> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Din ve Mezheb Eserleri > Fıkhi Mezhepler Tarihi > İbni Teymiyye ve Görüşleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İbni Teymiyye ve Görüşleri  (Okunma Sayısı 3051 defa)
20 Ocak 2010, 22:45:58
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 20 Ocak 2010, 22:45:58 »



İbni Teymiyye ve Görüşleri






İbni Teymiyye (661 - 728 H.)

Doğumu.

Gençlîği Ve Yetişmesi

Yetîştîğî Îlk Çevre.

Babasının Yerine Ders Kürsüsüne Geçişi

İbni Teymiyye´nin Mihneti Ve Görüşleri

Birinci Mihneti

Îşi Tatlıya Bağlayışı

İkinci Mihneti

Şam´a Dönüşü.

Üçüncü Mihneti

Son Mîhneti

Şahsiyet Ve Karakteri

1- Hafızası

2- Tefekkürü.

3- Hazırcevaplılığı

4- Fikir Hürriyeti

5- Îhlâsı

6- Fesahati

7- Şecaati, Sabır Ve Tahammülü.

İlim Mihrabından Savaş Ve Siyaset Alanına...

İbni Teymiyye´nin Çağı

Siyasî Durum..

İçtimaî Durum..

İlmî Ve Fikrî Durum..

Îlmî Araştırmalar.

Sûfîler Ve Tasavvuf

Âlimlerin Mevkii

Ibnı Teymıyye´nin Eserleri Ve Etkisi

Talebeleri

Îbnî Teymîyye Ve Vahhâbîlik.





İBNİ TEYMİYYE VE GÖRÜŞLERİ[1]

İbni Teymiyye (661 - 728 H.)



Hicri 668 yılında Harran´ı Şam´a bağlayan yoldan gidenler, bu yola koyulmuş olan büyük bir aile ile karşılaşırlardı. Bu aile, Harran´dan ayrılmış, geceleri Şam´a doğru gidiyor, gündüzleri emin ve kuytu bir yere sığınıyordu. Bu aile. mensupları, gecenin karanlığında Tatarlar (Moğullar) ´in kılıçlarından kaçıyorlardı. Onlar ilim ve âlimlerin sığmağı olan yeşil Şam´da emniyet ve huzura kavuşmak üzere yollarına devam ediyorlardı. Taşımaktan âciz kalmış oldukları yüklerini götürecek hayvan dahi bulamamışlardı. Yüklerini araba ile kendileri çekerek, götürüyorlardı. Fakat bu, onlar için çok meşakkatli bir iş oluyordu. Bu ailenin taşıdığı eşya altın, gümüş, huliyyat, hah, kilim ve sair dünya malı değildi. Onların taşıdığı yük sadece Peygamberlerin mirası ve birçok nesillerin ortak serveti olan din ilmi idi. Nihayet bu aile, onun bütün ağırlığını taşıyarak Şam´a ulaşmakla müstahkem bir kaleye sığınmış oldu. Bu ailenin fertleri arasmda yedi yaşında, zeki, akü ve ruh yönünden uyanık bir çocuk vardı. Çevresini tanıdığı zaman bu amansız harble karşılaştı, tecrübesi arttı; fakat refah, huzur ve saadet içerisinde büyüme imkânı bulamadı. Ruhunu ve cismini olgunlaştıran sıkıntılar içerisinde yetişti. îşte bu çocuk Ahmed Takıyyüddin Ebu´l-Abbas b. eş-Şeyh Şihabuddin Ebu´l-Mahâsin Abdulhalim b. eş-Şeyh Mecdüddin Ebu´l-Berakât Abdusselam b. Ebî Muhammed Abdullah b. Ebî´l-Kâsım el-Hadır b. Muhammed el-Hadir b. Ali b. Abdillah´dır. tşbu aile, «İbni Teymiyye» ailesi diye bilinir.[2]



Doğumu


İbni Teymiyye 10 Rabiulevvel 661 H. tarihinde doğmuştur. Bazı bilginler, onun Rabiulevvel ayının 12 sinde doğduğunu söylerler, îhtinıal ki onlar, îbni Teymiyye´nin doğum gününün, Peygamber (S. A.V)´in doğum gününe rastladığını söylemekle, onun Peygamberin sünnetini ihya edeceğini, şeriatını sağlam hüccetlerle yeniden can­landıracağını ve bu şeriatı zindanda ölünceye kadar müdafaa edeceğini işaret etmek istemişlerdir.

Babası eş-Şeyh Sihabuddin Abdulhalim, «el-Harrânî» diye anılır. Küçük Ibni Teymiyye de ilk memleketi olan Harran´a nisbetle böyle anılır. el-Harranî nisbeti bir kabileyi değil, memleketi gösterdiğinden, "İbni Teymiyye´nin Arap olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Araplar, kabile ve soylarına nisbetlerini korurlar. Arap olmayanlar buna pek dikkat etmezler. Fakat üstad Behçet Baytar, İbni Teymiyye´nin Arap asıllı olup Numeyr kabilesine mensup bulunduğunu ileri sürmektedir. Fakat, bizim için İbni Teymiyye´nin soyu önemli değildir. Zira İbni Teymiyye gibi bir kimse, bizzat kendisi iftihar edilmeye lâyıktır. O, başkalarıyla iftihar etmez. Nitekim Ebu Hani-fe´nin İranlı oluşu, onun şerefini eksiltmiş değildir.

