> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Fihi Ma Fih > 76.Bölüm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 76.Bölüm  (Okunma Sayısı 972 defa)
21 Temmuz 2011, 15:46:53
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 21 Temmuz 2011, 15:46:53 »



76. BÖLÜM



Bu karaltıda Hızır'ın suyu var; fakat adam-akıllı bir susamış gerek ki bunu farketsin.Susuzluğun en üst derecesiyle farkedişin kalmayışıdır; kuyu suyu olsun, dere suyu olsun, ne gelirse içer;hele çölü aşmış bir susuz olursa Adam-akıllı susamış, Hızır suyunun kokusunu almış, hem de suyu sudanayırdediyor; bu çeşit adam, bu karaltıya sığamaz. Yahut da bu, bir bahttır, bir kısmettir, ayırdediş işideğildir. Çünkü ayırdedişin sınırı meydandadır, görülür-durur. Fakat o baht, o devlet, bir ayırdediş
kabiliyeti verir ki bu, başka ayırdedişlere benzemez. İman, zâti ayırdediştir, ayırdedişten başka bir şey değil.

Bir gün bu söz, dinleyene düşmanlık etmeye kalkışır da
Ben seni âbıhayâta çağırdım der, sense kendini sağır ettin.


Bu bengisu, ben bengisuyum diye bar-bar bağırmada, dünyayı sesiyle doldurmadadır da şu acı suyuyeter bulan yorgunlar, şu kara suya kanan yaralılar duymazlar bile... Duysalar da bahse girişirler, olaylarakapılırlar, o söze kulak asmazlar; o kadar çok yaygara ederler ki ses duyulmaz olur-gider. Baht işidir bu; okadar aradığı, o kadar sevdiği halde İskender'e bile vermediler; karşı koyanlara, cedelleşenlere nasılverirler. Herşeyi aramadıkça bulamazsın; ancak bu dostu bulmadıkça arayamazsın; yâni aramak, bulmak
demektir; aramak, bengisuyu içmek, bulup içtikten sonra da ebedî olarak kanmamaktır. «Yaratış da bilin ki onurdur, emir de onun.»
      Emir oğlu olanlar, halkın ahvâlinden boyuna incinir-dururlar. «Belânın çetini peygamberlere gelirçatar.» Demek ki kim peygamberlerin yoluna girer, onlara uyarsa o çetinlikten onun da bir payı vardır.Zahmet görünür, eziyet görünür amma ne kutlu zahmettir o, ne kutlu eziyet. Buyruğu yerine getirmeye dikilmiş olanlar başkadır, yaratıklar başka, «Ben insanım» buyurdu amma din ehlinin toprak ehlinden ayrılması için sınama yoluyla buyurdu bu sözü. Emir oğullarıyla, yâni ezel oğullarıyla amel oğulları olan halk arasında pek büyük bir fark var.
      On sekiz bin âlem, iki bölükten artık değil. Yarısı salt cansız, yarısı uyanık. Uyanıklık Peygamber’e uyanın, yahut Peygamber’in halidir. «Benden olup da bana benzemeyen benden değildir.» Yâni uyanık olan uyanıktır, geri kalanı cansız yaratıktır; buyruktan haberi bile yoktur onların; buyruğu anlamamışlardır. Bunca filozofi bilgisiyle, bunca ince, derin bilgilerle gene de bizim cinsimizdensin; hattâ bilgide, akılda bizden de eksiksin; sen gençsin, biz ihtiyarız diye buyruk ıssından mûcize istediler... Mûcizeyle de buyruğu
anlamadılar, uyanmadılar-gitti. On iki bilginin bütün terimleri, bütün bu bilgilerle ilgili sözler, bütün bilgilerle beraber salt cansızların harcıdır; çünkü yaratık çevresinden dışarda değil onlar. «Yaratış da bilin ki onundur.» Yaratık da Tanrınındır amma buyruğa karşı cansızdır. «Hüküm, hikmet ıssının katından verilen bilgi» , buyruktur, o bilgi de peygamberlerin, Tanrının bilgisidir; yâni uyandırıcı bilgidir o. Şu halde görüyoruz ya, bilgi, uyanıklık bilgisidir, uyanıklık vermeyen herşey, salt cansızdır. Demek ki kim daha
uyanıksa odur daha yakın olan.
     Bu yaratış âleminin, bu yaratıkların bilgilerinin, ibâdetlerinin sınırı, yönü, çevresi vardır; böyle olan da cisimdir, cisimse cansızdır. Fakat uyanıklığın sonu yoktur. Boyuna gittikçe gitsen dün bulduğun, bugünküne benzemez. Bu yüzden «De ki: Rûh rabbimin buyruğundan» buyurur. Toplum dedi ki: Rûh nedir, Peygamber de bilmiyor; işâretle bir sözdür, söyledi. Oysa ki o ne buyurduysa öyleydi; yâni rûh
buyruktur, geri kalanlar cansızdır, cansız da bunu anlamaz zâti. Evet, onların da bir anlayışı vardır amma kendi cansızlıklarına göre bir anlayıştır o. Karanın, denizin yüklenemediği var ya hani; biz yaratığız, cansısız, buyruk altına girmeye gücümüz yok dediler. Âdemoğulcağızıysa o anlamdan doğmuştu; elini göğsüne vurdu da dedi ki:

