ömer'in bu tutumu Ebû Hureyre'nin yalan söylediğini göstermektedir.

Buna şöyle cevap verilmiştir: Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den naklet­tiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin günahından kurtulmak için, kendisine bir görev sayıyordu.[70] Bu anlayış onu çok hadis rivayet etmeye şevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer (r.a.), halkın herşeyden önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan hadisleri az rivayet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müşkil hadisleri halka rivayet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivayet edenlerin, rivayet sırasın­da hata yapabileceklerinden ve benzeri şeylerden de endişe ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer sahabeleri çokça hadis rivayet etmekten alıkoymuş, Ebû Hureyre'ye de ağır konuşmuş ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmiştir. Çünkü Sahabe içerisinde en çok hadis rivayet eden oydu. İbn Kesir bunu naklettikten sonra şöyle der: "Bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermiştir.”[71]

Bir başka menfî tenkid: Ebû Hureyre'nin diğer sahabelerden daha çok hadis rivayet etmesini sağlayan şey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka teşvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine caiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanağı şu hadislerdir:

"Benden size hakka uygun bir söz ulaştığında, ben onu ister söylemiş olayım isterse olmayayım, onu alınız”

"Benim söylemediğim fakat benden size ulaştırılan güzel bir sözü, ben söylemişimdir.”[72]

Buna verilen cevap şudur: Geç müslüman olmasına rağmen Ebû Hureyre'nin çok hadis rivayet etmesi, onların ileri sürdükleri sebeplere bağlanamaz. Bunun asıl sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber'in toplantılarına katılması, savaşta ve savaş dışında onun yanından ayrılma­ması, hadisleri unutmaması için Hz. Peygamber'in duasını alması, Hz. Peygamber'in vefatından sonra elli yıl kadar daha yaşaması ve duymadığı hadisleri diğer sahabelerden alarak insanlara rivayet etmesidir. [73]

Helâl ve haram dışındaki konularda Hz. Peygamber'e yalan isnad etmesini kendisi için caiz görmesi iddiası da geçersizdir. Çünkü o, "Kim kasden/bilerek bana yalan İsnad ederse cehennemdeki yerine hazır­lansın" hadisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantılarında hadis rivayet etmek istediğinde bu hadisi zikrettiği sabittir. Sahabeler, onun hadis rivâyetindeki üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, İbn Abbâs, Aişe, Abdullah b. Ömer ve diğerleri (r.anhum) bunlardandır.[74] Bu da onların, Ebû Hureyre'nin güvenilirliği ve doğruluğu hususun­da ittifak ettiklerini gösterir. Diğer taraftan, Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadislerin çoğunun, başka sahabeler tarafından da nakledildiği görülür.[75]

Ebû Hureyre'nin dayandığım ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivayet etmemiştir. Aksine bunlar onun adına uydu­rulmuş sözlerdir. Bu hususta İbn Hazm şöyle demiştir: "Allah'tan kork­maz bazı insanlar birtakım hadisler rivayet ettiler. Bunların bazısı İslâm'ın temel prensiplerini geçersiz kılmakta, bazıları da Hz. Peygamber'e yalan isnat etmeyi mubah saymaktadır." İbn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayıf olmasından ötürü geçersiz saymaktadır.[76]

Macar asıllı ünlü müsteşrik yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre'nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri sür­müştür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı tarafı yoktur. Buhâri'nin söylediği gibi Ebû Hureyre'den sekizyüz âlim hadis rivayet etmiştir. O, sahabe ve muhaddisler nazarında sor derece güvenilir yüce bir şahsiyettir. İbn Ömer şöyle demiştir:

"Ebu Hureyre benden daha hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da:

"Şüpht yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den bizim işitmediğimiz hadis­leri işitmiştir" demiştir. [77] Mervan'ın sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis rivayetinde ne derece güçlü olduğunu gösteren şu haberi nakleder: "Mervan, Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivayet etmek için davet etmişti. Mervan beni divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu davet etti ve ondan hadis rivayet etmesi­ni istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivayet ettiğini gördüm.” [78]

Ebû Hureyre (r.a.)'a yapılan itirazların bir çoğu sünnet düşmanları tarafından yapılan itirazlardır. İslâm alimleri tarihi süreç içerisinde bun­lara cevap vermişlerdir. Merhum Mustafa Sıbâi'nin "es-Sünnetü ve Mekânetühâ fi't-Teşni'l-İslâmî" isimli eseridir. Ardından Abdulganî Abdulhak'ın "Hucciyyetü’s-Sünne"si, Muhammed Accac Hatîb'in, "es-Sünne Kable't-Tedvîn" vb. kitaplar birbirini takip etmiş, hattâ sadece Ebû Hüreyre'nin çok rivayet ediyor diye tenkid edilmesine karşılık, "Râviyetü'l-İslâm Ebû Hureyre" adıyla hususî kitaplar yazılmıştır.

Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra Hicrî 57/676 yılında Medine'de vefat etmiştir. Allahû Teâla, onun hizmet aşkından bizim hayatımıza izler düşürsün.

 

[48] bazı rivayetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir

[49] el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III, 507.

[50] ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffaz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32.

[51] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113.

[52] İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110.

[53] Buhâri, Menâkib, 25; Müslim, Fiten, 10.

[54] Zehebî, Tezkire, 1,33.

[55] İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336.

[56] İbn Hacer, el-İsâbe fi Temyîzi’s-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205.

[57] İbn Hacer, a.g.e., IV, 206.

[58] Müslim, Fadâilü’s-Sahabe, 159; Buhâri, ilim, 42.

[59] El-Hâkim en-Nisâbûrî, Müstedrek'te 111, 508.

[60] İbn Hacer el-Askalâni, el-isâbe, IV, 204.

[61] Muhammed Ebû Zehv, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134.

[62] İbn Sa'd, Tabakât, IV, 340.

[63] İbn Hacer, a.g.e., IV, 205.

[64] Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134.

[65] Siyeru A'lamu'n Nubelâ/Zehebî; Sireti İbn-i Hişam; Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahabe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahabe/Abdıurahman Ref'at el-Başa, Beyrut/t.y; Meşhur Kadınlar/Mehmed Zihni Efendi/Ter: Bedreddin Çetiner, İst/19823.

[66] Ahzab: 33/6.

[67] (Nedvî; Âişe, 267/268).

[68] M. Ebû Zehv, a.g.e., s. 158.

[69] İbn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159.

[70] Buhâri, ilim, 43.

[71] İbn Kesir, a.g.e., VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159.

[72] M. Ebû Zehv, a.g.e., 160.

[73] A.g.e. ve yer.

[74] Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108.

[75] M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161.

[76] İbn Hazm, el-ihkâm fi Usûli'l-Ahkâm, Mısır 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162.

[77] el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512.

[78] İbn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164.

 



Konu Başlığı: Ynt: Hz. Ebu Hureyre
Gönderen: Ceren üzerinde 27 Aralık 2018, 11:54:22
Esselamu aleykum. Alçakgönüllü saf niyetli peygamber efendimize kalben sonsuz tevekkul içinde bağlı ve ömrü hayatını islama adayan Ebu Hureyre.binler salatu selam binler rahmetine ebu hureyre ye olsun inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Hz. Ebu Hureyre
Gönderen: Mehmed. üzerinde 29 Aralık 2018, 05:25:43
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri doğruların yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Hz. Ebu Hureyre
Gönderen: Sevgi. üzerinde 29 Aralık 2018, 08:00:50
Aleyküm Selam.  Rabbim bizleri sevdiği dostlarının yolundan gidenlerden eylesin...Amiin