Tarihçiler, İbni Teymiyye´nin anası ve onun mensup olduğu kabile hakkında bir şey söylemezler. Babası 682 H. yılında öldüğü zaman îbni Teymiyye 21 yaşında idi. Anası´ bu tarihten sonra ölmüştür. O, oğlunun olgunlaştığını görünceye kadar yaşamıştın Anası hayatta iken İbni Teymiyye şeriatı ihya ve ona karışan hurafeleri defetmek için baş mücahid olarak ortaya çıkmıştı. Anası, ona bu cihadında iyilik, şefkat ve sevgiyle yardımcı olmuştur. İbni Teymiyye, mücadele sırasında Mısırda zindana atıldıktan sonra anasına sevgi, bağlılık, vefa ve iyilik dolu mektuplar gönderiyor, onun hem ayrı­lık, hem de üzüntü ateşiyle helak olmaması için, kendi elem ve ız-tıraplarını ondan gizliyordu.

İbni Teymiyye´nin ailesi Şam´a gelir gelmez bu ailenin büyüğü, parmakla gösterilen âlimler safında yerini almıştır. Zira O, Şam´a ulaşır ulaşmaz fazilet ve şöhreti etrafa yayılmıştır. Çünkü ilim, sahibinin çevresini aydınlatan bir nur olup derhal dikkati çeker, Ibni Teymiyye´nin büyük bir bilgin olan babasının, Şam´ın ulu camii Mescid-i Emevi´de vaaz ve ders kürsüsü vardı. Sükkeriyye´deki Dâ-ru´1-Hadîs´in şeyhliğini de üzerine almıştı. Kendisi de bu semtte oturuyordu. İşte oğlu Ahmed Takıyyüddin (İbni Teymiyye) burada yetişmiştir.

İbni Teymiyye´nin babası olan bu büyük bilginin ders verirken kitap, defter veya zaman zaman başvuracak noktalardan faydalanmadığı, aksine kuvvetli hafızasına dayanarak saatlerce ders anlattığı bilinmektedir. Bu, onun hafıza gücünü ve zekâsının büyüklüğünü gösterir. İşte oğlu îbni Teymiyye´nin de en bariz sıfatları bun­lardı: Yani sağlam bir hafıza, fikirlerini isbat için hüccet getirirken başvurduğu, kendisiyle mücadele ve münazara edenleri şaşkına çevirdiği hazırcevaplılık ve sürat-i intikal, îbni Teymiyye´nin en büyük sıfatlarını teşkil eder.[3]



Gençlîği Ve Yetişmesi


İbni Teymiyye ilmî çalışma, araştırma ve kalem erbabı bir ailede doğup büyümüştür. Ailesi ilimle uğraşmakta, ilme karşı büyük bir ilgi ve sevgi beslemekteydi.

Ailesi, îbni Teymiyye´yi ilme yöneltmiştir. Bu sayede O, küçük yaşlarda Kur´ânı hıfzetmiş, sürekli gayreti sebebiyle hıfzını kuvvetlendirmiş ve ibadet kasdiyle daima Kur´ân okumakla uğraşmıştır. Hattâ ölünceye kadar zindandaki tek yoldaşı Kur´ân olmuştur. Rivayet edildiğine göre îbni Teymiyye zindanda iken Kur´ân-ı Kerimi seksen defa hatmetmiştir.

İbni Teymiyye, Kur´ândan sonra hadis tahsiline yönelmiş ve hadis ilminin tatlı pınarından beslenmiştir. Bunda, bilhassa babasının hadis şeyhi oluşunun etkisi vardır. Babası, muhaddis olduğu gibi aynı zamanda hadis fıkhına vâkıftı. Hadis fıkhı ise, dinin özünü teşkil ediyordu. İbni Teymiyye, çocuk denilecek bir yaştan beri şu üç sıfatla dikkati çekmekteydi ki, bu sıfatlar onu kemâle ve sağlam bir ilme doğru götürmüştür:

1  Ciddiyet, çalışkanlık, sürekli bir gayret ve ilim aşkı... İşte bu sıfatlara sahip olan İbni Teymiyye, diğer çocuklar gibi eğlenmiyordu.

2  Hassas, çevresinde olup bitenleri kavrayarak değerlendirecek akıl ve ruh olgunluğuna sahipti. Bu sıfatlar, onun olayları takip ve bunların derinliklerine nüfuz etmesini sağlıyordu.

3  Sağlam bir hafıza ve doğru bir tefekküre sahip oluşu, îbni Teymiyye´nin genç arkadaşları arasında ününü artırıyordu. Nihayet ünü gençlerin çevresini aşmış, Şam ve dolaylarındaki büyük insanların kulağına ulaşmıştır. Bu konuda öyle rivayet ve haberler vardır ki, ilk bakışta insan bunların hayal mahsulü olduğunu sanır. Fakat İbni Teymiyye´nin hayatını iyice araştıran kimse, bu rivayet ve haberlerin ?hepsini değilse de? büyük bir kısmını kabul etmek zorunda kalır.