Ben çekerim, onun yükü camındır benim;
Söyle, bir kimse kendi canını nasıl olur da çekmez?


    Şu on sekiz bin âlemden ne görüyorsak, ne duyuyorsak vuralım gitsin; bakalım, ne yana düşer? Rûhül Kudüs'le ilgili bile olsa bu uyanıklık olmadıkça biz onu cansız sayarız; hattâ bu uyanıklığın ta kendisidir, canıdır, Haktır, başka birşeydir diye şaka etseler de bu, böyledir. İsterse salt zehir olsun, bizi helâk olmaktan, yok olmaktan kurtaran herşey, panzehirdir; ölümden kurtaran tatlı şerbet. Bizim görünüşle işimiz yok. Şu on sekizi karmışlar, birbirine katmışlar ya; rûhların rûhu bile olsa bizi helâk ederse, bize zarar verirse zehirin ta kendisidir. Zâti ayırdediş de bunun içindir ya... Çünkü zehirle panzehiri
bir-birine katmışlardır. Yaratışla buyruk, bir mâcun halindedir.

    Canla beden ayrılmış değildir. Bir özelliği olanla görünüş de bir-birinden ayrı değil. Sözün anlamı, sözün söylenişinden, yazılışından ayrı olamaz. En yakın olan, en uzak olanın ta kendisidir. Burada pek ince işler var; pek dikkat etmek gerek. Halkın görünüşten de anladığı yaratış-yaratılış âlemiyle ilgilidir, anlamdan da anladığı böyledir, cansızı anlar ancak. Bu noksan anlayışlardan kurtulan, buyruk âlemindendir, uyanıklık âleminden. Şimdi vara vara kendi anlayışını gittikçe fazlalaşıyor görürsen bil ki
yürüyüşün, cansızlara doğrudur. Görmez misin? Kimin tahsili daha fazlaysa daha fazla donmuş, buz kesmiştir o; varlıkla-benlikle doludur; İblisin sıfatı olan «Ben ondan hayırlıyım» demek, daha fazladır onda. İnsan, o duygularını yakıp eritti mi hayrete dalar, sarhoş olur, özleyişlere düşer; o huylardan vazgeçeni böyle görürsün ya; bu, uyanıklığın artıklığındandır. Çünkü o yük ne kadar ağır olursa güç-kuvvet, o kadar
arıklaşır; isterse fil olsun, ağır yükün altında yoksullaşır-gider. Nerde olmayacak şeyler azsa, yoksulluk, düşkünlük, şaşkınlık fazlaysa bil ki orda mâmurluk fazladır.

A beden, sırtında kim var, haberin var mı?
Ayağını gökyüzünün üstüne bas; yükün peridir senin.
Öylesine bir kişiyi yüklenmişsin ki bütün ömrünce
Güneş bile yüzüne bakamaz senin.


«Nefsini bilen, rabbini bilir» demişler; nefis sözüyle buyruğu, uyanıklığı kastetmişlerdir; helâk olacak cansız şeyi değil. «Herşey helâk olur.» Sonradan meydana gelen helâk olacak şeyi bilmenin önüne ön bulunmayanı bilmekle ne ilgisi var? «Ancak onun zâtı helâk olmaz.» Yâni a göz, sende güneşten bir ışık var; o ışığı tanırsan güneşi de tanıdın-gitti; yaratılmış olan, cansız bulunan gözdeki yağı, yahut karalığı,
beyazlığı tanırsan güneşi tanımış olmazsın. A parça-buçuk ışık, sen tüm ışıktaydın; bir yağ parçasını; «İnin» buyruğuyla senin ayağına bağladılar, parça-buçuk oldun, yaratık kesildin, «Ben bir insanım» sözü, sözün oldu. Şu bağla bağlıyken kendini görür, tanırsan bilirsin ki sen, parça-buçuk değilsin; tümdün ya, gene o tümsün sen; bir iş için şu cansızlar arasındasın. Tanrı daha iyi bilir.

