๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetvalarla Çağdaş Hayat => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 19:04:10



Konu Başlığı: Tebliğ ile ilgili sorular
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 19:04:10
Tebliğ İle İlgili Sorular




Muhterem Doç. Dr. Faruk Beşer, çok kıymetli tebliğinde İslam'ın Avrupa Topluluğu içinde hakim unsur haline gelemeyece­ği gerçeği karşısında, Avrupa Topluluğuna girmemizin uygun ol­mayacağını ayet ve hadislere dayanarak ifade buyurmaktadır. Bir müslüman olarak görüşlerine katılmamamız mümkün değildir. Düşüncelerinizin vuzuha kavuşabilmesi için aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istirham ederim.

Avrupa Topluluğunun bu günkü statüsünde ileride İngiliz Mil­letler Topluluğuna benzer "Sui jeneris" bir devlet haline geldi­ğinde ve çok daha sonraları federal bir devlet statüsüne kavuş­tuğunda (her statüde ayrı ayrı) şu hususlar ne olabilecektir?

1- Müslümanlık ülkemizde ne duruma gelecektir? Şia ve diğer sapık mezheplerin gelişme imkânı ne seviyede olacaktır? Ülke­mizde mezhep ve tarikatlar arasında kavgalar başlayabilecek mi? İslâm üzerindeki baskılar kalkar mı veya başka baskılar mı ortaya çıkar? Bu durumda gelişmeler müspet veya menfi neler olabilir?

2- Müslümanlık, Avrupa Topluluğu ülkelerinde ne şekilde ve ne seviyede gelişebilecektir?

3- Hristiyanlık, ülkemizde ne duruma gelecektir? Çok miktar­da Rum ve Ermeni göçmeninin ve diğer Hıristiyan unsurların ül­kemize yerleşme imkânı bulması Hıristiyanlığın gelişmesine nasıl tesir edecektir? Ülkemizde de Hıristiyan mezhep ve tarikatların kavgaları olacak mı? Bu kavgaların ne gibi tesirleri olabilecektir?

4- Yahudilik, ülkemizde ne duruma gelecektir? İsrail'in de Av­rupa Topluluğuna girmesi halinde Yahudilerin ülkemizdeki müessiriyeti artacak mı? Bu durum, ekonomik, sosyal ve siyasî ha­yatımıza ne gibi tesirler icra edecektir?

5- Tanrı tanımazlığın ve diğer çok tanrılı dinlerin ülkemizde gelişme durumu ne olacaktır? Bunların ekonomik, sosyal ve siya­si hayatımıza ne gibi tesirleri olabilecektir?

6- Bütün bu gelişmelerin sonunda hâlâ hür müslümanlar ola­rak kalabilecek ve Cum'a namazı kılabilme şartlarına sahip olabi­lecek miyiz?

Hürmetlerimle...

Emk. Tuğgeneral Sami Karamısır 30 Eylül 1989 (İmza)

Sayın Karamısır Paşa'ya teşekkür ediyorum. Değerli soruları­nı yazılı olarak takdim etmesi, cevaplarla beraber kayda geçme­lerini kolaylaştırmış oldu. Halbuki şu ana kadar soru soran de­ğerli zevatın soruları ve değerli katkıları -eğer bunlardan deşif­re edilmezse- sadece aramızda kaldı.

Sorularınızla ilgili olarak öncelikle şunu arzedeyim:

AT'nun Türkiye'yi bünyesine alacağına şahsen bendeniz inanmıyorum. Ama bizi başıboş bırakacaklarını da sanmıyorum. "Kapıda bekle, senin durumunu görüşüyoruz. Sakın ayrılıp da başka bir yara­mazlık yapma" demektedirler. Ama şunu da itiraf edelim ki, bi­zim idarecilerimiz de bulunan yersiz bir İslâm korkusundan dolayı kapıdan ayrılma şahsiyetini hakikaten gösteremeyecekler ve onlar bekle dediği sürece de bekleyeceğiz. Görünen bu. Fa­kat bizde şahsiyetli idareciler, politikacılar, devlet erkânı yok de­nemez. Bir gün birisi, yahu bu kapıda daha ne kadar bekleyece­ğiz, kendi başımızın çaresine bakalım, diyebilir. Bu bir. İkinci ola­rak:

Farz-ı muhal böye bir şey olsa, Şia radikal İslâmı propoganda ile güçlenir sanıyorum, kendilerini Batı karşısında yegâne güç olarak daha rahat lanse edebilirler. Mezhep ve tarikat kavgaları artabilir, sun'î olarak artar. Çünkü sistem kendisini destekleyen oluşumlar bulabilir ya da oluşturabilir. Bunlarla radikaller daha net çizgilerle karşı karşıya gelebilirler.