Bu haber ve rivayetlerin kıymeti ne olursa olsun, gerçek odur ki ALLAH, İbni Teymiyye´ye kuvvetli bir hafıza vermiştir. Kuvvet ve zayıflık bakımından zekânın ilk ölçüsü hafızadır. îbni Teymiyye, bu ALLAH vergisini ailesinden tevarüs etmiştir.

Ahmed Takıyyüddin (îbni Teymiyye), âlesinin diğer mensupları gibi ilme yönelmiştir. Babası Şam´ın medresesinde hadis şeyhi idi. Ebu Hanife´nin babası gibi tacir değildi. Ebu Hanife, babası tacir olduğu için gençliğinde ticaretle uğraşmış ve hayatı boyunca da ticaretle ilişkisini kesmemiştir. Öte yandan, îbni Teymiyye´nin gençliğinden itibaren ilimle uğraşması, mantıki olarak normaldir.

İbni Teymiyye´nin Kur´ândan sonra hadîs´e yönelmesi ve kendisini hadis ilmine vermesi de normaldir. O, hadis tahsilini babasından yapmış ve birçok hadis kitaplarını diğer büyük hadis bilginr terinden okumuştur. îbni Teymiyye, Ahmed b. Hanbel´in ?el-Müsned» i, Buharı ve Müslim´in «el-Canıiu´s-Sahih» leri, Tirmizî´nin «Cami» i, Ebu Dâvud, Nesâî, İbni Mâce ve Darekutnî´nin «Sünen» leri. gibi .büyük hadis kitaplarını mevcut hadis bilginlerinden oku-, muştur. Bazı çağdaşları onun, İmanı el-Humeydi´nin «el-Cem´u Beyne´s-Sahîhayn» adlı hadis kitabını hıfzettiğini söylerler.

İbni Teymiyye, hadîsin yanında Hanbelî fıkhını da tahsil etmiştir. Haçlis fıkhı, İbni Teymiyye ailesinin mezhebi olup onu bu fıkha yönelten babası idi. Böylece İbni Teymiyye hadîs fıkhı ile yoğrulmuş, bu fıkhın mantıkim kavramış, hem küllî kaidelerini hem de cüz´î meselelerini öğrenmiştir.

İbni Teymiyye, çocukluğundan beri sahâbî ve tabiîlerin eserlerini, bunların Kur´ân âyetlerinin mânâsı üzerindeki görüşlerini öğrenmeye çalışıyordu.

İbni Teymiyye´nin inceleme ve çalışmaları yalnız Kitab, Sünnet fıkhı ve Kur´ân´ın mânâları ile ilgili ilimlere inhisar etmez.O, bu dînî ilimlerin âleti olan Arap dili ile ilgili ilimlere de önem vermiş ve bu ilimlerde de ihtisas sahibi olmuştur. Dolayısıyla nesir ve nazım dahil edebiyat, eski Arap tarihi ile ilgili ve îslâm devletinin parlak devirlerine ait birçok bilgileri tahsil etmştir. Nahiv ilmnde de çok ileri gitmiş olup Sibeveyh´in kitabını okumuş, bu kitaptaki ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 20 Ocak 2010, 22:48:57 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İbni Teymiyye ve Görüşleri
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:51:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İbni Teymiyye ve Görüşleri rüya tabiri,İbni Teymiyye ve Görüşleri mekke canlı, İbni Teymiyye ve Görüşleri kabe canlı yayın, İbni Teymiyye ve Görüşleri Üç boyutlu kuran oku İbni Teymiyye ve Görüşleri kuran ı kerim, İbni Teymiyye ve Görüşleri peygamber kıssaları,İbni Teymiyye ve Görüşleri ilitam ders soruları, İbni Teymiyye ve Görüşleri önlisans arapça,
Logged
20 Ocak 2010, 22:48:22
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 20 Ocak 2010, 22:48:22 »

Son Mîhneti


İbni Teymiyye derslerine devam ediyor, kitap ve risalelerini gözden geçiriyordu. Bu kitap ve risalelerinin bir kısmı akaide, bir kısmı siyasete, bir kısmı da fıkha aitti. O, kudretli aklı ve ihlâslı ruhu ile dinleyicilerine feyz veriyordu. Nihayet 726 H. yılında Şam-Kalesine hapsedilme emri geldi. Sultanın durumundaki bu değişiklik üzerine biraz tafsilâtlı bilgi vermek istiyoruz. Şöyle ki:

İbni Teymiyye´nin felâkete uğramasını bekliyenler birkaç kısma ayrılıyorlardı. Sufî ve râfizîlerden bâzıları görüşlerine düşman olmuşlar, fakîhlerden bir kısmı da fıkhî görüşlerini sapıklık ve din dışı sayıyorlardı. Bütün bunlar söz birliği edip îbni Teymiyye´ye bir tuzak hazırlamaya karar verdiler. Bu maksatla onun hem halkı, hem de seçkin kimseleri öfkelendirecek bir görüşünü tesbite çalıştılar. Nihayet 17 sene önce vermiş olduğu bir fetvayı bulup ortaya attılar. Bu fetvasında O, sâlih kimselerin kabirlerini ziyareti mene-diyordu. Hattâ, Peygamber (S.A.)´in kabri bulunan Ravza-i Mutahhara´nın ziyaretini de hoş görmüyordu. îşte o fetvadan buraya bâzı pasa)lar alıyoruz:

«Saîd b. Mansur´un Sünen´inde rivayet edildiğine göre Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib, sık sık Peygamber (S.A.) ´in kabrini ziyaret eden birini görmüş ve ona Peygamber (S.A.) in şu hadîsini haber vermiştir: «Benim kabrimi bayram (yeri) yapmayınız. Bana sadece salâvat okuyunuz. Sizin salâvatınız, nerede olursanız olunuz bana ulaşır.[34] Seninle Endülüs´teki bir insan arasında hiçbir fark yoktur. Buharı ve Müslim´in Sahîh´lerinde Hz. Âişe´den rivayet edildiğine göre Peygamber (S.A.), ölüm döşeğinde iken şöyle buyurmuştur; «Yahudi ve Hıristiyanlara, Peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptıkları için Allah lanet etmiştir.» Eğer böyle olmasaydı Peygamber (S.A.), kabrinin açığa yapılmasını isterdi. Fakat, kabrinin mescid haline getirilmesinden hoşlanmamıştır. Sahâbiler de onu Hz. Âişe´nin hücresine defnetmişlerdir. Halbuki onlar, cenazelerini çöle defnediyorlardı. Hiç kimse, Peygamber (S.A.)´in kabrinin başında namaz kılıp orayı´ mescid haline getiremez. Peygamber (S.A.)´in kabri put yapılamaz. Velid b. Abdilmelik zamanına kadar Peygamber Efendimizin kabrinin bulunduğu hücre rnescidden ayrı îdi. Sahâbî ve tabiîlerden hiçbir kimse oraya ne namaz kılmak, ne kabre el sürmek ve ne de dua etmek için giriyorlardı. Aksine, bunların hepsini mescidde yapıyorlardı. Selef-i sâlih, Peygamber (S.A)´e salât-u selâm etmek istedikleri zaman kıbleye dönüyorlardı, kabre dönmüyorlardı. Peygamber (S.A.)´e salat-u selâm okumak için ayakta durma konusuna gelince; Ebu Hanîfe, yine kıbleye dönülmesi gerektiğini, kabre dönülmemesini söylemiştir. Öteki İmamların ekserisi dua okunurken kabre dönüleceğini söylemiştir.»

Bu fetva, çok önceleri verilmiş ve hiçbir fitneye sebep olmamıştı. Hiçbir kimse bu fetvayı İbni Teymiyye aleyhine bir vâsıta olarak kullanmaya teşebbüs etmemişti. Çünkü İbni Teymiyye´nin o zamanlar Sultan´ nazarında itibarı yüksekti.

Talâk meseleleri üzerinde verdiği fetvalardan ötürü İbni Teymiyye ile Sultanın arası açılınca bunu fırsat bildiler. Sultan ve halkı onun aleyhine kışkırttılar. Çünkü Peygamber (S.A.)´e karşı son derecede kudsî bir saygı besleyen halk üzerinde bu fetvanın kötü bir etkisi olacağı besbelli idi. Zîrâ Müslümanm ruhu, "Peygamberinin şahsıyla ilgili ufacık,bir hareket karşısında derhal feveran edebilirdi.

İbni Teymiyye aleyhine tertip hazırlayanlar bu durumu Sultana yazdılar ve îbni Teymiyye´nin hadîslerini tahrif ettiğini söylediler. Sultan da, îbni Teymiyye´nin münasip bir hapishaneye atılmasını istedi. Bu hususla ilgili emir, 7 Şaban 726 H. tarihinde Şam´a geldi, îbni Teymiyye´ye tebliğ edildi. Bunun üzerine Ibni Teymiyye Şam Kalesine nakledildi ve kendisine aylık bağlandı. Kardeşi Zeynüddin de Sultanın müsaadesiyle yanında kalıp hizmetlerini görüyordu,

İbni Teymiyye, tevkif edildikten sonra gizli olan kötü niyetler ortaya çıktı. Onun talebe ve dostları türlü işkencelere uğratıldı. Baş-kadı (Kâdı´l-Kudat) bunlardan bir topluluğun hapsedilmesini, başka bir topluluğun da ceza olarak hayvanlara bindirilip sokaklarda teşhir edilmesini emretti. Daha sonra İbni Teymiyye´nin bu talebe ve yalanlan serbest bırakıldı. Fakat, onun en aziz talebesi ve kendinden sonraki bayraktarı Şemsüddin İbni Kayyım el-Cevziyye hapishanede bırakıldı.[35]