Konya Müzesi'nin müze kısmında 79 No.da kayıtlı olan ve «Önsöz»ümüzde tavsîfi yapılan
mecmuada «Mecâlis-i Seb'a»dan sonra Mevlânâ'nın bâzı kısa-uzun sohbetleri var (107 b-110 a).
108 a daki ilk bölümün kenarında, metnin yazısiyle «Nukıla min hattıhiş şerifi kaddasallâhu
sırruhul-lâtif va kütiba min hâhunâ ilâ hamseti safahâtın», yâni, «Tanrı lâtif sırrını kutlasın, yüce
yazısından nakledildi ve buradan itibâren beş sahife yazıldı» kaydı var. Bu bölümleri de «Fîhi
mâ-fîh»e almayı uygun bulduk.
§ İçinde yardım ışığı bulunan kişi, ne diye kötü sözden gamlansın? Yardım ışığını görmüyorsa ne diye güzel
söze sevinsin? Hani padişahın ayarı tam, doğru-düzen altınına bir bölük halk, bakırdır bu,kalptır, özsüzdür, ateşi görünce kararır-gider der. O altın onların sözlerini duyar, bir de kendine bakar, güleceği gelir. Fakat kara pulsa, yahut kalp dirhemse bir bölük halk, bu, ayarı tam saf altındır desin; o der ki; Bu ânadek kendi halime ağlıyordum, şimdiyse size ağlamaya koyuldum. Kalp akçenin ağlayışı da faydasız değildir; gün gelir, o gözyaşı bir iksire ulaştırır onu. Bâzı adamlar, söz söylemeyi huy edinmiştir; başkalarının soluğuyla tuzağa düşer onlar. Derler ki: Siz ak doğanlarsınız; gölgesi kutlu devlet kuşlarısınız. Kendilerine hiç bakmazlar; ne biçim kuşuz biz; av mıyız, avcı mıyız, leş mi yemedeyiz, neyiz biz demezler. Üflendiler mi yelle dolu tuluma dönerler; demezler ki tutalım, bu
tulum zümrüdüanka olsun, kanadı nerde, güzelliği hani, uçuşu, yücelişi hangi durağa? Amma bu düşünce de yapılmış-düzülmüş konaktan başgösterir; yelle dolu tulumun işi değildir bu. Olacak bu ya, birisi tulumun içinde kalsa dışarıdaki sesleri duyunca anlar ki tulum, onun hapishanesidir, ayağına bağ kesilmiştir, kafes olmuştur ona. Ne mutlu kılavuzu yardım olan, tez giden, uz gören göze uyup ardından yol alan kişiye.
§ Tanrıyı akılla-fikirle bulmaya uğraşma; aklı-fikri Tanrıya ulaştırmaya savaş. Duyguların, anlayışların, duyuşların, akılla sezişlerin Tanrıya ulaştırılması, hoş birşeydir: Tanrı onlara esenlik versin, peygamberlerin yolu da budur... Onları herşeye sürüp götüren de Tanrıdır, onlara kılavuz olan da Tanrı. Delil de nedir, burhan da nedir ki Tanrıyı belirtsin, göstersin? Güneşin her zerresinden yüz binlerce delil, yüz binlerce burhan başgöstermede. Sen
Tanrıyla ol, delilin, burhânın eksik olmaz. Güneş doğdu mu her vuruşu, her ışığı, güneşin dileğine uyar; artık delilin, burhânın yeri mi? Köre, delille güneşi göstermeyi kursan ne kadar uğraşırsan uğraş; işte hem bunu başaramazsın sen, hem de zamancağızın yiter-gider. Güneşe delil, gene güneştir.

Can, bakışta-görüşte yok oldu da şunu dedi:
Tanrının yüzüne, Tanrıdan başkası bakamadı-gitti.


Allah daha iyi bilir.
§ Hazreti Mevlânâ, Tanrı aziz sırrını kutlasın. Pervâne'nin evinde sohbet buyurmadaydı. Pervâne, ey Mevlânâ dedi, temel, buyruğa uymaktır. Mevlânâ buyurdu ki (1)Bu sözle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 76.Bölüm
« Posted on: 19 Nisan 2024, 23:13:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 76.Bölüm rüya tabiri,76.Bölüm mekke canlı, 76.Bölüm kabe canlı yayın, 76.Bölüm Üç boyutlu kuran oku 76.Bölüm kuran ı kerim, 76.Bölüm peygamber kıssaları,76.Bölüm ilitam ders soruları, 76.Bölümönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes