Konu Başlığı: 53.Bölüm Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Temmuz 2011, 23:00:44 53. BÖLÜM Buyurdu ki: Önceleri şiir söylerken şiir söylemeye büyük bir istek duyardım; o vakit-ki şiirlerimde tesirler vardı. Şimdiyse o istek arıklaştı; battı-gitti; fakat gene de şiirlerimde tesirler var. Ulu Tanrının türesi bu; herşeyi doğuş vaktinde geliştirir; onda büyük tesirler yaratır, birçok hikmetler belirtir. Batış vaktinde de aynı geliştirme vardır. «Doğunun da rabbidir, batının da.» Yâni doğan istekleri de yetiştiren odur, batan istekleri de. Mu'tezile der ki: İşleri yaratan kuldur. Kuldan beliren her işin yaratıcısı, yapıcısı kuldur. Böyle olmasına imkân yok. Çünkü kuldan beliren her iş, ya akıl, can, kuvvet, beden gibi kulun araçlarından biriyle belirir; yahut da vasıtasız belirir. İki halde de kulun bir şey yaratmasına imkân yoktur. Bu organlarla bir iş görülse bunları bir araya toplamaya gücü yetmez; şu halde o, bu araçla bir işi yaratamaz; çünkü araç, onun hükmü altına girmez. Bu araç olmadan da bir iş yaratamaz, çünkü araçsız bir iş görmesine imkân yoktur; demek ki ne halde olursa olsun, işleri yaratan Tanrıdır, kul değil. Hayır olsun, şer olsun, kuldan beliren her işi kul, bir kuruntuya uyar, bir şey umar da yapar. Fakat o işteki hikmet, kulun aklına-fikrine geldiği kadar değildir. O işte kendisine görünen anlam, kendisine beliren hikmet, elde ettiği fayda, gördüğü, elde ettiği kadardır da o yüzden o işi işlemiştir. Fakat onun tümden bütün faydalarını Tanrı bilir; o işten neler elde edecek, Tanrı bilir onu. Meselâ, ahrette sevab elde etmek, iyi bir ad-san ıssı olmak, dünyada da aman bulmak için namaz kılarsın. Fakat o namazın faydası o kadar değildir; vehme sığmayacak kadar yüz binlerce faydalar elde edeceksin amma faydaları Tanrı bilir de kulu bu işe koyultur. Şimdi insan, Tanrının kudret avucunda bir yaya benzer. Ulu Tanrı, onu işlerde kullanır-durur. Gerçekte yapan-eden Tanrıdır; yay değil. Yay bir araçtır, fakat Tanrıdan haberi yoktur, dünyanın durması için gaflet içindedir. Kimin elindeyim ben diyen, kimin elinde olduğunu bilen yay, ne büyük yaydır. Ne diyeyim şu dünyaya ki gafletle durur; direği gaflettir. Görmez misin, birini uyandırdılar mı, dünyadan bezer, dünyada sanki erir-yok olur-gider. İnsanoğlu, küçükken büyümeye başlar ya, gaflet vasıtasiyle büyür, gelişir; yoksa hiç mi, hiç boy atmazdı, büyümezdi. Mâdem ki gaflet vasıtasiyle mâmur oldu, büyüdü; Tanrı gene ona, istesin, istemesin, zahmetler yollar, çalışmalar verir; böylece de o gafletleri yur, arıtır onu da ondan sonra o âlemle tanıştırır insanı. İnsanın varlığı, bir çöplüğe benzer, pislikten meydana gelmiş bir tepedir. Pislikten meydana gelen tepe üstünse, padişahın yüzüğü vardır orda da ondan dolayı üstündür. İnsanın varlığı, bir çuval buğdaydır; padişah, şu buğdayı nereye götürüyorsun; benim ölçeğim orda diye bağırır. İnsanınsa ölçekten haberi bile yoktur; buğdaya dalmış-gitmiştir. Ölçekten haberi olsaydı buğdaya nerden aldırış ederdi. Şimdi seni yüce âleme çeken, aşağılık âlemden seni soğutan her düşünce, o ölçekten vuran parıltıdır; o ölçeğin ışığıdır ki dışarıya vurmadadır; insan bu ışık yüzünden o âleme meyleder. Yok, tutar da aşağılık âleme meylederse bu ölçeğin perde altında gizlenmiş olduğunu bildirir. |