Bu tevkif olayı ihlâslı insanların üzüntüsüne,, hased ve bid´atçıların da sevincine sebep oldu. Bundan sonra bid´atlar, arttı. Âlimlerden bid´at düşmanları kötü durumlara düştü. Üzüntü, sadece Şam´ın ihlâslı âlimlerine inhisar etmedi. Bağdad âlimlerine de sıçradı. Onlar da, Sultan Nasıruddin´e mektup yazarak, bid´ata karşı çekilmiş olan bu keskin kılıcın kınına sokulmasından sonra müslü-manlara gelen felâketleri anlatmışlardır. Bu mektupta şu satırlar yer almaktadır:

«Şark memleketlerinde ve Irak havalisinde bulunan müslüman-lar, Şeyhü´l-îslâm Takıyyuddin Ahmed îbni Teymiyye´ ?Allah ona selâmet versin? nin başına gelen felâketi duyunca çok üzülmüşlerdir. Bu olay, dindar kimselere pek" ağır gelmiş, dinsizlerin başı büyümüş, hava ehli ile bid´atçılann gönülleri hoş olmuştur.»

Bu bölgenin âlimleri, felâketin büyüklüğünü, hava ehli ile bid´atçılann seviçlerini, bunların büyük âlim ve fâzıl kimselerle alay ettiklerini görünce durumun fecaatini Sultan hazretlerine. bildirmişlerdir. Ayrıca îbni Teymiyye´nin vermiş olduğu fetvaları tasvip ettiklerini de yazmışlardır.

İbni Teymiyye´yi Mâliki, Hanefî ve Şafiî mezheblerine mensup birçok âlimler böylece´ desteklemişlerdir. Bundan anlaşılıyor ki îbni. Teymiyye´nin ileri sürdüğü fikirler, Mısır, Şam ve.Irak âlimlerinin çoğu tarafından öğrenilmiş ve bu âlimler üzerinde müsbet bir tesir icra etmiştir. Hapsedilişi ise, hava ehli ile bid´atçılann bağrına soğuk su serpmiştir.

Hapishanenin dışmdakileri bırakalım da, o hür mahkûmu anlatalım. Dişardaki hasedçiler ona işkence ettirmek için uğraşırken bâzıları da gülüp oynuyorlardı. îbni Teymiyye ise, muttaki bir mü´mi-nin gönül rahatlığı içindeydi. Çünkü olaylarm böyle cereyan edece­ğini biliyordu. Dolayısıyla; «Ben böyle olacağını tahmin ediyordum. Bunda da çok hayır ve büyük bir maslahat vardır.» demiştir. îbni Teymiyye, esasen sükûnete muhtaçtı. Şehrin gürültüsünden usanmştı. O, yattığı bu hapishanenin sessiz ve sakin köşesinde şu iki şeyle meşgul oluyordu:

1 İbâdet ve Kur´ân okumak,

2  Görüşlerini bu sakin yerde yeniden inceliyerek kaleme almak.

İbni Teymiyye, burada kaldığı müddet içinde tefsir yazmakla uğraşmış.ve insanlarla ilişkisini kesmemiştir. İnsanlar, kendisine mektuplar gönderiyor, O da bunları cevaplandırıyor ve sorularına fetvalar veriyordu. İbni Teymiyye´nin bu mektupları halk arasında yayılıyor ve ilgi görüyordu. Belki de kendisinin onlardan uzak tutuluşu, ilgi ve sevgilerini artırıyordu. Aralarında olsaydı ihtimal ki bu kadar tesirli olmazdı. Çünkü menedilen ve gizli tutulan şeyler, serbest ve alenî olan şeylerden daha çok yayılır; insanların ruhları böyle şeylerle daha çok ilgilenir, bunlar kıymetli ve nâdir şeyler gibi herkes tarafından merak ve tecessüsle karşılanır.

Buna göre îbni Teymiyye´nin, fikir ve görüşleriyle mücadele etmek isteyenler onun cismini hapsetmişler, fakat fikir ve görüşlerini zindana sokamayınca, bâzı hükümet adamlarını kandırarak, zindanın karanlıklarından sızıp gelen ve âlimleri aydınlatan bu fikir nurunu söndürmeye çalışmışlardır.

Bu gizlice hazırlanan tertibin sonunda 9 Cemâziyelâhir 728 H. tarihinde îbni Teymiyye´nin yanında bulunan kitap, kâğıt, hokka ve kalem cinsinden ne varsa hepsi elinden alınmıştır. Böylece îbni Teymiyye, okuyup yazmaktan kesin olarak menedilmiştir. Onun yazdığı veya mütalâa ettiği kitaplar bu yılın Recep ayı başında «el-Mekte-betu´I-Kübra Büyük Kütüphane» ye taşınmıştır. Bunlar, altmış cilt ve ondört büyük dosyadan ibaret olup adı geçen kütüphanede muhafaza altına İmmiştır.