İslâm'ın üzerindeki baskılar sanıldığı gibi kalkmaz. Belki daha sistematik ve sindirici çarelere baş vurulur. Bunun kanıtlarını Avrupa'da yaşayan çok az sayıdaki müslüman üzerinde uygula­nan politikalarda müşahade ediyoruz. Onlar bu orana bile ta­hammül edemiyorlar. Kaldı ki, önceki müzakereci arkadaşımızın da işaret ettikleri gibi, bizdeki bu baskıcı lâiklik biçimini de Lo­zan'da bize onlar dikte ettirdiler.

Müslümanlar AT ülkelerinde dinlere karşı şartlanmışlığı ve peşin yargıları olmayan insanlara mesaj götürebilirler. Bu bir öl­çüde başarılı olabilir. Ama kendi birlikleri, cemaatları yara alır, dağılır, şahsiyet erozyonuna uğrarlar ve gelecek nesilleri dinleri ve şahsiyetleri adına çok büyük risklerle karşı karşıya kalırlar.

Hristiyanlık elbette bu topluluğun resmî kültürü olarak sunu­luyor. Şu anda bile radyo ve TV'lerimizde oldukça ağırlıklı olarak takdim ediliyor. Ama onların gerçek hıristiyanlığı dahi isteyecek­lerini sanmıyorum. Ekonomik ve siyasî emellerine hizmet ede­cek oranda bir hıristiyanlık, ya da resmî bir hiristiyanhk oluştur­maktadırlar sanki. Gerçek hıristiyanlığın dahi bizim alınmamıza karşı olacağını sanıyorum. Yunan Kilisesinin direnmesi bunu gösteriyor olmalıdır.

Diğer yönden çeşitli Hıristiyan mezheplerin Anadolu toprak­ları üzerinde bir takım hesapları olduğu ve bunları gerçekleştir­mek için kolları sıvayacakları tahmini, kâhin olmayı gerektirmez. Ortadoksların Fener Patrikhanesi üzerindeki hayalleri ki,- Türk hükümetinin bu konudaki tavizkar tutumu da bunu göste­riyor- Ermeni Hıristiyanların Doğudaki plânları ortada. Ne yazık ki, daha şimdiden Türkiye'de bu emellerine alet edecekleri insanları, bakan seviyesinde dahi bulabilmektedirler.

Yahudilik ise her şeye rağmen bundan yine aslan payını ko­parmayı umuyor olmalıdır. Mevcut hesaplarla fazla hayalci de sa­yılmazlar. Önce daha rahat işletecekleri bir ticari ve ekonomik ağa sahip olmayı, arkasından da maddi ve manevi emellerinin tek tek gerçekleştirilmesini ve İsrail'i her bakımdan güvence altına almayı plânlıyor olmalıdırlar.

Tanrı tanımazlık, ateistlik daha güçlenmez sanıyorum. Çünkü o bütün dünyada devrini tamamladı. Dinler kesif bir tebliğ yarışı­na girerler ve insanlar birinden yana tavır almak ihtiyacı duyar­lar. Zaten ateizm insanlığı artık sıkıyor. Doğu Blokunda müşahe­de edildiği gibi dinlerden yana genel bir tavır var.

Hürriyetimiz konusunda eğer hâlâ kaybetmediğimiz bir şeyle­rimiz kalmış ise onları da süratle kaybedeceğimiz söylenebilir.

Cum'a konusunun şu andaki tartışmalı fıkhî statüsünde fazla bir şey değişmez.

Saygılarımla... [1158]



[1158] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 431-434.