Bu tazyikin sebebini İbni Kesîr şöyle anlatır: «Bu baskının sebebi şudur: îbni Teymiyye, kendisine kabir ziyareti konusunda reddiye yazan Mâliki âlimlerinden îbnu´I-îhnâî´ye[36] cevap verirken onu techil etmiş ve bir şey bilmediğini söylemiştir. îbnu´l-îhnâî de, Sultanın huzuruna çıkıp ona îbni Teymiyye´yi şikâyet etmiştir.»[37]

îbni Teymiyye üzerindeki tazyik son haddine varmış, hattâ okuma ve yazmadan bile onu menetmişler, yanında kalem ve hokka dahi bırakmamışlardır. Fakat onun cevval ye çalışmaktan yılmayan fikri mahkûm edilememiştir. İbni Teymiyye, bâzan hatırına gelen bir kısım şeyleri yazmak mecburiyetinde kalır ve bunları kömürle ele geçirdiği kâğıt parçalarına kaydederdi. Sonra bir araya toplanmış olan bu dağınık kâğıt parçalarını tafih, îbni Teymiyye´nin eserleri olarak bize kadar muhafaza etmiştir.

îbni Teymiyye, bu imtihana da sabır ve celâdetle katlanmıştır. Zira O, bunun büyük cihad olduğuna inanıyor ve bu konuda şöyle diyordu: «Biz vallahi, Allah yolunda büyük cihad içindeyiz. Hattâ bizim bu cihadımız, Gazan (Mahmud)´la, cebeliyye, cehmiyye, ittihadiyye[38] ve emsaliyle yaptığımız cihadın aynıdır. Bu, Allah´ın bize ve insanlara vermiş olduğu en büyük nimettir. «Fakat insanların çoğu bunu bilmezler»[39]

fşte bu satırlar, İbni Teymiyye´nin kömürle yazdığı kâğıtlar üzerindeki sözlerinden alınmıştır.

Bu sıkıcı hapishane hayatı, İbni Teymiyye için uzun sürmemiştir. Çünkü Allah, 20 Şevval 728 H. tarihinde bir hastalıktan sonra onun ruhunu kabzetmiştir.[40] O, hayatı boyunca olduğu gibi son günlerinde de dehşetli idi. Şam´daki Saltanat Naibi, İbni Teymiyye hastalanınca yanına gidip özür beyan ederek, yapmış olduğu kusur ve eziyetten ötürü helâllaşmak istemiştir. O büyük insan, Vâli´ye şöyle cevap vermiştir:

«Ben hem sana, hem de haklı olduğumu bilmediği halde bana düşmanlık edenlere hakkımı hel...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

21 Ocak 2010, 00:06:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 21 Ocak 2010, 00:06:08 »

İbni Teymiyye´nin Çağı


Elverişli bir tohum, ancak elverişli bir toprakta, sulanmak ve bakılmakla beslenip gelişebileceği bir çevrede serpilerek büyüyebilir. Bunun içindir ki, İbni Teymiyye´nin içinde yaşadığı çağ da, ilmi ve amelî yönelişlerinde kendisini etkilemiştir. Bir çağın etkisi, her zaman o çağın rengine uygun olmaz. Umumiyetle çağ bozuk olursa insanlar da bozuk olur. Çağ iyi olursa insanlar da iyi olur. Bazan da çağ insanlar üzerinde aksi tesir yapar. Mevcut bozukluklar, insanları ıslahat için ciddî şekilde düşünmeye sevkeder. Kötülüğün çoğalması, iyiliksever ve azimli insanları ona daha çok karşı koymaya teşvik eder. Islahatçı insanların içinden gelen kuvvetli bir arzu, kötülüklerin sebeplerini düşünmeye, bunları kökünden temizleme1 ye ve iyilik toKumlarını ekmeye zorlar. İşte İbni Teymiyye ile çağı arasındaki münasebet de böyle olmuştur:

îbni Teymiyye´nin ruhu; gençliğinde yapmış olduğu tahsil, ailesinin içinde bulunduğu durum, kendisinin gençlik ve ortayaşlılık çağlarında şeriatın ilk kaynağından ve Sünnet nurundan faydalanışı, selef-i sâlih´in yaşayışı ve çağındaküerin iyi tesirleriyle beslenmiştir. Bundan sonra İbni Teymiyye´nin ruhunda; öğrendikleri, çağında gördüğü şiddetli zulmetler ve her tarafı sarmış olan bozukluklar arasında çetin bir savaş başlamıştır. O, mazide İslâm´ın ululuğunu ve müslümanların. birliğini, halihazırda ise müslümanların zillet ve perişanlığım gördüğü için ıslahatçı olarak ileri atılmıştır. Mevcut yaraları en kolay yoldan tedavi edecek ilâcı da bulmuştur. O, inanmıştır ki, bu ümmetin halihazırı, ancak mazide onu yücelten vâsıtalarla tedavi edilebilir.

İbni Teymiyye, ilmî görüşlerini sadece çağındaki hastalıkları tedavi etmek için ileri sürmüştür. Eğer o muttaki ilim adamının muayyen görüşleri sert bir şekilde ortaya atmasının sebeplerini araştırırsanız görürsünüz ki, onu bu yoldan gitmeye mecbur eden, o günkü fikir veya tatbikattaki, yahut da her ikisindeki kusurlar olmuştur.[54]



Siyasî Durum



Siyasî durumun kötülüğü son haddine varmış ve Peygamber (S.A.)´in şu hadîs-i şerifinde haber verdiği şeyler gerçekleşmişti:

«Bir zaman gelecek, milletler, aç insanların yemek kabına üşüşmeleri gibi sizin üzerinize üşüşeceklerdir.

Bunun üzerine birisi şöyle sordu:

«O gün bizim çok az oluşumuzdan mı yâ Resûlallah?»

«Hayır-dedi, «Belki o gün siz çok olacaksınız, fakat selin getirdiği çöplerden farkınız olmayacak.. Sizin düşman üzerindeki heybetiniz, onların kalblerinden sökülüp çıkarılacak ve sizin kalblerinize ´vehen zaaf atılacaktır.»

Birisi, «Vehen nedir yâ Resûlüllah?» dedi. Peygamber (S.A.) de: «Vehen dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.» buyurdu.

Bu hal, tamamen H. VII. ve VIII. yüzyıllardaki müslümanların durumuna uymaktaydı. Keza, daha önceki ve daha sonraki yüzyıllara da uyuyordu. Müslümanlar devletçikler halinde parçalanmışlar ve birtakım melikler (emirler) in hâkimiyeti altına girmişlerdi. Bu melikler, birbirlerine mü´min bir dost gözüyle değil, amansız düşman nazarıyla bakıyorlardı. Raiyyelerine de râî (koruyucu) olarak değil, diktatorca muamele ediyorlardı.

İbni Teymiyye´nin çağındaki ve ondan önceki müslümanların durumu, İbni Kesir´in Târih´indeki şu sözleri çok güzel tasvir etmektedir :

«Bu günlerde raüslümanlar, Moğollar vasıtasıyla öyle felâketlere mâruz kaldılar ki hiçbir millet bu felâketlere uğramamıştır. Doğudan onlar saldırmışlar ve tüyler ürpertici kötülükler yapmışlardır. Batıdan gelen, Allah´ın lanetine uğrayası Frenkler Şam ve Mı­sır´a saldırmışlar, hattâ Mısır´ın kilit noktası olan Dimyat´ı ele geçirmişlerdir. Neredeyse Mısır ve diğer İslâm ülkeleri tamamen bu Frenklerin eline geçecekti. Allah´ın yardımı yetişti de hezimete uğrayarak dönüp gittiler. Müslümanların uğradığı felâketlerden bâzısı da, kendilerinin birbirine kılıçla saldırmaları ve aralarında meydana gelen çeşitli fitnelerdir. İşte islâm ümmetinin uğradığı felâketlerden bir kısma bunlardır. Yâni Batıdan Haçlı, Doğudan Moğol saldırıları ve üçüncüsü de, ne yazık ki, kendi aralarındaki boğuşmalardır. Onlar islâm´ın vahdetinde birleşmemişler, aksine, meliklerin ihtiraslarına âlet olarak parçalanmışlar, çeşitli zümrelere aynimiş-

İar, nihayet Kur´an´m bildirdiği şu âyetteki fırkalara dönmüşlerdir: «Her fırka, kendi gittiği yoldan memnundur.»[55]

Müslümanların başına gelen en büyük felâket Moğol istilasıdır. İbni Teymiyye bu istilâların bir kısmını görmüş ve son istilâ hareketine karşı bizzat savaşmıştır. Sözü tarihçi İbni Kesîr´e bırakalım :

«Birkaç sene bu fecî olayı anlatmak istemedim. Çünkü bu olay, bana ürperti veriyor. îşte istemiyerek bunları yazmaya çalışıyorum. İslâm´ın ve müslümanlarm ölüm haberini kim kolayca yazıp anlatabilir? No´la anam beni doğurmasaydı. «No´la bundan önce öleydim ve unutulup gideydim.[56] Ancak, bir kısım arkadaşlar bunu yazmamı istediler. Ben yine biran tereddüt ettim, sonra yazmadığım takdirde hiçbir fayda hâsü olmayacağını gördüm. Diyebiliriz ki, bu iş, en büyük olayı ve emsali görülmemiş, bütün insanları, özellikle müslümanları canevinden yaralamış olan felâketi yazmak demektir. Hz. Âdem yaratılalı dünya bugüne kadar böyle bir felâket görmemiş dense doğru olur. Çünkü tarihler, bunun misliyle karşılaşmamıştır. Belki insanlık, böyle bir olayı kıyamete kadar bir daha görmeyecektir. Ancak Ye´cüc Me´cüc´ün gelmesi hariç... Onlar hiç kimseye acımadılar, hattâ kadın ve çocukları bile öldürdüler. Hâmile kadınların karınlarını yarıp ceninlerini dahi öldürdüler. «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.»[57] Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh-il aliyyil azîm.[58]

«Zarar ve kötülüğü etrafı kasıp kavuran bu felâket, memleketleri kasırga gibi sarmıştır. Çin dolaylarından çıkan bir kavim, bütün Türkistan´ı istilâ etmiş, sonra Mâverâünnehr şehirlerini ele geçirmistir. Bunların bir kolu Horasan´ı istilâ etmiş, burayı tamamen yıkıp yaktıktan sonra hâkimiyeti altına almıştır. Bundan sonra Rey ve Hemedan şehirlerinden Irak hududuna kadar ilerlemiştir. Daha sonra Azerbaycan´ı yağma etmiş ve halkının çoğunu kılıçtan geçirmişlerdir. (Sonra´ Kıpçâk) diyarını istila etmişlerdir: Bunlarsayi bakımından Türklerden çokturlar. Karşılarına çıkanları Kilıçlban geçirmişlerdir. Sağ kalan insanlar, dağlara ve ormanlıklara sığınarak, memleketlerini terketmişlerdir. Bütün ülkeleri yıldırım hızıyla -istilâ eden bu Moğollar, uğradıkları yerleri sel gibi süpürüp geçmişlerdir. Bunların bir kolu Gazne ve civarına doğru ilerlemiş, Hindistan´ın bir kısmini, Sicistan ve Kirman´ı talan etmiştir. Oralarda da aynı şekilde, hattâ daha fazla ve işitilmemiş çapta tahribat yapmışlardır...»

îşte bu satırlar Moğolların durumunu kısaca anlatmaktadır. Onlar, İslâm ülkelerinin çoğunu ele geçirmişler, yıkmışlar ve müs-lümanlan öldürmüşlerdir. Bağdad´a geldikleri zaman Şiîlerle Sünnîler arasında ihtilâf son haddine varmıştı. Bağdad´ı işgal ettikleri zaman Abbasî Devletinin veziri şiî bir şahsiyet olan el-Alkamî idi.[59] Bu vezir ordunun sayısını azaltmıştı. Bu yüzden Moğollar Bağdad´ı zahmetsiz bir şekilde işgal etmişlerdir. Bunlar, sonra yollarına durmadan devam etmişler ve karşılarına çıkanları toz gibi ezip geçmişlerdir. Nihayet Haleb´e gelmişler ve Haleb kalesini ele geçirmişlerdir. Bu sırada Hıristiyanlık propagandası yapan ve islâm´ı kötüleyen Hıristiyanlar, camilerin kapılarına dikilmişler, yanlarındaki şarap dolu kaplardan camiye gelen müslümanların yüzlerine şarap serpmişlerdir. Daha fazla dayanamıyan müslümanlar, harekete geçip Hıristiyanlar! Keniset-i Meryem (Meryem Kilisesi) çarşısına sürmüşlerdir.

ilk olarak Suriye, ikinci olarak da Mısır askerleri Moğollarla karşılaşmışlar ve ilk defa onları hezimete uğratmışlardır. Tepelerine inmiş olan müslüman kılıçlan onları şaşkına çevirmiştir. Bu savaş, 658 H. yılı Ramazan ayının son gününe, yâni îbhi Teymiyye doğmadan iki sene ve birkaç ay öncesine rastlar.

Hükümdarlar, bu tufana karşı koymak için yeni vergiler tarlıetmek zorunda kaldılar. Meselâ; Mısır´da erkek ye kadın başına bir dinar vergi aldılar. Vakıfların icarlarını vaktinden bir a.y önce tahsil ettiler. Bu hususta o çağın bilgini İzzüddin b. Abdisselâm zarurete dayanarak fetva verdi. Çünkü zaruretler, yasak olan şeyleri mubah kılar.

İşte siyasî durum, kısaca bundan ibaretti! Harb vedarb içinde İbni Teymiyye gözlerini açmış, Moğolların akınlarını tekrarladıklamı görmüştür. Bu arada onlar, kendilerini mağlûp eden ilk mukavemetle karşılaştıktan sonra kuvvetlerini toparlayıp yeniden saldırıyorlardı.[60]



İçtimaî Durum



el-Makrîzî, içtimaî durumu anlatırken şöyle der: «Moğol saldırılan Doğuda, Kuzeyde ve Kıpçak illerinde şiddetlenmişti. Buralarda oturan insanların çoğunu esir edip satmışlardı. Salih Necmüddin Eyyub, bu esirlerin bir kısmını toplu halde satın almış ve onlara. «Bahriler» adını vermişti. Bu esirlerden bâzıları Mısır Sultanı olmuştur. İşte bunlardan Kutuz´un yapmış olduğu savaşlar meşhurdur. Kutuz[61] MoğoIIarı mağlûp etmiş ve onlardan bir miktar esir ederek, Mısır ve Şam´a getirmiş, bunlara «Vâfidiler» adını vermiştir. Zahir Baybars (öl. 676 H.) zamanında bu vâfidîler o kadar çoğalmıştır ki Mısır bunlarla dolmuştur. Onların âdet ve gelenekleri halk arasında yayılmıştır. Bunlar, İsîâm diyarında terbiye görmüşler, Kur´ân´ı güzelce okumayı öğrenmişler ve İslâm Dîni´nin hükümlerini anlamışlardır. Fakat, bir yandan da hak ile bâtılı bir gör­müşler, iyiyi kötü ile birleştirmişlerdir. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi dînî işleri, vakıf ve yetimlerle ilgili görevleri başkadıya bırakmışlar, karı koca arasındaki dâvalarla alacak ve verecek işlerini de şer´î hükümlere göre kadı´nın halletmesini istemişlerdir. Kendi şahıslarıyla ilgili hususlarda ise, Cengizhan´m Yasasına dönmek ihtiyacını duymuşlardır. Bu yüzd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes